İsrail ne zamana kadar korku ve endişe içinde yaşayacak?

"İsrail selameti ve güvenliği için neyin gerekli olduğunu bilmiyor ve onu kaybetmek için de çok beklemiyor"

Fotğraf: AFP

İsrail, her geçen gün ne kapsamlı ve adil anlamıyla ne de temel oluşturabilecek bir güven inşa etmeye yardımcı olacak ilk, ara adımlarla barışa ulaşmada samimi olmadığını kanıtlıyor.

Binyamin Netanyahu hükümeti, Yugoslav yazar Ivo Andrić'in muhteşem romanı Drina Köprüsü'nde “İnsanların onlar aracılığıyla birbirleri ile iletişim kurabilmeleri için, Tanrı'nın meleklerin kanatlarından yaptığını” söylediği köprüleri reddederek, bir kez daha yüksek duvarlar ve surlar inşa etmeye devam edecek gibi görünüyor.

Oysa köprüler insan bağlarını güçlendirip barışa giden kapıları açarken, duvarlar izolasyonu pekiştirip, nefreti, savaşı ve düşmanlığı besler.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

İsrail, birkaç gün önce Arap-İslam zirvesinde kurulan ve Ramallah'taki Filistin Ulusal Otoritesi Başkanı Mahmud Abbas'ı ziyaret etmesi planlanan Arap bakanlar heyetine kapıları kapattı.

İsrail, ziyareti, Filistin devleti fikrinin pekiştirilmesi ve teşviki olarak değerlendirdi ve bu devlet, İsrail Başbakanı ile başta Savunma Bakanı Katz ve aşırı sağcı kampın geri kalanlarına göre terörist bir oluşum.

Uluslararası hukuk ışığında, İsrail'in Arap bakanlar heyetini engellemesi, işgalci bir güç olarak yükümlülüklerinin açık bir ihlali.

İsrail hükümetinin kibrini, ilahi yasalara, kabul görmüş yasalara olan saygısızlığının boyutunu yansıtıyor.

İsrail, gerçeklikle uyuşmayan ifadeler icat etmekte de usta, nitekim bir İsrailli yetkili “heyet ile Filistin Otoritesi’ni bir araya getirmesi beklenen toplantı, kışkırtıcı, çünkü Filistin devleti kurma konusunu ele alacak. Batı Şeria'ya tüm erişim noktalarını kontrol eden İsrail, kendisine ve güvenliğine zarar vermeyi amaçlayan böyle bir adım için iş birliği yapmayacaktır.”    

Evet, Netanyahu hükümetindekilerin zihninde barışı sağlayacak bir adalete yer yok.

Birkaç gün önce Katz, 22 yerleşim yerinin resmi yerleşim yerlerine dönüştürüleceğini duyurmasının ardından, İsrail'in Batı Şeria'da Filistin topraklarının coğrafi ve demografik yapısını değiştirerek bir Yahudi devleti kuracağından bahsetmedi mi?

İsrail'in bir yandan Batı Şeria'ya mali bir kuşatma uygulama, diğer yandan da onu parçalama, Batı Şeria'daki Filistinlileri kuşatma ve kısıtlama, Kudüs şehrini Yahudileştirme ve çehresini değiştirme yönündeki girişimleri kararlı bir biçimde devam ediyor.

İsrail barıştan mı korkuyor; çözümü, savaşlar ve kan dökme yoluyla ileriye doğru kaçmakta mı buluyor?

Tel Aviv'in soyut edebi ve manevi anlamda değil, fiziksel anlamda bir gettonun kalbinde yaşadığını kesin bir şekilde gösteren son İsrail vizyonu, kendisini Ürdün ve Batı Şeria'dan ayıran ve 3 yıl içinde tamamlanması beklenen 425 kilometrelik bir duvar inşa etme planını duyurmasıydı.

Ama bunun için o bölgeden sorumlu meşru otorite olan Filistin Otoritesi'nin onayı gerekiyor.

Batı Şeria'daki yerleşim yerlerini tanıma ve ayrım duvarı inşa etme kararı, İsrail'in öncelikle Filistinli komşusundan, ikinci olarak da Arap komşularından izole bir şekilde yaşama yönündeki gerçek niyetini yansıtıyor.

Çarpıcı olan, şu ana kadar, Kudüs'ü yüksek duvarların çevrelediği ama bunların Roma döneminde kendisine ne güvenlik ne de emniyet sağladığı 2 bin yıl öncesine geri dönmeye çalıştığının farkında olmaması. İsrail'in izolasyonu, bilhassa her şeyin açıklığa kavuşmasından sonra gittikçe büyüyor.

Arap dünyası, 2002'de bir Arap Barış Girişimi sundu ve bu kesinlikle kaçırılan bir fırsattı.

Daha sonra, bölgede Amerikan destekli barış girişimlerinin belirtileri görünür gibi oldu, ancak Netanyahu hükümeti açıkça tüm bu girişimlerin ölüm fermanını yazmaya ve Arap devletleriyle normalleşme hayallerini söndürmeye çalışıyor.
 


Arap bakanlar heyeti kazandı ve bilhassa açlık,öldürme ve yerinden etmeye maruz kalan Gazzelilerin acılarının modern dünya için bir utanç haline gelmesinden sonra, diplomatik izolasyonu büyüyen İsrail kaybetti.

Tüm bu acılara rağmen ateşkese yönelik tüm girişimler ses çıkaran bakırdan ya da çınlayan zilden ibaret kalıyor.

ABD'de İsrail, kesinlikle insanlık dışı vahşetlerin farkına varan kamuoyunun önemli bir kesimini kaybediyor.

Hükümete gelince, Trump yönetiminin artık kendisi için en az Tel Aviv'inki kadar önemli bir gelecek ufkunu temsil eden Arap-Arap ortaklıklarına sahip olduğu görülüyor.

Avrupa Birliği, İsrail ile olan ticari ilişkilerini gözden geçireceğini duyururken, İngiltere İsrail ile serbest ticaret anlaşmasını genişletme görüşmelerini durdurdu.

Almanya ve Fransa, Gazze'deki insani kriz devam ederse hızlı bir şekilde harekete geçmekle tehdit etti.

Tel Aviv neden dünyayı umursamıyor diye sorgulayanlar var.

Kısacası, yukarıdakilerin hepsi sadece ahlaki tepkiler, sahada fiziki icraatlar henüz görülmedi, ancak görülmeleri yakın gibi.

İsrail selameti ve güvenliği için neyin gerekli olduğunu bilmiyor ve onu kaybetmek için de çok beklemiyor.

Peki, İsrail ne zamana kadar korku ve endişe içinde yaşayacak?

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU