Eski başkan ve mevcut Cumhuriyetçi aday Donald Trump, geçen çarşamba akşamı Fox News'e verdiği röportajda, Cumhuriyetçi Parti ön seçimlerine ilişkin izleyicilerin sorularını yanıtladı.
Röportajı izleyenlerin dikkatini çeken ve akıllarına takılan hususlardan biri, Trump'ın ABD hakkında konuşurken kullandığı neredeyse umutsuz ve karamsar ton oldu.
Söz konusu umutsuzluk ve karamsarlık Amerikan politikalarındaki, özellikle de dış politikadaki kaos durumunun ötesine geçerek bir zamanlar yeryüzündeki ezilenlerin, özgürlük ve rahat bir yaşam arayanların parlak rüyasını temsil eden ABD'nin ahlaki ve insani geleceğine uzanıyordu.
Trump bununla ilgili şöyle dedi:
Harika ülkemizin sonuna yaklaşıyoruz...
Bu kısa ifadede herhangi bir ahlaki şifre var mı?
Trump'ın niyetini ve haklı olup olmadığını anlamak için bu kısa ifadeyi parçalara ayırıp analiz etmeliyiz.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Açık olan şu ki, Jeffrey Epstein ile ilgili son dönemde yaşanan ahlaki kriz, sahibi olduğu "Şeytan Adası"nın hikayesi ve bunun üzerinde yaşanan ve Amerikan ruhuna aykırı kötülükler, ekonomi ve politikadan önce, ülkenin ahlaki geleceğine ilişkin derin ve radikal soruların, Kurucu Babaların ilk Amerikan ruhunun günümüzde ölüp ölmediği ile ilgili sorunun bir başlangıç noktası gibi görünüyor?
Bu utanç verici partilere katılan kişilerle ilgili her geçen gün birçok gerçek ortaya çıkıyor.
İlginç olan etkili sınıftan pek çok Amerikalı ve Avrupalının, başkanların, başbakanların, bakanların, politikacıların, düşünürlerin, iş dünyası liderlerinin, sanatçıların ve köklü yönetici ailelerin üyeleri de dahil olmak üzere karar vericilerin, Epstein'in ahlaksız ve çürümüş grubunun üyeleri olması.
Tabii ki, özellikle de üyelerinin çoğu hâlâ Batı'da ileri konumlarda olduğundan, bu grup ile ilgili tüm sırlar açığa çıkmayacak, ancak bu, olanların anlamının, yapısının, öneminin ve bunun Batı'nın ahlaki geleceğine yönelik sonuçlarının sorgulanmasına engel olmayacak.
Trump'ın kısa ifadesi aslında bizi, Kurucu Babaların Amerikan topraklarındaki "elçilik" hayatlarına başladıklarında benimsedikleri Püriten Amerikan ruhunun başına ne geldiğini araştırmaya yöneltiyor.
Kurucu Babalar yeni keşfedilen coğrafyayı, İncil'deki anlatıya göre İsrailoğullarının Mısırlıların zulmünden kaçmak için Mısır'dan çıktıklarında gittikleri yeni Kenan ülkesinin bir türü olarak görüyorlardı.
İlk Amerikalılar, Musa'nın öğütlerinin temsil ettiği "10 Emir"e dayalı inanç sistemini, bu devletin köşe taşı saydılar ve "Yalan söylemeyin, çalmayın, öldürmeyin, zina etmeyin ve başkasının malına göz dikmeyin" gibi ahlaki emirlerini benimsediler.
Bugün ise Amerikan sahnesi tamamen değişti ve işler sınırları aştı.
Barack Obama'nın, Yüksek Mahkeme'nin 2015'te eşcinsel evliliğe izin veren kararına atıfta bulunarak "aşk kazandı" açıklaması büyük olasılıkla farklı bir tarihin başlangıcı, Jefferson, Franklin, Madison, George Washington ve Amerikan dogmatik bayrağını taşıyan diğer kişilerin düşüncelerinin karşıt bir okumasıydı.
Atlantik'in diğer yakasında Avrupa, özellikle son parlamento seçimleri ışığında sağcı popülizminin büyümesinin yarattığı risklerle birlikte yeni bir yıla ve hatta belki de yeni bir 10 yıla giriyor.
Son seçimler şovenist eğilimli, şovenizm ateşini yakmak, entelektüel radikalizmin alevlerini körüklemek, düşünce öncesi ırksal tek taraflılık yoluna dönmekten başka bir kaygısı olmayan partileri iktidara taşıdı.
Irksal tek taraflılık sahnelerinin başında da göçmen ve mültecilere yapılan zulüm, din ve inanç bakımından farklı insanlarla tanışma ve buluşma yoluna engeller koymak geliyor.
Bu, ahlaki ve insani aydınlanma medeniyetinin kıtası olan Avrupa'nın, özellikle hoşgörü ve uzlaşma değerlerinin yokluğu ve nefret dönemeçlerinin güçlü bir şekilde ortaya çıkışının gölgesinde, her ne kadar ABD daha açık ve korkutucu bir pervasızlık yaşıyor olsa da en az ABD'nin krizi kadar ciddi bir krizde olduğu anlamına geliyor.
Bu yıl, yani Amerikan seçim yılında bu pervasızlık daha da artacak ve yakın uzak herkes seçimlerin ülkeyi uzlaştırmak yerine bölmesinden, aydınlatmak yerine yaralamasından ve bunun da hem kurumlar hem de halk olarak ABD'deki ahlaki çatlağı derinleştirmesinden korkuyor.
Bu, daha önceki medeniyetlerde olduğu gibi, Batı medeniyetinin çöküşünün geleneksel başlangıcı mı?
Yoksa bu medeniyette, Batı medeniyetinin birçok üyesinin düştüğü tuzakların karanlığını dağıtabilecek bir ışık kaynağı hâlâ var mı?
Gerçek şu ki, bu sorunun cevabı kolay görünmüyor ve elimizde de yeterli tatmin edici kanıt yok.
Yine de cevaba giden yolu insan deneyimleri ve zamanın hikayeleri üzerinden bulmaya çalışıyoruz.
Arap düşünür ve sosyolojinin öncüsü İbn Haldun, ölümsüz önsözünde şöyle yazar:
Eğer Allah bir kavmin hükümdarlığının yok oluşunu duyuracaksa, onları çirkin şeyler yapmaya, kötü alışkanlıklar edinmeye ve bunların yolunda gitmeye teşvik eder. Endülüs'te yaşanan ve kaybına yol açan da buydu.
İbn Haldun'un Endülüs'e ve orada yaşananlara ilişkin görüşü, Moğalların istilası çöküşünün doğrudan nedeni olsa bile, çöküş nedenlerinin önemli bir bölümünü teşkil etmediği Abbasi devletinin (750-1517) başına gelenlere de uymaktadır.
Zira Abbasi devletinin çöküşünün temel nedeni, siyasi sınıfın ülkenin ve halkın koşullarını göz ardı ederek zevk ve sefaya düşmeleri sonucu kaosun hâkim olması, her şeyin, doğru ve yanlışın birbirine karışması ve adalet terazisinin bozulmasıydı.
Büyük İngiliz tarihçi Edward Gibbon'a (1737- 1794) ve onun Roma İmparatorluğu'nun çöküşüyle ilgili temel kitabına baktığımızda ise bu imparatorluğun çöküşüne ilişkin birçok nedensel teori buluruz.
Roma'nın en büyük endişe nedeni siyasi, ekonomik, askeri kurumların ve toplumun kamusal hayata katılan diğer temellerinin yozlaşmasıydı.
Yozlaşma ise Vandal kabilelerin antik çağların en güçlü imparatorluğunu yenmesini sağlayan lüks ve zevk düşkünlüğünün, aşırı arzu ve ahlaksızlığın diğer yüzünden başka bir şey değildi.
Bugün Batı medeniyetinin krizi, sahada eylemlere dönüşmeden önce, kafalarda ve fikirlerde içsel olarak mı doğdu?
Batı'nın, özeleştiri ve doğrudan düzeltme mekanizması yoluyla hatalarını hızla düzeltebilme yeteneğine sahip olduğunu savunanlar var.
Örneğin, Epstein davası Amerikan mahkemelerinde görülüyor ve Amerikan medyası şu ya da bu şekilde olayı özgürce tartışmaktan kaçınmadı.
Bu, Batı uygarlığının Felsefe Taşı'na sahip olmasa da açık siyasi sistemleri ve özgür medyası aracılığıyla yapıcı bir şekilde ifşa etme yeteneğine sahip olduğu anlamına geliyor.
Batı medeniyeti günümüzdeki gerilemesinin üstesinden gelebilecek mi?
Bunun teminatı geride kalan güçler ve yetkililerdir.
Bekleyenler için yarın uzak değil.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu