Fransız cumhurbaşkanı müsteşarı ile eski Ürdün Başbakanı anlatıyor: 20 yıl sonra Irak işgalinin perde arkası (2)

Irak'a yönelik savaşa dair kapalı kapılar ardında neler görüşüldü?

Kolaj: Independent Türkçe

Irak işgalinin perde arkasını gözler önüne sermeye devam edeceğiz. 

Şark'ul Avsat gazetesinin tecrübeli diplomatik muhabiri Gassan Şerbil, Bağdat'ın bombalanmasıyla başlayan savaş bölgesindeki izlenimlerini, 19 Mart 2023 tarihli makalesinde yayımladı. Oradan başlamalıyım:

Zelzelenin, kaderin ve geleceğin gecesiydi. Binlerce füze yağmaya başladı. (Amerikalı, Kürt veya Irak muhaliflerinden oluşan-F.B.) kafile, gecenin bir vaktinde kara yoluyla Türkiye'den Irak'a dönüyordu. Türkiye Musul ve Kerkük'e girmesi için bir askeri birlik hazırlamıştı.

Aynı saatlerde BBC, savaşın başladığını bildiriyordu. Bunu duyan Celal Talabani ile Berham Salih suskunluğa büründüler. Yanlarındaki muhalif kesimden Abdullatif Reşid, Hoşyar Zebari, Ahmed Çelebi gibileri de aynı şaşkınlığı yaşıyorlardı. 

Irak'a operasyon için ABD'deki resmi kapıları adeta aşındırmış olan Ahmed Çelebi söze başladı:

'Müzayede yapmanın, ileri geri konuşmanın anlamı yok. Eğer ABD askeri müdahalede bulunmasaydı, Irak halkı ölümüne kadar Saddam'a, ondan sonra da oğullarından birinin zalim hükmüne mahkûm kalmış olacaktı.'

İşin ilginç tarafı şuydu: Çelebi, kısa bir müddet öncesine kadar ünlü muhaliflerden yazar Kenan Mekkiye, eski General Vefik Samirayi ve Dr. Latif Reşid ile birlikte Tahran'daydılar. 

Savaş tamtamları çalınırken onlar da kara yoluyla gizlice Irak Kürdistan'ına girerek muhalif saflarda yerlerini almışlardı. Daha da önemlisi; İran, her birinin Saddam sonrası yönetimde yer alacağını tahmin ederek, grup yola çıkmadan kendileri için resmi uğurlama töreni bile hazırlamıştı.

 

Bağdat'ta 32 kişinin ölümüyle sonuçlanan bir bombalama eylemi. Kaynak-NPR.jpg
Bağdat'ta 32 kişinin ölümüyle sonuçlanan bir bombalama eylemi / Fotoğraf: NPR

 

Savaş öncesi kulislerin Avrupa-Amerika ayağını Fransa'yı çeşitli ülkelerde temsil eden eski diplomat Maurice Gourdeault-Montagne'in politik güncesinde görebiliyoruz.  

Onun, "Les autres ne pensent pas comme nous" (Başkaları Bizim Gibi Düşünmüyor) başlıklı kitabı 2022 yılında yayımlandı.
 

Maurice Gourdault-Montagne, Irak savaşı ve dünya kulisleri hakkında bu kitabı yazdı_.jpg
Maurice Gourdault-Montagne, Irak savaşı ve dünya kulisleri hakkında bu kitabı yazdı

 

Kitapta Irak'a yönelik savaşa dair kapalı kapılar ardında gerçekleşen sohbetlerle ilgili önemli örnekler var.

Diplomat Gourdeault-Montagne, savaş öncesi ve sırasında dönemin Cumhurbaşkanı Chaques René Chirac'ın müsteşarı olması hasebiyle, siyasetin önemli başkentlerinden sayılan Paris'teki karar vericiler açısından olan biteni gözler önüne seriyor.

Her ikisi, savaşla bağlantılı hemen her irtibat ve toplantıyı birlikte gerçekleştirdiler.
 

Fransız diplomat Maurice Gaurdault-Montagne, Irak savaşına Chirac'ın itirazlarını yazdı. Görsel-Wikipedia.jpg
Fransız diplomat Maurice Gaurdault-Montagne, Irak savaşına Chirac'ın itirazlarını yazdı / Fotoğraf: Wikipedia

 

Fransız Cumhurbaşkanı, 2002 yaz mevsimi boyunca ABD, Çin, Rusya ve Almanya başkentleri arasında mekik dokuyup durdu.

O kadar ki ABD'nin tek başına maceraya girip askeri harekat başlatmasındansa, BM Güvenlik Kurulu şemsiyesi altında oluşturulacak koalisyon ordusuyla birlikte operasyon yapmasını önermişti Chirac.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Buna karşılık Amerika, başına buyruk tutumundan vazgeçmeliydi.

Aslında ABD'nin ikna olmasına ramak kalmıştı. Lakin gerisi gelmedi... Fransız diplomatın kulis notlarına şimdi bakabiliriz:

Gezdiğimiz çok sayıda başkentten sonra gördük ki, orta yerde iki çelişkili tutum var. İlki her neye mal olursa olsun Irak'a savaş açmayı hararetle savunan ABD Yönetimi. İkincisi ise ekseninde Fransa'nın bulunduğu ve Amerikan savaş planına itiraz ederek veto edeceğini dolaylı yoldan dillendiren devletlerin fikri. Tipik örneği 26 Kasım 2002 tarihli Prag'da gerçekleşen NATO Zirvesi'nde yaşandı. 

Chirac, baş başa görüşmesi sırasında ABD Başkanı G. Bush'u iyice silkelemek suretiyle, sonuçları iyi hesaplanmamış maceradan geri adım atmasına yönelik bir hamle yaptı. Birçok gerekçe ileri sürdü. Gelgelelim Bush, oralı bile değildi ve Chirac'ı hiç dinlemiyordu.

 

Fransa Cumhurbaşkanı J. Chirac savaşa itiraz etti, ABD Başkanı G. Bush  kulak asmadı. Görsel-France 24.jpg
Fransa Cumhurbaşkanı J. Chirac savaşa itiraz etti, ABD Başkanı G. Bush kulak asmadı / Fotoğraf: France 24

 

Chirac özetle şunları söyledi:

'Irak'a karşı savaş, bölgeye tam bir istikrarsızlık getirecektir. İran yanlısı Şiilerin iktidar olmalarına zemin hazırlayacaktır. Suriye'de İran, Lübnan'da ise Hizbullah nüfuzu güçlenecektir. Savaşınız uluslararası meşruluğunu yitirecek ve uluslararası camiada bölünmeler yaşanacaktır. Batılı ülkeler, eski itibarlarını kaybedecekler. Ek olarak terör faaliyeti ortalığı kasıp kavuracaktır.' 

 

Iraklı Şii milisler ABD deniz kuvvetleri birimlerine saldırı hazırlığında.jpg
Iraklı Şii milisler ABD deniz kuvvetleri birimlerine saldırı hazırlığında

 

Bush söylenenleri kulak ardı etmekle kalmadı, Haziran 2002 yılında West Point Askeri Akademisinde, Irak'ı 'şer devletler' ekseninde gördüğünü açıkladı. Chirac'a kalırsa 'Bunun anlamı zaten kırılgan olan bölge dengelerinin iyice altüst olmasıydı. Böyle bir enkazdan siyasi, dini, mezhepçi ve zümreci oluşumlar türeyecekti.'

Irak Savaşı, Batılı devletlerin Sovyetler Birliği'ne galip gelerek çökmesini sağladıkları yolundaki algının sonuçlarından biridir. Kimilerine göre bu çöküş, 'Tarihin Sonu' idi. Kimileri de batı üstünlüğünün henüz tamamlanmadığı fikrindeydiler. Tamamlamak için de bazı diktatörlerden kurtulmak gerektiği öne sürüldü. ABD, bunu fırsat bilerek öne fırladı ve diktatör Saddam Hüseyin profiline saldırmaya başladı. 

ADB, o kadar kibirli hale gelmişti ki, 'Ortadoğu'yu dünya jeopolitiğinin önemli bir parçası ve dünya dengelerinde yaşamsal bir bölge olarak' görüyordu. Bunu kendi lehine devamlı kılabilmek için de 'Yeni Ortadoğu Projesi'ni hayata geçirmeye kalktı. 

Gelgelelim gidişat arzuladıkları gibi olmadı.

Soru şudur: 1991 Körfez Savaşı sırasında Irak ordusuna karşı 49 ülke işbirliği yaparken, neden başta Fransa, Rusya ve Çin olmak üzere bu ülkeler 2003 yılı savaşına itiraz ettiler? Almanya bile ABD'nin yanında refakatçi olmadı.

