İlahiyatçılar, Diyanet'in deniz ürünü fetvasını eleştirdi: Ayet ve hadis dışındaki açıklamalara gerek yoktu

Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır ve Dr. Yahya Şenol, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yengeç, ıstakoz, karides, kalamar, midye ve kurbağa gibi yiyecekleri yemenin helal olup olmadığına ilişkin açıklamasını kafa karıştırıcı buldu

Kolaj: Independent Türkçe

Aslında midye, karides, kalamar, yengeç, kurbağa ve ıstakoz gibi deniz ürünlerinin tüketilmesine ilişkin Diyanet'in fetvası yeni değil.

Ancak konu, Diyanet İşleri Yüksek Kurul Başkanlığı'nın geçmişte internet sitesinde yer verdiği sorular ile cevapları Twitter'dan paylaşmasıyla gündeme taşındı.

"Yengeç, ıstakoz, karides, kalamar, midye, kurbağa vs. gibi deniz ürünleri yenir mi?" sorusuna verilen yanıtla Diyanet, eleştiri oklarının hedefi haline geldi:

Kur'an-ı Kerim'de, denizden elde edilen yiyeceklerin helal olduğu bildirilmiştir (Mâide, 5/96; Fâtır, 35/12). Hz. Peygamber de (s.a.s.), 'Denizin suyu temiz, ölüsü helaldir”'(Ebû Dâvud, Tahâret 41) buyurmuştur.

Hanefi mezhebi, zikredilen naslarda helal olduğu belirtilen 'deniz hayvanları' ifadesiyle balık türünün kastedildiği, dolayısıyla balık sınıfına girmeyen midye, kalamar, yengeç, ıstakoz, karides gibi deniz hayvanlarının helal olmadığı görüşünü benimsemiştir (Kâsânî, Bedâi’, V, 35).

Şafii mezhebinde konuyla ilgili şöyle bir ayrım yapılmıştır: Deniz canlıları sadece suda yaşayabiliyor ve sudan çıktığında boğazlanmış hayvan gibi kısa sürede ölüyorsa, şekline ve ölüm durumuna bakılmaksızın yenmesi helaldir. Ancak aslen suda yaşayan fakat karada da yaşayabilme özelliğine sahip olan hayvanlara gelince bunlardan eti yenen kara hayvanlarına benzeyenlerin yenmesi, boğazlanması şartıyla helal, eti yenmeyenlere benzeyenlerin yenmesi ise haramdır. Buna göre kurbağa, yengeç, kaplumbağa ve su yılanının yenmesi helal değildir (Remlî Nihayetu’l-Muhtac, VIII, 113,150-152.).

 

Diyanet: Yeni bir fetva değil

Diyanet İşleri Başkanlığı fetvanın yeni olmadığını açıklasa da tartışma sona ermedi. Zira verilen yanıtta, yeni olmasa bile geçmişte bu konuda fetva verildiği görüldü:

"Kurulumuz, geçmiş yıllarda vatandaşlarımız tarafından bazı deniz ürünleriyle ilgili sorulan bir soruya mezheplerin görüşlerini dikkate alarak klasik fıkıh kitaplarında da yer alan bilgileri aktararak bir cevap vermiştir. Söz konusu cevap, kurulumuzca verilen yeni bir fetva değildir."

Diğer taraftan pek çok kişi, deniz ürünleriyle ilgili yanıtın net olmadığını savundu. Girişte Kur'an-ı Kerim'in işaret edilip denizden çıkan yiyeceklerin helal olduğu belirtilirken, ardından mezhepsel ayrılığa dikkat çekilerek 'Hanefilikte bu ürünlerin haram olduğunun' ifade edilmesi, kafa karışıklığına neden oldu.

Independent Türkçe'nin görüş aldığı İlahiyatçı ve İslam hukukçusu Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır ve Araştırmacı-yazar Dr. Yahya Şenol, Kur'an-ı Kerim'deki Mâide ve Fâtır surelerine işaret etti.

İlgili ayetlerde deniz ürünlerinin helal kılındığını belirten Bayındır ve Şenol, bu konuda hadislerin de bulunduğunu söyledi.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

"Helal-haram koyma yetkisi sadece Allah'tadır"

Deniz ürünleri konusunun Kur'an-ı Kerim'de net bir şekilde yer aldığını belirten Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır, ayet ve hadislerin yeterli olduğunu belirterek, konu hakkında daha fazla konuşmaya gerek olmadığını savundu.

Helal-haram koyma yetkisinin sadece Allah'ta olduğunu vurgulayan Bayındır, Mâide Suresi'nin 96. ayetine işaret ederek, denizdeki tüm yiyeceklerin helal kılındığını dile getirdi:

"Kendinize ve yolculara geçimlik olmak üzere sularda avlanmak ve onu yemek size helal kılındı. Kara avı ise ihramda bulunduğunuz sürece size haram kılındı. Toplanıp huzuruna varacağınız Allah'tan korkun."

Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır. Independent Türkçe. jpg
Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır / Fotoğraf:  Independent Türkçe

 

"Ayet ve hadisten sonra söylenenler yararsız, boş tartışmalar"

Araştırmacı-yazar Dr. Yahya Şenol da Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır'la benzer görüşleri paylaştı.

Maide Suresi'nin yanı sıra Fâtır Suresi'nin 12. ayetindeki "Şu iki çeşit su kütlesi birbirine eşit olmaz; birisi tatlıdır, susuzluğu giderir ve içimi güzeldir, ötekisi ise tuzlu ve acıdır. İkisinden de taze et yersiniz ve takınacağınız süs eşyaları çıkarırsınız" ifadelerine değinen Şenol, her iki ayette de denizden elde edilecek yiyeceklerin balıkla sınırlandırılmadığına vurgu yaptı.

"Yengeç, ıstakoz, karides, kalamar, midye, kurbağa gibi deniz ürünleri yenir mi?" sorusuna Diyanet'in önce "helal" yanıtı verip sonrasında 'Hanefi mezhebinde helal değil' demesini "hatalı" bulduğunu ifade eden Dr. Şenol, "Kur'an'dan iki ayet gösterilip, peşine de bu görüş Hazreti Peygamber'in sözüyle kuvvetlendirilmişken, cevap bununla sınırlı kaymalıydı" yorumunu yaptı.

 

Dr. Yahya Şenol Twitter @senolyahya.jpg
Dr. Yahya Şenol, ayet ve hadislerle durum netken, Diyanet'in verdiği yanıtta fıkıh mezheplerine geçip Hanefi ve Şafiilerin durumuna değinmesini eleştirdi / Fotoğraf: Twitter / @senolyahya

 

"Diyanet kendisini bu ihtilafa girmek zorunda hissetti"

Müslümanların çoğunluğu Hanefi ya da Şafii mezhebinden olduğu için Diyanet'in kendisini bu "ihtilafa" girmek zorunda hissettiğini öne süren Yahya Şenol, "Ama yanıtta kendi görüşünü ortaya koyamadı. Diyanet bu ürünlerin yenilmesinin helal mi haram mı olduğunu net ifade edemedi. Çünkü Diyanet, Kur'an'a göre helal, hadislere helal, Şafii mezhebine göre helal ama Hanefiliğe göre helal değil diyor! Ben vatandaş olarak hangisini seçeceğim? Beni neden arada bırakıyorsun? Din İşleri Yüksek Kurulu olarak sen görüşünü belirt. Mezhepler arasında ihtilaf bulunmasına rağmen, Kur'an-ı Kerim'de ve Hazreti Peygamber'in açıklamalarına bakıldığında biz bu ürünlerin serbest olduğu kanaatindeyiz" diye konuştu.

"Alevi, Şii olduğunu belirten ya da kendisini bir mezhebe dahil etmeyen Müslümanlar ne olacak?"

Diyanet'in açıklamasının Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının kafasını daha da karıştırdığını dile getiren Şenol'a Hanefi ya da Şafii mezhebinden olmayan veya kendisini hiçbir mezhebe ait hissetmeyen vatandaşların durumunu da sorduk.

Burada da bir belirsizliğin olduğunu söyleyen Şenol, tepkisini şu sözlerle dile getirdi:

"Hanifilere ve Şafiilere göre bu durum değişiyor da o zaman diğer mezhepleri neden belirtmiyorsunuz? Örneğin Alevi, Şii olduğunu belirten ya da kendisini bir mezhebe dahil etmeyen Müslümanlar ne olacak? Ben kendimi tanıtırken 'Ben Yahya. Hanefiyim' demiyorum ki 'Müslümanım' diyorum. İhtilafa giriyorsanız, Diyanet olarak bunun sonucunu da yazmalı, görüşünüzü belirtmeliydiniz. Sorunun cevabı net değil. Diyanet'e aynı soruyu yeniden sormak gerekli!"

"Amaç Türkiye'nin sosyolojik mezheplerine yanıt vermek ve 'Farklı görüşlere temas ettik' diyebilmek"

Diyanet'in neden böyle muğlak bir yanıtı seçtiğini sorduğumuz Şenol'a göre amaç, Türkiye'nin sosyolojik mezheplerine yanıt vermek ve "Farklı görüşlere temas ettik" diyebilmek.

"Diyanet yeni bir yanıt versin"

Son olarak Diyanet İşleri Başkanlığı'na seslenen Şenol, kurumun yeni bir yanıtla kafa karışıklığının ortadan kaldırılması ve söz konusu ürünler 'yenir mi yenmez mi' konusunda net bir tavır ortaya konulması gerektiğini savundu.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU