Türkiye çocuk haklarında nerede? Hukukçular anlatıyor...

“Suça sürüklenen çocukların aile içi şiddete maruz kalmaları, aile içinde ihmal ve istismara uğramaları, ekonomik ve sosyal destekten yoksun bırakılmaları, çevre vb. faktörler çocukları suça sürükleyen başlıca nedenler olarak gösterilebilir"

Fotoğraf: PixaBay

Çocuk hakları; kanunen veya ahlaki olarak dünya üzerindeki tüm çocukların doğuştan sahip olduğu, yaşama, gelişme, katılım, korunma esasıyla eğitim, sağlık, barınma, fiziksel, ekonomik, psikolojik veya cinsel sömürüye karşı korunma gibi haklarının hepsini birden tanımlamakta kullanılan evrensel kavramdır.

Independent Türkçe olarak 23 Nisan Çocuk Bayramı vesilesiyle Türkiye’de "Çocuk Hakları" konusunda çalışma yürüten avukatlarla görüştük ve çocukların birçok meselede maruz kaldığı hak ihlallerini konuştuk,  

Avukat Ayşenur Demirkale - (İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi Başkan Yardımcısı)

Türkiye'de çocuk istismar ve ihmalinin yapılan tüm yasal düzenlemelere rağmen etkin bir biçimde engellenemediğini söyleyen Demirkale:

"Üstelik son yaşanan İstanbul Sözleşmesinin feshine dair süreç, mevcut yasal düzenlemelerin uygulanmasındaki sıkıntıların yanında herkes için hukuk güvenliği açısından kaygıları artıran bir durum da oluşturmuştur. Çocuk ihmal ve istismarının engellenmesi veya müdahalesi noktasında herkesin eşit adil karşılık alacağının güvencesi sağlanmak zorundadır. Ancak sadece yasal düzenlemelerin bu açıdan varlığı da yeterli değil. Bütünlüklü ve esas olarak istismarı önlemeyi hedefleyen bir politika belirlenmesi ve bu konuda kararlılık gerekmektedir. İdari yapılanma içindeki çocuk koruma ile ilgili birimler, bütçe,  kadro vb. düzenlemeler, başlangıç göstergesi olacaktır.  Daha yeni bir torba bakanlık olarak düzenlenen Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ayrılmış ve yeniden Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı oluşturulmuştur. Ancak senelerdir " çocuk hizmetleri müdürlüğü" ile çocuk korunması yürütülmeye çalışılmaktadır. Oysa bir "çocuk bakanlığı "kurulması ve yeterli bütçe ve uzman kadrosu ile oluşturulacak idari yapı devletin soruna verdiği önem açısından belirleyici olacaktır. Çocuk adalet sistemine girmeden önleme politikaları ile sürece müdahale esas olması gerektiğinden bu alanda esas söz sahibi olması gereken, bugünkü yapılanma içinde aile ve sosyal politikalar bakanlığı olmalıdır."

İhmal ve gecikme çocuğa zarar veriyor

Devletin çocuk hakları konusunda gerçekleştireceği yasal düzenlemelerin yanında herkese çocuk haklarını anlatması gerektiğini söyleyen Demirkale, bu konuda bilinçlendirme çalışmalarının da kesintisiz sürdürülmesi gerektiğini ifade ediyor, 

"Çocuk ihmal ve istismarında etkin eylem planları ve evrensel hukuk ilkeleri çerçevesinde önleme müdahale ve sorun çözme hedeflenmelidir. Her çocuğun hak arama çabasının adil karşılık bulacağı inancına sahip olması gerekmektedir. Çocuk hukukunun temeli gizliliktir zira çocukluk döneminde maruz kaldığı istismar veya suç fiilleri nedeniyle kimliğinin saklı kalma hakkı çocuk hukukunun temelini teşkil etmektedir. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi ve iç hukuk yasaları bunu zorunlu kılmaktadır. Ancak özellikle son yıllarda mağdurlar hak arama çabası yolunda kendilerini veya yakınlarını teşhir pahasına kamuoyu desteği ile yargılama makamlarını harekete geçirmeye çalışmaktadır. Bunun çocuk zararına sonuçlar doğurduğunu kabul etmek gerekir.  İhmal ve gecikme nedeniyle yaratılan mağduriyet veya etkin, sonuç alıcı yürütülmeyen yargılama süreçleri cezasızlık politikalarının yarattığı adalet duygusundaki zedelenme özelikle kamu gücünün yürütülmesine dair eleştiriye karşı oluşan inkâr refleksi, çocuğun yalnızlığını artıran faktörler olarak karşımıza çıkmaktadır."