Esasen Chirac'a göre; Saddam Hüseyin'in BM müfettişlerinin teftişe gelmesine itiraz etmemesi, iktidarındaki kaymak tabakanın altüst olduğunu göstermekteydi. Bu gidişle Saddam rejimi çözülüp parçalanabilirdi. Dolayısıyla askeri müdahale için acele etmemek lazımdı. 

Ayrıca Batılı ülkelerde ve dünyanın birçok yerinde halklar, savaş karşıtı eylemler ve protestolar yapıyorlardı. Savaşa kilitlenmiş ABD yönetimi ise kimseye kulak asmadığı gibi bizi de yalancılıkla suçlamıştı. Mesela Savunma Bakan Yardımcısı ve diplomat Paul Wolfowitz yüzüme karşı şunu söyledi:

'Irak'ın kitle imha silahlarına sahip olduğunu iyi biliyorsunuz ama bunu örtbas edip Saddam'ı korumak istiyorsunuz!' 

 

Iraklı direnişçiler Abu Gureyb'e yapılan saldırıyı  kutluyorlar. 9 Nisan 2004. Görsel-AFP,  Antonio Scorza.jpg
Iraklı direnişçiler Abu Gureyb'e yapılan saldırıyı kutluyorlar. 9 Nisan 2004 / Fotoğraf: Antonio Scorza-AFP

 

Belirtmeliyim ki ABD, yanında yer almamız için var gücüyle baskı yaptı. Fakat direndik ve reddettik. Mesafeli ilişkimiz oldu ondan sonra. Çünkü Amerikalı yetkililerden, iddialarını kanıtlayacak herhangi bir bilgi belgeyi elde edemedik.

Dönemin Dışişleri Bakanı Colin Powell'in Güvenlik Kurulu konuşmasında elindeki istihbarat bilgileri sağlammış gibi görünüyordu.Lakin 2008 yılında bizzat kendisi bu verilerin mesnetsiz oluşu nedeniyle Güvenlik Kurulu önünde mahcup olmuş ve hayal kırıklığına uğramıştı. 

 

General Colin Powell, Irak'a operasyon haritasını izah ediyor.jpg
General Colin Powell, Irak'a operasyon haritasını izah ediyor

 

Kuşkusuz Saddam Hüseyin, kutsal ve ermiş biri değildi. Geçmişte Kürtlere karşı nasıl kimyasal silah kullandığını görmüştük. Ne var ki ABD, onun kitle imha silahlarına sahip oluşuna dair hiçbir delil sunamadı.

Bu münasebetle belirtmeliyim ki tipik bir Anglo-Sakson ittifakı olmakla birlikte dönemin İngiltere Başbakanı Tony Blair'in Bush ile niçin işbirliği yaptığı benim için hâlâ muammadır. 

Çıkarılması gereken derslerin başında BM kurallarına sıkı sıkıya uymak gelir. Ayrıca Irak Savaşı, 400 yıllık Batı hegemonyasının sonu demektir. Aynı zamanda bu savaş, eski çağ ile yenisi arasında önemli bir ayraç sayılır.

Çok kutupluluğa tanık olduğumuz yeryüzünde, birçok yeni güç odağı ortaya çıkmaktadır. Gelişmekte olan ülkeler yeni bir rol üstlenmektedirler. Mevcut ittifak ve bloklaşmalarda çöküş söz konusudur. Fransa ile Almanya'nın savaş itirazları bunun örneği sayılır. İlk kez Berlin ile Washington arasında ihtilaf yaşanmış oldu o zaman. 

Savaş yoluyla 'Avrupa bilinci' oluşturmayı da amaçlayan Irak Savaşı, eski kıtayı savaş yorgunu haline getirdi. 

Amerika'nın yürüttüğü savaş, 1988 yılında İran ile Irak arasındaki küresel savaş kurallarını da ortadan kaldırdı. Halbuki Irak, uygarlıkların kesiştiği yer olmanın ötesinde Türk, Arap, Fars ve Kürt dünyasındaki dengelerin püf noktasıydı. Irak düşünce, Paul Bremer acemi bir şekilde Irak devlet yapısı, ordusu ve Baas Partisi'ni dağıtarak her şeyi altüst etti.  

Uluslararası dengeleri görebilmemiz için, önümüzdeki iki yılı gözlemlememiz ve beklememiz gerekecektir. Zira dünya sahnesinde şu anda Amerika-Çin rekabeti yaşanmaktadır. Tayvan'da Kasım 2024'te başkanlık seçimleri var. Bağlı olarak taraflar arasında gerginlikler ve kışkırtmalar olabilir. 

 

Bağdat dışındaki bir toplama kampında Iraklı mahpuslar, 23 Haziran 2009. Görsel-AFP, Ahmad Al-Rubaye.jpg
Bağdat dışındaki bir toplama kampında Iraklı mahpuslar, 23 Haziran 2009 / Fotoğraf: Ahmad Al-Rubaye-AFP

 

ABD, Çin ile çatışmasına Avrupa ülkelerini de (NATO kanalıyla) katmaya çalışacaktır. Zira NATO, Haziran 2022 yılı zirvesinde, Çin hakkında 'Avrasya için tehlikeli' ibaresini kullandı. Japonya, G. Kore ve Avustralya'nın da bu toplantıya katıldıklarını belirtmem lazım. Buna karşılık Çin, ekonomik ve ticari anlaşmalar yaptığı ülkeleri seferber edebilir.

İlginçtir; şu anda dünya ülkelerinin yarısı Çin'in ortakları konumundalar. NATO üyeleri arasında Çin ile çatışma eğilimine karşı çıkan iki ülke var: Fransa ve Almanya. Nitekim Alman Cumhurbaşkanı Olaf Scholz, Pekin'i ziyaret etmişti. ABD'nin derdi, dünya güvenliğinin NATO eksenli olarak sağlanmasında ısrar etmesidir. 

Savaşın arka kapılarında neler döndüğünü, olayın önemli aktörü olan Ürdünlü meşhur bir politikacının anlatımına dayandıracağız. 

Ürdün eski başbakanı Ali Abu Rağıb, Kral II. Abdullah döneminde 40 ay boyunca sürdürdüğü görevinden sonra (20022-2003 sonbaharı), Irak'ın ABD tarafından işgal edilmesiyle kesilen siyasi-askeri kulisleri, ilk defa 20 Mart 2023 tarihli Şark'ul Avsat gazetesine açıkladı.

Ali Abu Rağıb görevi sırasında üç önemli olaya tanık oldu: Filistin'deki ikinci İntifada, New York'taki İkiz Kule hadisesi ve Irak işgali. Kendisi Ürdün-Irak görüşmelerinde Devlet Başkanı Saddam Hüseyin ile gizli veya açık toplantıların müdavimiydi.

 

Saddam ve Ürdün eski  Başbakanı  A. Abu Rağıb. Kaynak-Şark'ul Avsat.jpg
Saddam ve Ürdün eski Başbakanı A. Abu Rağıb / Fotoğraf: Şark'ul Avsat

 

Sözü Irak işgalinin bölgede yol açtığı dramatik olayların arkasındaki bulmacanın şifrelerini çözmeye çalışan Ali Abu Rağıb'a bırakalım: 

19 Mart 2003 gecesinde Saddam rejiminin düşüşünü izleyen büyük kaos süreci aklımdan hiç çıkmıyor. Savaş narası, mantığın sesini bastırdığından Amerikan yönetimi saldırı güdüsüyle hareket ediyordu. Oysa ellerindeki gerekçeler mesnetsiz idiler. 

Mesela siyasi muhalif Ahmed Çelebi'nin Irak'ın tehlikeli silahları hakkında Savunma Bakanlığına (Pentagon) verdiği bilgiler yanıltıcı ve saçma sapan şeylerdi. Keza Saddam Hüseyin'in damadı Hüseyin Kamil Ürdün'e sığınıp CIA elemanlarına silahlar hakkında bilgiler verdi. Fakat bunlar abartılı rakamlardı.

CIA, işbirliği yapması halinde kayınpeder Saddam'ı birlikte devirme önerisinde bulundu. Bunu kabullenen Hüseyin Kamil, İsrail istihbaratı Mossad ile ortak çalışma önerisini reddetti. Hayal kırıklığı yaşayan damat Irak'a dönüp pişman olmasına rağmen katledildi.

Ayrıca ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney, Saddam'dan nefret ediyor; oğul Bush'a mektuplar yazıp onu dolduruşa getiriyordu. D. Cheney ile Savunma Bakanı Donald Rumsfeld ikilisi, tam anlamıyla Saddam karşıtı bir ikili oluşturmuşlardı. Ancak Saddam da bu abartılı iddiaları ve suçlamaları hafifletecek herhangi bir mesaj yahut mektup göndermekten imtina etti.

 

Ali Abu Rağıb Saddam Hüseyin ile görüşmede. Kaynak-Abu Rağıb arşivi_.jpg
Ali Abu Rağıb Saddam Hüseyin ile görüşmede / Fotoğraf: Abu Rağıb arşivi

 

Saddam Arap dünyasındaki değişim ve dönüşümleri anlayamamıştı. Yardımcıları ve emrindekiler de gerçekçi değillerdi. Her biri Arap dünyasının şaşalı dönemi ve üstünlüğünden dem vuruyor, İsrail'i ortadan kaldırma şiarını haykırıyor, popüler sloganları pervasızca tekrarlıyorlardı.

Ürdün'ün savaştan caydırma girişimleri başarısız oldu. Oysa, bizzat Ürdün Kralı, oğul Bush ile görüşmesinde uyarıda bulunmuştu:

'Bu savaşı başlatmakla bölge çapında cehennemin kapılarını açmış olursunuz. Mevcut rejimin alternatifi aşırılık ve  mezhep çatışmaları olacaktır!'

ABD Başkanı ise açıkça söylemişti: 'Tarafsızlık istemiyoruz. Bizimle olmayan karşımızdadır!'

Gerçekten öyle de oldu. İlaveten komşu ülkelerin parmakları Irak'ın iç kavgalarında göründü. Bu yüzden Amerikalı askerlerle hasımları Irak caddelerinde ve bölgenin farklı yerlerinde karşı karşıya geldiler.

Irak'ı bir ziyaretimde Başkan Yardımcısı Taha Yasin Ramazan ile görüştüm:

BM'nin 1284 sayılı kararı gereğince uluslararası müfettişlerin Irak'taki bazı tesisleri gezmelerine izin verilmesi karşılığında ülkeye yönelik ambargonun 3-6 ay arasında kaldırılmasını önerdim.

O da dedi ki: 'Biz hanemizde casus ve ihanetçi istemiyoruz! Üçüncü Dünya Savaşı çıksa bile bu teklifi kabul etmeyiz! Dahasını söyleyeyim: Ambargoyu kırmak için Ürdün sınırlarını açsın, ondan sonra Arap ülkeleri sizin ardınızdan kapılarını açarlar!' 

Ona şu cevabı vermekle yetindim: 'Biz, haddimizi biliriz. Süper devlet değiliz!' 
Ertesi gün Saddam ile görüşmemde tekrar ettim önerimi. Lakin o da dudak bükerek reddetti. 

Aynı dönemde Arap Zirvesi'nin başkent Amman'da yapıldığı sırada (2001 Mart sonu) Irak Dışişleri Bakanı Tarık Aziz bir konuşma yaptı. Her zaman iyi bilinen o esnek diplomatik tavrından eser yoktu. Gayet sert bir konuştu. 

Ürdün ve Suudi delegeleri ile ve Arap Birliği Genel Sekreterliğinden oluşan bir komisyon Irak ile işgal ettiği Kuveyt arasında anlaşma metni hazırladı. Bu anlaşma karşılığında BM teşkilatına, Irak'a dayatılan ambargonun kaldırılması istenecekti. Kuveyt formülü kabullenmişti, Irak heyeti ise başında benimsediği taslağa sonradan karşı çıktı. Çünkü Tarık Aziz'den ret talimatı almıştı.

Vaçgeçmedik. Başta Kralımız II. Abdullah olmak üzere ben (başbakan sıfatıyla) ve  birçok kabine üyemiz, üç Iraklı bakan bir araya geldik. Uzun uzun tartıştık. Bu tarihi fırsatı kaçırmanın vahim sonuçlar doğurabileceğini vurguladık.
Ne yazık ki bütün uzlaşma girişimlerimiz geri çevrildi. Böylece bizdeki kozlar ABD yetkililerinin eline  geçtiler. Artık savaş, an meselesiydi. 

Öte yandan Irak ordusunun zayıf yanlarını; mesela savaşa hazırlıksız olduğunu ve içten çöktüğünü biliyordum. Elindeki silahların zaman aşımına uğradığını, gerekli bakım ve onarımın yapılmadığının da farkındaydım. Yeraltındaki silah tersanesinin varlığı bile kötü bir Irak propagandasıydı. 

Ürdün, Amerikan askerinin ülkesinde bulunmasından yana değildi. Ancak üzerimizdeki ABD baskısı o kadar yoğundu ki, sırf bundan kurtulabilmek için Ezrak mıntıkasında helikopter pisti kurulmasına izin verildi. Bunun üzerine içerideki muhalifler olayı abartarak dillerine doladılar. 

 

İşgal sonrasında ABD tarafından aranan Iraklı yetkililer listesi.jpg
İşgal sonrasında ABD tarafından aranan Iraklı yetkililer listesi

 

Savaşın başlamasına ramak kalmışken Saddam Hüseyin, yardımcısı İzzet El Duri'yi Kral II. Abdullah'a gönderip, ondan iki taraf arasında arabulucu olmasını istedi. Ben de El Duri'ye sordum: 'Irak ile ABD arasında mutabakat sağlanması için elinizde ne var?'

Baktım ki İzzet kem küm ediyor ve belirli bir madde ve şart öne süremiyor; 'Kral, bizim adımıza konuşabilir; onun kabul ettiğine razı oluruz' tarzında bir şeyler söylüyor. Bu gevelemeye itiraz ettim. 'Bu tür muğlak ifadeler başlamakta olan savaşı durdurmaya yetmez' diyerek kestirip attım.

Bu kez, şaşırma sırası ona gelmişti. Tekrar sordum: 'Elinizde sunabileceğiniz ne var? Mesela İsrail ile barış mı?' Bunun üzerinden yerinden fırlayarak, 'Irak caddelerindeki herhangi bir ihtiyar bile  İsrail ile barıştığımı duyarsa yüzüme tükürür' diye yanıtladı. 

Savaştan birkaç gün önce Körfez ülkelerini ziyaretimiz sırasında Birleşik Arap Emirlikleri yetkilileriyle görüştük. Bize, savaşın başlama tarihini açıkça söylediler ki, esasen bilinen bir rivayet idi. Bunun üzerine Ürdün'de 800 bin tonluk ihtiyat petrol stoku yaptık. Çünkü savaş boyunca Körfez ülkeleri günde 50 bin varil göndereceklerdi.

ABD'nin başkent  Amman'daki Büyükelçisi bizi ziyarete geldi; erzak stoklamaya ve gelecek Iraklıları himaye etmeye yönelik  adımları kamuoyuna  duyurmamızı istedi. Bizi zor durumda bıraktığını görünce, basın toplantısına gazetecileri çağırarak, 'ABD Büyükelçisi de bulunacak; her türlü soruyu sorabilirsiniz' diyerek işaret verdim.

Ayrıca toplantıda ABD'nin elinde delil olmadan bu savaşı çıkarmasını eleştirdim. Çünkü açılacak cehennem kapılarından çatışmacı mezhepçiler ile terör hareketleri çatışma sahnesine çıkacaklardı. 

Başbakan olmasaydım, Ürdün halkının savaş karşıtı tutumunu benimserdim. Evet, Irak Kuveyt'i işgal etmekle hata yapmıştı. Ancak bu sefer de hatalı olan ABD idi. Ne yazık ki Irak yönetimi, orta yolu bulmak yerine ABD'nin eline  savaş için koz vererek kendi sonunu getirmiş oldu.

 

Saddam Hüseyin mahkeme önünde.jpg
Saddam Hüseyin mahkeme önünde

 

Bölüm sonunu ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi eski Başkanı ve Demokrat Parti Senatörü Bob R. Menendez'in Şark'ul Avsat gazetesinde yayınlanan 20 Mart 2023 tarihli söyleşisindeki tesbitleriyle sonlandırmak isterim:

Savaş Ortadoğu'yu istikrarsızlaştırdı... Bazı tahminlere göre 4 binden fazla ABD personelinin ve yarım milyondan fazla Iraklının ölümüne yol açtı.

Ortadoğu'yu istikrarsızlaştırdı, İran'ın etkisini güçlendirdi. El Kaide'yi bölgesel bir 'kurum' haline getirdi ve DEAŞ gibi terör örgütleri yarattı.

Bu savaş, ortaklarımızın desteklemediği, ABD'nin bölgeyi ne ölçüde anladığı sorularını gündeme getiren ve uluslararası arenada ABD liderliğine zarar veren bir savaştı.

 

30 mart 20023, Basralı kadınlar İngiliz askerlerinin kontrol noktasından geçiyorlar. Görsel-AP, Anja Niedringhaus.jpg
Basralı kadınlar İngiliz askerlerinin kontrol noktasından geçiyorlar / Fotoğraf: Anja Niedringhaus-AP

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU