Gülriz Sururi, Taksim'deki apartmanını Nesin Vakfı'na bağışlamış

Yılbaşında yaşamını yitiren Gülriz Sururi ile iki yıl önce vefat eden eşi Engin Cezzar, Gümüşsuyu'nda sahip oldukları binayı Nesin Vakfı'na bağışladı

1962’de evlenen Sururi- Cezzar çifti, aynı yıl “Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu”nu kurmuştu. 

2018’in son gününde yaşamını yitiren duayen oyuncu Gülriz Sururi ile 28 Ocak 2017’de aramızdan ayrılan Sururi’nin büyük aşkı Engin Cezzar’ın Taksim Gümüşsuyu’nda sahibi oldukları apartmanı Nesin Vakfı’na bağışladıkları ortaya çıktı. 

1995’te vefat eden yazar Aziz Nesin’le yakın dost olduğu bilinen Cezzar ailesinin bu kararı, Aziz Nesin’in oğlu Ali Nesin tarafından duyuruldu. 

Nesin’in Twitter ve Facebook hesaplarından yaptığı açıklama şöyle:

“Babamın sevgili dostları, benim ise çocukluğumdan beri hayranlıkla izlediğim Gülriz Sururi ve Engin Cezzar, bu dünyaya veda etmeden önce, bir dairesinde yaşadıkları Gümüşsuyu'ndaki beş katlı binayı bir kültür ve sanat evi yapılmak üzere Nesin Vakfı'na bıraktılar. Böylece hayatımıza yeni bir yön verdiler.

Kendilerini şükranla, sevgiyle, saygıyla anıyorum.”

 

 

Eğitim olanaklarından yoksun ilkokul çağına girmemiş ya da yeni girmiş çocuklara eğitim ve barınma imkânı veren Nesin Vakfı’nın yöneticilerinden Süleyman Cihangiroğlu da konuyla ilgili yaptığı açıklamada Gümüşsuyu'nda yaşadıkları ev ve binanın "Nesin Vakfı Gülriz Sururi ve Engin Cezzar Kültür Merkezi"ne  dönüştürüleceğini duyurdu. 

Cihangiroğlu , Sururi ve Cezzar’ın isimlerinin , İzmir’in Şirince bölgesinde yer alan Matematik Köyü ile Felsefe Köyü’nü birleştiren ana yola verildiğini de sözlerine ekledi. 

 

Kendisi de bir Nesin Vakfı mezunu olan Süleyman Cihangiroğlu, kültür merkezinin logosuna kadar tüm ayrıntılarının daha önce Gülriz Sururi ile görüşüldüğünü ifade etti. 

“Kültür merkezinin de her bir ayrıntısını konuştuk, logosunu tasarladık, logodaki fotoğrafları beğenmedi, yine kendi seçti, gönderdi, değiştirdik. Merkeze yerleşecek özel eşyalar, tiyatro afişleri, kostümlerini bile uzun uzun konuştuk. Son konuşmamızda isimlerinin burada yaşayacak olmasından dolayı ne kadar heyecanlandığını söylerken o kocaman gözleri daha da parlıyordu.

Gülriz Sururi ve Engin Cezzar dönemi bizim için de, onlar için de yeni bir başlangıç olacak. Artık bizimle yaşayacaklar…”

25 yıllık bir hikâye  

Cihangiroğlu, Gülriz Sururi ile ilk kez nasıl tanıştığını da Nesin Vakfı’nın Facebook hesabından yayınladı: 

“O zarif, o güzel, o ince ruhlu kadını, Gülriz Sururi’yi ilk kez 1993'te tanıdım. Kısacık uzaktan hatta tek taraflı bir tanımaydı bu. O kısacık anda hayatımıza girip çıkmıştı. Hep böyle kalacak sanıyordum.

O zamanlar televizyonda A La Luna programını sunuyordu. 23 Nisan günü çocuk bayramı dolayısıyla Aziz Nesin ve Vakıf'tan iki çocuk davet etmek istiyordu. En küçüklerimizden Sema ve Şehriban katılmışlardı o programa. O gün tüm Vakıf ailesi kilitlenmiştik ekrana. Program boyunca gözüm o zarif, o güzel kadındaydı. Ne kadar güzel konuşuyordu. Programı şuradan izleyebilirsiniz:

 


 
Aradan yıllar geçti, Gülriz Hanım'ı bir daha görmedim. O sıralar pek sık olurdu bu; biri gelir yüzünü bize gösterirdi, sonra da yok olurdu. Aziz Nesin’den sonra birçoğu hepten yok oldular, sanki hiç hayatımıza girmemişler gibi.

Sonra 2016 yılının bir Nisan günü arkadaşlarım Gülriz Hanım'ın aradığını söylediler. Meğer unutmamış bizi, hem de öyle böyle değil, önemli bir bağış yapmak istemiş ve aklına biz gelmişiz. Koşa koşa gittim o zarif, o güzel kadını görmek için.

Uzun uzun sohbet ettik. 1993’teki televizyon programının yapıldığı günü konuştuk, benim de o sırada vakıfta öğrenci olduğumu ve programa katılmayı çok istediğimi söylediğimde şaşırdı, gülümsedi. 'Şimdi ise yöneticiliğini yapıyorum vakfın" dedim, sevindi, 'Demek Aziz Bey doğru bir şey yapmış' dedi.

Aziz Dede'den, anılarından, oradan buradan bir yığın şeyi o kısacık zaman diliminde konuştuk. Bir yandan da zarif bardaklarda çaylar ikram etti. Derken öteki odadan güler yüzüyle Engin Bey geldi. Gülriz Hanım bizi tanıştırdı. Engin Bey, memnuniyetini anlamadığım bir iki sesle gösterdi. Sanki bir tek Gülriz Hanım'ı anlıyormuş gibiydi, Gülriz Hanım benim memnuniyetimi de ona tercüme etti. O samimi gülümsemesi hiç yüzünden eksilmedi ve odasına çekildi.

Bir süre daha kaldım. Gülriz Hanım'la o dakikaları geçirirken öyle mutlu olmuştum ki o gün zaman geçmesin istiyordum. Ayrılırken -Aziz Nesin’in ismini verdiği- kendi hayat hikâyesini anlattığı 'Kıldan İnce Kılıçtan Keskince' kitabını elime tutuşturdu. 'Oku ama, bunları hep anlatıyorum orada' dedi. 'Okudum zaten' diyememenin utancı yüzüme vurmuş olacak ki "okursun" diye de ekledi. Görüşmek üzere deyip ayrıldım."

Aziz Nesin’in ölümünden sonra Sururi: Aziz Bey gibi törensiz gömülmek istiyoruz 

"Birkaç ay sonra -bu arada kitabı okumuştum- yine aradı, konuşacakları varmış, davet etti, gittim. Engin Bey'in rahatsızlığından, kendinden, yaşından söz etti ve sonra bir çırpıda konuya geçti, 'Vefat ettiğimizde Aziz Bey gibi törensiz gömülmek istiyoruz' dedi. 'Engin’in de isteği bu yöndeydi, sizin Zeynep’le birlikte bu sorumluluğu almanızı istiyorum, mümkün mü?' diye sordu. Belli ki uzun zamandır aklından bunu geçiriyormuş. Tatsız bir konuydu ama kabul etmemek elde mi? Bu bir vazifeydi. 'Elbette elimizden geleni yaparız' dedim. Aziz Dede böyle defnedilmişti; Vakfın bu tecrübesinden mi, yoksa sadece güven duyduğu için mi bilmiyorum, ama o bunu uygun görmüştü ve bizim için geri çevrilemeyecek bir görevdi bu."

 

“Engin Bey’i üç beş kişiyle defnettik” 

Şu günlerde bu anı tekrar tekrar hatırlıyorum. O gün nasıl bu kadar kolay kabul etmiştim bu görevi? Şimdi düşününce daha iyi anlıyorum, insan konduramıyor, o günler o kadar uzak geliyor ki, o kadar emindim ki bu günün hiç gelmeyeceğine. Daha birçok isteklerini, dileklerini, arzularını sıraladı, bir daha buluşmak üzere ayrıldım.

Bir süre sonra tekrar aradı, sesi çok yorgun ve üzgün geliyordu, Engin Bey'i bir iki gün önce ansızın hastaneye yatırdıklarını söyledi. Her şeye hazır olmalıyız demiş doktorlar. Akabinde aynı günün akşamı Engin Bey'in vefat haberini de yine aynı yorgun sesle kendisi verdi.

Apar topar defin işlerini yapmak üzere harekete geçtik ve ertesi gün sabah erkenden Engin Bey'in defnini üç beş kişiyle merasimsiz törensiz, olabilecek en sade biçimde gerçekleştirdik.

“İlk fırçamı ölüm ilanıyla ilgili yedim” 

Aynı gün beş gazeteye ilanları göndermek için telefon görüşmeleri yaptık. İşte ilk fırçamı da burada yedim. Bir fırça bu kadar mı güzel atılır! İlanda küçük bir hata yapmıştım çünkü. Neyse ki erken fark etmişti, hemen düzelttik.

Tüm üzüntüsüne rağmen her şeyin dilediği gibi gitmesi yüzünde bir tebessüm oluşmasına neden olmuştu.

 

Bizler de halen olayın şokunu yaşarken o, 'Bir gün aynı şeyleri benim için de yapacaksınız' deyip bizi yeniden hayatın acı gerçeğine çekti. Bu gerçekliğin karşısındaki sağlam duruş yaşla mı oluşuyor, yoksa sadece kimi insanlara mı özgü bilmiyorum. Aynı duruşu Aziz Dede'yi ölümünden bir iki hafta önce arabayla hastaneye götürürken onda gördüm. Ben aracın önündeydim, bir arkadaşım aracı sürüyordu, Aziz Dede ve Ali Abi arkada, acil olarak hastaneye gitmeye çalışıyorduk. Aziz Dede, 'Ali o evrakları unutma, şu mektupları şunlara ilet, bak şu işler yarım kaldı sen tamamlarsın' diyordu. Ali abi, 'Tamam baba merak etme, boş ver bunları, yorma kendini lütfen' diyordu. Bizse önde iki genç yüreğimiz ağzımızda duyuyoruz bu konuşmaları. Aziz Dede günler sonra bu günü öz yaşam notlarının arasına kaydedecekti."

“Hepimizi ilk günden bugüne hazırladı. Kırmadan, dökmeden, üzmeden… “

"Gülriz Hanım'la görüştüğümüz bu süre boyunca defalarca buna benzer anlar yaşadık, duygulandık, o her seferinde bir iki cümleyle bizi gerçeğe çekti. Sonunda bir gün, 'Tamam bu bir gün olan olacak belki ama artık konuşmayalım bu konuları, ben çok etkileniyorum' dedim. Ciddi olduğumu görmüş olacak ki yüzünde bir gülümsemeyle 'Peki' dedi.

Yine de hepimizi ilk günden bu güne hazırladı. Hem de kırmadan dökmeden, üzmeden, incelikle. Nasıl defnedilmek istediğinden vasiyetinin nasıl olacağına kadar her bir ayrıntısını tasarladı.

Öyle ki o sabah kendisini defnederken bile başımızda gibiydi. Fırça yememek için titiz davrandık. Evet, ama sağolsunlar dostları onun yerine fırçalarını atıyorlar, sitemlerini ediyorlar. Neden haber vermediniz diye kızan çok oldu. Dostlarımızın anlamadıkları şu: Bu bizim değil doğrudan Gülriz hanımın kendi kararıydı. Bunu ona nasıl yapabilirdik? Ama eminiz bize kızanlar, sitem edenlerin her birinin bizim yerimizde olsalardı aynı şeyi yapacaklardı, biliyoruz.

 

 

Kendi ölüm ilanını hazırladı 

Evet bu, Gülriz Hanım'ın bu hayatta en çok yapmak istediklerinden biriydi. Yaşarken her bir ayrıntıyı defalarca kontrol etti. Her bir ayrıntının üzerinden özenle geçti. Ölüm ilanının tümcelerini bile özenle seçti, bizlere sordu. Beğenmedi değiştirdi. Yine sordu ve ellerimize tutuşturdu. Eklemeyi unutmadı: Ben ölüp defnedildikten sonraki gün bu ilanı dört gazetede yayınlayacaksınız, -gazete kaldıysa- (gülüşmeler.)

Metin şöyleydi;

'Veda,

Gülriz Sururi Cezzar,

Dünyamızdaki yolculuğunu tamamladı.

Dilediği gibi dün toprağa karıştı.'

Evet, sevgili dostlar, Gülriz Sururi eşi Engin Cezzar’dan tam tamına iki yıl sonra yine bir ocak günü dilediği gibi toprağa karıştı."
 

DAHA FAZLA HABER OKU