DEM Parti'nin, TBMM Genel Kurulu’nda görüşülecek Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifine ilişkin muhalefet şerhinde, teklifin önemli eksiklikler taşıdığı belirtilerek, "Toplumsal barış için güçlü ve ikna edici bir adım rolü oynayacak olan siyasi mahpusların tahliyesi, en temel beklenti olmasına rağmen karşılıksız bırakılmıştır. Gerçek bir ceza adaleti reformu için, adli mahpuslara yönelik eşitliğe aykırı, siyasi mahpuslara yönelik de istisnacı ve dışlayıcı yaklaşımın terk edilmesi, hukukun kapsayıcı ve eşit uygulandığı bir rejimin inşa edilmesi zorunludur" denildi.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Muhalefet şerhinde, Türkiye halklarının, tarihi bir dönüm noktasında yer aldığı, barışın arandığı bu sürecin ilk şartının, hiçbir toplumsal kesimin dışlanmaması ve ayrımcılığa maruz kalmaması olduğu vurgulandı.
Bunun hem ortak geleceğe olan inancın toplumsallaştırılması hem barış adımlarının amacına ulaşmasının ön koşulu olduğu aktarılan muhalefet şerhinde, sürecin zemininin de bu esaslar üzerinden oluşması gerektiği kaydedildi. Şerh yazısında, şöyle devam edildi:
Ancak eldeki kanun teklifinin bu gerekleri karşılamaktan uzak olduğu açıktır. Nitekim toplumsal barış için güçlü ve ikna edici bir adım rolü oynayacak olan siyasi mahpusların tahliyesi, en temel beklenti olmasına rağmen karşılıksız bırakılmıştır. Sorunu tanımak ve çözüm için sorumluluk almak, barış arayışının kilometre taşıdır. İnfaz alanında bu tanımanın öncelikli muhatabı da siyasi mahpuslardır. Nitekim barış arayışlarının başarısız olmasında bugüne dek siyasi mahpuslara uygulanan ayrımcı norm ve uygulamalar başlıca sebeplerden biri olmuştur. Sorunun kaynağı bu gerçekliktir; çözüm ise bu ayrımcılığı aşmaktan geçmektedir. Aylarca toplumda yaratılan adil ve eşitlikçi infaz düzenlemesi umuduna karşılık Meclis’e sunulan paketin toplumsal barış iradesini destekleyen bir yetenekte olmadığı ifade edilmelidir. Eldeki teklif, siyasi mahpuslara yönelik ayrımcı yaklaşımın yanında toplumsal umut ve barış ilişkisini de göz ardı eden bir muhtevaya sahiptir. Demokrasinin teori ve pratiğine dair derin yoğunlaşmaları sayesinde siyasi mahpusların demokratik toplum inşasında merkezi bir katkısı olacaktır. Tahliyelerinin önemli bir gerekçesi de bu şekilde anlaşılmalıdır.
"Çözüm, ceza ile terbiye etmek değil"
''Barışın bir inşa süreci olduğu ve zamana ihtiyaç duyduğunun bilindiği, ancak bunun, pasif bekleme ya da kararsız iyileştirme arayışı şeklinde anlaşılmaması gerektiği'' ifade edilen şerhte, barışın inşasının, cesur adımlara bağlı olduğu kaydedildi.
Şerh yazısında, "Hükümet, bu cesaret ve sorumluluğun öznesi olarak davranmak zorundadır. Eldeki teklif, bu sorumluluğu yansıtmaktan uzaktır. İnfaz rejimine hakim olan ayrımcı anlayışın değişmesine dair bir öngörü taşımayan teklif, ceza hukukunda çözüm olarak ceza miktarını artırmayı önermektedir. Bu yönüyle cezalandırma yaklaşımına yaslanan asırlık refleksi sürdürmenin izlerini taşımaktadır. Toplumun tarih ve güncel uygulamalardan doğan sorunlar yığınının çözümü adalet, eşitlik ve demokratik katılımda aranmalıdır. Cezayı artırarak çözüm arama yöntemi, toplumsal dönüşüm amacını ıskalayan bir bakışı ifade etmektedir. Çözüm, ceza ile terbiye etmek değil, suç sebeplerini ortadan kaldırmak, ahlaki ve politik dönüşümü geliştirmektir" değerlendirmesi yapıldı.
"Büyük bir umutla beklendi, ancak beklentiyi karşılamadı"
Paketin özellikle de ceza infaz sistemini etkileyen maddelerinin büyük bir umutla beklendiği, ancak paketin bu beklentiyi karşılamadığı aktarılan şerhte, Kovid-19 salgını döneminde çıkarılan geçici infaz düzenlemeleriyle getirilen 3 yıl erken tahliye imkanından, aynı tarihte dosyası henüz kesinleşmediği için yararlanamayanların durumunun hukuk devleti ve eşitlik ilkesine açıkça aykırı olduğu ifade edildi.
Şerhte, "10. yargı paketiyle bu eşitsizliğin giderilmesi ve İnfaz Kanunu Geçici 10. maddenin 31 Temmuz 2023 tarihinden önce işlenen tüm suçları kapsaması beklenirken, iktidar bu konuda bir adım atmamıştır. Bunun en temel nedeni, tıpkı pandemi döneminde olduğu ve itiraz ettiğimiz gibi çıkarılan infaz düzenlemelerindeki temel kaygının, toplumsal adaleti sağlamak değil, siyasi gerekçelerle belirli kesimlerin cezaevinden çıkışını engellemektir" denildi.
"'Türkiye’de çıkarılan hemen her infaz düzenlemesinde sistematik bir biçimde adli mahpuslar lehine genişletici hükümler getirilirken, siyasi mahpusların bu düzenlemelerin dışında bırakıldığı'' belirtilen şerh yazısında, adli mahpuslar için erken tahliye, ceza indirimi ya da alternatif infaz yöntemleri tanınırken, düşüncelerinden, siyasal faaliyetlerinden veya kimliklerinden dolayı cezaevinde bulunan devrimciler, siyasetçiler, gazeteciler, insan hakları savunucuları ve öğrencilerin bu kapsamın dışında tutulduğu aktarıldı. Şerhte, bu bilinçli ayrımın, hukukun evrensel eşitlik ilkesine açıkça aykırı olduğu vurgulandı. Şerhte, "Gerçek bir ceza adaleti reformu için, adli mahpuslara yönelik eşitliğe aykırı, siyasi mahpuslara yönelik de istisnacı ve dışlayıcı yaklaşımın terk edilmesi, hukukun kapsayıcı ve eşit uygulandığı bir rejimin inşa edilmesi zorunludur" değerlendirmesi yapıldı.
Mükerrer suçlar...
Teklifle, mükerrer suçlardaki koşullu salıverilme yasağının kaldırıldığı, bu düzenlemenin de yine sadece adli mahpuslara yönelik olduğu belirtilen şerhte, "Terörle Mücadele Kanunu’ndaki tekerrür halinde koşullu salıverme yasağı düzenlemesi olduğu gibi durmaktadır. Bu hükmün kaldırılmaması ve bu Kanun kapsamındaki suçlarda koşullu salıverme yasağının devam etmesi ikili bir hukuk işletildiğini göstermekte ve siyasi mahpusları infazda adaletin ve eşitliğin dışında bırakmaktadır" denildi.
Yaşlı hükümlülere evde infaz...
Teklifle, özel infaz usullerinden konutta infazın uygulama alanının genişletildiği fakat yine Terörle Mücadele Kanunu kapsamındaki suçların kapsam dışında bıkarıldığı da belirtilen şerhte, "Bu ayrım, açıkça hukuka, insan haklarına ve vicdana aykırıdır. Bu eksik düzenleme, aynı yaş grubunda olan mahpuslar arasında yalnızca isnat edilen suçun siyasiliğine göre farklı bir infaz rejimi öngörerek, yaşlı siyasi mahpusları insanlık dışı bir ayrıma tabi tutmaktadır. Bu düzenleme, insan onurunu esas alan ceza hukukuyla bağdaşmamaktadır. Hiçbir vicdan, 80 yaşını geçmiş bir insanın, sırf siyasi kimliği veya inancı nedeniyle cezaevinde tutulmasını haklı bulamaz" denildi.
Hastalık nedeniyle tahliye
Şerh yazısında, teklifle, maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyeceği Adli Tıp Kurumu raporuyla tespit edilenler için, daha önce var olan 5 yıllık ceza üst sınırının kaldırıldığı ancak bu sefer de ağırlaştırılmış müebbet hapis hükümlülerinin bu düzenlemenin kapsamı dışında bırakıldığı kaydedildi.
''Umut Hakkı''
Bunun, cezaevinde kalamayacak derecede hasta mahpusların tahliye edilmemesi, ölünceye dek cezaevinde tutulması anlamına geldiği, bunun da yaşam hakkının dolaylı ihlali olduğu savunulan şerh yazısında, şöyle devam edildi:
Anayasa’ya, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ve Birleşmiş Milletler’in Mandela Kuralları’na göre, hiçbir insan ölmeye terk edilerek ceza infazına tabi tutulamaz. AİHM, Vinter v. Birleşik Krallık kararında, hiçbir cezanın mutlak umutsuzluk yaratacak şekilde uygulanamayacağını vurgulamış, her mahpusun bir gün tahliye olmayı umut etme hakkı olduğunu belirterek, devletlere uzun süreli hapis cezalarını gözden geçirme mekanizması kurma görevi yüklemiştir.
Çocuklarla ilgili düzenlemeler
DEM Parti’nin muhalefet şerhinde, teklifteki çocuk kapalı ceza infaz kurumları, çocuk eğitimevlerine yönelik değişiklikler de eleştirilerek, şöyle denildi:
Mevcut düzenlemede hükümlü çocuklar, kapalı cezaevine göre dış dünya ile iletişim, kişisel alan, sosyal ve kültürel etkinlikler, eğitime erişim gibi imkanların daha mümkün olduğu çocuk eğitim evlerinde tutulurken teklifle kapalı cezaevlerinde tutulmanın öncelenmesi, çocuk hakları açısından açıkça bir geriye gidiştir. Teklifle tutuklu çocukların eğitim evlerine gönderilmesinin düzenlenmesi lehe ise de hem çocukların hiçbir koşulda hapsedilmemesi gerekliliği hem de bunun da iyi hal kararına bağlanması nedeniyle çocuk mahpusların sorunları çözmeye elverişli değildir.
Ses ve gaz fişeklerinin ateşli silah sayılması
Teklifteki, ses ve gaz fişeği atabilen silahların ateşli silah kapsamına alınması önerisinin, demokratik toplumlarda temel hak ve özgürlüklerin korunması açısından ciddi endişeler doğurduğu belirtilen şerhte, "Getirilen bu düzenleme, anayasa ile güvence altına alınmış olan toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını fiilen sınırlandırma riski taşımaktadır" denildi.
Şerhte, yasa teklifinin, soyut ve geniş ifadelerle kaleme alındığı, bu nedenle keyfi uygulamalara açık bir zemin oluşturacağına işaret edildi. Yasa teklifinde cezaların artırımını öngören maddelerin de eleştirildiği şerhte, "Suç oranlarını kalıcı biçimde azaltmak için yalnızca cezaları artırmak değil, suçun toplumsal nedenlerine odaklanmak gerekir" görüşüne yer verildi.
Muhalefet şerhinin sonuç bölümünde, Kanun Teklifi’nin, "hukuk devleti ilkesi, infazda eşitlik ve toplumsal barışın tesisi açısından önemli eksiklikler taşıdığı, yargı sistemindeki yapısal sorunları çözmek, adalet duygusunu güçlendirmek ve barış sürecine katkı sağlamak yerine; mevcut ayrımcı ve eşitsiz uygulamaları derinleştiren bir yaklaşımı benimsediği" öne sürüldü. Şerhte, şunlar kaydedildi:
Teklif, Türkiye’de tarihi bir dönüm noktasını ifade eden mevcut sürecin gereklerine cevap verememektedir. Barış ve demokratikleşme süreci; kapsayıcı, eşitlikçi ve adil bir hukuk anlayışına dayanmak zorundadır. Buna karşın, kanun teklifinin mevcut hâli, Türkiye’nin tarihsel ve toplumsal dinamiklerine ve bu dinamiklerden doğan beklentilere uygun bir barış iradesini desteklemekten yoksundur. Türkiye halklarının en acil ihtiyacı, kararlı ve cesur bir barış iradesidir. Dönemin gerektirdiği siyasî ve hukukî ölçüyü tayin edecek olan da bu iradedir. Tüm bu nedenlerle, demokratik hak ve özgürlüklerin genişletilmesi gerekirken daraltılmasına yol açacak olan bu düzenlemeye tarafımızca muhalefet şerhi düşülmüştür.
ANKA