Vagon Litz Hadisesi

Müdür Jannone'nin "Bu memur, böyle nece anırıp duruyor, Türkçe mi?" sözleri "Memleketimde Türkçe konuşmak hakkımdır" sloganlarıyla öğrencileri sokağa döker

1930'lu yıllar Türk tarihi ve dili açısından son derece sıra dışı çalışmalara sahne olur. Örneğin "Birinci Türk Tarih Kongresi" bunlardan birisidir. 

Türklük mefkûresi etrafında kimlik inşası zaman zaman bilimden uzaklaşarak efsaneler ve safsataların girdabına girebilmekteydi.

Atatürk'ün manevi kızı Afet İnan'ın da etkin bir rol aldığı 1932 tarihli "Birinci Türk Tarih Kongresi"ndeki tartışmalar son derece ilginçti.

Reşit Galip'in ve konudan bihaber uzmanların yaptığı konuşmalarda bilimsel gerçekliğe dayanamayan tezler, Merhum Zeki Velidi Togan tarafından bu kongrede bir bir çürütülecekti. 
 

Ord. Profesör Zeki Velidi Togan ve Profesör Halil İnalcık (1).png
Ord. Profesör Zeki Velidi Togan ve Profesör Halil İnalcık

 

Örneğin konuşmalarından birisinde Togan; Türk Dil Kurumu Onursal Başkanı sıfatıyla kürsüye gelen Reşit Galip'in 'Orta Asya'da İç Deniz' gibi tuhaf iddialarına şöyle cevap verecekti:

Mesele Avrupalı, Amerikalı seyyahların hatıratından not çıkarmak değildir. Bu seyyahların tetkikle beraber Çin membaları ile ve diğer bir suretle Türk, Farisi, Arap membalarını karıştırarak tarihi devirler için bir netice çıkarabilmektir, mesele budur. Benim öğreneceğim bu kadardır. Ben jeolog değilim, tarihçiyim. Tarihi devirlerde Türkistan'da tedrici müterakı bir kuraklık olmuştur. Dünyanın diğer bir kıtasında olduğu gibi. Mesela Elbiruni'nin ispata çalıştığı 35 senelik kuraklık devresini ispat etmiştir ve muhacereti akvamın sebeplerini izah etmek için bu nazariyelerle izah etmiştir. Yani böyle kuraklık olabilir fakat devamlı, müterakkı kuraklık yoktur. Tarihte de yoktur, görmüyoruz. İşte Şemsettin Beyefendi Türk tarihiyle, İslam tarihiyle uğraşmış muhterem bir zattır. Hunların hâkimiyeti akınları hakkında Çin membalarından da malumat toplamıştır. Fakat orada birçok nehir isimleri geçiyor. Onların hiç birisi eski zamanda vardı da şimdi yok mudur?
 

Türk tarih kongresi.jpg
Türk Tarih Kongresi

 

Zeki Velid Togan'ın "Birinci Türk Tarih Tezi Kongresi"nde tek tek tespit ettiği ve bugün okunduğunda tebessüm ettiren mantık hataları sonrası başı bir hayli derde girecek ve Türkiye'yi terk etmek zorunda kalacaktı.

Togan, Türkiye'ye ancak 1939 yılında Milli Eğitim Bakanlığı'nın daveti ile dönebilecekti.

Bu ve benzeri garipliklerin hâkim olduğu atmosferde Vagon Litz hadisesi meydana geldi. 


Türk halkı yabancı işletmelerden neden hoşlanmaz?

1877-78 yıllarında gerçekleşen savaşta (93 Harbi) Osmanlı Devleti, Ruslar karşısında ağır bir mağlubiyet aldı ve düşman kuvvetleri Yeşilköy'e kadar geldi.

Osmanlı Hükümeti payitaht olan İstanbul'u terk ederek başkenti taşımayı dahi tartıştığı bir süreçte büyük devletler araya girdi ve Rusların İstanbul'u işgal etmesini engelledi.

Savaş sonrası yapılacak anlaşmanın şartlarının belirlenmesi için Berlin'de bir konferans toplandı.

Bu konferansa yalnızca Osmanlı ve Rusya değil, Osmanlı'dan alacağı bulunan İtalya, Fransa ve İngiltere'den temsilciler katılarak Osmanlı'nın borçlarının da konferansın gündemine taşınmasını istedi. 

Konferansın sonunda Osmanlı'nın borçlarını ödeyebilmesi için mali reformlar yapılması ve ekonomi paketleri hazırlanması kararı alındı.

Bu, alışılmış kapitülasyonların dışında Osmanlı ekonomisine dolayısıyla bağımsızlığına yapılan ilk müdahaleydi.

Anlaşma gereği 1880 yılında Sultan Abdülhamid Osmanlı'nın borç tahvillerini satın alan ülkelerin temsilcilerini İstanbul'a davet etti.

Bu kapsamda İngiltere, Almanya, Macaristan, İtalya ve Fransa'dan seçilmiş temsilciler İstanbul'a geldi. Bu isimlerin içinde Robert Bourke ve Baron Mayr gibi önemli devlet adamları da bulunuyordu. 

Yapılan istişareler sonucunda "Muharrem Kararnamesi" yayımlanarak Düyun-ı Umumiye idaresi kuruldu.

1881 yılında aktif olarak faaliyetlerine başlayan bu idarede yalnızca 2 Türk görevli bulunacak, kalan tüm üyeler yabancı üyelerden oluşacaktı.

1881'de aktif olarak başlayacak bu süreç, Lozan Antlaşmasına kadar yaklaşık 40 yıl boyunca Osmanlı ekonomisinin yabancıların eline geçmesine sebep olmuştu.
 

Düyun-ı Umumiye İdaresi​​​​​​​.jpg
Düyun-ı Umumiye İdaresi

 

Düyun-ı Umumiye İdaresi ile yarı sömürge haline gelmiş Osmanlı Devleti'nin neredeyse tüm ekonomisine el konulmuştu.

Demiryolları ve liman işletmeleri yabancı şirketlerin eline geçmiş, madenler hatta içme suyu kaynakları dahi yabancı şirketlerin yönetimine verilmişti.

Düyun-ı Umumiye İdaresinin getirdiği yeni vergiler iç piyasayı sarsarken Osmanlı'nın kendini ekonomik olarak toparlamasına izin vermemişti. 

Düyun-ı Umumiye idaresinin neredeyse 50 sene önce kurulmasına rağmen halk üzerindeki tesiri, daha doğru bir ifade ile travması devam etmekteydi.

Tüm bu gelişmeler yaşanırken Türklük mefkûresine dair güçlü destek ve uğraşlar 1930'lu yıllarda Türk halkı içerisinde ciddi bir hassasiyet meydana getirmişti.
 

 

Vagon Litz Hadisesi ve yaşananlar

Konumuz olan Vagon Litz Hadisesi'ne gelecek olursak olay şu şekilde gelişecekti.

1932 yılında Doğu Ekspresi'nin sevilen müdürü Belçikalı Boel görevden alınıp yerine Gaeodon Jannone isimli bir İtalyan Faşist müdür olarak atanır.

Beyoğlu Şubesinde çalışan Naci Bey 21 Şubat 1933 tarihinde Ankara istikametine yataklı vagon olup olmadığını öğrenmek için Galata şubesini arar. Bu görüşmeyi haliyle Türkçe yapar. 

Telefon konuşmasına şahit olan Müdür Jannone, diğer memurlara dönerek lisan-ı ecnebi olarak şöyle der:

"Bu memur, böyle nece anırıp duruyor, Türkçe mi?"

"Evet", yanıtını alan Müdür, hışımla Naci Bey'e:

"Burada resmî lisanın Fransızca olduğunu bilmiyor musunuz? Size kaç defa söylemeli? Size sopa ile mi hareket etmeli!" sözlerini sarf eder.

Naci Bey cevaben şöyle der:

Ben Türküm! Memleketimde resmî lisan Türkçedir. Hatta siz bile Türkçe öğrenmelisiniz.


Bu cevap üzerine Naci Bey'e para cezası verilir. Cezayı öğrenen Naci Bey kalabalıkların sloganına dönüşecek şu cevabı verir:

Niye ceza vereceğim, kabahatim nedir? Memleketimde Türkçe konuşmak hakkımdır.


Naci Bey sonrasında kurumdan ceketini ve şapkasını alarak çıkması kısa sürede kamuoyuna yansıdı. Olayları yatıştırmak isteyen müdür, basına şu demeci verecekti:

Bazı memurların müşterilerle konuşurken, bu müşterilerin memnuniyetsizlik gösterdiklerini görüyordum. Bittabi memurlardan Fransızca olarak izahat istiyordum. Geçen gün mevzubahis memur Galata acentesi ile konuşuyordu. Meseleyi bana izah etmesini söyledim. Cevap vermedi ve konuşmasına devam etti. Müşteri gittikten sonra, memurun yanlış muamelesini gördüm ve kendisini on lira ile değil, on kuruşla tecziye edeceğimi söyledim. ... Bu ihtarım üzerine sinirlendi. Bana Fransızca izahat vermiyeceğini, ceza veremeyeceğimi söyledi. Bunun üzerine diğer arkadaşlarına suimisal olmasın diye, kendisine on beş gün mezuniyet vereceğimi söyledim, fakat iyi bir memur olduğu için, mezuniyetini yedi güne indirdim. O da şapkasını alıp gitti.


Oysa olay kısa sürede infial yarattı. Basın şirketin üzerine gitti. Vakit gazetesi hadiseyi şöyle aktaracaktı:

Bu Yeniçeri ocaklarında, kazanı, ecnebî müessis ve müstahdemler kaldırır, umumî müdürler, ne nizam, ne kanun tanırlar, Türkleri kapı dışarı ederler, istediklerini kovarlar, istediklerini tutarlar. Astıkları astık, kestikleri kestiktir.


Basının ilgisi Darülfünun gençliğini harekete geçirdi binlerce öğrenci kısa sürede şirket önünde toplanarak protestolara başlayınca şirket kepenk indirerek çalışanlarını evlerine gönderdi.

Hadise her geçen gün büyüdü ve yaklaşık 30 kadar öğrenci gözaltına alındı ve tazyikli suyla müdahalede bulunuldu.

Şirket hadiseyi kapatabilmek için cezasını kaldırarak Galata şubesinde görevlendirdi. Oysa gösteriler sırasıyla Bursa ve Ankara'ya da yayılarak dalga dalga büyüyecekti.

Hükümet, bunun üzerine Müdür Jannone hakkında adli soruşturma başlattı.

Tüm bu hadiseler yaşanırken aynı müdürün bir başka Türk çalışanı yolsuzlukla itham ederek "Sen muhakkak fazla aldın ki şikâyet ettiler. Zaten siz Türk değil misiniz, hepiniz hırsız ve sahtekârsınız" sözleri söylediğine dair savcılığa yapılan bir başka şikâyet bardağı taşırdı.

Müdür görevden alındı ve TBMM'den alınan izinle hakkında "Türklüğe hakaret" davası açıldı; ama aynı yıl çıkan "Genel Af" kapsamında affedildi.
 

 

Vagon Litz Hadisesi sonraki yıllarda meydana gelen benzer hadiselere de örneklik teşkil etti.

Bu bağlamda kamusal alanlarda ve dükkân tabelalarında yaşanan güncel krizleri göz önüne aldığımızda benzer toplumsal hadiselerin yaşanmaması açısından yetkililere büyük sorumluluklar düşüyor.

Özellikle artan faşizm ile beraber dil hassasiyeti en kolay istismar edilebilen aygıtlardan biri olarak öne çıkıyor.

Ekonomik şartlarla birleşen toplumsal öfke en zayıf halka olarak kabul edebileceğimiz mültecilere kolayca sirayet edebilmektedir.

Türk halkının sağduyusu ne yazık ki dil hassasiyeti üzerinden kolayca manipüle edilebilmektedir. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU