T24 yazarı Murat Sabuncu, Silivri’deki Marmara Cezaevi’nde tutuklu bulunan Ekrem İmamoğlu ile avukatları aracılığı ile yazılı bir söyleşi gerçekleştirdi.
Söyleşide, ‘Terörsüz Türkiye’ için değerlendirmede bulunan İmamoğlu “Eğer Kürtler Türkiye’de kendini yeteri kadar huzurlu, mutlu ve eşit hissetmiyorsa, eğer Kürtler bizim sorunumuz var diyorsa, yapacağımız tek şey bu soruna çözüm bulmaktır. Sorunları, kimlikleri ve değerleri inkâr ederek, görmezden gelerek yapılan siyaset, ancak yalandan ve çıkarcılıktan ibarettir” ifadelerini kullandı.
Kürt meselesini sadece terör bağlamında konuşmanın Türkiye’ye çok şey kaybettirdiğini çok şey kaybettirdiğini belirten İmamoğlu şunları aktardı:
İktidarın şu anda yaptığı örgütün feshini öne alıp, sıra Kürt meselesine ve Türkiye’nin demokrasiyle ilgili diğer sorunlarına gelince işi yokuşa sürmek. Siyasi iktidarını terör istismarına, terörle mücadele bahanesiyle kurduğu otoriter düzene borçlu olanlara güven duymak kolay değil.
“İşin dışında kalmayı uygun bulmuyoruz”
Niyetle ilgili kuşkularımız olmakla beraber “Terörsüz Türkiye” sürecine kayıtsız kalmayı, işin dışında kalmayı uygun bulmuyoruz. “Terörsüz Türkiye” süreci etrafındaki tartışmayı muhakkak gerçek bir siyasi tartışmaya çevirmeye, etraflı bir demokrasi tartışmasına dönüştürmeye çalışıyoruz. Bütün siyasi partilerle, sivil toplumla ve vatandaşlarla beraber hareket edip süreci demokrasiyi genişletecek bir süreç yapmanın peşindeyiz. Terörsüz Türkiye’ye sonuna kadar varız; siz de demokratik ve müreffeh Türkiye’ye var mısınız demeye, bu perspektifle siyaset yapmaya devam edeceğiz.
“Düşman göstererek siyaset yapmaya alışanların yarın kimi düşman ilan edeceği belli olmaz” diyen İmamoğlu, “Bugün CHP’yi düşman eden yarın yeniden DEM Parti’yi düşman edebilir. Hatta bu biçimde siyaset yapanlar gün gelir ortağını bile düşman ilan edebilir. Erdoğan’ın siyasi hayatı ittifak yapmak, ittifak bozmak ve düşmanlık kurmak üzerine kuruludur. Dolayısıyla, asıl mesele düşmansız siyaset yapacak iklimi oluşturmak. Bunun için de herkese, hepimize görev düşüyor. Biz siyasi aktörlerin düşman ilan edilmediği, muhalefetin düşman bellenmediği, herkesin milli, herkesin yerli görüldüğü bir Türkiye için çalışıyoruz, çalışmaya da devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.
"Şeffaf bir Meclis mesaisine ihtiyacımız var"
“Bahçeli’nin Terörsüz Türkiye sürecini Meclis’te ve geniş bir mutabakatla ele almayı öneren davetini” çok önemli bulduğunu belirten İmamoğlu şunları ifade etti:
Sayın Bahçeli kendi çağrısını yapmadan benzer bir çağrıyı biz de yapmıştık. Sayın Bahçeli’nin çağrısından sonra çağrımızı genişleterek tekrar ettik. Bütün siyasi partilerin, sivil toplumun, uzmanların katkı verdiği, şeffaf biçimde yürütülen bir süreçten yana olduğumuzu, böyle bir süreç olursa katkı sunacağımızı açıkladık. Çünkü şuna inanıyorum: Hem terör meselesini bir daha canlanmayacak biçimde sonlandırmak hem Kürt meselesini çözmek hem de demokrasimizin esaslı meselelerini halletmek için esaslı bir mesaiye ihtiyacımız var. Herkesin katıldığı, şeffaf bir Meclis mesaisine ihtiyacımız var.
Meclisimizi yeniden siyasetin merkezine oturtmak, siyasetin gündeminin Beştepe ve danışmanları tarafından değil milletin temsilcileri tarafından tayin edildiği, milletin kaderine atanmış danışmanların değil, seçilmiş vekillerin yön verdiği bir Türkiye için elimizden geleni yapmaya hazırız.
Öte yandan, daha önce de söylediğim üzere Terörsüz Türkiye sürecinin kişisel hesap ve ihtiraslara kurban edilmesine alet olmaya da niyetimiz yok.
"Siyasi parti liderlerinin yeri cezaevleri değil seçmenlerinin yanıdır"
İmamoğlu, Sabuncu’nun “Siz özgür günlerinizde Selahattin Demirtaş’ın serbest kalması için çağrılar yapmıştınız. Şimdi o Edirne’de siz Silivri’de hapistesiniz. Hiç mesajlaştınız mı? Demirtaş’ın hem sürecin devamı hem toplumsallaşması açısından pozitif rol alacağını düşünüyor musunuz?” sorusuna şöyle yanıt verdi:
Sayın Demirtaş’la mesajlaşmadık. Ancak ben Sayın Demirtaş’ın durumuyla ilgili ne düşündüğümü defalarca açıkladım. Sayın Demirtaş siyasi faaliyetlerinden dolayı, iktidarın hesaplarını bozduğu için cezaevinde. Dolayısıyla serbest kalması gerektiğini düşünüyorum. Demirtaş’ın Kürt vatandaşlarımız nazarındaki önemini herkes gibi ben de görüyorum. Serbest kalırsa siyasete önemli katkıları olacaktır elbette. Öte yandan onun yerine konuşmam da doğru olmaz. Cezaevinden çıktıktan sonra neyi nasıl yapacağına Sayın Demirtaş kendisi karar verecektir.
Bir de şunu eklemek isterim: Sadece Sayın Demirtaş’ın değil Sayın Özdağ’ın da serbest kalması gerekiyor. Siyasi parti liderlerinin yeri cezaevleri değil seçmenlerinin yanıdır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni anayasa yapımı için CHP’ye yaptığı çağrıyı da değerlendiren İmamoğlu şu ifadeleri kullandı:
Elbette bir darbe anayasasıyla devam etmek Türkiye’ye yakışmıyor. Elbette sivil ve özgürlükçü bir anayasa yapmalıyız. Buna şüphe yok. Ama şunu da unutmayalım: Yürürlükteki anayasa bir darbe anayasası ancak Erdoğan’ın pek çok yerini değiştirdiği bir anayasa bu. Yürürlükteki anayasamız aslında bir Evren-Erdoğan anayasasıdır. Hatta hükümet sistemi gibi Hakimler Savcılar Kurulu’nun (HSK) yapısı gibi kısımları açısından bu bir Erdoğan anayasasıdır.
"Biz sivil ve özgürlükçü bir anayasa yapmaya tabii ki varız"
Biz sivil ve özgürlükçü bir anayasa yapmaya tabii ki varız. Hükümet sistemi, HSK’nın yapısı, kuvvetler ayrılığı vb. konuların hepsini birden ele alacak özgürlükçü ve sivil bir yeni anayasaya elbette ihtiyaç var. İktidarın gücünü sınırlandıran, karar alma süreçlerini şeffaflaştıran bir anayasaya tabii ki ihtiyaç var. Ancak iktidardakilerin ne böyle bir anayasa yapmaya ne de böyle bir anayasaya uymaya niyetleri var. Özgürlükçü ve sivil bir anayasa isteyen önce yürürlükteki anayasaya uyar, önce yeni anayasa konuşacak bir siyasi iklime razı olur. Önce seçimde kendisini yeneceğini bildiği rakibini hapse atmaz.
Anayasayı değiştirelim diyeceksiniz ama ağzını açanı hapse tıkacaksınız. Anayasayı değiştirelim diyeceksiniz ama Anayasa Mahkemesinin kararlarını uygulamayacaksınız. Anayasayı değiştirelim diyeceksiniz ama uluslararası sözleşmelerin gereğini yerine getirmeyeceksiniz. Anayasayı değiştirelim diyeceksiniz ama protesto hakkını kullandılar diye öğrencileri, muhalefet etme hakkını kullandılar diye siyasetçileri, seçimde sizi yendiler diye rakiplerinizi, CHP’nin Cumhurbaşkanı Adayını hapse tıkacaksınız. Bunu yapanlarla nasıl, nerede, hangi zeminde sivil ve özgürlükçü bir anayasa konuşup yapacaksınız?
“Erdoğan’la yarışmayı tabii ki isterim”
İmamoğlu, “Sizce 2018'de yürürlüğe giren cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine ilişkin anayasa hükümleri, bir kişinin en fazla iki kez cumhurbaşkanı seçilebileceğini hükme bağlanmasına rağmen bir daha aday olma yolu bulunur mu? Kendisiyle cumhurbaşkanlığı sürecinde yarışmak ister misiniz?” sorusunu ise şöyle yanıtladı:
Erdoğan benimle yarışmak istemediği için hapisteyim, Erdoğan benimle yarışmaktan korktuğu için sorularınızı yüz yüze değil Silivri zindanından yazılı olarak cevaplıyorum. Uzatmayayım: Erdoğan’la yarışmayı tabii ki isterim, hatta Erdoğan’ı bir daha aday olamadığı için değil seçimlerde yenerek emekli etmeyi isterim.
Ancak Erdoğan’ın kendim için anayasa değişikliği istemiyorum açıklamasının şunlarla ilgili olduğunu düşünüyorum. Evvela Erdoğan’ın çevresindekiler 2027’de yapılacak bir seçimde Erdoğan’ı aday yapmak istediklerini zaten belirttiler. Dolayısıyla Erdoğan zamanını kendisinin tayin edeceği, aslında erken olmayan bir erken seçimle aday olmaktan vazgeçmiş değil. Artık bırakıyorum demiyor, erken seçim yoluyla aday olacağım diyor.
"Kontrol edemediği gündemi değiştirmeye çalışıyor"
İkincisi, bunu söyleyerek CHP’yi yeni anayasa tartışmasını yapacak bir iklim oluşturmadan yeni anayasa tartışmasına çekmeye çalışıyor.
Üçüncü olarak, Erdoğan sanırım yine kontrol edemediği gündemi değiştirmeye çalışıyor. Malum bir yandan kamuoyunda “Terörsüz Türkiye sürecinde işler yolunda gitmiyor, Erdoğan’la ortağı arasında ihtilaf var” algısı güçleniyor; bir yandan da kamuoyunun İBB davasına, bize yapılan hukuksuzluklara olan ilgisi azalmıyor. Milletimiz bizi hiçbir zaman yalnız bırakmaz, o yüzden iftiralarla dolu İBB davası üzerinden bize yaptığı darbeyi unutturma çabası beyhudedir. Ancak dikkatimi çeken husus, Erdoğan’ın TBMM’de kurulması gereken “Terörsüz ve Demokratik Türkiye” komisyonu çağrısını geçiştirme çabasıdır. Biliyorsunuz ben bu konuda oldukça önemli bir çağrıda bulunmuştum, Sayın Genel Başkanımız Özgür Özel de İzmir mitingimizde yaptığı tarihi çağrıyla “Terörsüz ve Demokratik Türkiye Komisyonu” hedefimizi milletimizle paylaştı. Sayın Devlet Bahçeli’nin yine bu konuyla ilgili “Yeni Yüzyılın Terörsüz Türkiye Stratejisi; Milli Birlik ve Dayanışma Komisyonu” şeklinde benim de çok önem verdiğim kıymetli bir komisyon çağrısı oldu. Şimdi görüyoruz ki Erdoğan bizlerin milletimize karşı hassasiyetle ve sorumluluk bilinciyle önerdiğimiz bu komisyon önerilerini görmezden gelmeye ve geçiştirmeye çalışıyor. Böylesine kritik bir süreçte koltuğunu koruma hissiyatıyla değil, devleti yönetme bilinciyle hareket etmesini kendisine öneririm. Milletimiz hatayı affetmez.
T24