Umudun Çocukları: Oromo kölelerinin Etiyopya’dan Güney Afrika’ya yolculuğu

Sandra Rowoldt Shell, köleleştirilen Oromo çocuklarının başından geçenleri Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

1890 Ağustos’unda, Güney Afrika'nın Doğu Cape şehrindeki Lovedale Enstitüsü'ne -o yıllarda güney Afrika'da yer alan misyoner okullarının en önde geleni- giden tahta köprüden üç kağnı geçti. Bu üç kağnının yolcuları çocuklardı ancak Güney Afrikalı değillerdi. Afrika Boynuzu'nda köleliğin vahşetine ve köle ticaretine katlanmış çocuklardı. Oromo çocuklarıydı. Peki bu Oromo çocukları kimdi ve Güney Afrika'da ne arıyorlardı?

Şubat 1972'de, Rodos Üniversitesi'nin Doğu Cape'te yer alan Cory Tarihi Araştırmalar Kütüphanesi'nde çalışmaya başladım. Haftalar içinde, kütüphanenin el yazması arşiv koleksiyonlarına aşina oldum. Çeşitli kart (bilgisayar öncesi) kataloglar arasında gezinirken, üzerinde "Galla köleleri" yazan bir dizi karta rastladım. Şaşırmıştım.

Kimdi bu "Galla" köleleri? Doğu Cape ile bağlantıları neydi? Sorguladıkça ve daha fazla araştırdıkça, kartların, İskoçya Özgür Kilisesi tarafından yönetilen Lovedale Enstitüsü arşivlerindeki bir yığın belgeye atıfta bulunduğunu keşfettim. Bu belgeler, 1888-1889 yıllarında Afrika Boynuzu’nda köleleştirilmiş 64 Oromo çocuğuna aitti. Her biri farklı köleleştirilme geçmişine sahip bu çocukların hepsi de Kızıl Deniz'in öte kıyısındaki Arap köle pazarlarına giden yelkenlilere bindirilmişti.

Bugün 102 milyon 374 bin 44 kişi olan Etiyopya nüfusunun yaklaşık yüzde 40'ını (41 milyon) Oromolar oluşturuyor. Kendilerine özgü bir dile sahip ve Doğu Kuşitik halklarına mensup olan Oromolar, sayısal olarak nüfusun baskın kesimini oluştursa da, geçmiş asırlarda olduğu gibi, günümüz Etiyopya’sında da içsel biçimde siyasi ve ekonomik bir azınlık olarak marijinalleştirildiler. Kendi Doğu Kuşitik dilleri Oromca'yı konuşmaları; kendi tarihleri bir yana, kendi edebiyatlarına sahip olmaları dahi yasaktı. Oromo halkının çoğunluğu Oromya idari bölgesinde yaşıyor.

Her ne kadar 19. yüzyıl sonlarına doğru Oromo halkı bir dizi prensliği işgal ettiyse de, bu topluluklar ortak bir dil, din, siyasi kültür -en önemlisi kendilerine özgü “gadaa” adlı demokratik sistemi- ve özellikle kolektif Oromo kimliği altında birleşmişti.

Cory Kütüphanesi ile Güney Afrika'daki diğer kütüphane ve arşivlerde bu çocuklara dair zengin belgeler bulunmasına rağmen, özgürlüğüne kavuşmuş Oromo çocuklarının Lovedale hikayesi bir asırdan uzun süredir incelenmemiş. Daha derine indikçe, spekülatif bir beklentiye dair ürperti hissettim. İşte emsalsiz bir doğanın kanıtı ve dokümantasyonu. Burada, kölelik ve köle ticaretine dair çok uzun zamandır gözden kaçırılmış, potansiyel açıdan önemli kişisel anlatımlar vardı. Oromo çocuklarına -ve kökenleriyle sonuçlarına- dair ömürlük bir ilgiye ve hayranlığa yol açacak içimdeki bu ateş, 40 yıl önce orada, Cory Kütüphanesi’nde alevlendi.

Bununla birlikte tutkum, pragmatizmin ve yaşam koşullarının etkisiyle yumuşadı. Sosyal bilimler mezunuydum ve tarih eğitimim yoktu. Bu asla sönmeyen alevin gücüyle, tarih alanında gerekli temelleri kazanmak için uzun yıllar boyunca önce Rodos ve sonra da Cape Town Üniversitesi'nde tam zamanlı ve kıdemli olarak çalışmam gerekti.

Yaptığım ilk şey, çocukların anlatılarının fotokopilerini çekip eve götürmek oldu. Yıllar sonra bunları eşime, yani Cape köleliliği konusunda önde gelen bir uzman ve şimdi aramızdan ayrılmış olan Robert Shell'e gösterdim. Eşim, tarih alanında az sayıdaki kliometrisyenden (kantitatif metodoloji kullanan tarihçi) biri olarak kantitatif metodolojinin kullanımında uzmandı. Robert, hikayeleri büyük bir coşkuyla okudu. Bu hikayelerin, köle çocuklara dair nadir bir bireysel mini-biyografi serisi olmasının yanı sıra, net biçimde istikrarlı mülakatlarla elde edildiğini ve böylece kendilerini sistematik analize hazır vaziyette sunduğunu belirtti. Bunları kodyalayabilirsem, -her bir çocuğun kendi hikayesini anlatmasına imkan tanımanın yanı sıra- çocukların hikayelerinin en azından Afrika Boynuzu'ndaki kölelik ve köle ticareti modelindeki eğilimlere dair bir bakış fırsatı sunacağını söyledi. Anlatıları, kurtuluşlarından sonraki birkaç hafta içinde ilk geçiş deneyimlerini anlatan Afrika'nın otantik sesleriydi.

Dahası, belgelerin niteliği, Oromo çocuklarının kendi ilk geçiş kayıtlarının dokümantasyonunun çok sayıda ve çeşitli birincil kaynaklar tarafından desteklenmesini temel alan tertip bazlı uzunlamasına bir prosopografi geliştirildiğini işaret ediyor. Biyografi, bireylerin yaşamlarını incelediğimiz bir araç olarak bilinmesine rağmen prosopografi, kolektif özelliklerinin sistematik analizi yoluyla insan gruplarının incelenmesine olanak sağlayan bir biyografi koleksiyonudur. Prosopografi, tarihçiye, bir grup içindeki ortak özellikleri keşfeden ve çeşitlilikleri vurgulayan bir araç sunar. Ve tarihsel bilgi bu varyasyondan üretilir.

Oromo çocuklarının anlatılarına uygulanan prosopografik teknik, bugüne dek bilinenden daha uzun, girift ve değişken bir çile olarak ortaya çıkan ilk geçiş tecrübesinin son derece farklı ve daha karmaşık bir resmini ortaya koyuyor.

Prosopografinin doğası

Erken dönem prosopografiler, geride yazılı iz bırakmaları sebebiyle toplumun üst katmandakilerinin hayatlarına odaklıydı. Bu insanlar mektup yazmış, günlük tutmuş ve yayımlanan kaynaklarda yer edinen siyasi veya diğer nüfuzlu pozisyonlarda önemli rollerde görev almışlardı. Böylece, hayatlarını takip edip kantitatif incelemede bulunmak ve prosopografik grup çalışmaları yapmak mümkündü.

Altüst olmuş bir iki tane prosopografi de var. Ghada Osman (Türk kökenli bir isim olduğu aşikar) tarafından yayımlanan özel bir çalışmada VI. yüzyılda Mekke ve Medine'deki yabancı kölelerin durumu incelenmiş. Yazar bu amaçla Peygamber'in "öğretmen" olarak kullandığı köleleri, Kabe'nin inşaatında usta olarak değerlendirilenleri ve Bizanslı, Habeşli, Mısırlı, Pers ve Mezopotamyalı bir dizi köleyi incelemiş. Köle isimlerini listelerken mevcut kaynaklardan toplayabildiği kadar çok biyografik bilgiye de yer vermiş.

 

 

Oromo köle çocukları

Köle Ticareti Yasası'nın 1807'de kaldırılmasını izleyen yıllar içinde, İngiliz parlamentosu kraliyet donanmasına, okyanus köle ticareti faaliyeti sürdüren gemilere müdahale etme zorunluluğu ve şüpheli gemileri arama hakkı getirdi.

1888 Eylülünde, Kraliyet Donanması'na ait HMS Osprey gemisi, Oromo köleleri taşıdığından şüphelendiği üç yelkenliyi Kızıldeniz'in Mocha Burnu açıklarında durdurdu. Yelkenlilerden biri olan Kathora, ısrarlı durma çağrılarına uymamakta diretince Osprey’in kaptanı, gemiye yeni konuşlandırılmış Gardner makineli tüfeğiyle yelkenliye ateş açılması emrini verdi. Katora'nın kaptanı Ali Kira Muhammed ve 4 köle öldü. Geri kalan Oromo köleleri Osprey güvertesine çıkarıldıklarında otomatikman özgürlüklerini kazandı.

Osprey Aden'e, İskoçya Özgür Kilisesi'nin çocukların bazılarını kabul ettiği (geri kalanlar ise Aden'deki Müslüman aileler ve Roma Katolikleri tarafından sahiplenildi veya Zanzibar'a ya da Bombay'a gönderildi) Şeyh Osman yakınlarındaki misyoner barınağına gitti. 1888 yılı sona ermeden, gruptakilerin 5’te biri ilk geçişteki zorluklara ve Yemen'deki yeni sıtma salgını başta olmak üzere sayısız yeni hastalığa yenik düşerek hayatını kaybetti.

 

oromo1.jpg
Kurtarılmış Oromo çocukları Yemen'de, Eylül 1888 / Fotoğraf: Cory Beşeri Bilimler Araştırmaları Kütüphanesi, Rodos Üniversitesi, PIC/A 1320

 

1889 Ağustos’unda, Kraliyet Donanması tarafından benzer şekilde kurtarılan (ancak merhametli biçimde bu kez can kaybı yaşanmadan) 14 Oromo çocuğunun katılımıyla kurumdaki çocukların sayısı 64'e yükseldi.

Söz konusu Oromo çocuk grubunu özellikle önemli kılan şey, Şeyh Osman'daki misyonerlerin, üç Oromca tercümanının yardımıyla, çocukların gelişlerinden kısa bir süre sonra, tecrübelerine dair yapılandırılmış bir anket kullanarak mülakatlar gerçekleştirmesidir. Bunlar, Cory Kütüphanesi'nde keşfetmiş olduğum 64 kısa ama detaylı ilk geçiş kayıtlarını oluşturdu. Belirgin biçimde bu mülakatlar, (çocukların) sadece yakalanma aşamasından kıyıya kadar olan sürecini değil, beşikten kıyıya kadar geçen zamanı kapsıyordu. Misyonerlerden ikisi kendilerini çocukların dilini öğrenmeye adayarak ve Oromca dilini akıcı konuşan üç kişinin de yardımıyla, her çocukla mülakat yaptı. Bu mülakatlarda yapılandırılmış sorular aracılığıyla çocuklara, en eski anılarından Kızıl Deniz kıyısına vardıkları ana kadar yaşadıkları deneyimi sordular.

Çocuk hikayelerinden ne öğreniyoruz?

Umut Çocukları, Afrika Boynuzu'nun Atlantik köle ticareti normuna göre ciddi farklılıklar taşıdığını gösteriyor. Bu fark, sadece köle tacirlerinin tamamen farklı hedef nüfus kitlesinden (transatlantik tarlalar için ihtiyaç duyulan güçlü erkekler yerine Afrika Boynuzu ticareti daha ziyade çocuklardan oluşuyordu) kaynaklanmıyor. Aynı zamanda, özellikle, kıyıdan kıyıya geçiş nedeniyle Atlantik ticareti hakkında sahip olduğumuz bilginin, Kızıl Deniz ticaretinde neredeyse hiç bulunmadığını gösteriyor. Oromo çocukları hiçbir orta geçiş (köle ticareti için kıyıdan kıyıya yapılan yolculuk) tecrübesi yaşamadı. Yelkenlilerde tutuldukları süre, özgürlüklerini kazanmalarından önce birkaç saat kadardı. Bu çalışmanın literatüre kazandırdığı eşsiz katkı, Atlantik köle gemilerinde gerçekleşen ölümlerin sadece zorlu orta geçiş tecrübelerinden değil, öncelikli olarak uzun ve yorucu ilk geçiş çilesi kaynaklı olma ihtimalini göstermesidir.

Mülakatlarda çocuklar, isimlerini, ebeveynlerinin kimliğini ve hayatta olup olmadıklarını, kardeş sayılarını, köylerinin, kasabalarının, bölgelerinin veya ülkelerinin isimlerini, aile mesleklerini, sahip oldukları hayvanları ve mülklerinin büyüklüklerini anlatıyorlar. Kendilerini tutsak edenlerin kim olduğunu, Kızıl Deniz sahiline varana kadar kendilerini satan tüccarları söyleyebiliyorlar. Buna göre en büyük esirci grup "Sidama"ydı: Bu, Oromo topraklarının güneyinde yaşayan ve aynı derecede savunmasız olan Sidamo halkına değil, kuzeyde yaşayan "Habeşlilere" bir gönderme. “Sidama” kelimesi Oromca'da “Habeş” anlamına geliyor.

 

oromo2.jpg

Habeş ve Oromo topraklarına yakın bakış (Oromolar için kullanılan, aşağılayıcı "Galla" terimiyle işaretlenmiştir) / Görsel: John Bartholomew, Afrika, 1885​

 

1880'lerde, çocukların anlatılarının başlangıcında, Oromolar Habeş'in güneyinde ve güneybatısında, sonradan II. Menelik ismiyle imparator olan Sahle Mariam'ın Şeva Krallığı'nın da dahil olduğu topraklarda yaşıyordu. Mariam’ın, İmparatorluk tacının peşinde koşarken, maddi zenginliğini ve ateş gücünü arttırmanın yanı sıra, hükmettiği toprakları da genişletmesi gerekiyordu. Bu nedenle, güney ve güneybatıdaki Oromo topraklarını kamulaştırdı. Menelik'in ihtirasları bu başarılı bölgesel ve hegemonik avantajlarla sınırlı değildi. Aynı zamanda, hayvancılık ve köleler de dahil olmak üzere, temin edilebilecek her türlü yağma ve vergi için Oromo topraklarına baskın yapmaya yöneldi. Menelik, Şeva Kralı olduğu dönemde, köle ticaretinden büyük ölçüde fayda sağlamıştır. Hatta tarihçi Harold Marcus'a atıfla, "Etiyopya'nın en büyük köle girişimcisi" olarak kabul edilebilir. Krallığından geçen ve/veya krallığında satılan her köle için vergi talep etti. Menelik, köle ticaretinden kazandığı parayla sadece taktiksel ihtiyaçlarını değil, aynı zamanda kişisel silah tutkusunu da karşılayabiliyordu. Çabaları meyve verdi. 3 Kasım 1889'da İmparator İkinci Menelik olarak taç giydi ve çocukların anlatılarının çoğu, yakalanmaları ve köleleştirilmelerinde Menelik'in oynadığı rolünü yansıtıyor.

Menelik’in iktidara gelmesiyle eş zamanlı olarak, güney bölgeleri "acımasız günler" veya "acı çekme zamanı" anlamına gelen Baraa Balliyyaa'nın zirvesinde çıktı. Bu durum, Etiyopya tarihinin 1887'den 1892'ye kadar uzanan en büyük kuraklığı ve kıtlığı anlamına geliyordu. Mahsuller telef oldu, gıda ayrıcalıklı konuma geldi. Çekirge, tırtıl ve fare istilaları tüm ülkeye yayıldı ve sığırlar (Massawa'daki bir grup İtalyan askerin Hindistan'dan ithal ettiği az sayıdaki sığırdan bulaşan) sığır vebası nedeniyle öldü. Kıtlık, kolera, hıyarcıklı veba, bunlara bağlı hastalıklar ve açlık devam etti; binlerce insan öldü. Kuraklık 1892'de sona erdiğinde, Etiyopya nüfusunun üçte biriyle yarısı arasında insan ölmüş ve birçok çocuk yetim kalmıştı. 64 kişilik Oromo çocuk grubunun üçte birinin biraz altındaki kısmı açlık ve hastalık nedeniyle kademeli olarak ebeveynlerinin birini veya her ikisini kaybetmişti.

Ayrıca evden kıyıya giden ilk geçiş yolu hızlı olmadığı gibi, doğrudan bir rota da takip etmiyordu. Hiçbir çocuk aynı güzergahı takip etmemişti. Güzergahlar uzun ve zorluydu. Çocuklar çok sayıda açlık, yorgunluk ve kamçılanma, ip veya zincirle el ve/veya ayaklarının bağlanmasından damgalamaya kadar şiddetli kötü muamele kaynaklı travma yaşamışlardı. Çocuklardan biri, Gilo Kashe, bedensel ve zihinsel olarak o kadar travmatize olmuştu ki, düzeltilemez haldeydi ve hayatının geri kalan döneminde bakıma muhtaç kaldı. Uzun ve cezalandırıcı ilk geçişte yaşadıkları zorluklar, yıkıcı kuraklık ile yiyecek ve su sıkıntısı nedeniyle daha da artmıştı. Çocuklar sahile ulaştıklarında zayıflamıştı. Güçsüz düşmüşlerdi ve çoğu ölüyordu.

Kısa bir süre sonra, Şeyh Osman'da, ilk geçiş deneyimlerinde zayıflamış çocukların bağışıklık sistemlerinin ciddi şekilde tehlikeye girdiği kesinlik kazandı. Özellikle, kan dolaşımına girdikten sonra ileri yaşlarda vücudun bağışıklık sistemi zayıfladığında nükseden ölümcül bir sıtma türü salgını başta olmak üzere salgın hastalıklar açısından kolay hedef haline gelmişlerdi. Kısa zamanda çok sayıda çocuğun ölümü üzerine, misyonerler bakım için daha sağlıklı bir kurum bulmaya karar verdiler. Çocukların Afrika kıtasında kalmasını istiyor ve aynı zamanda İskoçya Bağımsız Kilisesi misyon okullarından birinde bakılmaları gerektiğine inanıyorlardı. Doğu Cape'teki Lovedale Enstitüsü, Kilise'nin en önde gelen enstitüsü olmasının yanı sıra, aynı zamanda güney Afrika'daki, muhtemelen o dönem için tüm kıtadaki, en iyi misyoner eğitim enstitüsü konumundaydı. Komşu Afrika ülkelerinden, özellikle de bugün Malawi, Zambiya ve Botswana olarak bilinen ülkelerden çocuklar orada eğitim görüyordu.

Tıbbi tedaviden ve bir yıl daha süren toparlanma ve ilkokul eğitiminden sonra, misyonerler, 64 Oromo çocuğunu Güney Afrika'nın doğu kıyılarına ve nihayetinde Lovedale Enstitüsü'ne giden Aden'deki gemiye bindirmeye hazırdı.

Doğu Cape'e yolculuk

O dönem Almanlar, Somali'den Ümit Burnu'nda Cape'e kadar Afrika'nın Hint Okyanusu sahili boyunca tek hakim deniz gücü olmanın yanı sıra, aynı zamanda bu kıyı şeridi boyunca yegane deniz ticareti hakkına da sahipti. Bu nedenle, Aden'den Güney Afrika'ya yol alan İngiliz gemisi yoktu. Yolculuk, iki aşamalı olacaktı.

24 Temmuz 1890'da, (din adamları Alexander Paterson ve Matthew Lockhead eşliğinde) Oromo çocukları Fransız gemi hattı Messageries Maritimes'a ait Rio Grande posta gemisine binerek Mauritius'taki Port Louis'e doğru hareket etti. Mauritius'tan Güney Afrika'nın doğu sahiline ulaşmak için Port Louis'ten İngiliz Castle Hattı'na ait buharlı gemi Conway Castle'a geçiş yapılması gerekiyordu. Bu, yeni bir Fransız-İngiliz posta gemisi girişim ittifakının ilk yolculuğunu teşkil edecekti.

Conway Castle 20 Ağustos 1890 Çarşamba günü Doğu Londra'ya (Güney Afrika) yanaştığında, Lovendale'den Reverend William Moir çocuklarla buluşarak onlara yolculuğun Lovendale'e olan son kısmında eşlik etti. 22 Ağustos 1890’de öğleden sonra Lovendale'e vardılar. Uzun yolculukları ve kölelik günleri sonunda sona ermişti. Fakat gerçekte, zorunlu bir göçe maruz kalmışlardı.

 

oromo3.jpg
Yemen Aden'den Güney Afrika Doğu Londra'ya deniz yolculuğu / Görsel: Yazar, GIS Laboratuvarı, Cape Town Üniversitesi

 

Müdür Dr. James Stewart'ın himayesinde, Lovendale eğitiminin doğası, liberal sanat çizgisinde düzenlenmiş orijinal akademik programından Afrikalı öğrenciler için mesleki bir programa evrildi. Program uyarınca, siyah kız öğrencilerin büyük çoğunluğu yemek yapma, temizlik, yıkama ve ütüleme gibi ev becerilerinde eğitim görecekti. Ancak, Oromo kızlarından ikisinin farklı planları vardı: Öğretmen olarak eğitilmekte ısrar ettiler. Entelektüel yeterlilikleri, akademik okul çalışmalarının başlarında ortaya çıktı ve amaçlarında başarılı oldular. Benzer şekilde, genç Oromo erkeklerinin bir kısmı, yazılı ve sözlü yeterlilik sınavını geçerek, Ümit Burnu Cape Üniversitesinde (1916'da ismi Güney Afrika Üniversitesi oldu) akademik programa katıldı.

Oromo’nun geri kalanı ise Güney Afrika geneline dağılmış ve bulabildikleri her yerde işe girmişti. Ancak bazıları, o dönem, eve dönmeyi istiyordu. Genç Oromo erkeklerinin bir kısmı, 1899-1902 Güney Afrika Savaşı'nda (çoğunlukla şoför olarak) İngiliz ordusuna katıldı. Bunlardan en az ikisi, Lovedale'e yolladıkları mektuplarında, tehlikeli ve acıklı savaş tecrübelerinin detaylı tanımlarını yaptı. İzin verildiği anda, birbirlerinden bağımsız olarak, eve dönmek üzere birliklerinden ayrıldı. Sivil işlerde çalışan diğer bir avuç akranları gibi, onlarda kazandıkları parayı Aden'e yolculuklarını finanse etmek için kullandı. Hepsi erkek olmak üzere 8 kişiydiler.

Bu 8 gönüllünün kendi kendini finanse ederek ülkeye dönüşü, yetişkin Oromo grubunun kurtuluşçu ve yeniden inşacı ilk eylemlerini sembolize ediyor. Eve doğru gerçekleşen bu göçlerin arkasında özgür irade, kararlılık ve şaşırtıcı bir cesaret yatıyor. Dönüş yolunda çok fazla risk bulunmasına ve geleceklerinin hiçbir şekilde kesin olarak belli olmamasına rağmen gittiler. Geri dönüş -ve yardımsız geri dönüş- köleliğin kendilerine empoze ettiği pasifliğin son izlerinin de başarılı bir şekilde silindiğine işaret ediyor. Her biri kararlı bir şekilde kendi hayatlarının kişisel sorumluluğunu üstlendi.

1903'te Lovedale'den David Hunter, Güney Afrika'da kalan genç Oromo yetişkinleri arasında bir anket yaptı: Yardımlı bir geçiş önerilmiş olsaydı eve dönmek isterler miydi? Yanıt verenlerden kesinlikle ilgilenenler, kararsız olanlar ve Güney Afrika'da iyi bir iş bulmuş olanlar veya evlenmiş ve evlerini kabul edildikleri ülkede kurmaya karar verenler arasında eşit bir dağılım vardı.

Rıza gösteren Oromolar arasında, Lovedale'in anket sonuçlarına göre hızlıca hareket edeceği ve eve erken dönüş gerçekleştirebileceklerine dair yüksek bir beklenti oluştu. Ancak yanıtları, umdukları üzere misyonerlerin dikkatini çekmedi. Oromolar, Lovedale'den yıllarca sadece sessizlik elde etti. Liban Bultum isimli, Lovedale'deki erken zamanlarında olağanüstü bir öğrenci ve doğal bir lider olarak öne çıkan genç bir adam inisiyatif aldı. David Hunter'a yazarak yanıt talebinde bulundu. Ancak yanıt yine sessizlikten ibaretti. Lovedale krizdeydi. Müdür, din adamı James Stewart ağır biçimde hastaydı ve 1905'te hayatını kaybetti. Stewart'ın yerine, Oromo çocukları ve genç yetişkinlere yapılan bu teklif hakkında başlarda hiçbir bilgisi bulunmayan din adamı James Henderson geçti.

Aslında her iki taraf da -Menelik'in Addis Ababa'daki saltanatı (geri dönüşlerde doğal olarak rol oynayacaktı) ve Lovedale- olumsuz sağlık şartları nedeniyle idari kargaşa içindeydi. Addis Ababa'da, İmparator II. Menelik, gençlik döneminde kaptığı frengi nedeniyle giderek daha da zayıflıyordu. Art arda gelen inmeler, epileptik atak ve yaşlılık belirtileri devlet idaresindeki kontrolünü zayıflatarak çoğu Alman olan danışmanlarına gitgide daha da bağlanmasına neden oldu.

Yorgun düşen Liban, meseleyi kendi eline alarak, çaresizlik içinde Port Elizabeth'teki Alman Konsolosluğuna başvurdu. Liban'ın II. Menelik'in sarayındaki irtibatları, hasta İmparator'un danışmanlarını Oromo'ların yolculuğunu finanse etmek konusunda ikna etmeyi başardı. Nihayetinde, Oromo grubu 3 Temmuz 1909'da, İngilizlerin gönülsüzlüğüne rağmen, Port Elizabeth'te Alman Kronprinz gemisine binerek yola çıktı.

 

oromo4.jpg
Kronprinz / Fotoğraf: Witthöft

 

1909'da, Oromo'nun yaklaşık üçte biri evine dönmüştü. Diğer bir üçte birlik kesim ise kazançlı işler bulmuş veya evlenmiş ve Güney Afrika'ya yerleşmeyi tercih etmişti. Son üçte birlik kesim ise, acıklı biçimde, 19. yüzyılın sonunda yaşadıkları yakalanma ve köleleştirme sırasında tecrübe ettikleri ilk geçişin fiziki travmasının şiddetli mirasına yeni düşerek hayatlarını kaybetti.

Bugün, Güney Afrika dahil diğer ülkelere kaçan Oromolar, ülke genelinde yabancı düşmanlığının tezahürleri yaşıyor. Oromo göçmenleri ve mültecileri -Güney Afrika dahil olmak üzere- diğer Afrika ülkelerinde onlarca yıldır koruma ararken, Etiyopyalı yetkililerce 2016’da Addis Ababa'nın genişlemesine yönelik kusurlu biçimde hazırlanmış "Addis Ababa Master Planı" Oromo protestolarını tetikledi. Hükümetin ağır yanıtı Etiyopya'nın son 10 yılının en kötü iç karışıklığına -ve artan göçe- sebebiyet verdi. Addis şehir devletinin Oromya ile çevrili olması nedeniyle, Etiyopya başkentinin genişlemesi, büyük çoğunluğu çiftçi ve göçebe çoban olan Oromo açısından topraklarının kamulaştırılması anlamına geliyor. "Master Plan"ın uygulanmasına karşı Oromo protestoları güç kazandı ve büyük boyutlara ulaştı. Yüzlerce kişi öldürüldü ve çok daha fazlası ise yaralandı, tutuklandı veya gözaltına alındı.

Master Plan o zamandan sonra rafa kaldırılırken, ölümler için bir özür yayımlandı. Nisan 2018'deyse, 2010'dan beri Etiyopya Parlamentosu'nda yer alan bir Oromo olan Dr. Abiy Ahmed, Etiyopya'nın 12. başbakanı seçildi.

 

oromo5.jpg
Etiyopya'nın yeni Oromo Başbakanı Dr. Abiy Ahmed, Nisan 2018 / Fotoğraf: Reuters

 

Kuşkusuz bu, en azından bir kısmı itibarıyla, Oromo halkını yatıştırma yönünde stratejik bir hamleydi. Her ne kadar vizyonunun, Oromo halkının Oromya bölgelerinde federal müdahale olmaksızın kendi kaderini tayin hakkı talebiyle uyuşmadığına inanılsa da, 2017'nin sonlarına doğru umuda işaret edebilecek bir açıklama yayınladı:

“[Etiyopyalı vatandaşlar] bizden farklı bir söylem bekliyorlar... Sorunları açık ve saygılı bir şekilde tartışmalıyız. İnsanları demokrasiye kazandırmak, demokrasiye doğru sürüklemekten daha kolaydır. Bu ancak barışçıl ve siyasi katılım yoluyla başarılı olabilir.”

Bu çalışmanın çocukları gibi, biz de sadece baskının sona ermesini umuyoruz. Ancak gözlemcilerin sahadan verdiği raporlara göre, Başbakanlık ofisinden mükemmel önlemler açıklanıyor olsa dahi, Etiyopya bölgelerindeki piyade askerler Dr. Abiy Ahmed'in mesajından bihaberler, mesajı duymuyorlar veya mesajı uygulamakta başarısızlar.

Kaynaklar:

Sandra Rowoldt Shell, Umut Çocukları: Etiyopya'dan Güney Afrika'ya Oromo Kölelerinin Yolculuğu (Ohio: Ohio University Press, 2018; (Güney Afrika ciltsiz baskı) Cape Town: UCT Press / Juta, 2019).

Ghada Osman, “Biçimlendirici İslami Dönemde Mekke ve Medine'de Yabancı Köleler” İslam ve Hıristiyan-Müslüman İlişkileri 16, 4 (Ekim 2005)

Harold Marcus, II. Menelik'in Yaşamı ve Dönemi: Etiyopya, 1844-1913 (Berkeley: California Press Üniversitesi, 1994)

“Etiyopya: Yeni Başbakan Abiy Ahmed Ali kimdir?” DW:Made for Minds [çevrimiçi kaynak] https://www.dw.com/tr/ethiopia-who-is-new-prime-minister-abiy-ahmed-ali/a-43180360 


 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için Çeviren: Kerim Çelik

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU