Erdoğan'ın "İnsanlar hem hizmet istiyor hem 'bedava olsun' diyor" açıklamasının akla getirdiği soru: Vergi toplanıyorsa neden kamu hizmetine ayrıca ücret isteniyor?

Yap-işlet-devret modeliyle yapılan yol ve köprülerden istenilen yüksek geçiş ücretleri kamusal hizmet kavramını da tartışmaya açıyor. Buralardan alınan ücret kamusal hizmetin gereği midir? Destekleyen ve karşı çıkanların gerekçeleri nedir?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, açılışını yaptığı Çanakkale Köprüsü'nün geçiş ücretinin 200 lira olduğunu açıklamıştı / Fotoğraf: AA

Yap-işlet-devret modeliyle yapılan yol ve köprülerden alınan ücretler tartışma konusu olmayı sürdürüyor.

En son 18 Mart 2022 Cuma günü 1915 Çanakkale Köprüsü'nün açılışının ardından bu tartışma yeniden alevlendi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıkladığı 200 liralık geçiş ücreti sosyal medyada pek çok kişi tarafından "pahalı" olarak nitelendirildi.

Türkiye gazetesinden Yücel Kayaoğlu'nun haberine göre köprü ve otoyol geçiş ücretlerinin pahalı olduğu yönünde görüşler getiren bazı AK Parti'li milletvekillerine cevaben Erdoğan'ın "Haklısınız ama her hizmetin de bir bedeli var. İnsanlar hem hizmet almak istiyor hem de 'köprüler, tüneller bedava olsun' diyor. Böyle bir şey olmaz" diyerek, yap-işlet-devret modeliyle yapılan bu işler için devletin kasasından bir lira çıkmadığını söyledi.

"Vergi verdiğimiz halde niye ücret alınıyor" itirazları

Sosyal medyada Erdoğan'ın açıklamasına atıf yapan birçok kişi, vatandaşın vergi verdiği halde bir kamu hizmeti için neden hala para istendiğini sordu.

Peki yap-işlet-devret modeliyle yapılan ve işletmesi uzun yıllar boyunca özel sektörde kalan yollar ve köprüler bir kamu hizmeti mi?  

Vergi toplandığı halde bir kamu hizmeti için vatandaştan ayrıca para alınabilir mi?

Akıllara takılan bu soruları farklı isimlere sorduk.

ertuğrulgünay.jpg
Ertuğrul Günay / Fotoğraf: AA

 

"Vatandaş vergisini veriyor tekrar ek yük yüklüyorsunuz"

Bir dönem AK Parti hükümetinde bakanlık yapmış, bürokrasiyi de iyi bilen eski Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'a göre vatandaşın sırtına ekstra bir yük yükleniyor.

Günay, kimi vatandaşlardan gelen "vergi veriyoruz, kamu hizmetiyse daha neyin parasını ödüyoruz" şeklindeki eleştirilerin haksız olmadığı görüşünde.

Altyapı, ulaşım, eğitim, adalet gibi hizmetlerin devletin yerine getirmesi gereken asli görevler olduğunu söyleyen Günay, "Devlet, ulaşım hizmetinin daha hızlı gidebilmesi için kaynak ve birtakım yatırım modelleri bulabilir" dedi. 

Bunun vatandaşa bir külfet olarak dönmemesi gerektiğinin altına çizen Günay, "Zaten devlet çarkı tümüyle vatandaşın vergisiyle dönüyor. Siz bu arada özel sektöre bir iş yaptırıyorsunuz. Onu da vatandaşın üzerine tekrar bir yük olarak yüklüyorsunuz. Bu kabul edilemez" diye konuştu. 

"Küçük bir katkı payı alınabilir ama 200 lira olamaz"

Uygulanan modelde bir sakatlık olduğunu savunan Günay, "Ulaşımın daha hızlı ve kaliteli olması için küçük bir katkı payı alınabilir. 20 olsa tartışılabilir ama 200 lira olamaz" ifadelerini kullandı. 

zaferhavalimanı.jpg
Kütahya'daki Zafer Havalimanı da yap-işlet-devret modeliyle yapılan hizmetlerden biri / Fotoğraf: AA

 

"Yap-işlet-devret modeli belli kesimleri zengin etmenin yöntemi haline getirildi"

Yap-işlet-devret modelini reddetmediğini, dünyada halka ek yük getirmeyen modellerinin de olduğunu söyleyen Günay, Türkiye'deki ne yazık ki devlet aracılığıyla belli kesimleri zengin etmenin bir yol, bir yöntemi haline getirildiğini bunun içinde yürütülen bazı projelere güvenceler verildiğini hatırlattı. 

"Baştan kaç kişinin kullanacağını hesaplamamışsanız görev suçu, suiistimal vardır"

Günay bu konudaki eleştirilerini şu şekilde dile getirdi: 

O hizmetten yararlanması beklenen sayının üzerinde garanti verilmesi ve üstelik bu garantinin yabancı parası üzerinden verilmesi de ayrıca bir görev suçudur bence. Zafer Havaalanı en somut örnektir. Uşak-Kütahya'nın potansiyeli belli. Verilen garantinin onda biri kadar kullanım olmuyor. O zaman yüzde 90'ını dönüp vatandaşın cebinden ödüyorsunuz. Bunu baştan hesaplamadıysanız burada bir görev suçu ve suiistimal vardır.

osmanaltuğ.jpg
Osman Altuğ / Fotoğraf: Aydınlık

 

"Özel hastane ve okul da kamu hizmeti veriyor"

Ekonomist Prof. Dr. Osman Altuğ ise yap-işlet-devret modeliyle yapılan işlerin kamu hizmeti sayılıp sayılamayacağına dair soruya "Nereden baktığına bağlı" diye cevap verdi.

Özel hastane ve okulların da kamu hizmeti sunduğu ve karşılığında ücret aldıklarını aktaran Altuğu, "Taahhüt edilen süre içerisinde oranın asıl sahibi özel sektör. Dolayısıyla özel hastane, okuldan hizmet alınca nasıl parasını ödüyorsan köprüyü geçince de parasını ödeyeceksin. Pahalı diyorsan geçmezsin" değerlendirmesinde bulundu. 

"Deli Dumrul vergisi... Geçenden de alıyor geçmeyenden de" 

Altuğ, buna karşın devletin inşaatı yapan firmalara geçiş garantisi verdiğini, taahhüt edilen rakamın tutturulmaması halinde herkesin vergisini kullanarak ödeme yaptığını belirterek, "İşte bu Deli Dumrul vergisidir. Deli Dumrul da öyle yaparmış. Geçen de de alırmış, geçmeyenden de. Bizimkisi de o hesap" yorumunu yaptı.  

bülentdeniz.jpg
Bülent Deniz / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

"Bir ücret alınabilir ama bu kar amacı gütmeyen bir rakam olmalıdır"

Tüketiciler Birliği Federasyonu Genel Başkanı Avukat Bülent Deniz de kamusal hizmet kavramının içinin boşaltılmak istendiğini öne sürdü. 

Deniz'e göre adalet, sağlık, eğitim ve ulaşım gibi hizmetleri karşılamak devletin görevi. Devlet alınan vergilerle bunları karşılayamadığında bir ücret alabilir ama ücret kesinlikle kamusal hizmetin niteliğine uygun ve kar amacı gütmeyen bir rakam olmak zorunda.

"Vatandaştan ticarethane mantığıyla para alırsan kamusal hizmet veriyorum diyemezsin"

Günümüzde köprü, otoyol ve hastanelerde alınan ücretlerin kamusal ücret olmaktan çıktığına işaret eden Deniz, şunları kaydetti:

Vatandaşından böyle ticarethane mantığıyla para almaya kalkarsan "iktidar olarak ben vatandaşa hizmet ediyorum, kamusal hizmet veriyorum' diyemezsin. 'Vatandaşa hizmet satıyorum' diyebilirsin. Bunlar artık, yol satıyorlar, köprü satıyorlar. Hizmet adı altında tüccar mantığıyla hareket ediyor.

tolgaşirin.jpg
Tolga Şirin / Fotoğraf: İstanbul Barosu

 

"Sosyal devlet, anayasal birer temel"

Peki anayasada kamu hizmeti nasıl tanımlanıyor?

Vatandaşlar kamu hizmeti için ayrıca para ödemek zorunda mı?

Bu sorulara da anayasa hukuku uzmanı Doç. Dr. Tolga Şirin cevap verdi. 

Sosyal devlet ve eşitlik ilkelerinin birer anayasal temel olduğunu hatırlatan Şirin, "Bu temeller 5'nci maddede devletin 'kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışma' ödeviyle spesifikleşmiştir. Ayrıca herkesin 'kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlü' olduğunu söyleyen vergi ödevi maddesi de bir başka anayasal temel sayılabilir" ifadelerini kullandı. 

anayasamahkemesi.jpg
Şirin, Anayasa Mahkemesi'nin tavrının 12 Eylül'den sonra değiştiğini söyledi / Fotoğraf: AA

 

"1961 Anayasası'nda kamusal hizmet kavramı sosyal adaletçi yorumlandı"

Anayasa Mahkemesi'nin 1961 Anayasası döneminde kamusal hizmet kavramını gerçekten sosyal adaletçi biçimde yorumladığını kaydeden Şirin, bu nedenle 1970'lerin başında üniversitelerin ücretli yapılmak istenmesine ve herkesin özel öğretim kurumu açmasına izin veren kanuna karşı durduğunu hatırlattı.

Şirin, ancak bu yaklaşım 12 Eylül 1980'den sonra değişmeye başladığını neo-liberal politikaların devreye sokulması ile Anayasa Mahkemesi'nin de yaklaşım değişikliğine giderek kamu hizmetlerinden, vergi resim harç vb.nin ötesinde karşılık alınabilir demeye başladığını kaydetti.

 

osmangazi1.jpg
Osmangazi Köprüsü'nde ücreti tartışılan köprülerden biri / Fotoğraf: AA

 

"Kamu hizmetlerinin ücretlendirmesine ilişkin üç tez ileri sürüldü, genel kabul gördü"

Şirin, Anayasa Mahkemesi'nin bu ücretlerin alınmasına onay veren kararlarıyla ilgili kendisinin bahane olarak nitelediği üç gerekçe ileri sürdüğünü kaydederek bunları şöyle sıraladı:

"İlki 'tasarruf' teziydi. Kamu hizmeti için karşılık almanın, bazı hizmetleri gereksiz yere kullanmasına engel olacağı fikri işlendi. Bu çok tutan bir tez olmadı.

İkincisi, 'uyarlama' teziydi. Hizmetin konusu tesislerin bakım ve idamesini ve yeni yatırımlar yapılmasını sağlamak için belli bir 'fiyatlama' yapmak gerekir, görüşü ileri sürüldü. Yeni yatırımlarla iştahlandıran bu tez, kamu yararı getirdiği için nispeten kabul gördü ama tartışmaları ortadan kaldırmadı. Tez, yurttaşların 'o zaman neden vergi veriyoruz' sorusunu tam yanıtlayamadı.

Üçüncüsü 'eşitlik' teziydi. Bu tez, 'bazı kamu hizmetlerinden sadece belli kişiler yararlanıyor; herkesten alınan vergilerin spesifik, yani bölünebilir bir hizmete aktarılması eşitsizlik yaratır' biçiminde bir mantığa dayanıyordu. Bu mantığa göre bölünebilir sayılan kamu hizmetlerinde, ek fayda almak isteyenler ek ücret ödemeliydi. 

Örneğin sağlık hizmetlerinde de temel muayene hizmetleri parasızdır ama hasta, öğretim üyesi bir doktora muayene olmak istiyorsa bu ek fayda için karşılık ödemeli dediler. Keza karayolları ücretsizdir. Fakat daha hızlı, daha kolay, daha kısa yoldan gitmek isteyen yurttaşlar bu ek fayda için ek karşılık ödemeli dendi. Bana göre eşitlik iddiasıyla eşitsizliği kurumlaştıran bu tez, epey kabul gördü.

çanakkaleköprüsü1.jpg
Şirin, 1915 Çanakkale Köprüsü geçişlerinden 200 lira alınmasının ölçüsüzlük olduğunu kaydetti / Fotoğraf: AA

 

"Köprüden geçmek için 200 lira ödenmesi ölçüsüzlüktür"

Şirin, gelinen aşamada kamu hizmeti sunumunun iktidara yakın sermaye çevrelerini palazlanmanın aracı ve devletin parası olanlara nitelikli kamu hizmeti sunan ama yoksullara salt zekâtını dağıtan bir sosyal adaletsizlik üreticisine dönüştüğünü kaydederek, eleştirilerini şöyle sonlandırdı:

Söz konusu neo-liberal mantığı bir an için benimsesek bile bu mantığın dahi anayasal bir çerçevesi olduğunu hatırlatmak gerekiyor. Bu çerçeve hukuk devleti prensibinden türeyen ölçülülük ilkesidir. Bir köprüden geçmek için 200 lira ödenmesi aşırıdır. Bu bedel, hangi amaç güdülürse güdülsün ölçüsüzdür. Yargıçları, 'yerindelik denetimi yasağı' adı altında bir ucubeyle ürküttüler, bu tür aşırılıkları yargısal denetimin dışına çıkardılar. Fakat yargı organlarının bu ölçüsüzlüğe dur demesi son derece meşru ve hukukidir.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU