Mimar Alev Şahin: Bizim sorumluluğumuz müteahhitlere değil, o binalarda yaşayan insanlara

Beton firmalarıyla, müteahhitlerle mücadele ettiği için KHK'lı oldu

Onu tanıyanlar da çok, adını hiç duymayanlar da. Tanıyanlar, Düzce'de kaç yıl boyunca AK Parti il binasının önündeki oturma eyleminden aşina.

Adı Alev Şahin. Bir mimardı. 1999 depreminden çok etkilenince mimarlık okumaya karar vermiş, daha sonra da KPSS ile atanınca bir deprem şehri olan Düzce'ye gönüllü olarak tayin istemişti. 
 

Alev Şahin (3).jpg
Mimar Alev Şahin

 

1999 depreminden etkilenip mimar oldu

Alev Şahin, hikayesini şu sözlerle anlattı:

2011 yılında Düzce Çevre Şehircilik İl Müdürlüğüne atandım. Atıldığım 2017'ye kadar kamu binalarının denetiminde ya da kamu adına yapı malzemelerinin denetiminde çeşitli görevler aldım. Başladığım tarihlerde kamu adına yapılan ihaleye çıkılan ve bir yüklenici tarafından bir müteahhit tarafından alınan işlerin projesine, yapımına, teknik şartnamesine, uygun yapılıp yapılmadığını denetliyordum. Rant kavgasında, oradaki çıkar kavgasında her zaman kamudan emekten yana tavır almaya çalıştım. Ancak bu tavır çok da alışık olunmuş bir tavır değildi. Daha çok ara bulmak, ortayı bulmak gibi bir teamül vardı. Ben böyle teamüllerdense projesinden, teknik şartnamesinden, mevzuatından ayrılmayan bir yaklaşımla karşılarına çıktığım için aslında o bünye beni bir yabancı madde gibi algıladı. Hani bünyeye girmiş bir organizma gibi düşünün, bu yüzden saldırılara maruz kaldım, fiziki bir şey değildi ama örneğin denetçi olarak şantiyede projesini-tekniğini uygun bulmadığım işleri söktürmek, yeniden yaptırmak istediğimde dirençle karşılaşıyordum.
 

 

"Müteahhitler bizi çok sıkıyor diye şikayet ediyordu"

"Müteahhitlere ödeme yapmadan önce şantiyede çalışan işçilerin ücretlerini alıp almadığını öğrenmem gerekiyordu, o aşamada işçilere zorla 'hiçbir alacağımız yok' dedirtilerek kâğıt imzalatıldığını fark ettiğimde dirençle karşılaşıyordum" diyen Şahin, yaşadıklarını anlatmaya şu sözlerle devam etti:

Ya da şantiyedeki malzemelerin belgelerini getirdikleri zaman ayrıca testler istediğim için yine bir dirençle karşılaşıyordum. Hatta çeşitli tehditlerle bile oluyordu, 'Bizim patron boş gezmez' gibi. Hakkımda 'Bizi çok sıkıyor' diye şikayetler yapılıyordu ama benim imzam olmadan hak edişlerini alamayacakları için belli bir yere kadar denge gözetiyorlardı.
 

 

Tehditlerin yanı sıra rüşvet tekliflerini de reddeden Şahin, iyiden iyiye göze batmaya başladığını belirterek "Halbuki sadece kamunun çıkarını koruyordum, kişisel hiçbir çıkarım yoktu, bunları yapınca yükselmeyeceğimi de biliyordum, takdir edilmeyeceğimi de. Yeri geldiğinde milletvekillerine şikâyet edildiğim de oldu, il müdürlerine mailler gittiği. Bu kadın neden bu ödemeyi yapmıyor dediler, bu iş neden uzadı dediler" diye konuştu.

Bir süre sonra şubesinin değiştiğini ve yapı malzemelerini denetleme konusunda görevlendirildiğini anlatan mimar Alev Şahin; bu süreçte beton firmalarıyla karşı karşıya gelmiş.


Kalitesiz beton kullanan firma sahibinin şikayetiyle KHK'lı oldu

Beton firmalarının da benzer dirençler göstermeye başladıklarını anlatan Şahin, "Şantiyeye sulu beton getirmişler, halk deyimiyle kalitesiz beton. Düşük sınıf vereceğini daha test yapmadan, ilk yaptığımız mekanik testle anlayabileceğiniz betonları şantiyeden geri göndermemle sorunlar başlamış oldu. Bir mikser, iki mikser, üç mikseri şantiyeden dökülmeden geri gönderdim. Tabii bu sermayedarları rahatsız etmeye başladı. Bu defa baskıyı kurumdaki amirler eliyle yaptırdılar. Bir yıla yakın bir süre hiç iş verilmeden kurumda oturtuldum, 10 dakikayı geçmeyecek evrak işleriyle oyalandım. İşe beş dakika geç gittim ya da evrakı amire götürmeden kayıt bürosuna bıraktığım için soruşturmalar geçirdim. Hatta bununla ilgili amirlerime beş mobbing davası açtım. Artık sürgüne gönderileceğimi yani görev yerimin değiştirileceğini düşünürken, OHAL ilan edildi ve o ilan imdatlarına yetişti. İlan edilen bir KHK'da ismimi gördüm ve terörle iltisaklı olarak yaftalandım" dedi.

Bu yaftanın çok ağırına gittiğini söyleyen Alev Şahin "Çünkü betondan çalanlara, malzemeden çalanlara, yapılardan çalanlara karşı kamunun çıkarını gözeten bir insanın hain ilan edilmesi kabul edilebilir bir şey değildi" dedi ve ondan sonra tek kişilik direnişine karar verdiğini anlattı:

Atılmadan önce de fiili bir şeklide iş yerinde direniş halindeydim. Yaptığım bunu sokağa taşımak oldu, Düzce'deki oturma eylemi aslında o sürecin bir devamıydı ve tam 1275 gün boyunca bunu yaptım. Önceleri bir müdahaleyle karşılaşmadım. Ancak daha önce ceza kestiğim, kalitesiz betonlarını numune alıp 28 gün kurumun havuzunda bekletip usulüne uygun bir şekilde depremde alacağı yükü ona yükleyerek, yaptığımız direnç testlerinde düşük kalite vermiş betonlarına idari yaptırım para cezası uyguladığım bir beton firmasının sahibinin cemaat itirafçısı olduğunu, 17-25 Aralık'tan sonra saf değiştirip AKP il yöneticiliği yaptığını ve savcıya benim adımı verdiğimi öğrendikten sonra eylemimi AKP Düzce İl Örgütü'nün önüne taşıdım. Müdahaleler de ondan sonra başladı, her gün gözaltına alındım neredeyse ve 10 buçuk ay da tutuklu kaldım. Davamız hala devam ediyor, bir sonraki duruşmamız 14 Mart'ta görülecek.
 

 

"Betondan çalmak halkın canından çalmaktır"

Alev Şahin'i dinlerken, ceza kestiği beton firması sahibi gibi pek çok AK Parti yöneticisinin ismiyle Adıyaman, Malatya, Hatay, Maraş'ta karşılaştığımızı anımsamamak mümkün değil.

Bu anımsamanın ışığında Şahin, doğru mimari, doğru mühendislik konusundaki görüşünü hakkında şunları söyledi:

Sadece mimarlık meslek grubu değil, inşaat mühendisleri, jeoloji mühendisleri için de geçerli. Ve sadece depremler için değil; yangınlar, seller, fırtınalar, yani her türlü doğa olayı karşısında aslında bizim sorumluluğumuz müteahhitlere, beton firmalarına, iktidarlara karşı değil o binaların içinde, o kentlerde yaşayacak insanlara karşı. Bu bilinçle, yani halkın canını ve malını koruma ilkesiyle mesleğimizi yaptığımızda, bilimsel verilerle kentleri ve binaları inşa ettiğimizde bu tip yıkımların, ölümlerin olacağını düşünmüyorum. Betondan çalmanın halkın canından çalmak olduğunu asla unutmamalıyız. 


İkinci olarak özellikle kent planlamasıyla ilgili teknik bir vurgu da yapan Şahin, "Biliyorsunuz imar planı değişiklikleriyle kentlerde nerelere konut alanı yapılacağı, nerelerin park, bahçe, nerelerin sosyal alanlar olarak belirleneceği bir kent politikasıdır. Mimarlar, mühendisler parsel bazında kent planlaması yaparken de halkın çıkarını esas almalı. Ben kişisel olarak apartmanların insan yaşamına uygun olduğunu düşünmüyorum. Kat kat dizilmiş 2. Dünya Savaşından kalma kutu-kutu evler bizleri hapsediyor, komşularımızı bile tanımıyoruz. Mimarlar ve mühendisler yatayda tek katlı ya da iki katlı, eşit parsellerde, eşit metrekarelerde, bahçelerin olduğu, insanların ekip biçtiği sağlıklı kentler inşa etme konusunda ısrarcı olmalı.
Bilmem kaç katlı apartmanlarla rezidanslarla övünmekten vazgeçmek gerekiyor. Bakın insanlar kat kat binaların altında kaldılar, kimine ulaşıldı, kimine ulaşılamadı, insanlar komşularını dahi tanımadığı için pek çoğu tespit dahi dilemedi. Kişisel görüşüm kentin eşit parsellere bölünüp yaşam alanlarının yatayda gelişmesi. Bu hem sosyal açıdan hem kültürel açıdan hem de kentlerin dokusuna-mimarisine uygun projelerle hayata geçirilebilir" ifadelerini kullandı.


"Fermuar baştan yanlış iliklenmiş"

Peki Alev Şahin, son 20 yılda Türkiye'nin neredeyse tek 'övündüğü' sektörün inşaat sektörü olmasına ne diyor? 

Bu sorumuza yanıt verirken tarihi de tanık olarak gösteren Şahin, şöyle konuştu:

Aslında tarih boyunca böyle olmuş. Hükümdarlar, yöneticiler, padişahlar hep yaptırdıkları binalarla kendilerini güçlü göstermek, var etmek istemişler. Sultanlar adına binalar yapılmış, surlar yapılmış, saraylar yapılmış. Yaptırdığı binanın güzelliğiyle, büyüklüğüyle, tek olmasıyla iktidarını var etmek; bilinçaltından gelen ve geçmişten günümüze devam eden bir gelenek. Biliyorsunuz bugün de bir sürü saray yapılıyor ülkemizde. Ama halkın yaşadığı konutlar, yerleşim alanları hiçbir zaman bu kadar değerli bir hale gelmemiş, buralara bu kadar çaba, bu kadar emek sarf edilmemiş, kafa yorulmamış. İnşaat sektörüyle yani betonla-demirle yürüyen bir ekonomi politikası ve o seri üretim anlayışı şu anda deprem bölgelerinde sürüyor. 'Mart'ta kazmayı vuracağız, bir yılda bitireceğiz' diyorlar hala enkazlarda kayıp insanlar varken. Bu politikaların terk edilmesi lazım. Şu anda iktidarın orada hızla yapması gereken sağlıklı konteyner kentler kurup, şehir şehir inceleyerek altyapısıyla planlamak, dokusuna ve mimarisine göre projelendirmek. Üstelik her gün artçı depremler olurken bu kadar inşaat meraklısı olmak teknik açıdan da uygun değil.


Kendisinin de işine mal olan müteahhitler hakkında, daha doğrusu Türkiye'de her isteyenin bu kadar kolay müteahhit olması konusunda ise görüşleri şöyle Alev Şahin'in:

Fermuarı baştan yanlış iliklerseniz sonunda bir şey kalmıyor ve size ölüm, acı ve kederden başka bir şey getirmiyor. Birileri zengin oluyor ve binalar yıkılmaya devam ediyor.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU