Araştırma görevlilerine mesai saati uyarısı... Şimdi akıllarda yine o soru: Akademik hayatın başlangıcı mı akademinin üvey evlatları mı?

Türkiye'de 52 bine yakın araştırma görevlisi var ama görev tanımlarındaki muğlaklık devam ediyor. 19 Mayıs Üniversitesi rektörünün mesai saati uyarısında, diğer akademisyenlere yapılmayan tehdidi onlar için yapıldı: Yevmiyenizden keseriz

Görsel: Pixabay

19 Mayıs Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yavuz Ünal imzasıyla üniversite personeline gönderilen bir yazıda, araştırma görevlileri dahil idari personele mesai uyarısı yapıldı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Söz konusu yazıda, araştırma ve öğretim görevlilerinin mesai başlangıç ve bitiş saatlerinde kart okutmaları gerektiğinin daha önce de bildirildiği ama yapılan rutin kontrollerde personelin kart okuttuktan sonra görev yerine gitmediği, kartını okuttuğu için mesaide göründüklerinin anlaşıldığı belirtiliyordu.

30 dakika geç başlayıp 15 dakika erken bitiriyorlar, yevmiyeden keseceğiz

Bir tespit de şu şekildeydi: Ayrıca bazı personelin mazereti olmamasına rağmen sürekli olarak mesaiye 08:30'da başlayıp 16:45'de bitirdiği tespit edilmiş olup bu durumun alışkanlık haline getirildiği görülmüştür.

Birim amirlerinin bu duruma esneklik gösterdiğinin ve yeterli seviyede kontrol yapılmadığının anlaşılmasıyla bazı tedbirler alındığını belirten Rektör Ünal, o tedbirleri şöyle sıraladı:

  • Mesai saatlerine uymayan personelin izin haklarından düşülmek üzere ne kadar eksik çalıştığı birimlerince belirlenerek bir üst yazı ile rektörlüğümüze bildirilecektir.
  • Mesai saatlerine uymayan veya kartını okutmayan personel hakkında görev yerine geç gelmek/erken terk etmek/kurum tarafından belirlenen usul ve esaslara uymamak fiilinden yevmiye kesme cezası/disiplin işlemi başlatılacaktır
  • Personel, kartını fiilen görev yaptığı biriminde okutacaktır
  • Öğretim görevlisi ile araştırma görevlilerinin mesai saatlerinin kontrolü dekan yardımcısı/müdür tarafından sağlanacaktır

Mevzuata göre akademisyen olan ancak üniversitelerde idari işler yaptırılan araştırma görevlileri bu durumdan rahatsız.

Bağlı oldukları bölüm ya da anabilim dallarındaki akademik çalışmaların yanında birçok başka işle ilgilendiklerini söyleyen araştırma görevlileri "bilimin mesaisi olur mu" diye soruyor. Independent Türkçe'nin konuştuğu öğretim görevlileri, "neredeyse hepimiz aynı sorunları yaşıyoruz" diyor.

19 Mayıs Üniversitesi ise konuya ilişkin haberin yayınlandığı süre boyunca herhangi bir yanıt vermedi.  

"Mesaiden erken çıkıp kütüphaneye gittiğim için soruşturma geçirdim"

Prof. Dr. Süleyman İrvan bir dönem araştırma görevlisi olarak çalışmış bir akademisyen. 

Benzer sıkıntıları kendisinin de yaşadığını dile getiren İrvan, "Mesaiden erken çıkıp kütüphaneye gittiğim için soruşturma geçirdim" dedi.

Süleyman İrvan
Prof. Dr. Süleyman İrvan


"Kurum yöneticileri araştırma görevlilerinin bu durumu istismar ettiğini düşünüyor ve bazı yaptırımlar uygulamaya çalışıyorlar ama araştırma görevliliği akademik hayatın başlangıç noktası ve onların yaptıkları iş akademisyenlik. Kanuna göre de akademisyen olarak tanımlanırlar ve idari personel değiller" diyen İrvan şunları söyledi:

"Araştırma görevliliği çok iyi tanımlanmış bir pozisyon değil. Bir kısmı idari işlerde çalıştırılabiliyorlar. Mesela çoğu üniversitede asistanlar bölüm sekreteryasının işlerini yaparlar. Bu da araştırma görevlileri tarafından 'angarya' olarak görülür. Zamanında ben de o işleri çokça yaptığım için biliyorum. Yeni olmuş şeyler değil ve akademide bu sorunlar hep vardı."

Durumun şimdi daha iyi olduğunu kaydeden İrvan, "Eskiden asistanlar hocalara bağlı olarak işe alınırlardı ve hocanın asistanlığını yaparlardı. Yaptıkları iş ''kürsü asistanı' olarak geçerdi. Bizim zamanımızda bu uygulama kaldırıldı. Çok şükür şimdi asistanlar bölüm ya da anabilim dalı asistanı oluyor. Çanta taşıtmak gibi uygulamalar çok geride kaldı diye düşünüyorum. Böyle yapanlar varsa da hakikaten ayıp ediyorlar" değerlendirmesinde bulundu.

"Akademisyenin mesaisi olmaz, tatillerde de geceleri de çalışır"

Akademisyenlerin hafta sonu da geceleri de tatillerde de çalıştığını vurgulayan Öğretim Elemanları Sendikası Genel Başkanı Dr. Vahdet Özkoçak ise mesai zorunluğuna itiraz etti.

Hem yerel mahkemenin hem Danıştay'ın hem de Anayasa Mahkemesi'nin, 'Akademisyen'e 08:00-17:00 arası mesai olmaz' kararları olduğunu hatırlatan Özkoçak, "Ama üniversiteler bunu değiştirmeye çalışıyor. Bazı durumlarda akademisyenlerimizin zaman zaman bu anlayışı suiistimal ettiğini tabii ki görebiliriz ama idareler bu suiistimalleri yapan tek-tük akademisyene yönelik disiplin işlemlerini uygulamak yerine tamamına rektörlük kanalıyla yaptırım uygulamaya çalışıyorlar" dedi. 

 

Vahdet Özkoçak
Dr. Vahdet Özkoçak

 

Kurumsal barışı zedeler

Doktor öğretim üyesi, doçent ya da profesörlerden istenmeyen mesainin öğretim veya araştırma görevlilerinden isteniyor olmasının "durumun çok başka olduğunu gösterdiğini" savunan Özkoçak, "2547 sayılı kanunu herkese uygulamıyorsanız. Bu durum kurumsal barışı zedeler ve devlet-kamu görevlisi arasındaki ilişkiyi bozar. Araştırma görevlileri bölüm başkanlığına, anabilim dalı başkanlığına, dekanlığına, rektörlüğüne küserse orada kurumsal barış biter. Kurumsal barışın bittiği bir yerde de biz milli ve yerli bir üretim yapamayız. Mutlaka YÖK'ün adım atarak rektörlükleri uyarması gerekiyor. Öğretim Elemanları Sendikası olarak bu tip durumların her zaman karşısında olduk" şeklinde konuştu.

Özlük hakkı kaygısı olan ya da maddi durumunu düşünen bir akademisyenden bilim üretmesinin beklenemeyeceğini dile getiren Özkoçak, "En büyük savurganlık, okumuş insanı okuduğuna pişman etmektir. Bundan imtina etmeliyiz. Akademinin fidanlığı genç akademisyenlerdir, araştırma görevlileridir. Biz akademinin fidanlığını kurutursak ormanı yok ederiz. Empati kurmayan yöneticilerin artık sistemde bulunmaması gerekir" ifadelerini kullandı.

"Darbe ürünü kanunla TSK nasıl yapılandırıldıysa üniversiteler de öyle yapılandırıldı"

"2022'in dünyasındayız, yarıştığımız emsallerimiz neleri tartışıyorken biz neleri tartışıyoruz? Yarıştığımız ülkelerin rektörlükleri hangi yazıları yazıyorken bizim rektörlüklerimizin hangi yazıları imzaladığını görmemiz gerekir" diyen Özkoçak, şunları söyledi:

"2547 sayılı kanun ucube bir kanundur. Darbe döneminde üretilmiştir, TSK'nın yapılanması nasılsa üniversiteleri de aynı şekilde yapılandırmak amacıyla ortaya çıkarılmıştır. Bu, günümüz çağdaş ülkelerinde asla göremeyeceğimiz bir kanun. Revize edilmesi gerekiyor. Araştırma görevlilerinin görevleri sıralanırken 'diğer verilen görevler' deniliyor. Bunlar nedir? Çiçek sulamak mıdır? Hocasının arabasının lastiğini değiştirmek midir? Bunları yaşadığımız için anlatıyorum. Çiçek sulamak, lastik değiştirmek, kargo vermek bir araştırma görevlisinin görev tanımına girer mi? Bir araştırma görevlisi hocasına saygı duyuyorsa, yaşına hürmet gösteriyorsa bütün işlerini seve seve yapar ama görev tanımını netleştirmek gerekiyor. Araştırma görevlilerinin birer idari personel olarak görmek mobbingin ilk zincirinin ilk halkasını oluşturuyor.

Yeri geliyor lisansüstü eğitimle zorluyorsunuz ki zorlanmaları da gerekiyor ama yeri geliyor ‘sen idari görevlisin' diyorsunuz. Yazışmalarımızı yap, bölüm sekreterinin yaptığı her işi yap, bunun üzerine benim keyfi işlerimi yap diyorsunuz… işte bu üst üste geldiği zaman araştırma görevlileri de kendisi akademisyen olarak görmeyebiliyor."

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU