Orhan Savaşçı: Mahir Çayan'ın kayınbiraderi, THKP-C'nin devrimci yüzbaşısı

Bundan yarım asır kadar önce dünya gençliğini etkisi altına 68 rüzgârı bizim ülkemizde de hayli sert esti, hatta o yıllardaki yaşanmışlıklar bugünümüzü dahi etkileyen önemli dönüşümler yarattı

Orhan Savaşçı

Türkiye gençliği, dünyada esen bağımsızlık ve sosyalizm rüzgârının etkisiyle tarihe geçecek örgütler kurdu. Deniz Gezmiş'in önderliğini yaptığı Hüseyin İnan'ın ideolojik altyapısını oluşturduğu Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO), İbrahim Kaypakkaya'nın önderliğini yaptığı TKP-ML ve Mahir Çayan'ın önderliğini yaptığı THKP-C bu örgütlerin en önemlileriydi. O yıllarda sosyalizm rüzgârından etkilenen tek kesim öğrenci gençlik değildi, toplumun önemli bir kısmı sosyalist örgütlerin vadettiği dünyayı değiştirme ütopyasına inanmıştı. O kesimlerin arasında askerler de yer alıyordu. Hatta bazı askerler, bu örgütlerin kuruluşunda görev aldı. 30 Mart 1972'de Kızıldere'de öldürüldüğünde henüz 23 yaşında olan Saffet Alp bir üsteğmendi. Ancak Saffet Alp, devrimci mücadeleye katılan ilk asker değildi. Geçtiğimiz günlerde uzun yıllardır yaşadığı Stockholm'de hayata gözlerini yuman Orhan Savaşçı da, tıpkı onun gibi rütbeli bir askerken, devrimci mücadeleye katılan isimlerden biriydi. Yıllar sonra asker kimliğinin devrimciliğe engel olmadığını gazeteci Uğur Mumcu'ya şöyle anlatır:

"Ben kendim, yurtsever bir asker olarak girdiğim siyasal faaliyet süreci içinde, yolumu aydınlatan Marksizm ışığını THKP-C hareketinde gördüm. Asker olmanın Marksist-Leninist olmaya engel olduğunu ileri süren bütün sağcı ve solcu fikirleri elimin tersiyle iteleyip, devrimci ordunun bir sıra eri olarak katıldım. Bugün, geriye dönüp baktığımda, burjuvalaşan, kendi halkına yabancılaşan bir dizi sınıf arkadaşıma kıyasla ne kadar orunlu bir yapmış olduğumu görüyorum. Bu devrimci faaliyetim sırasında hiçbir şey yitirmedim, tersine pek çok şey kazandım. Hepsinden önemlisi, bireysel çıkarları toplumsal çıkarlara feda etmenin onurunu…"

1940 yılında Van'ın Edremit ilçesinde doğan Orhan Savaşçı, ailenin iki çoğundan biriydi. Diğer çocuk ise yıllar sonra Mahir Çayan'ın eşi olarak tanıdığımız Gülten Savaşçı Çayan'dı. Orhan Savaşçı Ankara Kurtuluş Lisesi'ni bitirdikten sonra 1958 yılında Hava Harp Okulu'na girip 1960 yılında mezun oldu. 16 Şubat 1972 tarihinde tutuklanıp II. THKP-C davasında yargılandı. Mahkemelerde dik durdu, hareketi savundu, 1979'da tahliye oldu. Önce idam sonra müebbet hapis cezasına çarptırıldı. 1979 yılında infaz yasasıyla hapisten çıktı. Ardından 12 Eylül darbesi geldi. İnfazlarının yanlış hesaplandığı ve bir süre daha hapis yatmaları gerektiği gerekçesiyle teslim olmaları istendi. Bunun üzerine yurtdışına çıktı, Stockholm'e yerleşti ve ömrünün sonuna kadar orada yaşadı.

mahir-gulten cayan.jpg
Mahir-Gülten Çayan

 

Orhan Savaşçı sosyalist düşüncelerden etkilenmesini, Ayrıntı Yayınları'ndan İlbay Kahraman'a anlattığı ve Cepheden Anılar olarak kitaplaşan anılarında şöyle dile getirir:

"Benim sosyalist fikirlerle tanışmam ve politikayla ilgilenmem 1960'lı yılların nispi özgürlük ortamında farklı ideolojik ve siyasal düşüncelerin Türkiye siyasal gündeminde tartışılır hale gelmesiyle başlar… 1965 seçimlerinde TİP'in (Türkiye İşçi Partisi) 300 bin oy olması ve o dönemde uygulanan milli bakiye sistemi sayesinde 15 milletvekiliyle parlamentoya girmesi toplumda özellikle solda büyük heyecan yarattı… Ayrıca o dönemde Akşam'daki TAŞ köşesinde heyecanla izlediğimiz yazar Çetin Altan'ın bağımsız seçilip TİP'e katılması beni çok sevindirdi. Çünkü onun yazılarını ve kitaplarını özenle takip eder, dikkatle okurdum… Çetin Altan benim düşüncelerimin ideolojik ve siyasal planda sosyalizme evrilmesinde hiç de azımsanmayacak katkıları olmuş birisidir."

orhan savasci.jpeg

Orhan Savaşçı

 

Savaşçı; THKP-C'nin kurucu merkez komitesine tek asker olarak girmeden önce, kendisi gibi düşünen arkadaşlarıyla Hava Kuvvetleri Proleter Devrimci Örgütü'nü kurdu. 1968 yılında Hava Harp Okulu'nun 'Göksenin' olarak da bilenen Kültür Yıllığı'na şunları yazdı: "Artık tüfeklerimize barut yerine devrimci düşünceyi sürmek zorundayız. Tetik o zaman güvenilir olur."

Hava Kuvvetleri Proleter Örgütü, 1970 yılının Haziran ayında Yüzbaşı Orhan Savaşçı'nın Ankara Büklüm Sokak, Çam Apartmanı'ndaki evinde bu ilke ile kuruldu. Örgütün tüzüğünü Hava Teğmenler Nevzat Yücel ve Saffet Alp yazdı. Örgütün kurucularının tamamı hava kuvvetlerinde yer alan devrimci askerlerdi. Orhan Savaşçı'nın liderliğinde bir araya gelen askerlerin bazılarının isimleri şöyleydi: Hava Yüzbaşı Güner Durlanık, Hava Yüzbaşı Güven Aktan, Hava Üsteğmen Yılmaz Salih Veyisoğlu, Hava Üsteğmen Tayfur Orçun, Hava Üsteğmen Tevfik Işık Çeviker, Hava Teğmen Mehmet Alkaya, Hava Teğmen Nevzat Yücel, Hava Teğmen Mazhar Ataç, Hava Teğmen Mustafa Şahin, Hava Teğmen Cengiz Solak, Hava Teğmen Kemal Berişler ve Hava Teğmen Saffet Alp. Havacıların devrimci örgütünün merkez komitesinde Yüzbaşı Orhan Savaşçı ile beraber üsteğmen Mustafa Şahin ile Teğmen Nevzat Yücel yer aldı. 12 Mart darbesinden ciddi bir şekilde etkilenen örgütün mensupları deşifre olunca ordudan atıldı, bu arada THKP-C ile yakınlaşan önemli bir kısmı, bu örgüte katıldı.

cephedenanilar.jpg
Cepheden Anılar kitabı

 

Orhan Savaşçı, Cepheden Anılar'da kurdukları bu ilk örgüte dair şunları söyler:

"Hava Kuvvetleri Proleter Devrimci örgütü 1969-1970 yıllarında Türkiye sosyalist hareketindeki teorik tartışmaları büyük bir ilgiyle izleyen ve bu tartışmalardan esinlenerek -toplumun diğer kesimlerinde olduğu gibi- kendi ideolojik ve siyasal tercihlerini belirleme çabası içinde olan sosyalist askerlerden oluşan bir örgütlenmedir. Aslında sosyalist olmaya çalışan askerlerin bir araya geldiği bir örgütlenme demek daha doğru olur. Benim ya da benim gibi birkaç arkadaşın bu çerçevede yaptıkları; bulundukları bölgelerde kendiliğinden oluşan ve bir arayış içerisinde olan sosyalist askerler arasında belli bir iletişimle beraberliği sağlama çabasından başka bir şey değildir. Sosyalizmle ilgili bilgimiz, birikimimiz çok mükemmel miydi? Tabii ki değil. Daha işin başındaydık. Özgür, eşit ve adil bir dünyanın yaratılmasına giden yolun ancak sosyalizm ideallerini benimseyerek gerçekleşebileceği düşüncesindeydik. Buna az çok kalkınmacılık, biraz da yurtseverlik bulaştığını söylemek yanlış olmaz. Çünkü doğal olarak Kemalizm'in ideolojik etkilerini de üzerimizde taşıyarak adım atıyorduk. Ezilenlerin safında yer alarak bu mücadelede az da olsa mütevazı bir katkımız olsun istedik. Bana göre moral ve entelektüel nedenler böyle bir mücadelede yer almamızın köşe taşlarıdır."

thkpc iddiananesi.jpg

THKP-C iddianamesi

 

Anılarında 'darbeci' olarak nitelenen askerlerle hiçbir ilişkilerinin olmadığının da altını çizer Savaşçı ve "Hava Kuvvetleri Proleter Devrimci Örgütü adıyla bizler tarafından kurulan örgütlenmenin silahlı kuvvetler içinde ortaya çıkan diğer örgütlenmelerle hiçbir ortak yönü yoktu, hem örgütsel yapısı hem de ideolojik siyasal hedefleri itibarıyla onlardan tamamıyla ayrı, bağımsız bir örgütlenmeydi" diye konuşur.

Orhan Savaşçı, Ankara'da THKP-C'nin örgütlenme çalışmaları sırasında kurulan ilk Genel Komite içinde yer alan askeriye kökenli tek isim. Mahir Çayan'la tanışmaları ise, sonradan Çayan'la evlenecek olan kızkardeşi Gülten'in sayesinde:

"Mahir Çayan ve Yusuf Küpeli o dönemde kız kardeşim Gülten Savaşçı'nın öğrenci hareketi içindeki arkadaşlarıydı. Her ikisi de Gülten'in sevdiği, değer verdiği kişiler. Gülten, Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik Bölümü, 1966 mezunudur. Aynı fakültede öğrenci birliği başkanlığı da yaptı. Kısa bir dönem de öğretim görevlisi olarak çalıştı. O zaman Gülten'in okulunun bulunduğu yere yakın olan Ankara Beşevler'de oturuyorduk. Mahir ve Yusuf'la 1969'un sonlarında işte böyle bir zamanda karşılaştım… Mahir'in bir gelişinde yanında Hüseyin Cevahir de vardı. Aşağı yukarı aynı zamanda Ulaş Bardakçı ve Münir Aktolga ile de tanıştık. İşte askerlerin Devrimci Gençlik Hareketi'yle ilişkisi böyle başladı."

Bu ilişkinin THKP-C'nin kuruluşuna evrilmesini ise şöyle anlatıyor: "1970 yılına doğru Ankara'da bir evde yapılan bir toplantıda geçici bir Genel Komite kurulması kararlaştırıldı. Bu Genel Komite (bana anlatıldığı kadarıyla) 11 kişiden oluşmuştu: Mahir Çayan, Yusuf Küpeli, Münir Ramazan Aktolga, Ertuğrul Kürkçü, Ziya Yılmaz, Hüseyin Cevahir, Ulaş Bardakçı, Sina Çıladır, Bingöl Erdumlu, Orhan Savaşçı, İrfan Uçar."

Savaşçı anılarında örgüte kaynak sağlamak amacıyla yaptıkları ilk banka soygununa dair şu ifadeleri kullanır:

"Yapılan plana göre, el konulan aracı Ulaş kullanacaktı, Mahir, Hüseyin, Selçuk ve Hüdai soygunu gerçekleştirecekti, Ziya da gözcülük grevi yapacaktı. İlk banka soygunundan elde edilen paranın miktarı beklenenin altında olunca, tekrar ikinci bir banka soyalım fikri gündeme gelmiş. Birkaç gün sonra 17 Şubat 1971 günü Ziraat Bankası Bahçelievler Şubesi'ni soyma kararı verilmiş."

Savaşçı daha sonra bu soygundan vazgeçildiğini ve örgütün yaşadığı maddi sıkıntıdan ötürü 100'den fazla asker kökenli devrimcinin Ordu Yardımlaşma Kurumu'ndan kredi çekerek örgüte aktardığını söylüyor, Mete Has ile Talip Aksoy'un da fidye almak amacıyla kaçırıldığını ve 130 bin Türk lirasının elde edildiğini dile getiriyor.

thkp-c davasi.jpg
THKP-C Davası

 

Anılarında Mahir Çayan ve arkadaşlarının Maltepe Cezaevi'nden kaçışlarını detaylarıyla anlatan Savaşçı 1972'deki tutukluğuna dair de şu bilgileri veriyor:

"Beni Ziverbey'deki o meşhur köşke götürdüler. Bizim davadaki bütün arkadaşlar bu yolculuğu yaptı diye biliyorum. O köşkte otuz gün kaldım. Oradaki işkenceyi uzun boylu anlatmaya gerek yok sanırım. Çok anlatıldı ve çok konuşuldu. Aşağı yukarı bütün arkadaşlarımız yaşadılar. Tekme tokat ve her türlü aşağılamanın yanı sıra o dönemde biliyorsunuz daha çok falaka ve elektrik modaydı."

Ziverbey sonrası Selimiye Cezaevi yılları başlar Orhan Savaşçı'nın: "Ziverbey'deki köşkten sonra Selimiye'ye götürdüler. Selimiye'de mahkeme salonunun bulunduğu blokun girişinde, alt katta bir hücreye koydular. O hücrede aşağı yukarı bir yıl kaldım..."

orhan savasci onde gri kazakli.jpg

 

1973 Mart sonu ya da nisan başı II. THKP-C davası başlar, haftanın aşağı yukarı beş günü mahkemeye götürülürler ve Savaşçı mahkemede yaptığı uzun savunmada THKP-C hareketini şu sözlerle savunur:

"THKP-C hareketi yüzlerce iyi niyetli, namuslu ve yurtsever insanın en halisane duygularla omuz verdiği ve gönül bağladığı bir harekettir. Türkiye devrimci hareketine az da olsa bir katkıda bulunabilmenin kıvancını, yüreklerinde taşıyan sosyalistlerin kanlarıyla şekillenmiştir. Biz, THKP-C hareketinin Türkiye halkının kurtuluş mücadelesine emeği geçecek olanlar için büyük derslerle ve ibret alınacak olaylarla dolu olduğuna inanıyoruz… Bizler, hakkımızdaki yargının bugün değil, ilk tutuklandığımız, ilk sorgularımızın yapıldığı o elektrikli, falakalı kontrgerilla merkezindeyken verildiğini çok iyi biliyoruz… Bizim için önem taşıyan 3 No'lu Sıkıyönetim Mahkemesi'nin kararı değil, tarihin ve Türkiye halkının hakkımızdaki yargısıdır…"

Savaşçı ve arkadaşları 1975'te Ankara Mamak Cezaevi'ne ve Askeri Yargıtay haklarındaki kararı onaylayınca 1977'de de Niğde Cezaevi'ne gönderilir. Savaşçı önce idam cezası alır, ardından cezası müebbete çevrilir. 1979'ın mayıs ayında cezaevinden tahliye edilir Orhan Savaşçı, bunun kendisini çok şaşırttığını anlatıyor anılarında, "Hiç beklemiyordum" diyor:

"Yasalarda birtakım değişiklikler yapılınca kendimizi dışarıda bulduk… Bir aya yakın Ankara'da annemin yanında kaldım. Babam ben Kartal Maltepe Askeri Cezaevi'ndeyken vefat etmişti… O günlerde dayım Ankara'ya geldi. Cezaevindeyken fırsat buldukça Van'dan Niğde Cezaevi'ne ziyarete gelirdi. Hali vakti yerindeydi. Cezaevine hemen her gelişinde bir kuzu getirirdi. Tabii ki bizim komünde o gün bayram olurdu. Dayımın ısrarları sonucunda annemle birlikte Van'a gittim. Üç aya yakın bir süre orada kaldım."

Bu arada yeniden cezaevine girme riski belirir, Van'da kalmasının sakıncalı olduğunu düşünerek İstanbul'a döner ve bir süre saklanarak yaşar. O günlerin siyasi ve toplumsal atmosferinin yeni bir askeri darbe ihtimalini güçlendirdiğini fark edince hiç aklında olmadığı halde yurtdışına çıkmayı düşünmeye başladığını söylüyor:

"Hiç aklımda olmadığı halde, bu defa yurtdışına çıkıp çıkmama üzerine düşünmeye başladım. Çıkmanın mevcut koşullarda daha rasyonel bir karar olacağı konusunda, bana yardımcı olan arkadaşlarımızla hemfikir olduk. Pasaport dâhil her türlü tedbirin alınmasında en yakın desteğim onlar oldular."

orhan savasci yerde oturan beyaz gomlekli.jpg
Orhan Savaşçı (sol alt)

 

Orhan Savaşçı, darbe öncesi gittiği İsveç'te; darbeyi teşhir etme ve Türkiye halklarıyla dayanışma amaçlı kurulan Türkiye Komitesi'nin başkanlığını yürütür. Cezaevinde uzun yıllar birlikte kaldığı arkadaşı Arslan Kılıç, Savaşçı'ınn Mahir Çayan'ın akrabası olması dolayısıyla ayağına kadar gelen 'yıldız devrimci' olmayı reddettiğini söylüyor. Kılıç şu yorumu yapıyor: "Mahir Çayan ve THKP-C itibarından "nasiplenmesi" için her şey Orhan Savaşçı'nın lehineydi. Talihi ona "yıldız" olma fırsatı sunuyordu. Dönem, 68 yükselişinin dalgasına kapılarak sürüklendiği kısa süreli mücadeleyi ranta çevirmeye çalışanların ortalığı kapladığı bir dönemdi. Orhan Savaşçı, "talihinin" sunduğu bu itibarı zerre kadar "kullanmadı". "Talihinin" kendisine sunduğu "yıldızlaşma"ya itibar etmedi."

Savaşçı'nın İsveç'teki yaşamına dair Independent Türkçe'nin sorularını yanıtlayan İlbay Kahraman; hem Orhan Savaşçı'nın hem de Gülten Çayan'ın sığınma başvurularının çok uzun süre Avrupa'nın hiçbir ülkesi tarafından kabul edilmediğini söylüyor. Kahraman, "Orhan ağabeyin başvurusu çok uzun yıllar sonra kabul edildi. İsveç'te temizlik işi dâhil her işi yaptı ve emekli oldu" diye konuşuyor, Gülten Çayan'ın ise çok uzun yıllar 'haymatlos' yani vatansız olarak yaşadığı bilgisini veriyor. Venedik'te yaşayan Gülten Çayan'ın fizik doktoru olmasına rağmen bu yaşına kadar fizik dışında her işle uğraştığını söyleyen Kahraman; Gülten Çayan'ın da anılarını yazdığını ve kitabın Ayrıntı Yayınları tarafından yayınlanacağı müjdesini de veriyor. Çayan'ın, ancak bir İtalyanla evlenerek İtalya'da oturum aldığını söyleyen Kahraman, Gülten Çayan'ın vatansızlığının sürdüğünü söylüyor.

Orhan Savaşçı'nın yurtdışına çıktıktan sonra THKP-C hareketinin bir özeleştiri yapması gerektiğini düşündüğünü, o yüzden sonrasında kurulan yapılarda yer almadığını ama ölene kadar da THKP-C ruhuyla yaşadığını vurguluyor. İlbay Kahraman'a göre Orhan Savaşçı "Ölene kadar dimdik ayakta ve sağlam bir komünist olarak yaşadı."

Orhan Savaşçı, 10 Ağustos'ta İsveç'te dostları ve yoldaşları tarafından İsveç'te sonsuzluğa uğurlanacak.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU