İranlı mühendis: İdam yöntemi değişti, artık zehirliyorlar

Dünya kamuoyunun gösterdiği tepkiler sonucu İran'da idam azaldı. Ancak yeni bir yöntem geliştirdiler; alüminyum fosfat. Artık siyasi tutukluları bu kimyasalla zehirliyorlar, insanlar en fazla 2 ay yaşayabiliyor"

İran'da yaptığı sosyal medya paylaşımları nedeniyle 45 gün işkenceye maruz kaldığını ifade eden ve öldürülme korkusuyla ülkesini terk etmek zorunda kalan İran'ın tanınmış mühendislerinden Zahir Alizade, cezaevlerinde idam yönteminin değiştiğine dikkat çekti.

Alizade, "Dünya kamuoyunun gösterdiği tepkiler sonucu İran'da idam azaldı. Ancak yeni bir yöntem geliştirdiler; alüminyum fosfat. Artık siyasi tutukluları bu kimyasalla zehirliyorlar, insanlar en fazla 2 ay yaşayabiliyor" dedi.

İran'da bitirdiği önemli projelerle tanınan inşaat mühendisi Zahir Alizade, ülkesinde yaşanan ekonomik istikrarsızlığı, aynı zamanda antidemokratik uygulamalara sosyal medya üzerinden tepki gösterdiği için gözaltına alındığını ve 45 gün psikolojik aynı zamanda fiziki işkencelere maruz kaldığını anlattı.

Alizade, idam cezası ya da öldürülme korkusu nedeniyle ülkesini terk etmek zorunda kalmış.

Şu an Türkiye'de yaşayan ve can güvenliği nedeniyle yerinin açıklanmasını istemeyen Alizade, İran'ın insanlık dışı işkenceler uyguladığına dikkat çekti.

İşkence esnasında tecavüz ve ağza alınmayacak yöntemler uygulandığını dile getiren Alizade, basının tamamen baskı altında tutulduğunu ve İran'ın bu insanlık dışı uygulamalarını eleştiren muhaliflerin ise ağır cezalara hatta faili meçhul cinayetlere maruz kaldığını söyledi.

Söz konusu 'hak ihlali' denildiğinde gündemin en ön sıralarında yer alan İran yönetimi, yeni bir tanıkla yeniden gündemde.
 

Zahir Alizade.jpg
İranlı mühendis Zahir Alizade

 

İran'da yaptığı birçok önemli proje ile tanınan inşaat mühendisi Zahir Alizade, 13 Eylül 2022 tarihinde 22 yaşındaki Mahsa Amini'nin başörtüsünü düzgün takmadığı gerekçesiyle "ahlak polisi" tarafından gözaltına alındıktan sonra öldürülmesiyle başlayan olaylar sırasında yaptığı sosyal medya paylaşımı nedeniyle istihbaratın hedefine girmiş.

Bu sırada Irak'ta olduğunu belirten Alizade, ülke girişinde İran güvenlik güçleri tarafından göz altına alındığını söyledi.

45 gün boyunca insanlık dışı işkencelere maruz kaldığını ifade eden Alizade, bu süreçteki hikâyesini şu sözlerle anlattı:

İran'da eylemler başlayınca ben Irak'ın Kürdistan Bölgesi'nde bir proje üzerinde çalışıyordum. Gençlerin öldürülmesi ve İran hükümetinin olaylara sert müdahale etmesi herkesin olduğu gibi benim de vicdanımı yaralıyordu. Bu nedenle dayanamadım ve sosyal medya üzerinden yaşanan olayların paylaşımlarını alıntılayarak tepkimi ifade ettim.

Burada İran halkı, haklı olarak haklarını talep ediyordu. Adalet istiyor, yaşam hakkı istiyor ve en önemlisi ülkenin içinde bulunduğu krize çözüm istiyordu. Bu en doğal haktı.

İran'da demokrasi ve ekonomik sorun bu ülkede yaşayan herkesin ortak sorunu. Ben tepkimi sosyal medya da dile getirdiğim için ülkeme girer girmez gözaltına alındım ve ne ağır işkencelere maruz kaldım.

 

AA.jpg
Fotoğraf: AA

 

"Zorla provokatörlük itirafı dayatması"

Alizade, tutuklu bulunduğu 45 gün boyunca kendisine itirafçılık dayatıldığını söyledi.

İran'daki gerginliği yaratmak için dış güçlerden para aldığı konusunda itirafta bulunması karşılığında kendisine özgürlük vadettiklerini belirten Alizade, son olarak ailesiyle tehdit edildiğini buna rağmen itirafçılığı kabul etmediğini dile getirdi:

O kadar kötü şeyler yaşattılar ki ahlaki olarak uygun bulmadığım için anlatamıyorum. Beni ailemle bile tehdit ettiler.

Ben mühendisim ve yaptığım işler karşılığında maaş alıyorum. Maaşıma parayı yatıran şirketler de belli, benim çalıştığım süre de belli. Buna rağmen, hesabımda bulunan paranın 'dış güçler tarafından İran'ı karıştırmak için verildiğini' itiraf etmemi söylüyorlardı.

Tabi ben kabul etseydim idam ipini kendi elimle boynuma asardım. Daha önce bu suçlamaları suçu olmamasına rağmen kabul eden insanların tamamı idam edildi. Beni de idam edeceklerdi. Ben yaşadım, bütün işkencelere rağmen dişimi sıktım. Önüne kamera koydular 'Suçunu itiraf et, özgürsün' dediler. Buna rağmen ben kabul etmedim.

 

Reuters.jpeg
Fotoğraf: Reuters​​​

 

"Kadınları erkeklerin, erkekleri ise kadınların önünde soyarak onurlarını kırıyordular"

İran'da işkencenin sınırının olmadığını dile getiren Alizade, fiziki işkenceler işe yaramayınca psikolojik işkencelere başvurulduğunu anlattı:

4 metrelik bir alanda kadını, genci ve yaşlısı bir aradaydı. En ağır fiziki işkenceler vardı. Bu işkencelere boyun eğmediğinizde psikolojik işkenceler başlardı.

Kadınları erkeklerin, erkekleri ise kadınların karşısında çırılçıplak soyarlardı. Tecavüz ve ağza alınmayacak ifadelerle tehdit ederlerdi.

Yani bunlarda Müslümanlık ya da insanlık adına bir şey yoktu. Tek dertleri birinin çıkıp 'Ben İran'da gerginlik yaratmak için dış güçlerden para aldım' demesiydi. Bu diyen biri çıkmayınca en sert işkenceler yeniden başlardı.


"Alüminyum fosfatla gelen ölüm"

Uluslararası tepkiler sonrası İran hükümetinin idamları azalttığını söyleyen Alizade, bunun yerine erken tahliye ve bu erken tahliyeyle yeni bir ölüm biçimi geliştirdiklerine dikkat çekti:

Alüminyum fosfatı bilir misiniz? Pirinç tanesine benzer. İran bunu yeni bir ölüm aracına dönüştürdü. Özellikle siyasi tutsaklara verirler. Ve kefalet veya başka bir taleple insanları tahliye ettirirler.

Tabi bu sırada alüminyum fosfatı yemeklerine ya da içeceklerine katarak vermişlerdir. Bugüne kadar 18 kişi cezaevinden çıktıktan sonra öldü. Zehirlenen insanlar en fazla iki ay yaşayabiliyor.  Daha 10 gün önce yeni cezaevinden çıkan biri daha öldü.

Ben kefaletle cezaevinden çıktım, çıktıktan sonra benim de burnumdan kan geliyordu. Doktora gittim ancak doktor kafamdan darbe aldığım için burnumun kanadığını söyledi. Herhangi bir kan tahlili falan almadan bu teşhisi koydu. İran gerçekten çok kötü bir ülke.


İran Şehinşah Devleti'nde (1925-1979), İran İslam Cumhuriyeti döneminde (1979'dan günümüze), hükümetin İran vatandaşlarının haklarına yönelik muamelesi İranlılar, uluslararası insan hakları aktivistleri, yazarlar, STK'lar ve Amerika Birleşik Devletleri tarafından eleştirilmişti.

Şahların yönetimi altındaki monarşi, çoğu Batılı örgüt tarafından berbat bir insan hakları siciline sahip olduğu için geniş çapta saldırıya uğrasa da ondan sonra gelen İslam Cumhuriyeti hükümeti birçokları tarafından daha da kötü kabul ediliyor.

Pehlevi Hanedanı (Rıza Şah Pehlevi ve oğlu Muhammed Rıza Şah Pehlevi) bazen "kraliyet diktatörlüğü" veya "tek adam yönetimi" olarak tanımlandı ve siyasi muhalefeti bastırmak için gizli polis, işkence ve infazlar kullandı.

Muhammed Rıza Şah Pehlevi'nin saltanatı sırasında, idam edilen siyasi mahkum sayısına ilişkin tahminler 100'den 300'e kadar değişiyor.

İslam Cumhuriyeti yönetiminde, hapishane sistemi merkezileştirildi ve büyük ölçüde genişletildi, erken bir dönemde (1981-1985) 7 bin 900'den fazla insan idam edildi.

İslam Cumhuriyeti, hem uluslararası insan hakları normlarına uymayan (suçlara yönelik ağır cezalar, mağduru olmayan suçların cezalandırılması, ifade ve basın özgürlüğünün kısıtlanması, din özgürlüğünün kısıtlanması vb.) hem de İslam Cumhuriyeti'nin anayasasına ve yasalarına uyan kısıtlamalar ve cezalar nedeniyle eleştirildi; gazete bürolarının bombalanması, dayak, işkence, tecavüz ve siyasi mahkumların ve muhaliflerin/sivillerin yargılanmadan öldürülmesi vb. eylemler için.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU