Game of Thrones'un ardından... Dizilerde mükemmel son neden bu kadar zor?

The Independent'tan Louis Staples, dizi finallerinin bir hikayeyi sonlandırmanın ötesinde, geride bir miras bırakmak gibi algılandığı görüşünde 

Fotoğraf: The Independent

Game of Thrones final bölümünün son dakikalarında Tyrion Lannister karakterini canlandıran Peter Dinklage şöyle söylüyor:

“Dünyada iyi bir hikayeden daha güçlü bir şey yoktur. Bunu hiçbir şey durduramaz. Hiçbir düşman bunu yenilgiye uğratamaz.”

Ancak Staples, "Game of Thrones'un son sezonu boyunca öğrendiğimiz bir şey varsa, o da aslında tek bir şeyin iyi bir hikayeyi yenebildiği. O da yanlış bir son" diyor.

 

 

Dizinin 8. sezonunun bu şekilde sona ereceğini çok az kişi bekliyordu. Kamuoyu Game of Thrones’u son sahnelerinden çok önce, ejderha ateşi ile ölüme mahkum etmişti.

Son bölümünün ardından yüzbinlerce kişi, imza kampanyası başlatarak sezon finalinin “yetkin senaristler” tarafından yeniden kaleme alınması yönünde imza kampanyası düzenledi.

Kısa sürede 1,5 milyon imza toplandı. Internette Daenerys karakterini canlandıran Emilia Clarke’ın bir videosu paylaşıldı.

Videoda, finalden önceki bölümde deliren Clarke’a dizinin sonunu beğenip beğenmediği soruluyor ve Clarke da -sanki dizinin hayranlarını finale ilişkin “uyarırcasına”- endişeli şekilde gülüyordu.

 

Emilia Clarke 2. AFP. jpg
Emilia Clarke / Fotoğraf: AFP

 

Scott Bryan, Game of Thrones finaline ilişkin asıl sorunun, dizinin, yazar George RR Martin’in yazdıklarından farklı şekilde sonlanması olduğunu söylüyor.

Dizinin sonunda tahtı kimin hak ettiği ve kimin ele geçireceğine ilişkin izleyicilerin söyleyecek şeyleri olduğunu belirten Bryan, Game of Thrones'un, tahtı kimin ele geçirdiğinin açıklanmasıyla resmen final yaptığını vurguluyor.

Finali hayal kırıklığına uğratan yapımlar

Ancak uzun soluklu dizi Game of Thrones, sonu hayal kırıklığına uğratan ilk yapım değil.

6 sezon ve 119 bölümün ardından, Lost'un finali acımasızca eleştirildi.

Breaking Bad dizisinin finali, karmaşık tepkilere neden oldu.

David Simon’ın Baltimore’daki suçlara ilişkin dizisi The Wire, uyuşturucu, cinayet, yolsuzluk döngüsünün süreceğini varsayacak şekilde sonuçlandı. 

David Chase’in New Jersey gangster dizisi The Sopranos da benzer bir sonla veda etti.

Chase, final bölümünü “Bilin bakalım ne oldu? Hayat iyi şekilde bitmiyor” sözleriyle yorumladı.

2 The Sopranos.jpg
The Sopranos / Fotoğraf: Twitter

 

Final sezonunda başrol oyuncusu Kevin Spacey’nin yer almadığı House of Cards, diziyi popüler kılan şeylerden yoksun, gülünç şekilde sona erdi.

Mad Men’in 2015’te yayınlanan finaline gelen tepkiler öyle büyüktü ki, Matthew Weinrt ilk röportajında şu sözleri sarfetmişti:

"Bu dünyada yeteri kadar empati duygusunun olduğunu düşünmüyorum!"

Peki neden dizilerin sonlarına karşı böyle içsel tepkiler veriyoruz? Neden bizim için bu kadar önemliler? 

BBC Three’nin komedi dizisi Thirst’ün senaristlerinden Furquan Akhtar (Furkan Aktar), şu yanıtı veriyor:

“Hepimiz doğal olarak bir hikaye anlatmayı biliyoruz. Hepimiz başarılı bir şekilde gündelik yaşantımızda hikaye anlatıyoruz. Yıllarca izlediğimiz, vakit harcadığımız hikayeleri çarpıtır ya da -başka bir hikaye uğruna- çıkmaza sokarsanız, hikayeleri aldatırsınız ve o zaman izleyici olarak mutsuz oluruz. Hepimiz başarıyla insan hikayeleri anlatıyoruz, bu insan etkileşiminin büyük bir parçası.”

 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

 

Geçmişte BBC’de senaryo yöneticiliği yapan ve The Fall, Line of Duty gibi diziler ile Channel 4’te No Offence’de senaristlik yapan Henry Swindell ise başarılı bir finalin, genellikle dizinin en başından başladığını söylüyor ve ekliyor:

“Neden hikaye anlatıyoruz? Rastgele, kaotik ve tehlikeli bir dünyayı anlamlandırmak için.”

Swindell, dramanın temel işlevinin dünya görüşümüzü test etmek olduğunu söylüyor ve Tv şovları sona yaklaştıkça kırılgan dengenin de bozulduğuna dikkat çekiyor:

“Bilgi tüketme yöntemimizin çoğu, dünya “tezimizi” zorluyor. Tükettiğimiz kültür, genellikle bizim dünya görüşümüzün anti tezini gösteriyor. Bu sebeple araştırmalı, ilgilenmeli ve en sonunda görüşümüzün geçerli olup olmadığına karar vermeliyiz. Hikayelerin de yaptığı bu. İkileme düşen, ideolojilerle çatışan karakterlerin bunların üstesinden gelip gelemeyeceğini ve çözüme ulaşılıp ulaşılmayacağını görüyoruz."

Swindell, Hitchkok örneğini vererek, dizilerin, 3 şekilde sonlanabileceğini -herkesin sonsuza dek mutlu olduğu, herkesin öldüğü ya da iyilerin ödüllendirilip kötülerin cezalandırıldığı-  sözlerine ekliyor:

“İronik bir sonda ise iyiler açıkça ödüllendirilmez ve kötüler cezalandırılmaz. Genellikle siyasi yapımlarda bir karakter, amaçladığı güce ulaşmak için karakterinden ödün verir. Aslında böylelikle seçimlerin sonucunda “cezalandırma” gerçekleşmiş olur ve hiçbir zaman gerçek mutluluğa erişemezler.” 

Tv eleştirmeni ve Independent’ın sanat yazarı Fiona Sturges, TV dizilerinin sonlarının giderek karmaşıklaştığını düşünüyor.

Sturges, geçmişte olduğundan daha zorlu finallerin yaşandığını belirtiyor. 

Fiona Sturges, “çoklu bitiş sendromu” konusunda da uyarıda bulunuyor:

“Bence her şeyin muntazam şekilde sonlanması gerektiğini düşünen pek çok yazar var. Ancak mutlaka böyle olmak zorunda değil. Biraz gizem bırakabilirsiniz. ”

Sturges ile aynı görüşteki Swindell, dizi finallerine ilişkin yapılan en büyük hatalardan birinin kişilerin genellikle ekran önünde çok fazla zaman harcaması olduğunu söylüyor ve ekliyor:

“En iyi sonları düşünürseniz, drama, kriz ve en heyecanlı ana ulaşma, mümkün olduğunca uzun sürer. Ancak çözüm, olabildiğince çabuktur.  Çünkü bizim için heyecan verici olan budur. ”

Bafta ödüllü senaryo yazarı Jimmy McGovern, harika bir sonun hem şaşırtıcı hem de kaçınılmaz olması gerektiği görüşünde:

Game of Thrones’un finali, kesinlikle şaşırtıcıydı ve herkesi memnun etmek mümkün gözükmüyordu. Artık hikayeleri her zamankinden daha hızlı şekilde tüketiyoruz. Yapımların yeni bölümlerini her hafta beklemek, baskının artmasına neden oluyor.

Yaşanan hayalkırıklığı, dizilerin sadece bir hikayeyi sonlandırmadığını, geride bir miras bıraktığını kanıtlıyor. İzleyiciler, yapımlar ve karakterler ile duygusal bağ kuruyor. Bu hikayelerin sonuçları, tecrübelerimizi muazzam etkiliyor. Gerçek hayattaki ilişkilerimiz gibi, Tv şovlarını da onları izlediğimiz süre boyunca bize hissettirdiği güzel şeyler ile değil, genellikle finalleri ile hatırlıyoruz.

 

* Louis Staples ağırlıklı olarak Indy100 ve Independent Voices için katkılarda bulunuyor

 

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

https://www.independent.co.uk/arts-entertainment/tv/features
 

DAHA FAZLA HABER OKU