G7 Zirvesi koronavirüs salgını, iklim ve yoksul ülkelere yardım gündemleriyle başladı

Sivil toplum kuruluşları, 1 milyar doz aşı dağıtımının salgını sona erdirmek için yeterli olmadığı görüşünde

Fotoğraf: Şarku'l Avsat

G7 ülkeleri, uluslararası alanda uzun süredir video konferans yöntemi ile yapılan toplantılardan sonra dün İngiltere’nin ev sahipliğinde, küresel sorunları ele almak üzere toplandı. Görüşmeler iklim değişikliği ve koronavirüs salgını gündemiyle başladı. Liderlerin küresel krizler ile mücadelede birlik olma vurgusu yapmaları bekleniyor. Ayrıca aşıların dağıtımı konusundaki tutumu sert bir şekilde eleştiren insani yardım kuruluşları tarafından yetersiz bulunan 1 milyar doz yeni tip koronavirüs (Kovid-19) aşısının paylaşımına odaklanılması planlanıyor.

Bloomberg haber ajansı, G7 liderlerinin Dünya Sağlık Örgütü'nden (WHO) Kovid-19’un ortaya çıkışına ilişkin yeni bir soruşturma yapılmasını talep edeceğini aktardı.

Kasım ayında İskoçya'da düzenlenmesi planlanan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı (COP26) öncesinde yapılan ve karbon alınımını esas alan bu zirvede küresel ısınmayla mücadele de öncelikli olarak ele alınacak başlıklar arasında yer alıyor. İngiltere Başbakanı Boris Johnson, 2030 yılına kadar sera gazı salınımını yarı yarıya düşürme hedefi ile birlikte “yeşil bir sanayi devrimi” gerçekleştirmeyi umut ediyor.

Diğer yandan G7, yoksul ülkelerin Kovid-19 salgınının etkilerinden sıyrılmasına yardımcı olmak için Uluslararası Para Fonu (IMF) rezervlerine 100 milyar dolarlık ek yardım tahsis etmeyi planlıyor. Bu toplantının, zirveyi dünyanın önde gelen demokrasilerinin konferansından daha fazlasına dönüştürmesini umduğunu söyleyen Johnson şu açıklamada bulundu:

“Dünyanın en büyük ve teknolojik olarak en gelişmiş demokrasilerinin sorumluluklarını üstlenme ve tüm dünyanın aşılanmasına katkıda bulunma zamanı geldi. Zira herkes korunmadıkça kimse korunamaz.”

Beyaz Saray, gösterilen bu küresel çabanın aşılar da dahil olmak üzere sağlık gereksinimlerini karşılamaya, daha güçlü bir ekonomik toparlanma sağlamaya ve çevreyi korumaya yardımcı olacağını bildirdi. IMF, küresel likiditeyi artırmak, gelişmekte olan ve yoksul ülkelerin artan borçları ve Kovid-19 salgını ile mücadele etmelerine yardımcı olmak için uluslararası rezerv para birimi olan Özel Çekme Hakları'nı (SDR) yeni tahsisle 650 milyar dolar artırmaya hazırlanıyor. Söz konusu toplantı, G7 liderlerinin salgın yüzünden geçen sene sadece video konferans yöntemiyle bir araya gelmesinin ardından, iki yıldan bu yana ilk yüz yüze görüşmeye tanık oluyor. Ayrıca bu zirve, ABD Başkanı Joe Biden'in başkanlık koltuğuna geçtikten sonra bir haftalık Avrupa turu kapsamında katılacağı ilk büyük uluslararası zirve olacak.

ABD, Almanya, İngiltere, Japonya, Fransa, Kanada ve İtalya'nın yer aldığı G7 Zirvesi’ne Avustralya, Hindistan, Güney Kore ve Güney Afrika liderleri de cumartesi günü konuk olarak davet edildi.

ABD Başkanı Joe Biden’ın ifadelerine göre zirve aynı zamanda ABD’nin Donald Trump dönemindeki izolasyondan yıllar sonra uluslararası sahaya dönüşünü de temsil edecek. Diğer taraftan bu, Almanya Başbakanı Angela Merkel'in ve muhtemelen Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un son zirvesi olacak. DPA’nın aktardığına göre ABD'li bir yetkili “Zirve, demokrasinin ve ortak demokratik değerlerin en büyük küresel sıkıntılar ile mücadelede en iyi yolu sunduğunu gösterme kararlılığında hemfikir olduğumuzu da kanıtlamış olacak” dedi. İngiltere hükümetinin ifadelerine göre dayanışma yapılmasına yönelik çağrılar artarken ülke liderlerinin “2022’de salgını ortadan kaldırma” hedefiyle aşı üretim kapasitelerini artırma konusunda anlaşmaya varmaları bekleniyor. ABD 500 milyar doz Kovid-19 aşısı bağışlama sözü verirken İngiltere Kovid-19 Aşıları Küresel Erişim Programı (COVAX) aracılığıyla 100 milyon doz taahhütte bulundu. Ancak sivil toplum kuruluşları bunun yetersiz olduğu görüşündeler. Oxfam örgütü konuya ilişkin yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:

“Aşılamada bu hızla gidilirse yoksul ülkelerin G7 ülkeleriyle aynı korunma düzeyine ulaşması 57 yıl alacak. Bu, ahlaki olarak kabul edilemez ve Kovid-19 mutasyonlarının oluşturduğu tehlike göz önüne alındığında ters tepebilir.”

Örgüt dünyada yaklaşık 3,7 milyon insanın yaşamına mal olan salgını tamamen ortadan kaldırmak için en az 11 milyar doz gerektiğini söyledi. Örgüt daha büyük bir üretime izin verilmesi için patentlerin askıya alınmasını istiyor. Ancak Washington ve Paris bunu desteklerken Almanya buna şiddetle karşı çıkıyor. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ilaç üretim laboratuvarlarına satılan dozların yüzde 10’unu vermeleri çağrısında bulundu ve G7'nin Mart 2022’nin sonuna kadar Afrikalıların yüzde 60’ını aşılama hedefini tamamlamasını temenni etti. Dünyada şu ana kadar dağıtılan 2,3 milyar dozun dörtte biri, sadece dünya nüfusunun yüzde 10’unu oluşturan G7 ülkelerinde yaşayanlar gitti. Dünya Bankası’nın sınıflandırmasına göre “düşük gelirli” ülkeler şu ana kadar dünyada uygulanan dozların yalnızca yüzde 0,3’ünü aldı.

Biyoçeşitliliği korumak için G7’nin karaların ve okyanusların “en az yüzde 30’unu” koruma sözü vermesi talep ediliyor. G7'nin, gelişmekte olan ülkelerde ekonomilerini canlandırmak ve net sıfır karbondioksit emisyonları elde etmelerini sağlamak için çevreyi gözeten altyapı yatırımlarına teşvikte bulunması bekleniyor. ABD'li bir yetkiliye göre bu, Çin'in etkisini artırmak için yurt dışında altyapı inşa etmeyi hedeflediği "Yeni İpek Yolu” adlı en büyük projesine karşıt bir öneri olarak karşımıza çıkıyor. Yetkili açıklamasında şu ifadeleri kullandı:

“G7, düşük ve orta gelirli ülkelerde duyusal, dijital ve sağlık altyapılarına yatırım yapmak için yolsuzluğu ortadan kaldıracak yüksek standartlı, şeffaf ve iklime zarar vermekten kaçınan bir mekanizmayı esas alacak.”

Zirve öncesinde Boris Johnson ve Joe Biden iklim düzeyinde harekete geçilmesi gerektiği konusunda ortak bir tutum sergileyerek siber saldırılar ve küresel ısınma tehdidini dikkate alan yeni bir ‘Atlantik Bildirisi’ imzaladılar. The Times gazetesine göre Johnson, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa'nın yeniden yapılandırılması için ABD’nin devasa finansman projesine benzer şekilde, gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerini karbondan arındırmalarına yardımcı olacak bir “Marshall Planı” yapılmasını umut ediyor. İki büyük müttefik, Çin ve Rusya'nın sebep olduğu ve G7 Zirvesi sırasında gündeme getirilecek sorunlar gibi başlıca uluslararası konularda hemfikir olsa da İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden (AB) ayrılmasının akabinde Londra ile AB arasında yaşanan anlaşmazlığın merkezinde yer alan Kuzey İrlanda konusunda iki taraf arasında gerilim devam ediyor. Joe Biden açık bir şekilde herhangi bir eleştiri yapmaktan kaçınırken Avrupalı ​​liderler, Londra'nın Birleşik Krallık'ın parçası olan Kuzey İrlanda'daki öfke karşısında yeniden gözden geçirmek istediği anlaşmalara bağlılıklarını Boris Johnson'a hatırlatmayı planlıyorlar. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron iki gün önce İngiltere hükümetine imzalanmış anlaşmaların "yeniden müzakere konusu olamayacağına" dair bir uyarıda bulundu. Macron’un bu sözlerine karşılık İngiltere Dışişleri Bakanı Dominic Raab ise dün “Birleşik Krallık'ın toprak bütünlüğünün” müzakere konusu olamayacağını vurguladı.

Johnson: Londra-Washington ilişkileri “yıkılmaz”

İngiltere Başbakanı Boris Johnson, G7 Zirvesi öncesinde ABD Başkanı Joe Biden ile iki gün önce yaptığı ilk görüşmenin ardından İngiltere-ABD ilişkilerini ‘yıkılmaz’ olarak nitelendirdi. Johnson dün sabah BBC’ye verdiği röportajda şu ifadeleri kullandı:

“Bu bir ilişki. Buna ‘derin ve anlamlı bir ilişki’ diyebilirsiniz. Bu yok edilemez bir ilişki. Çok uzun süredir devam eden, hem Avrupa’da hem de dünyada barış ve refahın önemli bir parçası olan bir ilişki.”

İki lider, iki gün önce yüz yüze yaptıkları görüşmede, Kuzey İrlanda’da İngiltere’nin AB’den çıkmasından kaynaklanan gerginlik de dahil olmak üzere yaklaşık 25 konuyu ayrıntılı olarak tartıştı.

Boris Johnson, Joe Biden'ın Londra'nın Kuzey İrlanda Protokolü’nü geçersiz kılma girişimleri ile ilgili memnuniyetsizliğini görmezden geldi. Protokol AB üyesi olan İrlanda ile sınırın eski haline dönmesini engellemeyi amaçlıyor. Ancak bu Birleşik Krallık ile Kuzey İrlanda arasındaki ticaret faaliyetlerinde karışıklıklara yol açtı. Johnson İngiltere, AB, Washington ve “tüm tarafların Hayırlı Cuma Anlaşması'nın temel düzenini koruduklarından emin olma konusunda büyük çıkarları olduğunu” söyledi. Söz konusu anlaşma 1998 yılında imzalanmış ve böylece Birleşik Krallık'a bağlı özerk bir ülke olan Kuzey İrlanda’daki 30 yıldır devam eden kanlı çatışma sona ermişti.

 

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU