Atatürk'ün Büyükelçiye "Çıkarın fesinizi" sözleri nasıl diplomatik bir krize dönüştü?

Mısır muhalefeti, hadiseyi iyice köpürtmüş ve Atatürk düşmanlığı Mısır iç siyasetinin bir enstrümanı haline getirmişti. Hükümet olayların çığırından çıkması üzerine Türkiye'ye sert bir nota verdi

29 Ekim 1932 yılındaki Cumhuriyet resepsiyonunda, Atatürk her zaman yaptığı üzere büyükelçileri Ankara Palas Otel'de sofrasına buyur etmişti.

Türkiye'deki Şapka Devrimi sonrası, Mısır'da da fesin terk edilmesi tartışmaları başlamış, Cumhurbaşkanı Atatürk de gelişmeleri yakinen izliyordu.

Kral Fuad ve Atatürk arasında kimsenin dillendirmediği gerilim herkesin malumuydu; ama Atatürk'ün sofrasında ısrarla fesiyle oturan Mısır elçisi Abdülmelik Hamza Bey, gecenin ilerleyen saatlerinde Paşa'nın asabını iyice bozmuş olacak ki Reis-i Cumhur dayanamayarak şöyle demişti:

Kralınıza söyleyiniz, ben, Mustafa Kemal, size bu akşam fesinizi çıkarmanız talimatını verdim!


Hemen garsonu çağıran Atatürk, elçinin başından şapkayı aldırmış ve konukları ile ilgilenmeye devam etmişti.

Oysa bütün sofra adeta donmuş, Mısır elçisi kimse ile selamlaşmadan usulca yerinden kalkarak sofrayı terk etmişti. 

Bu Mısır ve Türkiye arasında tarihe "Fes krizi" olarak geçecek diplomatik bir gerilimin başlangıcı olmuştu.

Hele ki bu olayın Atatürk'ün sofrasında gerçekleşmesi olaya bambaşka bir anlam katacaktı; çünkü hem Türk hem de yabancı politikacılar bilirlerdi ki Atatürk'ün sofrası siyasetin en çetin meydan muharebesiydi Türkiye siyasetinde.


Atatürk'ün sofralarının siyasi anlamı

Mustafa Kemal Atatürk, Selanik'te görevli olduğu yıllardan itibaren arkadaşlarıyla ve düşük rütbeli subaylarla sofra etrafında bir araya gelmeyi alışkanlık haline getirmişti. Bu sofralarda sözünü sakınmadan söylüyor, eleştirilerini peşi sıra muhatabına aktarıyordu. 

Daha o yıllarda Atatürk'ün sofrayı politik bir enstrüman olarak kullanması belli kesimlerde rahatsızlık oluşturmaya başlamıştı.

Özellikle İttihat ve Terakki'nin parlayan yıldızı Enver Paşa, Mustafa Kemal'in sofra başı sohbetlerinden fazlasıyla rahatsızlık duymuştu. 

Mustafa Kemal, dost sofralarında dile getirdiği fikirlerini İttihat ve Terakki Genel Merkezinde dahi tekrar ederek rastgele konuşmadığını ispat ediyordu.

Örneğin 1908 yılında İttihatçılara askerlik ve sivil siyaset arasında bir tercihte bulunmaları gerektiğini belirtmişti.

Enver Paşa ise Mustafa Kemal'i hırslı ve açgözlü olarak niteleyerek sözlerinin makam arzusuyla söylenmiş büyük bir kinden ibaret olduğunu düşünüyordu.  

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Mustafa Kemal'in sofra kültürü gençlik yıllarından itibaren onu zevke ve eğlenceye düşkün bir kişi olarak tanıtsa da Paşa'nın özellikle Milli Mücadele'nin ilk yıllarındaki sofralarına baktığımızda bu tespitin tartışmalı olduğu görülüyor.

Ankara'da Ziraat Mektebini kendisine karargâh olarak seçen Atatürk parasızlık içerisinde olduğu ve annesinin ziynetini Osmanlı Bankası'na rehin bırakarak iaşe temin ettiği süreçte dahi sofra meclisi kurulmasına dikkat etmişti.

Kurulan bu sofralarda çoğu zaman et bulunmaz; bulgur, nohut, fasulye ve zeytin esas menüyü teşkil ederdi.

Buna rağmen sofra mutlaka kurulurdu ve misafirler davet edilirdi. 

Çankaya Köşkü'ne geçildikten sonra sofra da zenginleşmiş ve misafir kadrosu genişlemişti.

Bu sofralarda çeşitli eğlence ve güreş gibi etkinlikler de icra ediliyordu; fakat sofranın asıl işlevi Ankara siyasetinin burada şekilleniyor olmasıydı.

Özetle; Atatürk'ün sofrasında hükümetler devrilip kurulmuş, muhalefet partileri açılmış ya da kapattırılmış, önemli devlet adamları çeşitli dedikodularla bu sofrada gözden düşmüş veya büyük inkılapların fitili bu sofrada atılmıştı. 


Atatürk sofrasının işlevi ve misafirleri

Atatürk'ün sofrası; politika, eğitim, ekonomi ve kültür gibi birçok önemli gündem ile sabahlara kadar sürüyordu.

Bu sofranın daimi konuklarından gazeteci Falih Rıfkı Atay, sofra başındaki atmosferi şöyle tanımlıyordu:

Masa bir cennet sofrasına dönüyor, lamba bir güneşi andırıyor, oda bir saray parçası havası içine giriyor, 'Gelecek', o zamanki Ankara'da bir serap gibi bile görünmeyen 'Gelecek' gözlerimizde canlanıyor, bir eski masaldaki peri kızı gibi atlı akıncıların, hemen hemen nal seslerini duyar gibi oluyorduk. Bütün gün içimizde yavaş yavaş, birer birer bütün ölmüş olanlar diriliyordu. Bir inanmışın iradesi nasıl mucizeler yaratıcısıdır, onu biz en çok tozunda boğulduğumuz, çamuruna saplandığımız, kaldırımsız, ışıksız, yuvasız, bahçesiz, bomboş Ankara'nın o günlerinde ve gecelerinde görmüşüzdür.

(Falih Rıfkı Atay - Çankaya)
 

 

Atatürk'ün sofrasına katılacaklara gün içerisinde telefon edilerek akşam yemeğe gelmeleri istenirdi.

Bu kişiler seçilirken çoğunlukla Atatürk'ün gündemine göre belirlenirdi; örneğin askeri bir mesele var ise komutanlar ve bakanlar çağırılırdı.

Özel durumların dışında sofranın sürekli misafirleri Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Falih Rıfkı Atay, Ruşen Eşref Ünaydın ve Yunus Nadi gibi Atatürk'ün itimat ettiği gazetecilerdi.

İsmet İnönü ve Fevzi Çakmak gibi isimler davet edilmeksizin işleri bitince icabet edebilirdi; fakat Fevzi Paşa içki içmediği için o geldiğinde alkol servis edilmez ve sofra meclisi gece yarısından önce bitirilirdi. 


Fes krizinin sabahı

Krizin sabahında Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, derhal Mısır elçisi Hamza Bey ile görüşerek özürlerini bildirmiş ve konunun diplomatik bir krize dönüşmemesine uğraştı.

Öte taraftan masada bulunan İngiliz Büyükelçisi durumu Londra'ya rapor etmesi meselenin kısa sürede Avrupa basınına yansımasına neden oldu.

Haliyle kısa süre içerisinde Mısır kamuoyu da durumdan haberdar oldu.

Esasen Kral Fuad ve Atatürk arasındaki gerilim başka nedenlerden kaynaklanıyordu.
 

Kral Fuad.jpg
Kral Fuad

 

Kral Fuad, Atatürk devrimlerinin Ortadoğu'daki Arap halklarına sıçraması tehlikesi karşısında tedbirler alması ve Atatürk rejimine muhalif kimseleri Mısır'da himaye etmesi öteden beri Türkiye-Mısır ilişkilerinde gerilim nedenidir.

Ayrıca Atatürk'ün kaldırdığı Hilafet'in Mısır'a geçmesi için yapılan çalışmalar Çankaya'da özellikle rahatsızlık sebebiydi.

Tüm bu gerilimler ortadayken bir krizin ortaya çıkması zaten küçük bir kıvılcıma bakmaktaydı. O kıvılcımın ateşini de fes tartışması başlatacaktı. 


Görgü tanıklarının anlattıkları

Ankara Palas'ta bulunan diğer görgü tanıkları iki ülke arasında krize neden olacak olayı şöyle anlatacaklardı.

Fransız elçi Kont de Chambrun:

Ulusal bayram onuruna Padişahların altın tabaklarında Hükümet üyelerine ve Kordiplomatiğe verilen yıllık yemeği bitiriyorduk... İki yüz kişilik dâvetliler arasında Mısır Elçisinin fesi gösterişle sırıtıyordu. Cumhurbaşkanı, arada bir, sezdirmeden fese alaycı bir göz atıyordu. Zavallı meslektaşım bunun farkına varmadı. Ama Gazi, sürükleyici müziğin temposuna uyarak masadan kalkınca Mısırlının yanından geçti ve geçerken bir kedi mırıltısını andıran usulca bir sesle kendisine bir şeyler söyledi, onun omuzunu okşadı. Kendisini kucaklıyor sanmıştım ki, ne göreyim, bir garson fesi gümüş bir tepside hızlı adımlarla götürüyordu. Tepsinin ardından bakakaldık.
 

Atatürk ve Tevfik-Rüştü-Aras.jpg
Atatürk ve Tevfik Rüştü Aras

 

Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, bambaşka bir senaryoda olayı aktarır:

Mısır Sefirine yemekten sonra yanından geçerken teveccühkâr bazı iltifatta bulunmuşlar ve fesini çıkararak rahat edebilmesine müsaade buyurduklarını söylemişlerdir. Sefir bir an için tereddüt ettikten sonra fesini bizzat çıkarmış, bunun üzerine Reisicumhur Hazretleri kendisini yüzünden öpmüşlerdi.


Mısır Dışişleri Bakanlığı ise olayı farklı bir senaryoda aktaracaktı:

Gazi, yemekten sonra Mısır Elçisine kesin bir dille fesini çıkarmasını söylemiştir. Üniformalı olan Elçi bu isteği yerine getirememiş, bunun üzerine Cumhurbaşkanı fesi çıkarması için bir uşağa emir vermiştir. O zaman ve artık fes giymemesi için Kral Fuad'a yazması yolunda Cumhurbaşkanının açık ısrarı karşısında Hamza Bey fesini kendi çıkarmayı uygun görmüştür. Bu beklenmedik müdahaleyle sarsılan Elçi salonu terk etmek zorunda kalmıştır. Olay, bütün kordiplomatik, Hükümet üyeleri ve öteki seçkin davetliler önünde geçmiştir.


Daily Herald isimli İngiliz merkezli gazete olayı manşete taşıması uluslararası kamuoyunda iki ülke arasında gerilimin yükselmesine neden olur.

Evening Standard, Reuter, El-Ahram gibi İngiliz ve Mısır merkezli yayınlar olayların büyümesine neden olan haberleri sürdürürler.

Ankara, Mısır'daki Türk elçisine olayın büyütülmemesi ve art niyetli odakların tahrikine kapılmaması tavsiyesinde bulunarak olayları geçiştirmeye çalışır. 

Mısır muhalefeti, hadiseyi iyice köpürtmüş ve Atatürk düşmanlığı Mısır iç siyasetinin bir enstrümanı haline getirmişti.

Hükümet olayların çığırından çıkması üzerine Türkiye'ye sert bir nota verdi. 

Türk basını ise "Dış mihrakların" modernleşen Türkiye ile Arap halklarını karşı karşıya getirmek için olayların köpürtüldüğünü Reis-i Cumhurun nezaket sınırları içerisinde elçinin rahat etmesi için fesini çıkarmasını talep ettiği savını destekledi. 

Mısır'ın Türkiye ile tüm diplomatik ilişkileri kesme tehditleri karşısında Ankara ılımlı tavrını sürdürmeye ve uzlaşmaya çalışıyordu.

Çankaya hadiselerin İngilizler tarafından kışkırtıldığının bilincindeydi. Mısır ile ilişkilerin kesilmesi halinde birçok Arap devletinin de benzeri bir politika izleyebileceğini tahmin ettiğinden diplomasi ile meseleyi halletmeye gayret ediyordu. 

Türk Dışişleri artık meselenin uluslararası arenada bir provokasyona dönüştüğü tezi üzerinde hareket etmeye başladı.

Özellikle İngiltere'nin tutumu Ankara'da ciddi bir rahatsızlık oluşturmaya başladı. 

Mısır'ın Türkiye'den resmi özür talebi bardağı taşıran son damla oldu. Atatürk esasen elçiye samimiyetle özrünü bildirmişti; lakin Türkiye'yi diplomatik kanaldan küçük düşürmeye çalışan bu talep derhal reddedildi. 

Olayların fitilini ateşleyen Londra, bu kez devreye bir arabulucu gibi girerek iki küçük kardeşi barıştıran ağabey rolünü üstlenecekti.

İngiltere'nin Mısır Yüksek Komiserliğine verilen talimatla Mısır hükümetinin konuyu kapatması için devreye girmesini emretmişti. İlk günden beri olayların Londra'dan kışkırtıldığını söyleyen Ankara hükümeti ise bu tavır karşısında memnuniyetini belirtti. 

Esasen, bu küçücük hadisede İngiltere; hem Türkiye'ye hem de Mısır'a karşı gövde gösterisi yapmıştı. İki ülkeyi de ne kadar rahat bir biçimde provoke edebileceğini ve yine günün sonunda dilerse onları masaya oturtabileceğini göstererek pozisyonunu tahkim etmişti.

İki ülkenin gerildiği, Türk elçisinin Mısır'dan kovulduğu 1932 Fes Krizi bu şekilde çözülmüştü; ama hem Türkiye hem de Mısır süreçten diplomatik olarak yara alarak çıkmıştı.

Günün sonunda kazanan yine İngilizlerdi…

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU