Dervişoğlu'ndan "Terörsüz Türkiye" iddiası: Erdoğan'ın yeniden aday olmasına yönelik bir süreç

Müsavat Dervişoğlu SZC TV ekranlarında İpek Özbey'in moderatörlüğünde Serap Belovacıklı, Özlem Gürses ve Senem Toluay Ilgaz'ın sorularını yanıtladı

Fotoğraf: ANKA

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, "Terörsüz Türkiye sloganıyla ambalajlanan süreç, anayasa değişikliğine ve bu değişikliğe bağlı olarak Erdoğan'ın yeniden aday olmasına yönelik bir süreçtir" dedi.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Türkiye'nin uzun vadede büyük problemlerle karşılaşabileceğini vurgulayan Dervişoğlu, PKK'nın fesih bildirisinde Lozan'ın hedef alındığına işaret ederek, "Batı emperyalizmi yaşama geçiremediği Sevr’in intikamını alıyor" değerlendirmesini yaptı.

Dervişoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, "SDG hala oyalama taktiklerine devam ediyor", sözlerine ilişkin "Süreçte sıkıntı mı yaşanıyor" sorusuna şu yanıtı verdi:

Bu ifadelerine baktığımda gördüğüm şu; demek ki hükümete birtakım teminatlar verilmiş ama Sayın Cumhurbaşkanı beklentilerine uygun bir biçimde gerçekleşmediğini ifade etmiş. Öyle ise bu sürecin en başından itibaren bizim yaptığımız uyarılar çerçevesinde bir kere daha ele alınması lazımdır diye düşünüyorum. Çünkü her şey kapalı kapılar ardında sürdürülüyor. Kamuoyu, STK’lar, Meclis, kapalı kapılar arkasında planlanan bu oyunun figüranı yapılmaya çalışılıyor. Hatta TBMM olup biten yanlışlıkların suç ortağı konumuna taşınmak da isteniyor. Anlaşılan odur ki terör, terörist, terörizm kavramları arasındaki farkı bir türlü idrak edemezseniz, toptancı bir tarih şuuruyla yaklaşmayan, yaşadığımız coğrafyanın jeopolitiğinden bihaber, uzun vadede neler getirebileceğini kestiremeyen devlet yöneticilerinin atmış olduğu adımlar var. Bu sürecin, ne kadar allanıp pullanırsa pullansın milletin beklentisine cevap verebilecek bir biçimde sonuçlanacağına inanmıyorum.

"Bahçeli, Öcalan'ın talebini yerini getiriyor"

Dervişoğlu, KCK'nın, "Öcalan fiziki özgürlüğüne kavuşmazsa silah bırakmayız" açıklamasını da değerlendirdi. Dervişoğlu, 2013'teki açılım sürecinde Öcalan'ın Türk milliyetçilerini ikna etmeden sürecin gerçekleştirilemeyeceği yönündeki ifadeleri bulunduğunu hatırlatarak, "Abdullah Öcalan'ın bir talebini yerine getiriyor bahsettiğiniz siyasi partinin genel başkanı. (Devlet Bahçeli) Daha sonraki süreçlerde de işte 'komisyon kurulmalı' derken diasporası olan bir örgütün uzun vadede Türkiye’nin başına bela olacak ve bir hakikat komisyonu gibi sürecin algılanmasını temin edecek adımların atılması da Abdullah Öcalan tarafından arzulanıyor. Yani onu da dinlendiren aynı kişi" ifadelerini kullandı.

Devlet Bahçeli'nin, "Abdullah Öcalan TBMM'ye gelsin, konuşsun" ifadeleriyle başlayan sürecin, Öcalan'ın affını temin edebilmek için olduğunu söyleyen Dervişoğlu, "umut hakkı" ifadesinin "Abdullah Öcalan'ın serbest bırakılması beklentisine" ilişkin olduğunu kaydetti. Dervişoğlu, "Dolayısıyla çatı örgütü sayılan KCK’nın da böyle bir talebi Türkiye’nin önüne koyması kadar doğal bir şey olmaz. Ama hep söylüyorum, milliyetçileri temsilen sadece bir siyasi partinin genel başkanının ifadeleri, partisinin isminin önünde milliyetçi var diye Türkiye ve Türk milleti için yeterli değildir" dedi. 

"Batı emperyalizmi, yaşama geçiremediği Sevr'in intikamını alıyor"

Dervişoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

Şimdi bu ‘barış süreci, terörsüz Türkiye’ altın kutusuyla sunulan zehrin uzun vadedeki sonuçları da Türkiye’yi ziyadesiyle sıkıntıya sokuyor. Yani bu hükümet belki bir anayasa değişikliğiyle Sayın Erdoğan’ı ömrü boyunca Cumhurbaşkanı yapabilecek zamanı kazanacaktır ama Türkiye uzun vadede çok büyük bir belayla muhatap kılınacaktır. Çünkü PKK sözde fesih kongresini toplamadan önce PKK diasporası, Kürt diasporası adıyla Avrupa'da toplantı yaptı. Sözde fesih kongresi gerçekleşti, Diyarbakır'da bir toplantı yaptı. Şimdi baktığınızda aslında Batı emperyalizmi, yaşama geçiremediği Sevr’in intikamını alıyor. Zaten sözde fesih kongresinden sonraki bildirgede de ilk atıf Lozan’a yapılıyor.

Terörsüz Türkiye’den kim rahatsız olabilir? Terörsüz Türkiye’yi en çok benim yaş kuşağım arzular. Türkiye'de benim yaş kuşağıma, siyasi ayrım bulunmadan söylüyorum, ‘Terörsüz Türkiye'yi istemiyorlar’ denmesi büyük bir ayıptır. Dönemin devrimcileri için de ülkücüleri için de ben bunları telaffuz ediyorum. Bu ayrışmalardan nemalanmak yerine birleştirici bir söylem geliştirmemiz gerekiyor. 

Burada her şey olabilir ama burada bir devlet aklı planlıyor tereddütüne asla katılmam. Türkiye Cumhuriyeti devleti iki imparatorluğun bakiyesi üzerine inşa edilmiş bir devlettir. Türkiye'nin başına uzun vadede bela olacak bir süreci devlet aklı diye tanımlayabilmemiz mümkün değildir. Bu ülke kurulduğundan beri üzerinde konuşulan vesayet kavramı var. Bir vesayetten diğer bir vesayete sörf yapan bir devlet anlayışı var. Cumhuriyet 100 yıllık ve yönettiği devletle barışamayan bir iktidar da yaklaşık 25 yıldır iş başında. Dolayısıyla 100 yıllık Cumhuriyetimizin 25 yılını bu iktidar yönetti. Bu dönem içerisinde bir türlü barışamadığı bir durum var.

"Madem bu kadar kolaydı..."

Bu ülkenin ürettiğinin yüzde 90’ını yüzde 10’luk kesim alıyor, geri kalan yüzde 90’ı da kalanı paylaşıyor. Ben ona da terör tanımlaması yapıyorum. Tenceresini kaynatamıyorsa bir emekli, mutfakta terör var demektir. Bir çocuk yatağa aç gidiyorsa orada terör var demektir. Türkiye doğru yönetilmiyor. Bu, bu kadar basitse bu ülke terörü sıfır noktasında teslim aldı. Bu kadar kolaydı madem 23 senedir İmralı’daki cani başına silah bıraktırma talebini niye götürmediniz?

Kimin emaresinde olduğunu ancak karinelerine bakarak değerlendirebiliriz. O zaman kim ne söylüyor ve kime hizmet ediyorsa kurguyu yapanın oyuncağı odur. Ama büyük bir emperyal proje ile karşı karşıya bulunduğumuz aşikardır. Bu Kürt meselesi diye ortaya atılan, bugün çözüm süreci diye tanımlanan, ‘terörsüz Türkiye’ ambalajıyla sunulan şey aslına bakarsanız Büyük Ortadoğu Projesi’nin ta kendisidir.

"Türkiye suç işleme eğiliminde olanların cenneti haline dönüştü"

TBMM Başkanlığına gelen infaz düzenlemesine dair konuşan Dervişoğlu, mevcut iktidar döneminde Türkiye’nin suç işleme eğiliminde olanların cenneti haline dönüştüğünü vurgulayarak, "Bu son derece tehlikeli bir durumdur ve infaz düzenlemeleriyle ortadan kaldırılabilecek bir durum değildir. Türkiye aslında çok daha büyük bir dertle baş başadır. Bütün bunların aşılabilmesi noktasında bazılarıyla yapılmış pazarlıklara bağlı olarak kişisel tatminleri karşılayacak düzenlemelerin de çözüm diye sunulmaması lazım. Türkiye’de suçlar klişeleşmiştir artık. Suç işlemeye hazır ve bunu bedeli mukabilinde gerçekleştirmeye hazır yapılar oluşmuştur Türkiye’de" dedi.

Dervişoğlu, yeni Anayasa tartışmalarına ilişkin de şunları söyledi:

Ben tek adam düzenini tahkim edecek, bu rejimi güçlendirecek herhangi bir anayasa değişikliğine katkı sağlamayız diye ifade etmiştim. Benim ve partimin diğer konularda olduğu gibi anayasa konusunda da duruşu açık ve nettir. Türkiye'nin bugün ihtiyaç duyduğu şey geleceğimiz açısından hepimizi tehlikeye düşürecek tek adamlık diye tarif edilen Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden kurtulmak olmalıdır.

Yeni Anayasa tartışmalarıyla ilgili Yerel Yönetimler Yasası’nın da gündeme gelmesine değinen Dervişoğlu, "Orada da meleklerle şeytanlar başka bir torbanın içinde karıştırılmak istenirse Türkiye’yi tehdit etmesi muhtemel değişikliklerin karşısında dururuz. Ademi merkeziyetçi bir yapı istiyorlar. ‘Merkezi yönetimin yerel yönetimler üzerindeki vesayeti kaldırılmalıdır.’ diyor. Oysa merkezi yönetimi vesayet diye tanımlamak genel anlamıyla üniter devlet yapısından kaynaklı yetkilere yöneltilmiş eleştiridir. Burada ademi merkeziyetçi yönetim anlayışının yaşama geçirilmesi talebi de yeni değildir. Bu görüşmeler esnasında da yapıyorlar. Topluma yedire yedire bu süreci götürüyorlar" dedi.

Dervişoğlu, erken seçim çağrılarını değerlendirirken, şunları söyledi:

Bu süreçte erken seçim telaffuz edildiğinde de söyledim: Recep Tayyip Erdoğan’ın bir kere daha seçilmesinin anayasaya göre önünü açan şey erken seçim. Onun da hemen bir seçim başarısının üstüne gündeme getirilmesinin doğruluğu ya da mahsurları üzerinde düşünmek lazım. Ama siz diyorsunuz ya hani ‘muhalefet ortak hareket edecek mi?’ Ortak düşünemiyor ki ortak hareket etsin.
 

ANKA, SZC TV

DAHA FAZLA HABER OKU