Vizyonda bu hafta: Sevimli bir Fransız romantik komedisi; “Sadık Bir Adam”

Mehmet Erduğan Independent Türkçe için vizyondaki filmleri yazdı

Sadık Bir Adam (L'homme fidele) film afişinden bir kare

Spot ışıkları her daim ebeveynlerinin üzerinde olan ünlülerin çocukları genelde kendi hayatlarının dümenini ellerinde tutmakta zorlanırlar. İdealist olanlar bu yüzden kendi yaşamlarını anne ve babalarının yollarından ayırmaya çalışarak idame ettirmeye çalışırlar. Elde edebilecekleri herhangi bir profesyonel başarıyı kendilerine miras kaldığı için değil onların gölgesinde kalmadan kazandıklarından emin olmak isterler. 

Bu hafta vizyona giren Sadık Bir Adam isimli film bana bunun en güzel örneğini gösterdi. Nihayetinde Fransız Yeni Dalga hareketini sürdüren, Cannes ve Venedik gibi en prestijli film festivallerinden ödülle dönen Philippe Garrel’in oğlu olmak ya da Johnny Depp ve Vanessa Paradis gibi pek çok başarılı işe imza atmış isimlerin kızı olarak bağımsız işler yapmak o kadar kolay olmasa gerek. Bu yüzden neredeyse ikinci sınıf bir komedi filmi gibi duran filmin yönetmeni ve oyuncularının kimliklerini öğrenince her birinin ebeveynlerinin popülaritesi ve başarılarından bağımsız bir şekilde kendi emekleriyle bir yere gelmeye çalışmalarını görmek kesinlikle takdir edilmeyi hak ediyor.

Bunun yanı sıra geçtiğimiz yıl başına kadar büyük bir ön yargıya sahip olduğum Paris şehriyle ilgili ne kadar yanıldığımı anladığım seyahatimin üstünden kısa bir süre sonra, gezdiğim, gördüğüm mekanların pitoresk görüntülerini kadrajına almış olan bu filmi sinematografisiyle nedeniyle de ayrıca çok sevdim.

Sevimli bir Fransız romantik komedisi; “Sadık Bir Adam”

Yönetmen: Louis Garrel / Oyuncular: Louis Garrel, Laetitia Casta, Lily-Rose Depp, Joseph Engel / 75 dakika

 

 

İkinci uzun metrajlı filmiyle kariyerine devam eden Fransız sinemacı Louis Garrel’in bu hafta vizyona giren Sadık Bir Adam (L'homme fidele) isimli filmini 38. İstanbul Film Festivali’nin Antidepresan bölümünde seyretme imkânım olmuştu. Festival ekibi gerçekten de filmi o kadar güzel kategorize etmişti ki bu sevimli Fransız romantik komedisini seyrettiğimde filmin hafif ve keyifli hikayesi üzerimde bir doğal sakinleştirici etkisi bırakmıştı.

 

 

Filmin ilk beş dakikasında öğrenecekleriniz üzerinden ilerleyen hikâye çok sürükleyici. Seyrettiğimde filmin ne ara bittiğini anlayamamıştım. Ama yine de hikâyenin o tatlı entrikalarına dair spoiler vermeden filmi sizin için özetlemeye çalışacağım.

Romantik bir kaybeden

Sadık Bir Adam olarak karakterize edilen ve Louis Garrel’in kendisinin hayat verdiği Abel, Garrel’in gerçek hayattaki karısı Laetitia Casta’nın sevgilisi rolünde oynadığı Marianne ile aynı evde yaşamaktadır. Marianne uzun zamandır sevgilisi olan ve bir sabah gazetedeki işine gitmek üzere evden çıkmaya hazırlanan Abel ile ayaküstü bir konuşma yapmak ister. Bu sırada düz bir açıyla kadrajda görünen Abel’in üst üste duydukları karşısında verdiği oyunculuk açısından müthiş tepkiler bu trajikomik durumla birlikte filmin ritmini de belirler. Yaklaşık üç dakika süren bu sahnelerdeki diyaloglar ve sessizlikler durumu o kadar komikleştirir ki Garrel filmin bu kısmını eğlenceli kılmak için oldukça kafa yorduğunu belli eder.

 

 

Velhasıl, bu kısa ama tuhaf konuşmadan sonra Marianne’den ayrılmak zorunda kalan Abel’in hayatı bir anda karmaşık bir hâlde ilerler. Öyle ki bu ayrılmanın üstüne Marianne kurmaya çalıştığı yeni hayatına Abel’i her ne kadar dahil etmeye çalışsa da Abel bu kadar da açık görüşlü olamayacağına ve kızgınlığını bastıramayacağına karar vererek aldığı davetlerden uzak durmayı tercih eder. Ta ki sekiz yıl sonra Abel’in en yakın arkadaşı olan Paul’un cenazesinde Marianne ile yeniden bir araya gelene kadar. 

 

 

Bu ölüm üzerine Marianne ile yeniden bağlantı kuran Abel, eski sevgilisini bu dönemde yalnız bırakmama konusunda kendisini sorumlu hisseder. Eskisi gibi sık sık vakit geçirmeye başlayan çift, ilişkilerinin ilk yıllarındaki o romantizmi yeniden yakalar. Abel’in daha önce soğukkanlılıkla kalbini kırmış birine bu kadar kolay geri dönmesinde biraz zaaf ve zayıflık varsa da diğer tarafta bu geri dönüşte sadakat ve romantizm olduğu da aşikâr. Ancak artık aralarındaki bu romantik ilişkiye onay vermesi gereken biri daha vardır; Marianne’in sekiz yaşındaki oğlu Joseph.

 

 

Annesine karşı ironik bir saplantısı olan ve dedektif hikayeleriyle seyrettiği kara filmlerden ilham alan Joseph olgun bir çocuk imajı çizer. Ama diğer taraftan Abel ve Marianne’nin bir araya gelmesini manipüle etmeye çalışan haşarılığıyla da dikkat çeker. Annesiyle ilgili sadece kendisinin bildiğini iddia ettiği bazı şüpheli bilgilerle Abel’in aklını bulandırarak onu annesinden uzaklaştırmak ister.

Üç kalp

Fransız filmi demek “aşk” demek, “tutku” demek, “romantizm” demek. Louis Garrel de bunlardan yola çıkarak Avrupai bir duyarlılıkla aşkı merkezine aldığı bu son filminde ölüm ve büyümek üzerine aslında çok sıradan bir hikâyeyi bir aşk üçgenine doğru sürükler.

 

Abel’in cenazede tanıştığı; en yakın arkadaşı Paul’ün artık çekici bir kadın olan küçük kız kardeşi Ève ortaya çıktığında film konusunu Fransız filmlerinin olmazsa olmazı “üç kalp” temasına bağlar. Aynı erkeğe âşık olan iki güzel kadın fikrini eğlenceli bir şekilde ele alır. 

 

 

 

Abel’e çocukluğundan beri âşık olduğunu itiraf eden Ève, Marianne’ya eğer Abel’den ayrılmazsa ona sahip olana kadar savaşmaya gönüllü olduğunu söyler.

 

Bunun üzerine Abel bir tarafta kendisini aldatmış ve gizemli bir çekiciliği olan diğer tarafta aşka saplantılı ve kendisine düşkün olan iki kadın arasında kalır. İyi hazırlanmış bir makaron gibi; iki beze arasına sıkışmış lezzetli bir krema misali, kendini biri genç diğeri ona göre daha yaşlı iki güzel kadın arasında kararsız kalmış hisseder.

 

 

Abel, Marianne’nin bu durumu büyüteceğini düşünürken aksine karar vermesi ve içinde ukde kalmaması için onun bir süre Ève ile yaşamasına müsaade eder. Marianne’nin bu önerisi karşısında şoke olan ve kalbi kırılan ama bunu belli etmemek için biraz da intikam duygusuyla önerisine dünden hazırmış gibi görünen Abel bu ilginç değiş tokuş ile yeni sevgilisinin evine taşınır. Böylelikle film, Paris’teki güzel apartman dairesinden şehrin o büyülü Latin mahallesi sokaklarına doğru uzanan, mizahını karikatürize etmeden son zamanlarda seyredeceğiniz en iyi Fransız romantik komedisine dönüşen bir anlatıma girer.

 

 

Kısa film zekâ işidir

Elindeki zamanı iyi kullanan, derdini az zamanda anlatmayı başaran filmleri, romanları bir başka seviyorum. Nihayetinde kısa film bir zekâ işidir ve herkesin harcı da değildir. Yönetmen olarak filmografisinde üç kısa film de olan Louis Garrel’in Sadık Bir Adam isimli filmi uzun metrajlı film türü içinde neredeyse kısa denebilecek 75 dakikalık süresinde anlattığı keyifli hikayesiyle bahsettiğim bu film zekasına sahip olduğunu kesinlikle ispatlıyor. Kendi performansı da dahil olmak üzere filmdeki tüm ana oyuncuların dinamiklerini ve içlerindeki melankoliyi iyi bilmesinin avantajını kullanarak mükemmele yakın bir romans yakalamayı başarıyor. Sınırlarını kendilerinin belirledikleri bir aşk üçgenindeki güç oyunları içinde aşk, cinsiyet ve arkadaşlığa dair modern bir bakış atıyor. Nihayetinde herkesin mükemmel bir uyum içinde buluştuğu ve var olduğu bir noktaya doğru ulaşmaya çalışıyor. Bu üç kişinin birbirleri arasındaki ilişki nihayetinde, kimi zaman gizli kimi zaman açık çekişmeyle birinin diğer ikisini geride bıraktığı eğlenceli bir sınava dönüşüyor.

 

 

Kendi kuşağından önceki Fransız Yeni Dalga temsilcilerinden beslenen ve cazibesi biraz da o dönemin romantik filmlerini çağrıştırmasına dayanan Sadık Bir Adam’ın Fransız yeni döneminin en çekici filmlerinden biri olduğunu söyleyebilirim. Çok büyük beklentilere girmeden hafif bir şey seyretme motivasyonuyla filme giderseniz hayal kırıklığına uğramayacağınıza da garanti verebilirim.

 

 

Haftanın diğer filmleri

Ayın Karanlık Yüzü: Hitler'in Çocukları

Timo Vuorensola'nın yönettiği Iron Sky: The Coming Race, Naziler’e karşı mücadeleyi Ay'a taşıyor. Nazilerin dünyayı ele geçirmeye çalıştığı filmin 2012 yılında çekilen Iron Sky isimli birinci bölümüyle eleştirmenlerin oldukça sert oklarına maruz kalan serinin ikinci bölümünde, Dünya nükleer savaş nedeniyle yaşanmaz hale gelmiştir. Kalan insanlar Naziler'in Ay'daki üssünde yaşamaktadır. Ancak burada yaşayanlar için yaşam koşulları gittikçe kötüleşmeye başlayınca, Dünya’nın merkezindeki gizli bir şehre yolculuk yapmak kaçınılmaz olmuştur. Ancak bu sırada karşılarına Vril önderliğindeki şekil değiştirebilen bir sürüngenler ırkı ve onların dinozor ordusu çıkar.

Bring The Soul: The Movie

BTS çığır açan “Love Yourself” turunun ardından bu müzikal belgesel ile sinema perdelerine geri dönüyor. BTS Avrupa turlarının en son konserinden sonraki gün, Paris'te bir otelin çatı katında, yeni şehirleri tecrübe etmekten, dünya çapında binlerce ARMY önünde performans sergilemeye, kendi hikâyelerini anlatıyor. Avrupa turunun parçası olan konser performanslarının yanı sıra grubun samimi konuşmalarını içeren ve BTS’nin sahne dışındaki dünyasına kısa bir bakış da yine bu belgesel filmde.

Dora ve Kayıp Altın Şehri

Isabela Moner'in başrolünde yer aldığı Dora and the Lost City Of Gold, küçüklüğünden beri ailesiyle maceradan maceraya atılan Dora'nın bu kez ailesini kurtarmak için çıktığı serüveni anlatıyor. Hayatının çoğunu ailesi ile birlikte ormanı keşfederek geçirdikten sonra, hiçbir şey Dora’yı hayatının en tehlikeli macerasına atılmak için engel olamaz: Lise! Her zaman bir kâşif olan Dora, ebeveynlerini kurtarmak için çıktığı canlı bir macerada, kendini bir anda Boots (en yakın arkadaşı olan bir maymun), Diego, gizemli bir orman sakini ve bir grup gence öncülük ederken bulur ve kayıp altın şehrin arkasındaki imkânsız gizemi çözmeye çalışır.

Kanlı Efsane

Bloody Myth filmi, nişanlısını bulmaya çalışırken kendisini korkunç bir dünyanın içinde bulan bir adamın hikâyesini konu ediyor. Genç bir gazeteci, gizemli bir şekilde kaybolan nişanlısını bulmak için araştırma yapmaya başlar. Ancak yaptığı bu araştırmalar gazeteciyi şeytani bir grubun yönettiği tehlikeli ve uğursuz olduğuna inanılan soruşturmanın içerisine sürükler. Araştırma devam ettikçe şeytani güçlerin gün yüzüne çıkmasına neden olan gazeteci, kendisini korkunç bir dünyanın içerisinde bulur.

Konuşan Hayvanlar

Konuşan Hayvanlar, ailesinin çalıştığı hayvan koruma parkında büyüyen ve diğer insanlardan farklı olarak hayvanların konuşmalarını duyabilen genç Can'ın, hayvanları parkın hırslı sahibi Şaheste Hanım ve onun planından korumaya çalışmasını anlatıyor. Can 9 yaşında hayvanları çok seven bir çocuktur. Can’ın ailesi hayvan koruma parkında çalışır. Bu yüzden annesi, babası ve babaannesiyle birlikte parkın müştemilatında yaşar. Can’ın diğer çocuklardan çok farklı bir özelliği vardır, Can hayvanları duyar ve onlarla konuşur. Bir gün parkın sahibi Şaheste Hanım, parkın arazisini satıp yerine rezidans yapmaya karar verir. Ama Şaheste’nin babası, orada hayvanların bakımı yapıldığı için parkın satılmasına müsaade etmez. Bu yüzden Şaheste, parktaki hayvanların kaçırılıp parkın kapanması için gizlice mafyayla anlaşır. Ancak Can’ın doğup büyüdüğü parktan ayrılmaya hiç niyeti yoktur. Hayvan dostlarını kötü adamların elinden kurtarmak için büyük bir maceraya atılacaktır.

Siccin 6

Siccin serinin önceki filmlerinde olduğu gibi Alper Mestçi'nin yönetmen koltuğunda oturduğu Siccin 6, ailevi sorunlarla boğuşurken kendisini bir anda tuhaf olayların içerisinde bulan Yaşar, karanlık bir geçmişe sahip olan kızı Efsun ve kendisine bahşedilen melekeleri sorgulayan Orhan'ın hikâyesini anlatıyor. Babasından kalan miras yüzünden üvey annesi ile sorunlar yaşayan Yaşar, aynı evde yaşadığı baldızı Canan’ın gizliden gizliye kendisine âşık olduğunu öğrenir. Yaşar, daha bu olayın şokunu üzerinden atamadan, evinde korkunç ve tuhaf olaylar yaşanmaya başlar. Bu süreçte akli dengesi bozuk olan kızı Efsun’un karanlık geçmişiyle yüzleşmesi, aile için çok acılı günlerin habercisi olacaktır. O sırada Orhan da kendisine bahşedilmiş yeteneğin bir hediye mi yoksa lanet mi olduğunu sorgulamaktadır. Orhan’ın çok değer verdiği alim hocası ona, Efsun’la mezarlıkta karşılaşmalarının bir tesadüf değil, “tevafuk” olduğunu anlatır.

 

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU