İlham veren başarılı bir kadının hikayesi: Jin Dawod

Milyonlarca Suriyeli mülteciden biri olan Jîn Dawod’un hikayesi milyonlara ilham olacak türden

Kolaj: Independent Türkçe

Jîn Dawod… Milyonlarca Suriyeli mülteciden biri... Ancak mültecilerin yaşamlarını değiştiren savaşın 10'uncu yılına girdiği şu günlerde onun hikayesi milyonlara ilham olacak türden.

Uluslararası Göç Politikaları Geliştirme Merkezi tarafından yürütülen Sürdürülebilir Sosyo-Ekonomik Entegrasyon için Girişimcilik Kapasitelerinin Geliştirilmesi Projesi kapsamında Migathon etkinliği yapıldı.

Söz konusu etkinliğe katılanlardan Jîn Dawod birincilik ödülünü alarak "ilham veren girişimci" oldu.
 

Jîn Dawod (8).jpg
Jîn Dawod 


Geliştirdiği PEACE Therapist projesi ile psikolojik desteğe ihtiyacı olan insanlar, mobil uygulama ve web site üzerinden psikolog desteği alabilecek.

Hem de istedikleri vakitte ve diledikleri şekilde. Üstelik İngilizce, Arapça ve Türkçe seçenekleriyle.

Ayrıca uygulamanın yenilikçi özellikleri ile birçok milletten insan da bu uygulamadan yararlanabilecek.

Başarılı kadının aldığı ödüller bunlarla sınırlı değil. Socialation birincilik Ödülü,  MIGATHON birincilik Ödülü, Coronathon  Ödülü, En Yenilikçi Girişim Ödülü, GİGAP, GAP İNNOBA  son olarak da TÜBİTAK Ödülü'nü aldı.

Mülteciliğin 10'uncu yıl dönümünün kutlandığı şu günlerde Jîn'in hikayesine yakından bakalım.
 


Şu anda 23 yaşında olan Jîn, Suriye'nin Rakka şehrinde doğdu. Babası diş hekimi, annesi de İngilizce öğretmeni.

Jîn'in çocukluğu da doğduğu şehirde geçti. Okumaya, akademiye çok önem veren bir ailede büyüyen genç kızın hedefi ise büyüdüğünde doktor olmaktı.

Hayat normal seyrinde akarken savaşın başlamasıyla her şey alabora oldu. O dönem liseye başlamıştı. Fakat savaşın şehre taşınmasıyla Rakka tehlikeli bir kaosun içine girdi.

Bir süre sonra savaş, ilk onların bulunduğu şehirde başladı. 

Savaştan dolayı halkın üzerine uygulanan şiddet ve baskı herkesin kabusu oldu. Elektriğin, internetin ve doğru dürüst hiçbir imkanın olmadığı şehirde hayat kabusa döndü.

Uçaklar tarafından bombardımanla da şehre saldırı düzenleniliyordu.


"Biz küçüktük ve her şey hayal ve gerçek arasında oluyordu"

O günleri anlatan Jîn, "Taraflar arasında çakışmalar başladı. Ondan sonra uçaklar şehrin üstünde uçuş yapıyordu ve rastgele bombalıyordu. Birgün sağdaki bina vuruldu, birgün soldaki bina vuruldu. Birgün arkadaki bina vuruldu. Birgün bizim de sıramız gelecekti. Uçaklar bomba attığı zaman şimdiki depremler kadar ortalık şiddetli bir şekilde sarsılıyordu" diyor.

Bir gün, gece geç bir saatte, yanlarında bulunan binaya bomba isabet ettiğini söyleyen Jîn, o geceye dair şunları söylüyor:

Biz artık uyumaya gitmiştik. Bombanın etkisinden benim ve kardeşlerimin odasının duvarları yıkıldı. Etrafta her yer toz ve duman olmuştu. Hiçbir şey göremiyorduk.

Babam kimin hayatta olup olmadığını öğrenmek için ve bizi görmediği için sırayla isimlerimizle ses ediyordu.Bir ses çıkarmamız umuduyla hayatta olduğumuzu anlamak için bunu yapıyordu.

Şehri ele geçiren taraf ise uçaksavarlarla bombalamaya gelen uçakları hedef almaya çalışıyordu. Biz de küçük kardeşimle çok korkuyorduk. Daha 3-4 yaşındaydı. Korkmaktan gözleri bile etkilendi, biz küçüktük ve her şey hayal ve gerçek arasında oluyordu gibi çok etkileniyorduk.

 


"Ayın olmadığı gecelerde zifiri bir karanlık vardı"

Rakka'da yaşadıklarını anlatmaya devam eden başarılı kadın, "Her binanın üstünde ve balkonunda o dönem nişancılar dururdu. Kimse dışarıya camdan bile bakmamalıydı. Bakanları vurdular. Bu şekilde çok insan öldü. İnternet yoktu, elektrik yoktu ve geceler çok karanlık oluyordu. İnsanlar ay ışığı ile görmeye çalışıyordu. Ayın olmadığı gecelerde ise zifiri bir karanlık vardı. Telefon ışığının yanmasına bile izin vermiyorlardı. Çünkü iyice karanlık olduğunda uçaklar geldiğince görebileceklerdi ve uçaksavarla hedef alacaklardı. Dışarı çıkmak isteyenler çarşaf giyip çıkabiliyordu" diyerek şehirde kimsenin güvende olmadığını anlatıyor. 
 


"Yanlış yere basılan her bir ayağın mayına basma ihtimali vardı"

Jîn ve ailesi Rakka'da bulundukları süreçte huzurun kalmadığı, eğitimin devam edilemediği ve işlerin sürdüremez hale geldiği günlerde yaşadılar.  

Evleri de devlet hastanesinin yanında olduğu için çok kötü ve kanlı manzaralarla karşı karşıya kaldılar.

Karanlık bir gecede kaçmaya çalıştıklarını aktaran Jîn, "Babam bizi kurtarmak için ilk önce geçici olarak daha güvenli bir yere taşınmaya düşündü. Biz de şehirden çıkmak için bir fırsat kolluyorduk. Hatırlıyorum, sabah çıktığımız gün saat 4 civarındaydı. O gün hava gri-karanlık bir haldeydi. Uçaklar gelince örgüt militanları da uçaksavarlarını hazırladı. Bizim için de kaçmak için hepi topu 4-5 dakika vardı. Çünkü uçak bombardıman saldırısını yapıp gidiyordu. O gün biz pijamalarla hızla koşup arabaya bindik. Kaçmaya başladık. Babam arabayı son hızla sürdü. Şehirden çıkarken yolda bir dönemeç vardı. İnsanlara ve insanlığa karşı yapılan çok kötü bir zulmün resmine şahit olduk yolda...Ama babam hemen diğer tarafa bakmamızı istedi… Orada önce köye gittik. Dedemiz ve ninemiz köydeydi" diyor.

"Sonra Türkiye'ye önce gayri resmi olarak gelmeye çalıştık" diyen Jîn, şöyle devam ediyor:

Çünkü o zaman resmi geçme kapılarına gitme imkanımız yoktu. İnsan kaçakçılarına yüz binlerce para verdik.  Sonra mayınların olmadığı incecik ama yaklaşık 100 metre uzunluğunda bir yolu katettik.

Ayaklarımızı arka arkaya atarak yürüyebiliyorduk. Yanlış yere basılan her bir ayağın mayına basma ihtimali vardı. Nihayet Türkiye'ye geldik.

Bir süre sonra tekrar Suriye'ye gittik ve orada kalmayı denedik. Ancak hayat şartları önceki duruma göre daha da kötüye gittiğini gördük. Biz de o zaman bu sefer resmi yoldan sınırdan geçip Türkiye'ye döndük. Urfa'da akrabalarımız vardı. Biz savaş öncesinde de Türkiye'ye geliyorduk. Onlar da bize geliyordu. Onların yanına geldik.


Jîn 2013 yılında Türkiye'ye mülteci olarak ayak bastı. Geldiğinde 4 farklı dil biliyordu ama Türkçe bilmiyordu.

İlk başlarda hiç evden çıkamadı. Urfa'da savaş yoktu, ama psikolojik olarak halen yaşadıklarının etkisindeydi.

En fazla balkona çıkıyordu. Zamanla bu psikolojik sıkıntılarını atlatabildi. Kendisi, ailesi ve daha birçok tanıdığı bu travmaları ve sorunları benzer şekilde yaşadı.

İleride yapacağı projede de bu günlerde yaşanan sıkıntıların etkisi olacaktı. 


Jîn'in önem verdiği eğitim hayatı aksamaya başlamıştı. Kendisi Rakka'da girdiği Liselere Giriş Sınavı'nda şehrin birincisi olmuştu. Ancak eğitim için Türkiye'de de çok sorun yaşadı.

Burada bir süre kaldıktan sonra Suriyeliler için açılan "Geçici Eğitim Merkezi"ne gitti. Suriye'deki eğitimin aynısı veriliyordu.

Lise okumaya Türkiye'de devam etti. Ancak buradan mezun olunca aldığı diplomanın Suriye'de geçersiz olduğunu öğrendi.

Genç kız Suriye'nin yolunu tuttu. Orada sınavlara girdi ve oradaki bir liseden de mezun oldu. Suriye'de geçerli olan diplomayı da aldı.

Artık sıra üniversiteye girmeye gelmişti. Kendisi buradaki üniversitelere başvurmak istedi. Denklik sorunu çıktı karşısına. Denklik Sınava girdi ve geçti. 
 


"Yaklaşık 8 sınava girdim ama oraya vardığımda 'sınavsız geldin' demeleri beni çok şaşırtıyordu"

Süreci anlatan başarılı bilgisayar mühendisi ve yazılımcı, "YÖS (Yabanci Öğrencilerin Sınav) diye bir sınav var. Ona da girdim. Bu sınavı her üniversite ayrı yapıyor. Başvuru tarihi farklı. Sonuçları farklı… Yani her birinin farklı prosedürü var. Ama bunları bilmiyordum. Adıyaman Üniversitesi'nin sınavına girdim. 100 üzerinden 96,4 aldım. Bu puan ile mutlu oldum. İlk tercihime tıp, ikincisine ise bilgisayar mühendisliği yazdım. Sonuçlar açıklandı ve tıp gelmedi. Üzüldüm. Çünkü 7 kontenjan vardı. 5 tanesi Azerbaycanlılara, 1 tanesi Mısırlılara ve 1 kontenjan da Suriyelilere ayrılmıştı. O da bana çıkmadı. O zaman Suriye'de girdiğim sınavla ve aldığım puanla tıpı kazandım ama bu sefer orada da savaş sorunu vardı. Okumak için de dönme imkanı yoktu. Dönmedik. Burada İTÜ'den mesela bana inşaat mühendisliği geldi falan… Buradaki üniversitelerin farkını öğrendim. Suriye'de hiçbir fark yoktu. Tabi bunu öğrendiğim zaman 3. sınıfa gidiyordum" diye anlatıyor.

Jîn, Türkiye'de üniversite eğitimine dair sözlerine şunları ekliyor:

Üniversitede en şaşırdığım konulardan biri de bana 'siz sınavsız geldiniz' demeleriydi. Çok karşılaştım. EYP, YÖS, Denklik Sınavı, Geçici Koruma Sınavı, Amerikan Lisesi (SAT) Sınavı, üniversite sınavı sonra açık öğretim sınavına girdim. Derken TÖMER (Türkçe) sınavına girdim vs. Yaklaşık 8 sınava girdim ama oraya vardığımda 'sınavsız geldin' demeleri beni çok şaşırtıyordu.


Üniversiteyi mühendislik bölümünde okuyanın Jîn'in kafasında bölümünü değiştirip tıp okumak vardı.

Ancak 2. sınıfta yeni bir eğitim kursu aldı. Bu uygulama geliştirme kursuydu. Teknolojik ve sosyal uyum için açılmıştı. Sonra Innocampus girişim hızlandırıcı gelmişti. Orada projenin parçası oldu genç kadın.

Azimli girişimci, gerisini şöyle anlatıyor:

Orada girişimciliğin çok ilgimi çektiğini farkettim. Sonrasında başka bir girişimcilik eğitimleri ve farklı programlarına başladım. Girişimcilik yolculuğuna başladığımda kendi yaşadığım ve etrafımda hep gördüğüm probleme çözüm üretmek istedim.

Bu problemi daha sonra araştırmaya başladığımda sadece savaştan dolayı değil, birçok sebepten dolayı insanların hayatlarına nasıl etkilendiğini ve nelerden kaynakladığını öğrendim. Şiddete maruz kalan kadınlar, dil sorunu yaşayan insanlar, depresyon, travma, stres vs…

Savaştan ve yaşadıklarımdan dolayı projemin ismi PEACE (Barış) koydum, PEACE projesiyle başvurdum. Psikolojik sorunlarla baş etmek ve danışmanlık desteği alınabilmesi için kurulan bir platform bu. Hem yazılı, hem yüz yüze, hem sesli seçenekleri olan. Danışan psikolog ile görüşecek. Bu platform 3 dille yani Arapça, İngilizce ve Türkçe ile devam edecek. Sonra başka diller de eklenecek.

 


"Özellikle Kovid döneminde mültecilere ve tüm kullanıcılara online olarak terapi ve danışmanlık imkanı sağlayacağız"

"Bizim projede mültecilere özel hizmetler de var" diyen Jîn, "Mesela onlara ücretli yapsak büyük bir kısmınaa çözüm olamayabilir. Projenin bir yanı sosyal girişim olarak ilerleyecek ve bu kısımda mültecilere ücretsiz kullanım hakkı sağlanacak. Bu ücretsiz kısmın giderleri çeşitli dernekler tarafından sağlanacak. Mesela Hayata Destek Derneği var. Bu dernek Suriyeli mülteciler için psikologlarıyla ile yüz yüze imkan sağlıyor. İşbirliği yaptığımız bu derneklerle görüştükten sonra biz, oradaki psikologları bizim platform ile entegre edip özellikle Kovid döneminde mültecilere ve tüm kullanıcılara online olarak terapi ve danışmanlık imkanı sağlayacağız" diye ekliyor.

Projede iki farklı sürecin olacağını vurgulayan Jîn, "Hangi sorunu yaşadığını bilen danışan, orada kendine uygun seçenekle psikolog talep edebilecek. Ama hangi sorunu yaşadıklarını bilmeyenler için biz bir anket hazırladık. Anketi cevapladıktan sonra ona yakın uzman psikolog yönlendirmesi yapıyoruz. Kolayca alınabilecek randevu sistemi ve görüşme sonrası değerlendirme sistemi kullanıcıya sunacağız" ifadelerini kullanıyor.
 


"Çalışmaya ve emeğe dayalı işlere verilen destekler insanı iyi şeylere daha da çok teşvik ediyor"

Projenin sürecini anlatan Jîn, TÜBİTAK'ın projeyi beğenmesinden sonra şirket kurduğunu ve ekip olarak çalışmaya başladıklarını söylüyor.

Şu ana kadar anlattıklarının temel kısma dair şeyler olduklarını ancak bir sürü farklı özelliğin ve detayın da projede yer aldığını ekliyor.

Proje şu an test aşamasında. Testten sonrada Apple Store ve Play Store gibi alanlarda paylaşılacak. Ayrıca web sitesi üzerinden de hizmet verecek.

Başarılı girişimciye göre bu alan bir hayli zor; ancak fikri ve inancı olanlar için güzel bir alan:

Girişimcilik çok zor. Birinin fikre inancı olmazsa erkenden vazgeçebilir. Ama fikri ve inancı olan bırakmamalı. Hayalim belki küçükken doktor olmaktı ama bilgisayar mühendisliğini okuduktan sonra ve bu girişimciliğe girdikten sonra benim için en doğru yolun bu olduğunu biliyorum.

Kendimi doğru yolda hissediyorum. Suriye'de olsaydım doktor olacaktım. Bu proje birçok insanın hayatına dokunacak. İlk başta bir insani amaçla başlamıştı. Şirket vs olacağını hiç düşünmemiştim. Sosyal bir tarafı olması nedeniyle çok mutlu ediyor beni.  

Şanlıurfa, İstanbul ve Ankara gibi şehirlere yaptığım  girişimcilik yolculuğumda bir çok mentor, iş adamı ve iş kadını ile tanışma imkanım oldu.  Hem onların hem üniversitedeki hocalarımın hem de farklı kuruşların bu yolculuk süresince motivasyon, bilgi ve manevi anlamda destekleri oldu. Çalışmaya ve emeğe dayalı işlere verilen bu tarz  destekler insanı iyi şeylere daha da çok teşvik ediyor.

 


Türkiye'de öğrenciyken zorlandığı noktalar sorulduğunda, dışlandığını ve üniversitenin ilk iki yılında okula çok mutsuz gittiğini kaydeden Jîn, bazı arkadaşlarının neden kendisine ilk başta öyle davrandıklarını da anlamadığını söylüyor.

Ancak sonrasında insanların kendisini yavaş yavaş tanıdığını ve önyargıların kısmen kırıldığını kaydediyor. Tabi bu önyargıların kırılmasında okulda ve sosyal hayatta gösterdiği başarılarının etkisi de çok yüksek.

Başarılı girişimci son olarak mültecilere yönelik bir tavsiye vererek konuşmasını bitiriyor:

Mültecilere şunu demek isterim; Kendinize inanın. Siz kendinize inandıktan sonra her şeyi yapabilirsiniz. Kendinizi motive etmeye çalışın. Sadece başlayın ve çabalayın, gerisi gelecektir. Emekten sonra mutlaka başarı gelecektir.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU