Afrika açısından iklim değişikliği (COP27)

"Afrika hakkı olan desteği dünyanın gelişmiş ülkelerinden beklerken, kendi eylemini kendi geçmişinden ve kültüründen aldığı ilhamla bir an evvel gerçekleştirmeli"

Her yıl düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 27. Taraflar Konferansı (COP27) bu yıl Mısır'ın zengin sualtı çeşitliliğine sahip olan şehri Şarm el-Şeyh kentinde gerçekleştirildi.

İklim değişikliğiyle mücadele alanında dünyadaki en kapsamlı zirve olan COP27 için, yaklaşık 190 ülkeden aralarında devlet liderleri, uluslararası kuruluş temsilcileri ve siyasilerin bulunduğu çok sayıda katılımcı bir araya geldi. 

COP27'nin temel amacı, karbon emisyonlarını azaltmak, küresel ısınmayı sanayi seviyelerine göre 1,5 derecede tutmak ve gelişmekte olan ülkelere iklim değişikliğinin neden olduğu olumsuz sonuçlarla mücadele noktasında gereken desteği sağlamak.

Afrika topraklarında gerçekleştirilen COP27, kıtaya has ihtiyaçlara, sorunlara ve fırsatlara değindiği için Afrika Taraflar Konferansı olarak anıldı.

Ancak Afrika ülkeleri, kendi ülkelerinde dahi iklim değişikliği konusunda gerekeni yapamayan Batılı politikacıların Afrika için harekete geçebileceğine pek inanmıyor ve şimdiye kadar yapılan çalışmaları yetersiz buluyor. 

Afrika Birliği Dönem Başkanı Macky Sall, 2020'den 2030 yılına kadar her yıl yapılacağı vadedilen 100 milyar dolarlık yardımın üzerinden iki yıl geçmesine rağmen halen Afrika'nın eline herhangi bir meblağ ulaşmadığını belirtti.  

Sall, "Afrika olarak sadaka istemiyoruz bilakis bunun ortak bir sorumluluk olduğunu düşünüyoruz. Küresel ısınmanın sorumlusu ülkeler de bu konuda ayrıca katkı sunması gerektiğini idrak etmeli" ifadeleriyle Avrupa ülkelerini sözlerini tutmaya davet etti. 

Konferansa katılan Zambiya lideri Hakainde Hichilema da benzer şekilde, Afrika ülkelerinin iklim değişikliğiyle mücadele projelerini hayata geçirmek için daha önce vadedilen yardımların ivedilikle ödenmesi talebinde bulundu. 

2021 Afrika İklim Bildirisi'ne göre kuraklık, yüksek sıcaklık dalgaları, yağış dengesizlikleri, göllerde küçülme ve tropik siklonlar gibi sıra dışı hava durumlarının yanı sıra, deniz seviyesindeki yükselme de diğer bölgelere kıyasla Afrika sahillerinde daha hızlı.

Bu hızlı yükseliş de kimi yerlerde sellere ve erozyona sebep oluyor. Kuraklık ve seller başta olmak üzere iklim değişikliğinin en tehdit edici sonucu ise kıtlık


İklim krizinin etkilerinin en çok hissedildiği 17 ülke Afrika'da bulunurken, dünyadaki karbon emisyonunun yalnızca yüzde 4,8'i bu kıtadan yükseliyor.

Oysa toplam karbon emisyonunun yüzde 41,5'inin müsebbibi Çin, AB ve ABD. 

Bu haksız sonuca bakarak, iklim krizinin ana sorumlusu olan gelişmiş ülkelerin, bilhassa Afrika ülkelerine destek sağlaması bir zorunluluk olarak gözüküyor.  

Ancak unutulmamalı ki Batı yaptığı yardımları takip etmekte zaaf gösterirken, Afrika ise uluslararası yardımları doğru şekilde kullanma noktasında sıkıntılar yaşıyor.


Zambiyalı ekonomist Dambisa Moyo'nun sıklıkla dile getirdiği "ölü yardım" tanımlamasını hatırlayalım. 

Moyo'ya göre, Afrika'ya son elli yılda bağışlanan 1 trilyon dolardan fazla yardımın kıtada olumlu bir gelişme sağladığını söylemek imkansız.

Yapılan yardımların ne şekilde kullanıldığının takibi yapılmıyor, çoğu zaman yardım paraları politikacıların elinde heba ediliyor, hortumlanıyor.

Kıta ülkeleri yardıma bağımlı hale gelerek, bağımsız, etkin ve sürdürülebilir bir ekonomik ve siyasi sistem oluşturmaktan uzaklaşıyor. 

