İran Baharı ve Arap Baharı

Arap Baharı ile İran Baharı arasındaki karşılaştırma ve Batılı ülkelerin bu iki olaya karşı tutumu, daha önce sorgulanmakta olan birçok fikir ve konudaki tartışmayı bitiriyor

Fotoğraf: AA

Olaylar, fikirler ve politikalar arasındaki karşılaştırmalar, karmaşık sahnelere önemli boyutlar katar.

Farklı bir gerçeklik ve tarih görüşü, her bir taraf, ülke veya akıma göre tutarlılık ve çelişkileri izleme imkanı verir.

Bir dizi önemli ve hayati bilimde izlenen, net bir etkiye sahip sonuçları ve atılımları kaydeden ve kaydetmeye devam eden felsefi ve bilimsel bir gözlemleme ve analiz yaklaşımıdır.

"Arap Baharı" olarak bilinen olaylarda, Tunus, Mısır ve başka yerlerde siyasi olarak ve medyada sayıları büyük ölçüde abartılan sınırlı sayıda aktivist veya hoşnutsuz insan grupları, diğerlerine yayılmadan önce tek bir şehirde sokağa çıktılar.

Talepler, reform, adalet veya özgürlükten çok hızlı bir şekilde "rejimi devirmeye" kadar yükseldi.

Siyasi İslam grupları, kitlesel ivmenin sürdürülmesinde ve yönlendirilmesinde, kaos yaratılmasında ve sahneyi daha da karmaşık hale getirmek için terör suçlarının işlenmesinde çok önemli bir rol oynadılar.

Bu gruplar, vitrinini protestocu gençlere ve her şekil ve renkten aktiviste bıraktıkları çalkantılı sahnenin arka planında çalıştılar.

Bu, kendisinden önceki benzer veya daha büyük olaylar gibi, geçebilecek bir olaydı.

Ancak sürpriz, eski ABD başkanı Barack Obama'nın ve Avrupa ülkelerinin protestocu ve göstericilere verdikleri, boyutu, yoğunluğu ve odağı ile eşi görülmemiş destek, Arap rejimlerine karşı kapsamlı ve etkili bir şekilde uyguladıkları baskılardı.

Oysa ABD yönetimin kendisi, aynı zamanda 2009'da "Yeşil Hareket" olarak bilinen iç devrimi bastırdıktan sonra İran rejimiyle geniş bir anlaşmaya varmaya çalışıyordu.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Yaklaşık 10 yıl önce yaşananların son derece kısa özeti bu ve ne ironiktir ki, bugün İran'da bunun tam tersi yaşanıyor.

İran halkının çoğunluğu -sadece aktivist gruplar değil- protestolar için sokaklara indi. Protestoları tek bir şehirde ve sınırlı bir bölgede değil, İran devletinin kuzeyinden güneyine ve doğusundan batısına kadar büyük bir bölümünde düzenliyorlar.

Siyasi İslam'ın Şii versiyonunu veya saygıdeğer Şii mezhebi içinde Velayet-i Fakih adı altında geliştirilen teoriyi temsil eden mezhepçi teokratik yönetimi reddettiklerini her yolla ifade ediyorlar.

Velayet-i Fakih, Şiiliği Sünnileştirme veya iktidar, yönetim ve kamu yönetimi teorilerinde Sünni mezhebine dönüştürme girişimidir.


Dikkat, takip ve mukayese gerektiren husus, İran rejimine geri kazanmaya ve canlandırmaya çalıştıkları "nükleer anlaşma" ile bağlı olan ABD ve Batılı ülkelerin, bu protestolar başladığında Arap Baharı döneminde yaptıklarının tam tersini yapmış olmaları.

Bu olaylar sırasında sakin ve stratejik olarak sabırlıydılar, rejime İran halkını bastırmak, halk devrimi ve protestolarını bitirmek için zaman verdiler.

Siyasi olarak veya medyada hiçbir abartı veya büyütme olmadı, ancak rejim -tüm bunlara rağmen- 10 yıldan fazla bir süre önce Yeşil Hareket'i, liderlerini ve aktivistlerini bastırdığı gibi son protestoları bastıramadı.

İran'daki bu halk ayaklanmasından ve rejimin kendisine yönelik gittikçe artan baskısından 4 ay sonra, bu ülkeler İran halkını destekledikleri iddiasıyla rejime karşı kamuoyu önünde tavır almaya başladılar.

Ama bu destek incelendiğinde hiçbir yarar ve faydasının olmadığı, bir politikadan, rejime baskı yapmaktan, İran halkına aktif destek vermekten ziyade öğüt ve temennilere daha yakın olduğu görülür.


Bu yeni Batılı tavır, daha önce Beyaz Saray'ın şimdi, dün demektir diye bahsettiği Arap Baharı'nda olduğu gibi, ölçekleri ve açık sözlülükleri açısından, güçlü bir stratejiye, sağlam duruşlara veya ateşli bir coşkuya dayanmıyor.

Gerçekliği etkilemekten ziyade yalnızca tarihe kaydedilmesi ve kaydedilmemesi gerekenlerin bir ifadesi.

Aynı şekilde Mısır'a ve protestolara tanık olan bazı Arap ülkelerine karşı o zaman önerildiği gibi İran'a karşı pratik önlemler veya etkili yaptırımlarla da tehdit etmiyor.


Bu yeni tavır ne siyasi bir değişim ne de İran halkına etkin bir destek değil, başka amaçları var. Bu amaçların en önemlileri şu ikisi;

İlk olarak, Suudi Arabistan'ın ve onunla birlikte Körfez ve Arap ülkelerinin Çin ile bölgesel ve uluslararası dengelerde çok şeyi değiştirecek kapsamlı bir stratejik anlaşma imzalamalarıyla bölgedeki ve dünyadaki güç dengesindeki büyük değişikliği özümsemek.

Stratejik anlaşma, tüketildikten, manipüle edildikten, azami ölçüde sömürüldükten ve dünyanın birçok ülkesine yönelik kullanımında görülen çelişkilerden sonra, on yıllardır var olan dengelerden farklı bir uluslararası geleceğin inşasında yeni bir buluşma noktası ve yeni bir yol haritası.

Batılı ülkeler, akılcı ve gerçekçi stratejik düşünürlerini üretmekte eski kalite standartlarını korumuş olsalardı, dünya ülkeleri yeni yollar ve benzeri görülmemiş çözümler aramak zorunda kalmazlardı.


İkincisi; Rusya-Ukrayna savaşında İran'ın Rusya'ya silah ve asker desteği vermesidir. Washington ve Batılı ülkeler bu destekten sonra İran rejimine karşı tavırlarını benzeri görülmemiş bir şekilde tırmandırdılar.

Zira bu destek, onlarca yıldır yerleşmiş uluslararası düzenin yapılarını, kurumlarını ve ilkelerini tehdit ediyor, hatta birçok Avrupa ülkesinin çıkarlarına zarar veriyor, Ukrayna devletinden sonra onları neredeyse bu savaşın ikinci kurbanı yapıyor.

Arap Baharı'nda olduğu gibi eyleme, görüşe ve planlamaya dayalı politika ve stratejiler ile İran Baharı'nda olduğu gibi bir tepki olarak kabul edilen politikalar arasında büyük fark var.

Aynı zamanda bu sadece İran protestolarından kaynaklanan bir tepki değil, daha çok dünyadaki güç dengesini etkilemek konusunda daha büyük ve daha önemli başka etmenlere dayanıyor.

Arap Baharı sırasında özgürlük, demokrasi ve insan hakları gibi sloganların siyasi ve kültürel olarak dünyayı ve medyayı doldurduğunu, İran Baharı'nda ise ancak dini mantığa göre yemini bozmak, ahlaki ve siyasi mantığa göre ise kınamış olmak için kınamak yollu dillendirildiğini hatırlatmakla yetinelim.
 


İran rejimi, hızlı yargılamalar ve onlarca vatandaşı hakkında ölüm cezaları vererek protestoculara karşı baskısını tırmandırmaya başladı.

Bazı medya organları da sanki bu garip bir olaymış veya rejimin normal bağlamının dışındaymış gibi, bu apaçık ihlale şiddetli reaksiyonlar vermeye başladı.

Oysa gerçekte bu rejim, inşa ettiği ve 40 yılı aşkın bir süredir uyguladığı hakim ideolojisi ve etkin doktrinine göre, "Allah'ın hükmünü" sürdürmek yolunda halkının yarısını öldürmekte bir sakınca görmüyor.

Sorun, adil, demokratik ve istikrarlı bir rejimde belirli koşullarda verilmiş sınırlı kararlar değil ki şaşırtıcı olsun.

Bilakis sorun, rejimin halkına ve dünyaya yönelik yaklaşımı, bakışı ve stratejisine kıyasla bu kararları küçük, şiddet içermeyen ve kanlı olmayan bir marj olarak gören İran rejiminin yapısında.

Son olarak, Arap Baharı ile İran Baharı arasındaki karşılaştırma ve Batılı ülkelerin bu iki olaya karşı tutumu, daha önce sorgulanmakta olan birçok fikir ve konudaki tartışmayı bitiriyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Asasmedia

Şarku'l Avsat 

DAHA FAZLA HABER OKU