Kan bağı olmayan akrabalık: Kirvelik ve musahiplik

Kirvelik ve Musahiplik kavramları Aleviler için geleneksel olarak oldukça güçlü sorumlulukları ve yaptırımları olan uygulamalardır

Fotoğraf: Twitter

Geleneksel akrabalık ilişkilerinden farklı olarak ailesel, aşiretsel veya kan bağına dayalı bir ilişki yerine, sınırları belirlenmiş kurallar çerçevesinde sosyal olarak kurumsallaşmış yapılardır Kirvelik ve Musahiplik. Kan bağı olmaksızın, ömür boyu sürecek ve bir akit ile kişileri bağlayan ilişki biçimlerini bir nevi akrabalık kapsamı içinde değerlendirebiliriz. Toplumda daha çok kan kardeşliği biçiminde gözlemleyebildiğimiz ilişki şeklinin Alevi toplumunda farklı uygulamalarla kültürel bir öğe haline gelen kavramlarla karşılaşılır. Kirvelik ve Musahiplik kavramları Aleviler için geleneksel olarak oldukça güçlü sorumlulukları ve yaptırımları olan uygulamalardır. Her ikisinin de gerçekleşebilmesi için bağlı bulunulan ocağı temsil eden bir Pir ya da Dede tarafından usullerine uygun olarak yapılan törenler ve verilen ikrar sonucunda hayata geçirilebilir.

Alevi olmayan birçok toplulukta da görülen Kirvelik uygulaması, Alevilerde farklı kısıtlamalar ve yükümlülükler gerektirdiğinden farklılık arz eder. Kirvelikle ilgili Alevi inancına en yakın özellikler gösteren topluluk Êzidilerdir. Tıpkı Alevilerde olduğu gibi bu kurum kutsanır ve ayinleştirilerek geçerlilik kazandırılır. Tıpkı Alevilerde olduğu gibi Kirve olan kişiler ve aileleri ahret kardeşi sayıldıklarından evlilik kesinlikle yasaktır. Bu durumun istisnası yoktur ve kimi yerlerde 4 kuşak kimi yerlerde de 7 kuşak geçmeden söz konusu ailelerin evlenmeleri yasaktır.

Bu süre zarfında yasaklanmış bir evlilik yapan aile bireyleri, hem dini otorite tarafından "düşkün" ilan edilir, hem de toplum tarafından bunun bir sonucu olarak izole edilerek cezalandırılırlar.

Kirvelik Nedir?

Hamza Aksüt-Araştırmacı-Yazar

Kirvelik, merkezinin Mezopotamya olmak üzere geniş bir coğrafyada rastlanan bir çeşit sosyal akrabalık olduğunu söyleyen Aksüt, sözlerine şöyle devam ediyor:

"Küçük yaştaki erkek çocuğu sünnet ettirmek için çocuğun ailesi, sevdiği ya da yakınlık kurmak istediği bir aileyi Kirve tutmak ister. O aile de kabul ederse Kirvelik ikrarı verilir. İkrardan sonra karşılıklı olarak ‘Kirve görülme’ye gidilir. Kirve görmeye, eş dost akraba ve saygın kişilerle birlikte gidilir ve herkes kendi ölçüsünde hediye götürür. Kirve tutulan kişi de aynı şekilde eş dost ve saygın kişilerle ‘çocuk görme’ye gelir. Yine herkes kendi ölçüsünde hediye sunar. Bütün bunlar sünnetten düğününden çok önce gerçekleşir."

HAMZA AKSÜT.jpg
Hamza Aksüt

 

Kirve olan ailelerdeki çocukların birbirleriyle evlenmesinin yasak ve günah olduğunu söyleyen Aksüt, "artık onlar kardeş-bacı olmuştur" diye ifade ediyor:

"Bu durum, Alevilikte ve Ezîdilikteki bireyye ahreti, ahiret kardeşliği ya da musahiplikteki kuralın aynısıdır. Öyle ki, "Kirve, Kirvenin damının üzerinde dahi kötü niyetle gezerse kestiği kurban kelb (köpek) olur" şeklindeki bir ifade Malatya, Maraş, Sivas ve Amasya gibi yörelerde yaygın olarak kullanılır."

Kirveliğin Müslüman ve Ezîdi topluluklarda daha çok görülen bir sosyal akrabalık olduğunu söyleyen Aksüt, Müslüman topluluklardan Alevilikte, Sünniliğin bir kolu olan Şafiilikte daha sıkı kural ve ritüellere bağlı olmakla birlikte yine Sünniliğin bir kolu olan Hanefilikte de yaygın olduğunu söylüyor:

"Konu Kirvelik olunca etnik grup, din ya da mezheple birlikte coğrafi faktörü de hesaba katmak gerekir. Kirvelik ve kuralları Mezopotamya coğrafyasına yaklaştıkça çok daha önemlidir. Bu coğrafyadan uzaklaştıkça önemi azalır ve sıkı kurallarını kaybeder. Alevi topluluklar özel olarak ele alınırsa yine durum aynıdır. Sincar, Kerkük, Musul, Süleymaniye, Diyarbakır, Urfa, Adıyaman, Antep, Maraş, Malatya, Sivas, Tunceli, Erzincan, Erzurum, Bingöl, Kars, Tokat ve Amasya coğrafyasında çok önemli olan Kirvelik örneğin Balıkesir, Manisa, Eskişehir gibi coğrafyalara gidildikçe önemini ve sıkı kurallarını büyük ölçüde kaybeder. Alevi topluluklarda Kirvelik ve kuralları, Kürt ya da Türk olmasına göre değişmez."

Ezîdilerin çoğunlukla Mezopotamya coğrafyasında yaşadığı için bu toplulukta Kirveliğin önemini hiç kaybetmediğini söyleyen Aksüt, şöyle ifade ediyor:

"Bir istisna olarak bundan yaklaşık 100-150 yıl önce Azerbaycan ve Gürcistan’a göçen Ezîdiler de Kirveliğin önemini hala koruduğu görülmektedir. Kirveliğin bir başka amacı, potansiyel düşman olan topluluklarla sosyal akrabalık kurulması şeklindedir. Bir örnek vermek gerekirse, bir Alevi köyüyle bir Sünni köyü arasında çıkacak muhtemel bir olayı önlemek için iki köyden aileler Kirve olur ve tehlike durumunda araya girerek önleyici rol üstlenir. Kirveler asla küs olamaz. "Kirveler, Temmuz’un (Yaz mevsimi) ortasında bir pınarda ıslanıp bir dikene serilen mendilin kurumasına kadar geçen süreden fazla küs kalsa ikrar bozulur.

Alevi ve Sünni topluluklarda çocuk sünnet olurken bir döşek serilir ve Kirve döşeğe oturup çocuğu kucağına alır. Buna peygamber döşeği denir. Sünnet sırasında sık sık "Peygambere salavat" denir ve salavat getirilir."                   

Réya/Raa Heqi İnancında (Kürt Aleviliği) Sünnet ve Kirvelik

Erdoğan Yalgın-Araştırmacı- Yazar

Kürt Alevilerin olmazsa olmazları arasında yerini alan, Sünnetin başlangıcı olan Kirvelik kurumunun oldukça kutsal olduğunu söyleyen Yalgın:

"Réya/Raa Heqi İnancında (Kürt Aleviliği) Sünnet ve Kirvelik diğer topluluklarda olmayan derin özellikler taşır. Sünnet ve Kirvelik; Réya Heqi İnancı gibi aynı köklere sahip olan Ezidî Kürtler de de çok önem verilen bir gelenektir.

Kürt Alevilerde Kirvelik, akraba olmayan aileler tarafından gerçekleştirilir. Bu aileler 7 göbek birbirlerinden kız alıp vermezler. Çocuğu peşine atılan Kirve (kadın-erkek) aynı zamanda o çocuğun babası ve annesidir. Kurmanci dilinde şöyle denir: Musahipler ve Kivreler karşılıklı derler ki; Em eqrar dan hev du, heft bav bırané: Biz birbirimize ikrar (musahip/kirvelik) verdik. 7 baba (göbek) ve kardeşiz."

ERDOĞAN YALGIN.png
Erdoğan Yalgın

 

Etimolojik Bağlamda Kirve

Kürt Alevilerin, ‘Kirve’ kavramını kendi ana dillerinde Keywre, Kewyra, Kiriv veya Kırîv olarak çağırdıklarını söyleyen Yalgın, sözlerine şöyle devam ediyor:

"Pratik manada Kirve, çocuğu; sünnet edileceği sırada kucağına alıp oturandır. Kewyra, Kırîv, Kirwa, Keyrva ve biraz da Türkçeleştirilmiş söylemiyle Kirve kavramı Kürtçe dillerine aittir. Kelimenin kökü olan Kir- "penis" demektir. Son eki olan -va-ve < "ayırma" fiilini içerir. Keyr < bıçak/ kesici alettir. İki ayrı kelimeden oluşan sözcük; "Penisin ayırımını" ifade eder. Yani penisin ucunun/ üstderinin kesilmesi anlamına gelir.

"Kiriv’in bir diğer anlamı ise Kürtlerin ataları olan Hurrilerin dilinde saklıdır. Meselâ Hurricede kir/ki-(i)-r ‘özgürleştirmek’ ile u(r)b- ‘kesmek’ sözcüklerinin bileşiminden de aynı anlam çıkmaktadır. Böyle bir durumda kir+u(r)b- = keserek özgürleştirmek anlamı ortaya çıkar. Ancak süreç içerisinde "u" sesi düşmüş ve sadece kirîb veya kirîv olarak telaffuz edilmiştir."

Hangi şartlarda Kirvelik ikrarının meydana geldiğini anlatan Yalgın, bazı kan davalarında husumetlerin sonlandırılmasında sıkça Kirvelikle sorunların çözüldüğünü ifade ediyor:

"Çocuğunu kan davalısının ya da kavgalı ailenin evine götürerek, "Bu çocuğumu senin peşine attım. Benim çocuğum değil artık senin çocuğundur "der ve kavgalı aile bu durum karşısında susar ve düşmanlığı sonlandırır. Küçük Kirvesini öz evladı gibi görür. Çocuğuna Kivre tutan aile derki: Ez lawé xa avıtime peşiya de <  Ben oğlumu senin önüne attım. Peşine attım. Bazen Anne ya da baba çocuklarına Kirve edinmek için kendi aralarında konuşurlar ve yakın zamanda rüyalarında gördükleri kişiyi, aileyi çocuklarına Kirve tutarlar. Çocuğun tutulan bu Kirvesi Réya/Raa Heqi (Kürt Aleviliği) inancında zahiridir. Bir de bâtıni bir Kirve tutulur ki; bu da çok önemlidir. Bâtın dünyadaki Kirve ise bölgede toplum tarafından uğrak olan kutsal bir ziyaretin sahibidir. Meselâ Dızgın Baba, Munzur Baba ya da bir Ocak Evliyası/Banisi (Quréş, Bamasır, Berxécan, Axucan vs.) olabilir. Bu etapta bir kurbanla bu kutsal mekanlar ziyaret edilir ve Ocak Pirlerinin huzurunda ritüellerle Kirvalık ikrarı verilir. İşte bu da bâtın manada oldukça kutsaldır.

Bir de özellikte kadının hamileliği sırasında rüyasında gördüğü bir kişiyi kendine Kirve olarak seçmektir. İnce kibar bir teklifle bu karşı tarafa duyurulur, kabulü için gönül rızalığı sağlanır. Ailelerin Kirve seçerken kendi dengi veya kendisinden üstün bir aile ile ilişki kurma hedeflenir. Daha çok ailelerden biri zengin ise fakir bir aile seçilir. Burada fakir aileye yardım edilsin amacı güdülür."

Kirvelik ikrarının nasıl başladığını anlatan Yalgın, sözlerine şöyle devam ediyor:

"Kirvelik teklif edilecek aileye önceden bu istek bildirilir. Aile de kendi yakın akrabalarına danışır. Aynı danışıklığı Kirvelik teklif eden çocuğun ailesi de kendi yakın akrabalarına durumu anlatır ve "falan aileden falan kişiyi çocuğuma Kirve edeceğim ne dersiniz?" diye sorar. Bundaki maksat zira Kirvelik sadece iki aile arasında olmayacağıdır. Çünkü ailelerin yakın akrabaları da Kirve olacak ve 7 göbek birbirlerinden kız alıp verilmeyecektir. Husumet yaşamayacaklardır! Bu oldukça ağır ve uyulması gereken bir ikrardır. Dolayısıyla bütün aileler birbirine girift olacak ve birbirlerini taşımaları kırıp-üzmemeleri gerekecektir. Karşılıklı bu kabuller yerine getirildiğinde, Kirvelik teklifini yapan aile yakın akrabalarından da birkaç aileyi alarak çocuğuyla birlikte Kirvelik teklifini götürür."

Kirvelikte sünnetin gerçekleşeceği günün Perşembe sabahı, erkenden güneşin doğumuyla yapıldığını söyleyen Yalgın, doğacak güneşe dönecek şekilde yüzlerini çevirdiklerini ifade ediyor:

"Sünnetçinin sağ tarafında Kirve ve ailesi, sol tarafında ise çocuğun ailesi saf tutarlar. Diğer aileler ise arka tarafta dururlar. Burada Sünnetçi bir gılbang/dua verir. Orta yere bir Xonca-e (Yuvarlak tahta masa konur. Bu masanın üzerinde mumlar yanar ve temiz bir havlu vardır. Dua okunurken, orada bulunanlar Xonca’ya para atarlar. Xonca, Xızırın xoncasıdır. Sünnet Halil İbrahim’indir. Xonca güneştir, berekettir, evin sofrasıdır. Xelil İbrahim ilk sünnetlidir. Sonra Sünnet işlemine başlanır. Kirve bir yüksek yere-sandalyeye oturur. Temiz bir havluyu dizlerine atar. Bu havrula Péşa Kevra  < Kirvenin eteği denir. Bu havluya çocuğun kanı damlar. Bu kan dostluğun 7 göbek sürecek, nişanı-ikrarıdır."

Alevi inancında ikrar vermek

İbrahim Karakaya-Alevi Bektaşi Federasyonu Kurucu Yöneticisi

"Bütün Alevi gruplarının temel teolojik anlayışları: Tanrı-İnsan ayrımının mutlak olmadığı ( Vahdet-i Vücut), Hak- Muhammed- Ali’ye ayrılmış özel inanç ve sevgi, Ehl-i Beyt soyundan gelen imamların kutsallığı, Kerbela Kültü, Hızır Kültü, Doğal Ziyaretlerin kutsallığı ve Cem Törenleri ortak özellikleridir.

Onlar arasındaki inançsal farklılıklar üst teolojik anlayışlarda değil, yaşam alanı olarak seçtikleri bölgelerin veya eski inançlarından devir aldıkları geleneksel motiflerin etki düzeyinde aramak gerekir. "Yol bir sürek bin bir" derken, Yol; üst teolojik anlayıştaki birliği, sürek bin bir ise etnik ve geleneksel motiflerdeki biçimsel farklılıkların etkileri olarak anlamak gerekir."

İBRAHİM KARAKAYA.jpg
İbrahim Karakaya

 

Tarihsel süreçten günümüze varlığını devam ettiren Musahipliğin, Alevi inancında önemli Erkanlardan "Musahiplik Erkanı" olarak uygulanmaya devam etmekte olduğunu söyleyen Karakaya:

"Farklı Alevi süreklerinde Musahiplik ve İkrar Erkanları, yola girmek anlamında benzer uygulamalar içermektedir. Farklılıklar biçimsel motiflerde kendini gösterir. Bu anlamda ikrar Aleviliğe giriş sözüdür. İkrar vermeden önceki hal söze dair bir sorumluluğu gerekli kılmazken, ikrar verdikten sonra sadece kişi değil, o kişi ile söz ortamında bulunan herkes sorumluluk paylaşır. Bu anlamda ikrar toplumsal bir sorumluluğun kişi tarafından kabul edilmesi ve bu kabulün toplumca onaylanması anlamına gelmektedir"

Alevilikte iki çeşit cem olduğunu söyleyen Karakaya, sözlerine şöyle devam ediyor:

"Biri yediden yetmişe her insanın katıldığı Birlik Cemleri. Bu cemler daha çok yolun kurallarını gençlere tanıtmak, öğretmek ve sevdirmek için yapılır. Herkes katılabilir, bir şart aranmaz. İkincisi ise Görgü Cemleridir. Bu cemlere yalnızca evli olanlar yani Musahibi olanlar katılabilir. Musahip olmak ya da görgüden geçmek isteyen insanlar için yapılan bu cemlerin periyodik bir düzeni yoktur, ihtiyaca göre yapılır."

Alevi inancının önemli kurumlarından biri olan Musahipliğin, kelime itibarıyla dünya ve ahiret (yol) kardeşliği anlamına geldiğini söyleyen Karakaya, erkeklerin ‘ahret kardeşi’ eşlerinin ise ‘bacı’ olduğunu ifade ediyor:

"Görgü Cemlerinde yeni Musahip olanlar, mistik bir anlam taşıyan bir merasimden- erkândan geçerler. "Dört can bir baş" felsefesini temsilen, dört kişinin sığacağı büyüklükteki elbisenin içine eşleriyle birlikte girerler. Musahiplik bir defa yapılır ve bir ömür boyu sürer. İnançsal ve toplumsal anlamının yanı sıra ahlaksal açıdan da önemli bir anlam taşıyan Musahiplik Kurumu, toplumsal dayanışma ve barışı sağlayan fonksiyona sahiptir. Musahipler, kimi yörelerde yedi, kimi yörelerde ise on iki göbek birbiriyle evlenmezler."

Tahtacı Alevilerde de Musahipliğin son derece önemli olduğunu söyleyen Karakaya, sözlerine şöyle devam ediyor:

"Musahip olmayan ceme giremez. Gerçeğe uzanan kapılar Musahip olanlar içindir. Mürşidin taliple, musahip çocukları da birbiri ile kardeş sayıldıklarından dolayı evlenemezler.  Alevi olmayan biri ile evlenme yasaktır. Bu suretle Alevi olmayanlar inancın içine sokulmayacak ve inanç korunacaktır. Tahtacılarda Musahiplik ile birlikte dört kapı aşamaları vardır. Hz. Ali’nin yaşadığı olgunluk basamakları olarak algılanan "dört kapı" şu şekilde sıralanır.

Musahiplik: İkrar vermiş evli canların yaşam boyu dayanışması olarak algılanır. Hz. Muhammet- Hz. Ali ile temsil edilir.

Aşinalık: İki Musahibin yarattığı dayanışma kurumu olarak algılanır. Hz. Ali – Veysel Karani ile temsil edilir.

Peşinelik: İki Aşinanın yarattığı dayanışma kurumu. Sürekli gerçeği arayan ve en sonunda Boz Atlı Hızır olarak algıladığı Hz. Ali’yi bulan Selman-ı Farisi anısına, Hz. Ali – Selman-ı Farisi olarak temsil edilir.

Çiğildaşlık: İki peşinenin yarattığı dayanışma kurumu. Tanrının müdahalesi dışında canlı cansız her oluşumu sağlayan kurucu nesnelerin en üst basamağında yer alan, tüm dünya nimetlerinden arınmış, tanrı ile bütünleşmiş olarak algılanır. Hz. Ali ile özdeşleşmesi nedeniyle Şah-ı Merdan Ali ile temsil edilir.

Musahipliğin Isparta ve yöresinde, Seyit Veli Ocağı Ahitnamesi’nde küçük farklılıklar olsa da özünün aynı olduğunu söyleyen Karakaya, şöyle ifade ediyor:

"Alevî-Bektaşî inanç mensuplarının Yol’a girerken uymayı kabul ettikleri kaideleri içeren yazılı metne ahitnâme denmektedir. Her talibin veya dervişin bu kuralların yükümlülüğünü kabul etmesi, "ikrar" vermesi ile mümkün olmaktadır. Yol’a muhib olan derviş, Yol’a girmek, bir Dede’ye, bir Baba’ya bağlanmak ister. Bu merasime "ikrar merasimi" adı verilir. İkrar "tasdik/kabul etme" anlamındadır. İkrar veren derviş, Yol’un kurallarına uyacağına da söz vermiş olur.

Bedri Noyan merasimi şöyle anlamlandırır: "Yol’a ikrar verilerek girilir, yani bir ant içilirdi. Bu tören tövbe ile başlar. Daha önce işlenmiş olan suçlar, hiç işlenmemiş gibi sayılırdı. O anda yeniden doğmuş gibi olurdu. Tövbe ettikten sonra uyarıcının (Mürşid’in) ona yapacağı (telkini), yani vereceği öğütler içinde hareket etmeye ikrar verir, söz verir, ant içerdi. Artık bu ahlaki ve hukuki kurallara saygı gösterecek, kıl kadar bunlardan sapmayacaktır. Öğütler verilmeden önce kendisine sorulmuş ve: (Bu yol güçtür. Giyilmez, demirden leblebidir çiğnenmez. Kıldan ince köprüdür geçilmez. Kılıçtan keskindir dayanılmaz. Demirden yaydır çekilmez. Gelme gelme! Dönme dönme! Gelenin malı, dönenin canı!..) İşte yolun bu koşulları, bu ant içme erkek ve kadın için eşittir. Artık dönüş olmaz. İkrarı bozan, verdiği anttan dönen için ceza ne ise uygulanır."

Dersim’de Kirvelik ve Musahiplik

Dersim Alevi inancında musahibin ve Kirveliğin yerinin oldukça ağır olduğunu söyleyen yazar Hüseyin Ayrılmaz, yolun hakikatinin bu iki kavramın üzerine oturduğunu dile getiriyor:

"İnancın merkezine konulan bu ikrar eliyle toplumsal ilişkiler biçimlenir ve geniş bir dostluk ağı örülür. Dersimliler bu kadim kültüre ‘ikra’r diyorlar. Cumhuriyet sonrası Dersim’de görevli olarak çalışmalar yürüten Naşit Hakkı Uluğ: "Bizim Dersimle ilgilenmemiz Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u almasıyla başladı. Ama o Dersim, öncesinde nasıl yaşıyorduysa sonrasında aynı geleneksel yaşamına devam etti" der, ‘Derebeyi Dersim’ eserin de. Kast edilen yaşam birçok nedenin yanında esasen inançsal ayrılıktır. Zira Dersim Osmanlı’yı Sünni bir egemenlik olarak gördü ve o şemsiye altına girmek istemedi. Osmanlı’nın nüfus edemediği, egemenlik kuramadığı Dersim, devletsiz yaşamda inancını rehber edinerek yoluna devam etti."

HÜSEYİN AYRILMAZ.jpg

Hüseyin Ayrılmaz

 

Dersim için, "Dağlar ülkesi insanlarının en az o dağlar kadar eğilip bükülmesi zordur derler" diyen Ayrılmaz, kural tanımaz bir yaşamın boy verdiği topraklar olarak, hep tarif edildiğini dile getiriyor:

"Oysa Dersim bütün toplumsal ilişkilerini, iktisadi yaşamını inancı üzerinden çözüyor ve bir arada barış içinde yaşamanın mümkün olacağını gösteriyordu. Zira beslendiği kaynak doğruydu ve o kaynak "raa heqi" dedikleri Alevi yol erkanıydı. O erkan doğayla olan ilişkilerinden insanlar arası çelişkilere kadar, her şeye iyilik ve kötülük noktasından baktı.  Felsefik yaşamını bu iki kavram üzerine oturtan hak yolu insanları hep bu kültürden beslendi ve onu inancına yol eyledi." 

Dersim Aleviliğinin temel ayırımının ocak sistemi olduğunu söyleyen Ayrılmaz, bu ocak sisteminin bir yanıyla örgütsel bir işlev görürken diğer yanıyla bilge insanların yetiştirilmesinde başat rol oynadığını ifade ediyor:

"Ocak ateşinde pişen bu insani kâmiller Pir, Rayber, Mürşit, Talip döngüsü içinde toplumsal yaşamın belirleyicileri ve bir arada yaşamanın örgütleyicileri oldular. Pir-Talip ilişkisi üzerinden topluma yol gösterdiler ve erkân yürüttüler.  Kendilerini hak yolu evlatları olarak tanımlayan bura insanı, Musahiplik ve Kirveliği bir arada yaşamanın temel direği olarak gördü. Ona ikrar kapısı dedi onu kutsadı ve inancının merkezine koydu."

Aşiretler arası çelişkilerin ve benzer birçok anlaşmazlıkların Kirvelik ikrarı üzerinden çözümlendiğini söyleyen Ayrılmaz, sözlerine şöyle devam ediyor:

"Kirveliğe karar veren aile bir miyaz, kırmızı elma, üç çerağ ve kese içinde bir hediyeyle ikrar vereceği aileye gider. Çerağlar yakılıp karşılıklı dualar okunur ve bunun üzerine Kirvelik bağı kurulur. Bu ritüel sünnet günüde tekrarlanır.  O saat itibarıyla yakın akrabalar dâhil bu aileler arasında anlaşmazlıklar olmaz. Yakın derece akrabalarla evlilik yapılmaz ve bu ikrar dört kuşak devam eder."

Musahipliğin ahiret kardeşliği olduğunu söyleyen Ayrılmaz, sözlerine şöyle devam ediyor:

"Evlilik öncesi iki gencin kararıyla gerçekleşir. Konu ailelere açılır onlar da uygun görürse ilk teklifi yapan taraf miyaz ve bir kurbanla diğer aileyi ziyaret eder. Pir-Rayber huzurunda yeminler edilir ikrara bağlı kalınacağına dair sözler verilir. Pir hak yolu ve Musahipliğin anlamı konusunda gençleri bilgilendirir ve birbirlerinin işleyecekleri günahlardan sorumlu olacaklarını hatırlatır. Sonra kurban kesilir ve pay edilir. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte güneşe karşı iki genç Pir huzurunda dara çekilir. Yolun hakikati ve Musahipliğin ağırlığı bir kez daha hatırlatılır. Dahası vazgeçme şanslarının artık olmadığı söylenir ve kararlı olup olmadıkları konusunda son sözleri alınır.

Musahiplik ikrarı yedi kuşak devam eder ve bu aileler arasında yakın akrabalar dahil kavga, dövüş ve evlilik yapılmaz. İkrar toplumsal çelişkilerin çözümünde adeta köprü görevi görür. Dersimde kan davaları ve uzun sürecek düşmanlıklar ikrar eliyle çözüme kavuşmuştur. Yolun bu inançsal hukuku taraflarca değiştirilemez ve ikrara bağlılık devam eder."

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU