Hatimoğulları, “Savaş bir oyun değildir, ellerdeki silahlar konsol değil, gerçek” ifadeleriyle başladığı konuşmasında, Ortadoğu’daki savaşların faturasını halkların ödediğini vurguladı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, partisinin haftalık grup toplantısında yaptığı konuşmada, İran ile İsrail arasında tırmanan savaşa ve bunun bölgesel ve küresel etkilerine dair dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Hatimoğulları, “Savaş bir oyun değildir, ellerdeki silahlar konsol değil gerçek” diyerek konuşmasına başladı ve savaşların bedelini halkların ödediğini vurguladı.
“Savaşın gerçek yüzü: Yakılan kentler, artan sivil ölümler, göç yolları”
İran-İsrail savaşının, küresel düzenin çökmeye başladığının ve yerine yeni bir düzen kurulmak istendiğinin işareti olduğunu belirten Hatimoğulları, yaşananların arkasında emperyalist güçlerin “jeopolitik satranç tahtasında” yürüttüğü acımasız hesapların yattığını söyledi:
Şu an üçüncü dünya savaşına gebe olan yaşadığımız bu süreç bize o yeni dünya düzeninin yıkılmaya başlandığını ve yepyeni bir dünya düzeninin inşa edilmeye çalışıldığını bizlere gösteriyor. Emperyalist güçlerin jeopolitik satranç tahtasında oynadıkları acımasız oyunla yapılıyor bütün bunlar. “Ve bütün bunların bedelini kim ödüyor değerli halklarımız? Sizin akrabalarınız, siz, biz, sivil yurttaşlar, bunun en ağır bedelini bizler, halklar ödüyoruz. Yakılan, yıkılan kentler, yaşamlar, artan sivil ölümleri, göç yollarına düşen insanlar, savaşın gerçek yüzü tam da bu işte.
“Ulus-devlet güvenliği bir tuzaktır; barış iç demokratikleşmeden geçer”
Konuşmasında savaşların “ulusal güvenlik” adı altında meşrulaştırılmasına da tepki gösteren Hatimoğulları, bu güvenlik söyleminin içerideki baskı politikalarını perdelemek için kullanıldığını belirtti:
Ulusal güvenlik diyorlar... Bu bir tuzak. Ulus devletler kendi halkına özgürlük sunamazken, dışarıdan mutlak bir düşman yaratarak, kendi içlerindeki antidemokratik uygulamaları da meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Bu sözün bir devlete ilişkin değildir, ulus-devlet anlayışıyla kendini inşa etmiş her ülke için geçerlidir. İran’daki antidemokratik uygulamalara, despotik yaklaşımlara ilişkin şunu çok net olarak ifade ediyoruz: İran demokratikleşmelidir, evet. Ama bunun panzehri İsrail'in oraya saldırısı değildir. İran-İsrail savaşına da net olarak hayır diyoruz.
“Nükleer silah tehdidi: Dünya Çernobil’ler zinciriyle yok olabilir”
Hatimoğulları, savaşın yalnızca iki ülkeyi değil tüm bölgeyi ve hatta dünyayı tehdit ettiğini söyledi. Nükleer silah kullanımına dair olasılıklara değinerek, yaşananların artık birer bilim kurgu değil, gerçek olduğunu ifade etti:
Bir avuç küresel sermayedar için nükleer silahların kullanılmasıyla karşı karşıya kaldık. Nükleer silah kullanılabilirdi. Hâlâ bu olasılık ortadan kalkmış değil. Bu ne demek biliyor musunuz? Dünyanın tamamının, yerkürenin ortadan kalkması demektir. Bütün canlıların ölmesi demektir. Çernobillerin bir tanesinin değil, onlarca, yüzlerce Çernobil olması demektir. Bu savaşta sadece İran ve İsrail birbirine zarar vermiyor. Varsayın ki nükleer silah kullanıldı, bütün bölge ülkeleri etkilenecek. Daha büyüğü kullanıldığında bütün dünya etkilenecek. O yüzden herkes aklını başına devşirmeli.
“Distopyalar artık gerçek: Barış için küresel direniş zamanı”
Hatimoğulları, konuşmasının son bölümünde dünyanın geldiği noktanın bir distopya haline dönüştüğünü söyleyerek halklara “ortak mücadele” çağrısı yaptı:
Eskiden bilim kurgu filmlerinde izlediğimiz, kitaplarda okuduğumuz distopyalar şimdi gerçek oldu. İran-İsrail Savaşı bunu bize bir kez daha göstermiş oldu. Bu karanlık tünelden ışığı görebiliriz. Ama nasıl? Bunun panzehri, emperyalizme karşı güçlü bir direniştir. Yaşam hakkımız başta olmak üzere, özgürlüklerimize, ekmeğimize, kardeşliğimize ve barışa göz dikenlere karşı ortak mücadele yürütmekten geçer.
“Demokratik Ulus” vurgusu: “Bu model yaşama geçerse dünya kurtulur”
Konuşmasının en dikkat çeken bölümlerinden biri de “Demokratik Ulus” modeline yaptığı göndermeydi. Hatimoğulları, çok kimlikli, çok kültürlü ve çok inançlı toplumların eşit yurttaşlık temelinde bir arada yaşayabileceği bir düzenin kurulması gerektiğini söyledi:
Demokratik Ulus çok kimlikli, çok kültürlü, çok inançlı halkların kendi kaderini özgürce tayin edebileceği, eşit hukukla tesis edilmiş ortak yaşam modelidir. Bizi, Ortadoğu’yu ve bütün dünyayı kurtaracak olan tam da bu projedir. Ve buradan bizlerin bütün halklara sözü olsun ki, ne olursa olsun, bedeli ne kadar ağır olursa olsun biz Demokratik Toplum demekten, Demokratik Ulus demekten ve onu inşa etmek için pratik yapmaktan, mücadele etmekten asla vazgeçmeyeceğiz.
Hatimoğulları, savaşın gerçek yüzünü anlatmak için Lübnanlı sanatçı Marsal Xalif’in bir şarkısına atıfta bulundu. Halif’in şarkısındaki çocuğun gözünden savaşın trajedisini anlatarak şu ifadeleri kullandı:
Marsal Xalif, bir çocuğun uçurtma ipi ararken gökyüzünde dev bir uçağın belirdiğini, uçağın bombalarla göğü aydınlattığını anlatır. Ve o çocuk der ki: ‘Bu uçak o kadar büyük ki, ip gerekmez. Kanadı, komşumun evinden büyük.’ İşte Orta Doğu'nun çocuklarının hikâyesi bu. Oyuncak değil, bunlar gerçek füze, gerçek bomba.
Toplantıya gelirken okudukları haberlerde İran-İsrail arasında ilan edilen ateşkesin sahada karşılık bulmadığını belirten Hatimoğulları, barış umudunun nasıl yeniden hayal kırıklığına dönüştüğünü şöyle anlattı:
Bugün sabah 7 itibariyle ateşkes ilan edileceği duyuruldu. Sevindik, umutlandık. Ama bu salona gelirken baktık ki bombardıman devam ediyor. Füze, uçak, patlama haberleri gelmeye devam ediyor.
Savaşa karşı halklar sesini yükseltmeli: Barış hemen şimdi!
Hatimoğulları, konuşmasını bir kez daha halklara çağrıyla sürdürdü:
Avrupa başta olmak üzere birçok ülke savaşı söylemde kınıyor, ama gerçekte savaşı destekliyor. Bu sorumsuzluktan derhal çıkılmalıdır. Bu karanlık tablonun umut ışığı halkların demokratik mücadelesindedir. İran’dan İsrail’e, Ukrayna’dan Filistin’e her yerde barış talebini yükseltmeliyiz. Barışın sesi silahlardan çok daha güçlüdür. Ve şunu unutmayalım: İran’dan İsrail’den yükselen dumanlar sadece ve sadece geleceği karartır. Savaşın ateşiyle ısınmaya kalkanlar, sonunda kendi evlerini küle çevirir. Bu ülkelerin yönetimlerinin savaş oyunu oynamasına izin vermeyin. Bu savaşı ciddi bir biçimde bitirmek için halklar olarak inisiyatif alalım. Sesimizi yükseltelim, barışı haykıralım. Barış için dünyanın dört bir yanında alanlarda, meydanlarda olalım. ‘Savaşa hayır, barış hemen şimdi!’ diyelim.
“Barış süreci tarihsel bir fırsattır; beklemek kaybettirir”
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, grup konuşmasının bir diğer bölümünde Türkiye’de yeniden gündeme gelen barış sürecine dikkat çekti. Ortadoğu’daki gelişmelere ve iç politikaya değinerek, halkların hak ettiği barışın sürüncemede bırakılamayacağını vurguladı. “Tarihin fırsatları bizlere bekleme şansı vermez” diyen Hatimoğulları şöyle konuştu:
Bakın küresel ve bölgesel olaylar çok hızlı cereyan ediyor. Emperyalizmin Ortadoğu’ya giydirdiği katı ulus devlet gömleği 100 yıldır her baharı kışa çevirmiştir. Bu dönemde halkların faydasına olan gelişmeler sürümcemede bırakılamaz. Hele bir bakalım İran-İsrail savaşı nasıl sonuçlanacak? Hele bir bakalım Suriye’de ne olacak? Oradaki Kürtlerin, Arapların, Türkmenlerin durumu ne olacak? Diyalog sürecine etkisi ne olur diye beklemeyin. Bekledikçe kaybettik. Tarih bize beklemeyin, yol alın diyor.
“Barışa dair umut varsa, Türkiye bu sürece öncülük etmeli”
Hatimoğulları, İran-İsrail savaşının bölge barışı açısından nasıl bir tehdit olduğunu hatırlattıktan sonra Türkiye’de yeniden başlayan diyalog çabalarına dikkat çekti:
İran-İsrail savaşı bize barışın kritik önemde olduğunu gösterdi. Türkiye barışı, komşu coğrafyada yükselen alevleri söndürmeye öncülük ederek sağlayabilir. Sayın Bahçeli’nin sürecin hızlı ve dikkatli ilerlemesi gerektiğine dair uyarısı da bu bağlamda önemlidir. Kendi iç demokrasisini kurumsallaştıramayan ülke, küresel fırtınalardan çok ağır yara alır. Bu, yakın tarihin bize gösterdiği bir gerçektir.
Ancak Hatimoğulları, toplumun kaygılarının siyaset kurumu tarafından yeterince dikkate alınmadığını da söyledi:
Toplum şunu söylüyor: Bizim kaygılarımız kulak ardı ediliyor. Siyaset kurumu, iktidar, devlet toplumun kaygısını görmeli, duymalı. Manisa Turgutlu’da bir lise öğrencisi, ‘Jin, jiyan, azadî’ sloganı attığı için tutuklandı. Bu slogan, Kürt kadınlarının Türkiye kadın hareketiyle birlikte yürüttüğü mücadelenin bütün dünyada sahiplenilmesini sağlayan evrensel bir şiar haline gelmiştir. Eğer bu suçsa, ben bu suçu bu kürsüden bir kez daha işliyorum. Hep birlikte söylüyoruz: Jin, jiyan, azadî!
“Barış talebi yargılanamaz, suç olarak görülemez”
Hatimoğulları konuşmasında Elazığ Cezaevi’nden tahliyesi ertelenen Bayar Uğurlu örneğini gündeme taşıdı. Uğurlu’nun, Abdullah Öcalan’ın barış çağrısını desteklediği için tahliyesinin engellendiğini hatırlatan Hatimoğulları şunları söyledi:
Ben şimdi sizlere soruyorum: Sayın Öcalan’ın çağrısına Türkiye’de 7’sinden 70’ine kadar olumlu yanıt verilmedi mi? Sahiplenilmedi mi? Ne zamandan beri barış talebi suç haline geldi? Yargı, adalet terazisini barışa hizmet için kullanmalıdır. Türkiye’de yargı artık Kürt halkıyla, diliyle, kültürüyle barışmalıdır. Muhalefeti cezalandırma aracı olmaktan çıkmalıdır. Aksi halde bu ülkede nasıl tesis edilecek demokrasi, nasıl konuşulacak barış?
“Meclis sürece dahil olmalı: Barış Komisyonu çağrısı”
DEM Parti Eş Genel Başkanı, çözüm sürecinin yeniden başlayabilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin doğrudan sorumluluk üstlenmesi gerektiğini vurguladı:
Barış sürecinin inşası Meclis’in görev ve sorumluluk üstlenmesiyle mümkün. Sayın Öcalan’ın da, bizlerin de, sivil toplumun da ortak talebi bir parlamenter komisyonun kurulmasıdır. Bu komisyon ne zaman ve nasıl kurulacak? Yasal bir komisyon mu olacak, araştırma komisyonu mu? Sivil toplum, kadın hareketi, demokratik kitle örgütleri temsil edilecek mi? Bunlar henüz yanıt bulmadı.
Hatimoğulları, Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’un bu konuda bir toplantı planladığını, siyasi partilerin grup başkanvekilleriyle bir araya geleceğini de aktararak sürece dair umut verici bir adım olduğunu söyledi.
Bu gerçekten çok olumlu. Ümit ediyoruz ki somut sonuçlar çıkar. Barışın yolu cesaretle, kararlılıkla, samimiyetle yürünür. Türkiye’nin dört bir yanında bu süreci sahiplenen toplantılar yapılıyor. Diyarbakır’da, Van’da, İstanbul’da ve yurtdışında halk bu süreci sahiplendi. Bu çok değerli bir kazanımdır. Buradan ilerlemek, buradan yol almak zorundayız.
“Ekonomik kriz barışı da demokrasiyi de tehdit ediyor”
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, konuşmasının devamında Türkiye’nin içinden geçtiği derin ekonomik krize dikkat çekti. Ekonomik sorunların, siyasal ve toplumsal krizleri derinleştirdiğini vurgulayan Hatimoğulları, yurttaşın sofrasının, cebinin, kesesinin boşaldığını ifade etti:
Türkiye’de sofralar, keseler, cepler boş, kredi kartları patlamış durumda. İktidar Türkiye’yi enflasyon-faiz sarmalına soktukça sadece ekonomi değil, toplumsal çürüme de derinleşiyor. Yanlış ekonomi yönetimi, yurttaşa değil yandaşa bütçe anlayışı bizleri işte bugüne getirdi.
Hatimoğulları, 71 yaşındaki emekli Selami Şimşek’in Yozgat’ta çalıştığı inşaattan düşerek hayatını kaybetmesini hatırlatarak, bu tür olayların yalnızca yoksulluk değil, aynı zamanda ahlaki ve toplumsal çöküşün bir işareti olduğunu söyledi:
Başka ülkelerde emekliler tatil yapabiliyor, bizde 71 yaşındaki bir insan hâlâ çalışmak zorunda ve o işte hayatını kaybediyor. Bu sadece yoksullukla açıklanamaz, bu bir toplumsal çürümedir.
“Meclis tatile girmesin: Acil ekonomik adımlar atılmalı”
DEM Parti’nin Meclis’e sunduğu teklife değinen Hatimoğulları, Meclis’in bu yaz tatile girmemesi gerektiğini, ülkenin sorunlarına odaklanarak acil 10 adım atılması gerektiğini vurguladı:
Meclis gerekirse 7/24 çalışsın ama bu sorunların üstesinden gelmek için acil 10 adımı atmak zorunda. Parlamentoya teklif ediyoruz: Meclis bu yaz tatile girmesin.
Acil olarak atılması gereken 10 adımı şu şekilde sıraladı:
Emekçilere, asgari ücretlilere ve emeklilere ara zam yapılarak yoksulluğun azaltılması,
Vergi adaletinin sağlanması, yoksullardan alınan vergi yükünün hafifletilmesi,
Gelir düzeyi düşük hanelerin kredi borçlarının kamu bütçesinden ödenmesi,
Küçük çiftçilerin borç faizlerinin silinmesi ve sübvansiyonların artırılması,
Yoksul çocukların temel ihtiyaçlarının karşılanması,
Faiz lobisinin değil yurttaşın sevindirilmesi,
KOBİ’lerin faiz yükünün azaltılması,
Kamu ihaleleri ve diğer ekonomik yasaların halk yararına düzenlenmesi,
Siyasetin kazanç kapısı olmaktan çıkarılması,
Hukukun üstünlüğü ve demokrasinin güçlendirilmesi.
DEM Parti’nin bu sürece öncülük etmeye hazır olduğunu vurgulayan Hatimoğulları, “Tatili reddediyoruz, gece gündüz çalışmaya hazırız,” dedi.
“Ekolojik yıkıma karşı ortak direniş: Bu yasa talandır”
Konuşmasının son bölümünde Hatimoğulları, “Zeytinlik Yasası” olarak bilinen, ancak kapsamı çok daha geniş olan yasa teklifine de sert tepki gösterdi. 19 Haziran’da Sanayi ve Enerji Komisyonu’na gelen değişiklik paketinin, doğaya ve halkın yaşam hakkına saldırı anlamına geldiğini belirtti:
İktidar yönünü ekonomide kaybettikçe, çıkışı doğaya ve topluma sistematik saldırılarda arıyor. Bu yasa yalnızca teknik bir düzenleme değil, doğaya karşı bir talan yasasıdır. Zeytinliklerin taşınması kıyımı meşrulaştırıyor.
Yurttaşların komisyona dahi alınmadığını, kolluk tarafından yerlerde sürüklendiğini hatırlatan Hatimoğulları, yaşananlara tepki gösterdi:
Bu yasa doğayı, havamızı, suyumuzu, toprağımızı sermayeye peşkeş çekmenin hukuki kılıfıdır. Bu yasa kelimenin tam anlamıyla talan ve çökme yasasıdır. Kabul etmiyoruz!
“Direndikçe kazandık, yine kazanacağız”
İktidarın ekolojik yıkımı meşrulaştıran yasaları kamuoyu tepkisiyle geri çektiğini, ancak aynı içerikleri farklı biçimlerle yeniden Meclis’e getirdiğini söyleyen Hatimoğulları, yurttaşlara seslendi:
Direndikçe sonuç aldık. Bu pratiğimizle sabittir. Bu mücadele azminden asla vazgeçmeyeceğiz. Bu yasa genel kurula gelirse de DEM Parti olarak çok etkin bir muhalefet yürüteceğiz.
“Cudi, Akbelen, Dikmece: Ekolojik direniş meşrudur”
Hatimoğulları konuşmasını, Türkiye’nin dört bir yanında sürdürülen ekoloji mücadelesine selam göndererek tamamladı:
Cudi’de, Akbelen’de, Dikmece’de doğasını, yaşam alanlarını, halkın yaşam hakkını savunan bütün mücadeleler meşrudur. Biz DEM Parti olarak bu mücadelenin parçasıyız. Hep birlikte kazanacağız. Biriz, beraberiz, mücadeleyle, dayanışmayla aşacağız.
Hatimoğulları konuşmasını şu ifadelerle sonlandırdı:
Barış ve demokrasi gerçeğine herkes kulak vermelidir. Bizler böylece yolumuzu aydınlatabiliriz. Gündelik polemiklere sıkışmış, ideolojik rövanşlara odaklanmış, burnunun ucunu görmeyecek kadar kibirlenmiş anlayışlar ülkeyi aydınlığa götürmez, karanlığa mahkum eder. Oysa önümüzde halkların yıldızının parlayacağı, gerçek baharı müjdeleyecek imkanlar, olanaklar, zeminler var. DEM Parti olarak bizler tarihin doğru tarafındayız. Emekçilerin, ezilenlerin, yoksulların yanında barışmış, demokratik bir toplumun, demokratik bir cumhuriyetin inşasında kararlıyız ve DEM Parti olarak Türk-Kürt analarının acılarını dindirerek, çocukların umuduyla, inanç ve dil eşitliğiyle, işçi-emekçinin alın teriyle, nasırlı elleriyle, engellilerin engelsiz yaşam hakkıyla, kadınların, gençlerin, doğa ve insan hakları savunucularının özgürlük ve adalet mücadelesiyle birlikte bizler barışı mutlaka ama mutlaka bu topraklarda inşa edeceğiz.
Ve değerli arkadaşlar sözlerime son verirken Alevi canlarımızın matem oruçları biliyorsunuz 26 Haziran'da başlayacak. Muharrem orucu Kerbela çölünde susuz bırakılan Hazreti Hüseyin ve yoldaşlarının direnişini hakikat uğrunda feda edilen canları anmanın en kutsal yoludur. Bu vesileyle oruç tutacak olan canlarımızın oruçlarının hak katında kabul olmasını diliyorum. Coğrafyamızda savaş ve çatışmaların arttığı bu dönemde bu yasın, matemin, orucun barışa, kardeşliğe, eşitliğe ve huzura vesile olmasını diliyorum. Hızır, yar ve yardımcımız olsun. Yolumuz açık olsun.
Independent Türkçe