Özel: Gelin hanımın gözyaşlarında boğulacaklar

“Şimdi 50 yıllık çatışmaları bitirip barış süreci, çözüm süreci, süreç süreci başlatanlara sesleniyorum: Bu çatışmayı bitirin, işimize gücümüze bakalım”

Özgür Özel, Buğra Gökce ve Filiz Kahveci'nin cezaevinde kıyılan nikah törenine katıldı / Fotoğraf: X - @CHPfotograf 

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Silivri'deki Marmara Cezaevi'nde Filiz Kahveci ile dünyaevine giren tutuklu İPA Başkanı Buğra Gökce'nin nikahında şahit oldu. Aynı cezaevinde tutuklu bulunan İBB Başkanı ve CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nu da ziyaret eden Özel, basının karşısına gelin Filiz Kahveci ile birlikte çıktı.

“Özünde çok hayırlı bir iş için geldik. Ama bu hayırlı işi düşman hukuku uygulanan arkadaşlarımızla beraber bu uğursuz mekanda yapmak zorunda kaldık. Onun için öncelikle şunu söyleyeyim. İçeride de evlenme cüzdanını takdim ederken Buğra ve Filiz'e bu töreni tekrarlayacağımızı, milyonların bugün kalbinin burada olduğunu ve çok kalabalık, çok neşeli bir törenle bunu tekrarlayacağımıza olan inancımızı vurgulayarak orada sözlerimi tamamlamıştım. Burada da bunu ifade edeyim” diyen Özel özetle şunları söyledi:

Dün akşam 12'ye 10 kala aileden bir kişiye genel başkana da izin yok, milletvekillerine de yok. Sonrasında ziyaret yaparlar diye hepimizi çok üzen bir cevapla günü tamamlamıştık. Bugün sabah 7.30-8,00 itibariyle hangi akıl egemen olduysa, kim vesile olduysa bu kadarına da şükrediyoruz.

Hiç olmazsa AK Parti'nin içinde bir vicdanlı ses gitmiş bir şey söylemiş. "Ya aileye izin verelim. Nikah şahidi de genel başkan olsun" diye. Bugün sabah 9 itibariyle bildirildi. Bu kısmına emeği olan kim varsa, her şeye rağmen, sürecin bütününe olan bütün kızgınlığımıza, tepkimize rağmen buna vesile olan kişiye, kişilere teşekkür ederiz.

Hiç olmazsa bu analar, bu babalar, bu kardeşler hiç olmazsa işin bu kısmına tanık olabildiler. Bizler şahit olduk Ankara Milletvekilimiz Umut Akdağ'la birlikte. Tabii fotoğraflar büyük bir hızlandırmayla cuma gününe çıkacakmış. Biz cezaevinin önünde Buğrasız bir fotoğraf çektirdik. Gelin hanımın elindeki aile cüzdanı Silivri Cezaevi'nde takdim edildi. O cüzdanı tutan eldeki mendildeki yaşlarda boğulsunlar inşallah.

Bize bu düşman hukukunu uygulayan akıl kimse. Bir kez daha aileye anlayış gösterilmesi için sabah devreye giren vicdana teşekkür ama bu düşman hukukunu uygulayan bu kirli ve kötü akla da en büyük tepkilerimizi göstermeye devam ediyoruz. Bizi burada teslim alamazlar. Zulümlerinde gelinlerin ve içerideki annelerin, evlatlarının gözyaşlarında, gelin hanımın gözyaşlarında boğulacaklar. Evlatların gözyaşlarında boğulacaklar. Çünkü ahlaki üstünlük bizde kardeşim. Vicdani üstünlük bizde. Bu yüzden moral üstünlük bizde, psikolojik üstünlük bizde ve bugün akşam Esenler gibi Cumhuriyet Halk Partisi için zor bir meydanda, cumartesi Düzce gibi zor bir meydanda görün bakalım çoğunluk enerjisi kimdeymiş. Kazanacaksanız psikolojik üstünlüğünüz olacak, ahlaki üstünlüğünüz olacak, arkanızda çoğunluk enerjisi olacak. 2002 yılında AKP bunu yakaladığı, uğradığı mağduriyeti çoğunluk enerjisine çevirerek başarmıştı.

"İmamoğlu büyük bir moralle duruyor "

Şu anda Ekrem İmamoğlu, biraz önce ziyaret ettim, 7 metrelik hücrede, yerin 7 kat, göğün 7 kat üstünde büyük bir moralle duruyor. Onu içeride tutanlar sarayda oturuyorlar ama yerin 7 kat dibindeler, o psikoloji içindeler. O yüzden fiziğin, bedenin hapis olması değil, vicdanın hapis olması, vicdanlarda hapse düşmek önemli. Biz vicdanlarda dışarıdayız. Fiziken istedikleri kadar içeride tutmaya kalksınlar. Elbette bu zulüm eninde sonunda son bulacak ve arkadaşlarımız içeri girdikleri gibi alınları açık, başları dik dışarıya çıkacaklar.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

“Başka hakime düşürüp tutuklattılar”

Bugün ben Kadriye Kasapoğlu'nu ziyaret ettim. Dün söylemiştim, "12 yaşındaki Çınar'ın gözyaşında boğulacaksınız." diye. Bugün Kadriye Hanım'ın gözyaşlarını ama kendisine olan güvenine tanıklık ettim. Kadriye Hanım şunu söylüyor, bütün Türkiye'ye söylüyoruz, "Eğer" diyor, "o telefon bir suç aleti olsaydı ben de delili, suç aletini gizleme ve karartmak niyetinde olsaydım onu yıllar önce bilgi işleme verip de 'Bunu santrale yönlendirin, alet de sizde olsun' demek yerine denize atsaydım suç aletini, şimdi oğlumun yanındaydım" diyor.

Kadriye Hanım'ı ilk aldılar, bir sene önce satın aldığı arabanın 3 yıl önce İpsala'dan çıkması, "Rüşvet paralarını bulamıyoruz Türkiye'de. Sen bu arabayla yurt dışına mı kaçırdın?" dediler. Dedi ki: "Ben o arabayı aralık ayında satın aldım. O dediğiniz bundan 2 sene önce, 3 sene önce, araba benim değildi" Satın aldığı günü, MASAK raporundaki para hareketliliğini ve dekontu gösterdi, şu aracın satın alma parası diye. "Hay Allah" dediler. Yine de tutuklama talep ettiler. Vicdanlı bir hakim saldı, "Bundan tutuklama mı olur?" diye. Bu sefer telefonu bahane edip getirip başka hakime düşürüp tutuklattılar. Suçu ne?

“Namuslarına kefilim ve şahitlik ediyorum”

Bu kadar vicdansızlık olmaz. Olacak bir iş değildir ve buradan şu kadarını söylemek istiyorum: Ekrem İmamoğlu'nun masumiyetine, Kadriye Hanım'ın masumiyetine, Koruma Müdürü Mustafa'nın masumiyetine, belediye başkanlarımızın masumiyetine, burada onlar yüzünden tutulan bürokrat arkadaşlarımızın, sırf bir suç örgütü varmış gibi göstermek için, masumiyetine hepimiz kefiliz. Bugün burada nasıl bu nikaha şahitlik ettiysem ben bu arkadaşların dürüstlüğüne, çalışkanlığına, namuslarına kefilim ve şahitlik ediyorum bir kez daha.

“Bir kanıt bulamıyorsunuz”

"Ben 2019 öncesi dosyalar, ihale dosyaları gelince bunları ben ne yapacağım, o dönemle ilgilenmiyorum." demedim de kendi kendine ele verdi. İfade alıyor, ifadede AK Parti'ye yakın şirket ismi geçince, "Geç onu.". AK Partili birinin adı geçiyor, "Geç onu.". Senden hiç burada, bakın, şöyle bir ifade olur mu? Senden burada ihaleye girmemen için baskı hiç yapıldı mı? "Evet efendim, yapıldı." Kim yaptı? "Önceki dönem AK Parti döneminde alacak şirket önden belli oluyordu. Bize çekil ihale dendi." "Ya bırak şimdi onu." diyor. Hatta o gün yolluyor, ertesi gün bir daha, "Sen bu tarafı anlat." diyor. AK Parti döneminde zorla sokulmadığı ihaleyi ifade edenin tutanağını yarım bıraktırıp imzalatmayıp ertesi gün bir daha çağırıyor. Bakın, "Tencere dibin kara" diyorlar bize. Biz ona "Seninki benden kara" demiyoruz. Biz tertemiziz kardeşim, tertemiziz. Bir kanıt bulamıyorsunuz. Kendiniz, "Kişi kendinden bilir işi, böyle yapmışsınızdır." diyorsunuz. Yaptıysak bul hadi. Zorla itirafçı yaratmaya çalışıyor. Olur olmaz topluyor, topluyor.

“Nikahı demir parmaklıklar altında kıymayı hepsini birlikte yaşadık”

Ya dönüyor adamlara diyor ki: "Dediğimiz gibi ifade al, bak." diyor, "Falanca bakanlıktan para alıyormuşsun. Ekmek yediğin, yemek yediğin yere ihanet etme, bak ya! Devletin, bakanlığının ihalesini Ekrem İmamoğlu'na karşı ifade vermeyince ekmek yediği yere ihanet ediyorsun." diyor. Böyle bir durumdayız. Gerçekten, gerçekten çok üzgünüz, çok kırgınız, çok kızgınız. Bu duyguların hepsini birden yaşadığımız bir günün içindeyiz. Küçücük çocukların gözyaşlarını, annelerin gözyaşlarını, planlanıp da nikah şahidi olacağımız bir nikahı demir parmaklıklar altında kıymayı hepsini birlikte yaşadık. Bu sabah saatlerine kadar "Şu insanlara içinizden iki kişiyi seçin" dediler. Bana "Sen şahit olamazsın." dediler. Belediye Başkanımıza "Nikahı okumayacak, memur yollayacak" dediler. Bu bile bu sabah AK Parti'den bir vicdanlı sesin "Bu kadarı da ayıp artık." demesiyle düzeldi arkadaşlar. Ne desek boş. Ne desek boş.

“Bu çatışmayı bitirin, işimize gücümüze bakalım”

Türkiye'nin huzura ihtiyacı var, Türk ekonomisinin güvene ihtiyacı var, Türkiye'nin kavgaya değil, Türkiye'nin hukuka uygun yönetilmesine, muhalefetin de bu şartlarda muhalefet görevi yapmasına ihtiyaç var. Savaş ilan ettiler bize. "Savaştayız." dedim. Savaşta nasıl davranılıyorsa biz öyle davranıyoruz. Şimdi 50 yıllık çatışmaları bitirip barış süreci, çözüm süreci, süreç süreci başlatanlara sesleniyorum: Bu çatışmayı bitirin, işimize gücümüze bakalım. Bütün Türkiye işine gücüne baksın, önümüze bakalım. Bize düşman hukuku uyguladıkça size savaşta, savaş ilan edilmiş bir parti, bir yapı nasıl cevap verirse öyle cevap vermeye devam edeceğiz.

“Darbeden vazgeçeceksin, o gün susacağız”

Avrupa'da dün dost bildiklerim diye dönmüş, Türkiye'deki demokrasiyi savunan ve bizimle dayanışma gösterenlere sitem ediyor. E ne oldu ya? Bu işler olmasaydı, "Dostum." demeğe devam ederdin. İyi ilişkiler devam ederdi, biz de katkı sağlardık. Benim de dostum, senin de dostum. Benim akrabam, senin mevkidaşın. Niye bozulsun ilişkiler? Sen bozdun. Darbenin arkasında durana, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı'ndan petrol ver. Darbenin karşısında duranlara laf et. Ben demedim mi, "Ben Sosyalist Enternasyonal'de başkan yardımcısıyım. Türkiye'nin menfaatine bu ülkelerde ne varsa ben savunurum. Bize de bilgi verin" dedim. Bunu kamuoyuna da açık söyledim.

Böyle bir muhalefet anlayışını, "Efendim bizi yurt dışına şikayet etme. 15 Temmuz'da yardım iste, birlikte gezelim yurt dışına, birlikte anlatalım" de. Birlikte gitmedik ama her platformda onun bir darbe olduğunu anlattık. Başörtüsü krizinde çık, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne sığın, oradan karar çıkar, Türkiye'yi cezalandır. Parti kapatma davasında heyet oluştur, dört kişilik, Avrupa'yı gezdir. Bize darbe olunca susun. Öyle bir şey yok. Darbeden vazgeçeceksin, o gün susacağız. Yoksa bütün dünyada, Türkiye'de duymayan da kalmayacak. Dağın başındaki yörük çadırına da bunu anlatacağım. Sosyalist Enternasyonal'e de anlatacağım, Avrupa Parlamentosu'na da anlatacağım, bütün dünyaya da anlatacağım. İşler oralarda bozulunca, "CHP Türkiye'yle Avrupa ilişkilerini bozuyor." Bozdurmayaydın. Bozdurmayaydın.

 Filiz Hanım'ı bu haliyle demir parmaklıklar arkasında nikah kıydıran sen değil misin? İstanbul'un seçilmiş, üç kere seçilmiş emin insanını, İstanbul'un itimat ettiğini burada, içeride tutan sen değil misin? Herkes ettiğini buluyor. Bize ederseniz beterini bulmaya devam edeceksiniz. Bakın, bizdeki enerji, bizdeki inanç, bizdeki mücadele kararlılığı bitmeyecek. Siz zulmettiğinizce biz mücadele etmeye devam edeceğiz. Ama diyorsanız ki: "Ya Türkiye'ye yazık oluyor, ekonomiye yazık oluyor". Bize de yazık etmeyi bırakacaksınız kardeşim. Demiyoruz ki: "Bizi beraat ettirin". "Bizi adil yargılayın, tutuksuz yargılayın" diyoruz. "Tutuksuz yargılayın, TRT'den yargılayın. Bütün millet gerçek cevapları duysun" diyoruz. Niğde'den dinleyen Fitnat Teyze’nin ikna olmadığı bir yargılama sürecinde atın hapse, yatalım diyoruz. Trabzon'da en güvendiğin, Rize'de en güvendiğin AK Partili'nin TRT'de, "Ya bunda bir şey yok, buna tutuklama olmaz" diyeceği bir masumiyeti savunuyoruz biz. Aksini savunuyorsan yayınla, rezil olalım. Bomboş dosya. Tamamen yalan. Yazılamayan iddianame. Bu kadar açık söylüyoruz. Hodri meydan!

“İddialar da cevaplar da TRT'den duyulsun”

“Ya bunda bir şey yok. Buna tutuklama olmaz.” diyeceği bir masumiyeti savunuyoruz biz. Aksini savunuyorsan yayınla, rezil olalım. Bomboş dosya, tamamen yalan, yazılamayan iddianame. Bu kadar açık söylüyoruz. Hodri meydan! Hodri meydan! İddialar da cevaplar da TRT'den duyulsun. Eğer buna cesaretin yoksa benim Ekrem Başkan'a güvendiğim kadar sen savcına güvenmiyorsun demektir. Güvenme zaten çünkü "Git bulacaksın" demişler. Kalmış burada patinaj yapıp duruyor. Bir şey bulamıyor, suça bulaşıyor, insanları suç işlemeye zorluyor. Yalancı şahitlik suçtur, buna zorlamak da suçtur.

"Belediyeyi çalışamaz hale getiriyorlar"

Özel bir gazetecinin “Bu süreç nereye evriliyor? İstanbul Büyükşehir Belediyesi açısından bakarsak, belediye çalışamaz hale mi geliyor? Bunu yapmak mı isteniyor? Burada ne oluyor, bu gidişatta?” sorusuna ise şu yanıtı verdi:

Maksat bu. Belediyenin parasını keserek de, ödeneklerine el koyarak da, yılların borçlarını bir seferde tahsil etmeye çalışarak da, çok üst düzey bürokratlarımızı içeri atarak da belediyeyi çalışamaz hale getiriyorlar. Başta Ekrem Başkan gibi hem belediyeciliği çok iyi bilen, iyi bir yönetici, iyi bir koordinasyon uzmanı diyebileceğimiz ve tıkır tıkır bu koca yapıyı yöneten kişiyi alarak böyle yapıyorlar. Biz neye güveniyoruz? Biz Cumhuriyet Halk Partisi'nin kadrolarının tümünün liyakatle oluşturulmuş olmasına güveniyoruz. Neye güveniyoruz? Bu arkadaşlarımızın yerine bakacak arkadaşlarımızın varlığına güveniyoruz ama tabii büyük bir korku yaratmak. İhalelere girecek şirket kalmayacak çünkü gireni alıyorlar. Gireni alıyorlar. Almayacak, hesaplarına göre, işte örneğin çöp toplanamayacak. Asfalt dökecek firma olmayacak çünkü ihaleye girmeyecek. Diyecekler ki: "Bak, CHP beceremedi.". Bu millet yer mi bunu? Bu millet yer mi bunu? Öyle bir şey.

Bu memnuniyetin Ekrem Başkan'ı iktidara götürdüğünü görenler onu Silivri'ye tıkıp bu yapılan hizmetleri de yapılamaz hale getirmeye çalışıyorlar ama ben de bunu halkımıza, milletimize şikayet ediyorum. Bu kadar kötü niyet olmaz. Çocuğun beslenme çantasından sizin memnuniyet duyup Ekrem Başkan'a kalp yapıyor olmanızdan, Sultangazi'de otobüsün önüne atlayıp çantasından, bir kolunda bebeği, bir kolunda anne kartı, Ekrem Başkan'a sevgi gösteren İstanbullu genç, evli kadına yapılıyor bu darbe. Bu darbe ona yapılıyor.

Özel Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kendisine yönelik kullandığı“İngiliz Muhipleri Cemiyeti”sözüne ise şöyle yanıt verdi:

 Şimdi Sayın Erdoğan, Sait Molla kim? Sait Molla’yı ben mi övdüm geçmişte? Sen mi? Numan Kurtulmuş mu? Sait Molla kim mesela? Sait Molla İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin kurucusu. Numan Bey diyor ki; "Biz 150 yıldır bunlarla iki ayrı yoluz" diyor. "Onlar bir yoldan gidiyor biz bir yoldan gidiyoruz." diyor. Numan Bey’in tarif ettiği patikalarda, o yolun başlangıcında, başlandığında mesela Genç Osmanlılar var. Biz o taraftayız. Onun devamında Namık Kemaller var. Biz o taraftayız. Jön Türkler var. Biz o taraftayız. Ardından daha sonra evrildiği yer değil ama kurulduğundaki mücadele azmiyle İttihat Terakki var. Devamında Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri var. Sonra birleşmesi var, Halk Fırkası var, Cumhuriyet Halk Partisi var. Şimdi bizim yolda bunlar var. Bu yolda Sait Molla’ya rastlayamazsın. Ama onların başladığı yolda Sait Molla onların yol arkadaşı. Kurmuş İngiliz Muhipleri Cemiyeti’ni. Şimdi mesela İngiliz işgal donanmasının İstanbul önüne demir atmasına vesile olan padişahı o mu savunuyor ben mi savunuyorum? Ben Fatih Sultan Mehmetçiyim. Biz yükselme döneminin Manisa’dan yetişmiş, İstanbul’u fethetmiş, bir fethettiği yıl 1453’te İstanbul Üniversitesi’ni kurmuş. Biz Fatihçiyiz.

Bizim taraf o padişahları paylaşacaksak. İşgale direnmeyip kırmızı halı serenler, İngiliz zırhlısına binip kaçan Vahdettin’i savunuyor Tayyip Bey. Onların yolda bunlarla karşılaşırsın. Ben 1. Meşrutiyetçiyim. 2. Meşrutiyetçiyim. Hepimiz öyleyiz. Tayyip Bey 33 yıl bizim kurdurduğumuz Meclis-i Mebusan’ı açtırdığımız 33 yıl kapatan tarafta. O o tarafı savunuyor. Şimdi gelmiş bana İngiliz Muhipleri Cemiyeti’ne benzetiyor. O cemiyeti en iyi o bilir. Biz iktidarda olalım, sa- bu dayanışma içinde olduğu dernek olarak bu derneği yeniden açtırır o cemiyet. A bir de böyle bu İngiliz planlarıyla hemhal olan bir yapı varsa o yapı kendini biliyor. Bu arada İngilizler Suriye’de hesap kitap yaparken Tayyip Bey’e verdikleri rolü de çok iyi biliyoruz. O yüzden yani hakikaten ben hayatta yapmam yani en muhalif arkadaşların en provokatif sorularına bile gülmem. Sizin sorunuza güldüğümü sakın üstünüze alınmayın. Tayyip Bey’in ifadesinden İngiliz Muhipleri, yani bugün kendimizi oraya ışınlasak o döneme, Tayyip Bey kendini cemiyetin odasında masanın başında bulur ya. Benim gideceğim yer belli

"Kamu malına el uzattıysam bana haram zıkkım olsun"

Tayyip Erdoğan'ın hani dün anlattım ya mesela biz kamu malına el atmayız. Ben Ekrem Başkan'ın atmadığına namusum kadar kefilim. Ama mesela biz bir elimizle alıp bir elimizle verirsek biz zengin alırız fakire veririz. Ama fakirden alıp zengine veren Tayyip Bey, dün gösterdiğim ahtapotta 8 kol varsa kamu malına uzanan kol, Tayyip Bey'e iki tane yetmez, 8 kollu uzatmıştır onları bugüne kadar. AK Parti biz bu noktaya neden geldik diyorsa, nasıl geldik diyorsa, bugün bizlere yaptıkları suçlamaların tamamı yaşandığı içindir. AK Parti'de büyük ihaleleri kimin alacağına kim karar veriyorsa kamu malına o el uzatıyordur. Ben Tayyip Bey'e bir tek şunu söyleyeyim. Kamu malına eğer ben el uzattıysam bana haram zıkkım olsun. Sen el uzattıysan sana haram zıkkım olsun.

Sen bunu söyle böyle bir kere. Kamu malına el uzattıysam haram zıkkım olsun diye söyle. Bir duyayım bu kulaklar duysun. Ben bu kadar kolay söyleyebiliyorum. Bizde bizim boğazımızdan bir lokma kamu malı geçmemiştir. Tayyip Bey aynısını söylesin bakalım. Tayyip Bey aynısını söylesin. İstanbul'un göbeğinde, İstanbul'un göbeğinde aynı arsayı ilk önce birinden satın alıp, imarını değiştirip, aynı AK Partilinin 20 kat paraya aynı AK Partiliden satın alınıp, yani yeşil alanı ucuza satıp, imarı değiştirip 20 katına AK Partiliden alan ve soruşturulmayan dosya var burada. O konu Tayyip Bey'den habersiz diyen bir AK Partili var mı? Bu İstanbul'da bu İstanbul'da 4 gökdelen varken 250'den fazla gökdelene çıktı kendi döneminde. Orada yapılanlardan Tayyip Bey'in irtibatı olmadan yapılan bir iş var mı? Helikopterden İstanbul'un arsalarına bakıp da not tutturan sen misin ben miyim? Kamu malına el uzatmakmış...

 

Independent Türkçe 

DAHA FAZLA HABER OKU