Kendi yaratmadığı krize uyum sağlamak için kıt kaynaklarını kullanmak zorunda kalan Afrika kıtası genelinde gerçekleştirilen iklim dostu projeler ve sağlanan küçük çaplı fonlar gibi olumlu gelişmeler elbette yadsınamaz. 

Lakin bir yandan iklim değişikliği üzerine her yıl taraflar bir araya gelirken öte yandan da Batılı ülkelerin, Rusya gazına alternatif üretmek adına Afrika'da fosil yakıt elde etmek için yatırımlar yapmaları tam bir çelişki. 

Şunu açıkça söylemeli ki, iklim krizi bahane edilerek Afrika'nın sahip olduğu madenler ve diğer zenginlikler, yeni ve yeşil enerji üretim çözümleri için gelişmiş ülkeler tarafından sömürülebilir. 

Rus doğalgazına alternatif arayan Almanya'nın Senegal'den doğal gaz tedarik için yaptığı görüşmeler ve İtalyan enerji devi ENI'nin Mozambik yakınlarında başlattığı doğal gaz keşifleri de bu olası yeni sömürgecilik biçiminin birkaç örneği. 


Nairobi merkezli düşünce kuruluşu Power Shift Africa direktörü Mohamed Adow, COP27 konferansında verdiği demeçte Avrupa'nın Afrika'yı bir yakıt istasyonu olarak kullanmaya çalıştığını ve yenilenebilir enerji için de harcama yapmaya yanaşmadığını söyleyerek tam da bu yeni sömürgeciliğe dikkat çekti.

Afrika'nın, iklim krizinin ana sorumlusu olarak gösterilen Batı'dan, sebep olduğu zararları telafi etmek için destek bekleme hakkına sahip olduğu inkâr edilemez.

Ancak kıtanın kendi gücünü hafife almaması ve yüzleşmekte olduğu sorunlara Afrika çözümleri üretmesi pek ala mümkün. Afrika bunu yakın geçmişte defalarca başardı. 


Wangari Maathai ruhuna ihtiyaç var

Sömürgecilik öncesi çeşit çeşit bitkinin ve ağacın bulunduğu kıta, Batılı sömürgecilerin açgözlülüğü sonrasında, ithal edilmek üzere yalnızca gelir getiren birkaç ürünün yetiştirildiği plantasyonlara çevrilmişti.  

Kahve, kakao ve muz gibi gelir getiren ürünlere yer açmak için hiç acımadan yerli ağaçların kesildiği ve ormanların yok edildiği Kenya'da tek bir cesur kadın sesini tüm dünyaya duyurmuş ve yaptığı çalışma ile Nobel Ödülünü almaya hak kazanmıştı.  

Kenyalı profesör, politikacı ve çevre aktivisti Wangari Maathai,1977 yılında başlattığı Yeşil Kuşak Hareketiyle bilhassa kadınların gücünden ve inancından yararlanarak ülke çapında bir ağaçlandırma hareketi başlatmıştı.

Kadınlara, üç ay sonunda hayatta kalan her dikili üç ağaç için bir miktar para ödenen bu yeşil proje sayesinde 900 binden fazla kadın desteklenirken, Kenya'da 51 milyondan fazla ağaç dikilmişti.

Bu öncü hareket civardaki Afrika ülkelerini de etkilemiş, Tanzanya, Etiyopya ve Zimbabve gibi ülkeler de benzer projelerle çevrenin korunmasına katkı sağlamıştı. 

Temiz bir çevrede ve sağlıklı bir iklimde yaşamak temel bir insan hakkıdır.

"İnsan hakları altın bir tepside sunulmaz. O hakları elde etmek için savaşmanız ve sonrasında da korumanız gerekir" diyen Wangari Maathai'nin Batı dünyasından yardım beklemek yerine Kenya halkının birlik ve beraberliğinden yararlanması ve kurak toprakları yeşertmesi bugün tam da Afrika'nın ihtiyaç duyduğu bakış açısını ve dik duruşun yolunu göstermiyor mu?

Bir Afrika atasözü der ki;

Bir ağaç dikmek için en doğru zaman yirmi yıl öncesidir, ikinci en doğru zaman ise şimdi.


O halde Afrika hakkı olan desteği dünyanın gelişmiş ülkelerinden beklerken, kendi eylemini kendi geçmişinden ve kültüründen aldığı ilhamla bir an evvel gerçekleştirmeli. 

 

 

Kaynaklar:

https://public.wmo.int/en/our-mandate/climate/wmo-statement-state-of-global-climate/Africa 
https://edition.cnn.com/2022/11/17/africa/cop27-egypt-africa-climate-intl-cmd/index.html 
https://www.dw.com/en/africa-gas-europe-cop27/a-63719525 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU