Kimi müzisyenlerin şarkılarını loş bir odada keşfettiğinizde ya da ilk kez bir film sahnesinde duyduğunuzda, sanki yıllardır biliyormuşsunuz gibi gelir. İşte breathe. de öyle bir ikili, her parçaları tanıdık birer an gibi.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Avustralya çıkışlı bu bağımsız ikili, son yıllarda karanlık synth'ler, ruha dokunan vokaller ve sinematografik tınılarıyla dikkat çekiyor. Müziğe yaklaşımları son derece samimi ve kişisel. Her notada ve her şarkı sözünde o dürüstlük ve derinlik hissediliyor. Onlar için müzik, bir sound yaratmaktan çok bir atmosfer kurmak, bir duyguyu yakalayıp onu tüm çıplaklığıyla paylaşabilme meselesi.
Geçen yıl ilk kez Türkiye'ye geldiklerinde, İstanbul ve Ankara konserlerinin biletleri neredeyse anında tükenmişti. Şimdiyse 18 Haziran'da Zorlu PSM sahnesine çıkmaya hazırlanıyorlar.
Sean Walker ve Andrew Grant tarafından kurulan breathe.'in müziğini tanımlamak kolay değil. Lo-fi bir melankoli, modern soul dokunuşları ve trip-hop etkileri öne çıkıyor.
Müziklerini "gece yarısı soul'u" diye tanımlıyor. "Bu tabir sound'umuzu en iyi anlatan şey" diyor Sean:
Sub-bass'lar, karanlık davullar, hisli vokaller ve atmosfer yaratmaya odaklı prodüksiyonlar... Müziğimiz hep hayatın belirsiz, karanlık ama güzel anlarını yansıtıyor. Yas, kayıp, güzellik ve mücadele gibi temalar hep işin içinde.
Sanatsal vizyonlarını sadece müzikle değil, görsel dünyayla da tamamlayan grup, çıkardıkları her parçaya mutlaka bir klip çekmeye çalıştıklarını söylüyor. "Az çoktur" prensibiyle, her işlerinde samimiyet ve atmosferin peşinden gittiklerini anlatıyorlar.
Paris konseri öncesi son rötuşlar
Şu sıralar son derece heyecan verici bir dönemden geçen ikili, karanlık ve yağmurlu Avustralya kışını bırakıp enerjisi yüksek Avrupa'ya gelmiş.
"Kısa süre önce Roma'daydık, orada tarihi bir palazzo'nun içinde bir gece düzenledik" diyor Andrew. Bu ilklerle dolu seyahatin onlara çok iyi geldiğini ve 10 Haziran'da Paris'te verecekleri konser öncesinde son rötuşlar üzerinde çalıştıklarını da ekliyor. Sonrasında 15 Haziran'da Varşova, 18 Haziran'da İstanbul ve 22 Haziran'da Londra konserlerinde hayranlarıyla buluşmaya hazırlanıyorlar.
Bir prodüksiyon buluşmasında başlayan dostluk
breathe.'in yolculuğu Sidney'de başlıyor. Birbirlerinin müziklerini önceden takip eden Sean ve Andrew, bir prodüktör buluşmasında tanışıyor. Sean, Andrew'nun yaptığı bir parçayı dinlediği ilk anı, gözleri ışıldayarak şöyle anlatıyor:
Nasıl bu kadar kusursuz ve net bir atmosfer yaratabildiğine inanamadım. Şimdiye dek duyduğum en iyi kayıt ve prodüksiyonlardan biriydi.
İkili, ortak bir müzik anlayışı ve bağımsız bir yaratıcı topluluk kurma isteğiyle yakınlaşıyor. Daha sonra Andrew, grup vokallerinin önemli ismi Dylan'ı ekibe dahil ediyor. O günden beri kendi plak şirketlerini kurup, işlerin tüm kontrolünü ellerinde tutarak bağımsız bir müzik kariyeri sürdürüyor.
Duygu ve deneyimden doğan parçalar
Müziklerinin yaratım süreçleriyle kökenlerini de büyük keyifle anlatıyorlar. Yeni bir parça yaratırken genellikle önce bir duygu ya da deneyim geliyor akıllara. Sean, "O anı yakaladıktan sonra, müzik, sözler ve görseller hep bu ilk kıvılcımı destekleyecek şekilde şekilleniyor" diyor. Müziğin çıkış noktasının mutlaka yaşanmış ve gerçek bir duygu olmasına özen gösteriyorlar.
Massive Attack, Jamie xx ve Four Tet gibi isimlerden ilham aldıklarını açıkça dile getirmekten çekinmiyorlar. Ancak bu etkilenme, taklitten çok uzak ve kendi kimliklerini her zaman koruyarak gerçekleşiyor. "Bu isimler bize cesur işler yapma, sınırları zorlama ve özgün kalma konusunda ilham veriyor" diyor Andrew.
Dünyanın dört bir yanından sanatçılarla ortaklık
breathe.'in müziğinde farklı coğrafyaların ruhu da var. Londra, Toronto ve New York gibi şehirlerden sanatçılarla işbirlikleri yapan ikili, bu deneyimlerin onları nasıl beslediğini şöyle anlatıyor:
Birlikte çalıştığımız sanatçıları dinlemek kadar onların kültürlerinden ve yaşadıklarından da çok şey öğreniyoruz. Britanya'da Joe Unknown, Falle Nioke, Yeni Zelanda'da Leisure ekibi gibi isimlerle iş yaparken, farklı geçmişlerden gelen bu insanların kim olduklarını ve nasıl yarattıklarını dinlemek bizim için çok değerli.
Örneğin EP3, Londra'nın Bethnal Green bölgesinde kiraladıkları bir Airbnb'de, sevdikleri Britanyalı sanatçıları davet edip sıfırdan üretim yaparak ortaya çıkmış:
Herkes bambaşka geçmişlerden geliyordu ve onların kim olduklarını ve nasıl yarattıklarını dinlemek çok ilham vericiydi.
"Türkiye'de böyle derin bir sevgiyle karşılanmak muhteşem"
Geçen yıl Türkiye'de ilk kez sahne alan breathe. için bu deneyimi unutmak mümkün değil. Sean, "Dünyanın diğer ucuna gelip böyle derin bir sevgiyle karşılanmak muhteşemdi" diyor. İstanbul ve Ankara konserlerinde biletlerin hızla tükenmesi, seyircinin müziğe olan yoğun ilgisi gruba büyük moral vermiş.
"İnsanların o puslu ve hüzünlü sound'umuzu benimsemesi, ilk albümümüzün yönünü belirlememizde büyük rol oynadı" diyerek ekliyorlar:
Sahnedeyken tamamen rahattık ve kendimiz gibi davranabildik. Oradaki herkesin sevgisini derinlemesine hissettik.
Yeni albüm geliyor
Breathe. cephesinde en büyük heyecan ise hazırlıkları süren ve kısa sürede müzikseverlerle buluşturacakları ilk albümleri. Yakın zamanda albümün adını da belirlemişler: For Your Darkest Days. Türkçede "en karanlık günleriniz için" anlamına geliyor. "Bu albüm, fırtınaların içinden geçen ya da kasırgalardan yeni çıkan ruhlar için bir tür iyileşme ve yeniden toparlanma alanı olacak" diye tarif ediyor Sean. Hakikaten de albümün ismine cuk oturuyor bu tanım.
Minimal ve kırılgan tonda, dürüst hikaye anlatımlı downtempo prodüksiyonlardan oluşacak albümün merkezindeyse yeni çıkan parçaları Yesterday yer alıyor. Albümün ilk dinleyicilerinden biri de İstanbul'daki şanslı müzikseverler olacak. Sean ve Andrew, yeni müziklerini paylaşacakları için son derece heyecanlı, içi içine sığmamak böyle bir şey işte.
Popüler dizilerle yeni dinleyicilere ulaştılar
Netflix'in popüler dizilerinden You, Elite ve Couples Therapy gibi yapımlarda parçalarının kullanılması, müziklerinin ekranla buluştuğunda nasıl yeni anlamlar kazandığını da gösteriyor. "Başından beri müziğimizin ekran için çeşitli duygular ve atmosfer yaratmasını istedik" diyen ikili, bu eşleşmeler sayesinde dünyanın dört bir yanından yeni dinleyicilere ulaşmış:
Müziğin, duygusal yoğunluğu yüksek bir sahneyle eşleşmesinin etkisini orada çok net gördük. Bunun birkaç kez başımıza gelmesi büyük şans.
Turne anıları ve yeni ilhamlar
Paris, Varşova ve Londra'ya uzanan turne süreciyse breathe. için tam anlamıyla bir ilham kaynağı. "Canlı performanslar ve insanları breathe. dünyasıyla tanıştırmak bize hep enerji veriyor. Çoğu zaman sahneden indikten sonra yeni fikirlerle hemen stüdyoya kapanıyoruz" diyorlar.
İlhamdan bahsederken bu kadar heyecanlanan sanatçılar görünce kendimi tutamıyorum ve son günlerde ne dinlediklerini merak ediyorum.
Sean'ın son dönemdeki favorisi, kendi neslinin en çok alkışlanan elektronik müzisyeni Jon Hopkins'in Quiet playlist'i. Paylaşmayı öyle önemsiyor ki hemen listeyi benimle de paylaşıyor. Andrew da şu sıralar sade ve minimal prodüksiyonlara merak sardığını söylüyor.
Türkiye'ye özel mesaj
Son olarak yeniden kavuşmaya günler kala, Türkiye'deki dinleyicilerine özel bir mesaj göndermeyi de ihmal etmiyorlar:
Gerçekten, bize destek verdiğiniz ve müziğimize inandığınız için çok teşekkür ederiz. Hayatımıza çok şey kattınız. Sıradaki işleri sizlerle paylaşmak için sabırsızlanıyoruz.
© The Independentturkish