Çocuk cinsel istismar vakalarının çocuğun maruz kaldığı en ağır istismar türlerinden biri olduğunu söyleyen Demirkale, etkisinin ise uzun yıllar devam etmekte olduğunu dile getiriyor:

"Bu konuda yine mağdurların korunması örselenmesinin önlenmesi amacıyla yasa, genelge hatta kararname çıkarılmasına rağmen uygulamada sorunlar çözülememiştir.

Kamuoyuna yansıyan çocuk cinsel istismar vakaları ertesinde idam tartışmaları ile vicdan rahatlaması yapanlar açısından şunu belirtmek isterim ki Türkiye’de çocuk cinsel istismarı için belirlenen cezai müeyyide hiç de düşük değildir. Sorun her çocuk için her olayda aynı yol ve yöntemle adil karşılık bulunulacağı yargının aynı biçimde karar vereceği beklentisinin olmamasından doğmaktadır. Bu nedenle insanlar sosyal medyada kamuoyu desteği ile hak arama çabası içine girmektedir.  Alanında uzman profesyoneller tarafından belirlenen çocuk beyanlarının kabulü ile soruşturma ve kovuşturmaların eksiksiz yürütülmesi her vakada karşılık bulmamaktadır. Sadece duruşmalarda saygılı olduğu gerekçesi ile iyi hal indirimleri veya infaz yasasındaki değişiklikler ile faillerin cezasındaki indirimler, adalet duygusunun zayıflamasına neden olmaktadır"

AYŞENUR DEMİRKALE.jpg
İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi Başkan Yardımcısı Avukat Ayşenur Demirkale

 

Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması Sözleşmesi’nin de hedef haline gelen bir diğer uluslararası sözleşme olduğunu söyleyen Demirkale:

"Buna göre sözleşmeye göre taraf devletler "çocukla cinsel faaliyette bulunmanın yasak olduğu bir yaş sınır belirlenmesini sağlamak zorundadır " ayrıca  "bir yetişkinin bir çocukla cinsel eylemde bulunması istismar olarak kabul edilmiştir."

2016 yılından beri ülkede çocukları istismarcısı ile evlendirerek hatta belli bir süre evli kalmalarını sağlayarak istismarcısına af çıkarılması tartışmaları gündeme sıklıkla gelmektedir. Kanun teklifi, tasarısı biçiminde gündeme getirilen bu düzenleme,  çoğu alanda uzman olmayan kişiler tarafından, kendi düşüncelerine göre toplumu dizayn etme çabaları ile evrensel değer yargılarını, çocuğu koruyan yasal mevzuatları eleştirerek tartışmaya açılmakta savunulmaya çalışılmaktadır. Üstelik konuşanların birçoğu kendilerinin de aslında erken evliliği tasvip etmediğini belirterek birilerinin çocuğu adına onları evlendirerek istismarcılarını aklamaya dönük açıklamaları öne çıkarmaktadır. Gerekçe olarak taraflar arasında rıza olduğu çocuklarının olduğunu, annelerin, hapiste eşleri nedeniyle mağdur olduğu gibi hiçbir araştırma ve uzmanlığa dayanmayan görüşler ile savunmaya çalışmaktadır"

Türk Ceza Kanunu uyarınca 15 yaşın altındaki çocuklarla cinsel davranışta rıza tartışması yapılamayacağını söyleyen Demirkale:

"Çocuk cinsel istismarında rızanın tartışılacağı tek alan akranlar arası ilişki olabilir. Evlenme cinsel istismarı ortadan kaldıran hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilemez. Yetişkin ve çocuk ilişkisinde sorumluluk her zaman yetişkindedir. Ancak onun eylemlerinin sorumluluğunu, çocukla paylaştırmaya çalışmak istismara zemin hazırlamaktır. Üstelik gelenekler aile baskısı yoksulluk gibi nedenler ortada iken kaç tane çocuğun gerçek rızasından bahsetmek mümkündür. Yine istismarcının affının devamı için belli bir süre evli kalmaya zorlamak çocuklara ne kadar ağır bir baskı aracıdır.  Buradaki " rıza" sadece yetişkin istismarcıların eyleminin ağırlığını hafifletmeye çabalayan bir ifadedir. Gözden kaçan bir konu da çocukları geleneksel törenlerle evlendirmeye zorlamada mağdur her zaman kız çocuklar değildir. Erkek çocuklar açısından da fiziksel cinsel duygusal hatta ekonomik olarak hazır olmadıkları bir role büründürmek ve onlara " koca "  statüsü vermek çocukluk algısını ortadan kaldıran şiddeti artıran,  bir sonuç olarak karşımıza çıkmaktadır."

Avukat Hilal Çelik - (Ankara Barosu Çocuk Hakları Merkezi Başkanı)

Özel gereksinimli çocukların eğitim sorunlarını vurgulayan Çelik; Alt sosyoekonomik düzeydeki çocuklar ile kaynaştırma eğitimine tabi özel gereksinimli çocukların eğitim alanında maruz kaldığı fırsat eşitsizliğinin, Pandemi süreci ile birlikte farklı bir boyuta evrildiğini belirtti. 

"Özel gereksinimli öğrencilerin bağımsız ve online öğrenme kapasitesi, motivasyon durumu ve öğrenme becerileri arasındaki farklar ile özel gereksinimli öğrenciler için tasarlanan uzaktan eğitim sisteminin yetersizliği, fırsat eşitsizliğinin daha da büyümesine neden oldu.

Özel eğitim ihtiyacı olan çocukların, takip ettikleri program esas alınarak gelişim özellikleri, eğitim ihtiyaçları ve performansları doğrultusunda hedeflenen amaçlara ulaşmaya yönelik olacak şekilde bir özel eğitim programı oluşturulmak zorundadır. Buna "bireyselleştirilmiş eğitim programı (BEP)" diyoruz. Yine bu BEP’lerin,  eğitim ihtiyaçları doğrultusunda çocukların kendilerine, ailelerine, öğretmenlerine ve okuldaki diğer personele uzman personel ve gerekli araç-gereçlerle sunulan danışmanlık hizmetlerini içeren destek eğitim hizmetlerini de kapsayacak şekilde oluşturulması gerekmektedir."

HİLAL ÇELİK.jpg
Avukat Hilal Çelik

 

Eğitim alanında Pandeminin en çok özel gereksinimli çocukları ve ailelerini etkilediğini söyleyen Çelik:

"Kaynaştırma eğitimine dâhil olan öğrenciler her ne kadar EBA sistemi üzerinden derslere katılabilseler de EBATV üzerinden yayınlanan özel eğitim dersleri ve Özelim Eğitimdeyim mobil uygulaması, her biri bireyselleştirilmiş bir plan doğrultusunda eğitim alma ihtiyacı içinde olan özel gereksinimli öğrenciler için aynı etkinlik ve verimliliği sağlamaktan uzaktır.

23 Mart 2020 itibariyle Türkiye genelinde uzaktan eğitime geçilmesi ile kaynaştırma eğitimine tabi çocukların 2019-2020 eğitim ve öğretim yılının başından itibaren okulundan aldığı destek eğitimlerinin tümü, canlı dersler ile devam etmesi seçeneği dahi değerlendirilmeksizin sonlandırılmıştır.

Yüz yüze eğitimin başlayacağı 12.09.2020 tarihinden önce Milli Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürlüğü okullara gönderdiği 28.09.2020 tarih, 10096465-45.99-E.13650734 sayı ve eğitim-öğretim sürecinde yapılacak işlemler konulu yazısında; okullar tarafından destek eğitim odalarına öğretmen görevlendirmesinin ikinci bir talimata kadar yapılmayacağı bildirilmiştir. Pandemi döneminde 1 yıl boyunca çocuklara destek eğitim hakları verilmediği için akademik, psikolojik ve sosyal açıdan gelişimleri de geride kalmış oldu. Bunu telafi edecek bir mekanizma da oluşturulmadı. Her ne kadar 01.03.2021 tarihinde destek eğitim hizmeti verileceğine dair karar alınmışsa da bu defa da öğretmenler ders ücreti daha yüksek olan kursları tercih ettiğinden (kaynaştırma öğrencilerine verdikleri destek eğitim ücreti daha düşük) çocuklar destek eğitim hizmetlerinden faydalanamadılar."

5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanununda Çocuk; "DAHA ERKEN YAŞTA ERGİN OLSA BİLE 18 YAŞINI DOLDURMAMIŞ KİŞİ "  olarak tanımlanmıştır.

Avukat Serap Ertuğrul- (Antalya Barosu Çocuk Hakları Merkezi Başkanı)

Suça Sürüklenen çocukların her geçen gün artarak kanayan bir yara olduğunu ifade eden Ertuğrul, bu konudaki temel yasaları belirterek sorunu değerlendirdi;

 "5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanununun 3. Maddesinde "bedensel, zihinsel, ahlaki, sosyal ve duygusal gelişimi ile kişisel güvenliği tehlikede olan, ihmal veya istismar edilen ya da suç mağduru çocuk  "korunma ihtiyacı olan çocuk" olarak tanımlanmıştır.

Suça sürüklenen çocuk ise ; "Kanunlarda suç olarak tanımlanan bir fiili işlediği iddiası ile hakkında soruşturma veya kovuşturma yapılan ya da işlediği fiilden dolayı hakkında güvenlik tedbirine karar verilen çocuk" olarak tanımlanmıştır.

BEJİNG KURALLARI olarak bilinen ve 6 Eylül 1985 tarihinde kabul edilen BM Asgari Standart Kurallarında ise, çocuk; " hukuk sisteminde, işleyebileceği bir suçtan dolayı yetişkinlere nazaran kendisine farklı davranılması gereken kişi" olarak tanımlanmıştır."

SERAP ERTUĞRUL.jpg
Avukat Serap Ertuğrul

 

Çocuk suçluluğunun, ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan ele alınması gereken çok yönlü bir konu olduğunu söyleyen Ertuğrul:

"Suça sürüklenen çocukların aile içi şiddete maruz kalmaları, aile içinde ihmal ve istismara uğramaları, ekonomik ve sosyal destekten yoksun bırakılmaları, çevre vb. faktörler çocukları suça sürükleyen başlıca nedenler olarak gösterilebilir.

21 Temmuz 2020 tarihinde yayınlanan TÜİK verilerine göre 2019 yılında güvenlik birimlerine gelen veya getirilen çocukların karıştığı olay sayısı 2018 yılına göre % 5,8 oranında artarak 511 bin 247’ye ulaşmıştır. Güvenlik birimine gelen veya getirilen çocukların karıştığı olayların 168 bin 250'si ise suça sürüklenme nedeni ile gerçekleşmiştir.

Yine TÜİK verilerine göre;  Güvenlik birimlerine getirilen çocukların %31,7'sine yaralama, %25,6'sına hırsızlık, %8,1'ine Pasaport Kanunu'na muhalefet, %6,9'una göçmen kaçakçılığı, %4,6'sına ise uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak, satmak veya satın almak suçları isnat edilmiştir."

Çocuk adaletinin gerçekleşmesi yolunda olumlu adımlar atılmış olsa da Türkiye’ de halen çocuk politikasının genel bir politika olmaktan uzak olduğunu söyleyen Ertuğrul,  günlük sorunlara odaklı olarak yürütülmekte olduğunu ifade ediyor,   

"Ülkemizin de taraf olduğu Uluslararası çocuk hakları belgeleri ve ulusal mevzuatımızda;  suça sürüklenen çocuklar hakkında tutuklama gibi özgürlüğü kısıtlayıcı tedbirler ile hapis cezasına en son çare olarak başvurulması ilke olarak kabul edildiği halde tutuklama gibi özgürlüğü kısıtlayıcı tedbir veya cezalar verilmesi, kapalı kurumların yapıları içinde doğal olarak oluşan hiyerarşiden dolayı çocukların şiddet mağduru olma risklerini arttırdığı gibi çocukların henüz eğitim çağında iken tutuklanmaları devam eden eğitim sürecini de olumsuz şekilde etkilemektedir.

Çocukların özgürlükleri kısıtlanmadan toplumla bütünleşmelerine yönelik seçeneklerin öncelikle değerlendirilmesi çocuk adalet sistemi açısından son derece önemli olmasına rağmen Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü verilerine göre; ülkemizde, oransal olarak suça sürüklenen çocukların tutuklanma oranının yetişkinlere göre daha fazla olması endişe vericidir.

 "Çocuğun suça sürüklenmesine yol açan faktörler azaltıldıkça, çocuk sağlıklı ve güvenli bir ortamda suçtan daha uzak yaşayacaktır" diyen Ertuğrul sözlerine şöyle devam ediyor:

"Yasa ve uygulama alanında yapılan değişiklikler Türkiye’nin tarafı olduğu ÇHS’nin en temel ilkelerinden olan çocuğun yüksek yararını dikkate almadan iş yükünü azaltmak, günlük infial yaratan olaylara çözüm üretmek amacı ile yapılmaktadır. 

Suça sürüklenen çocuklara ilişkin yakalama, gözaltı, ifade alma işlemlerinin yürütülmesine dair usul ve esaslar gerek ülkemizin de kabul ettiği uluslararası belgelerde gerekse halen yürürlükte olan mevzuatımızda son derece açık bir şekilde düzenlenmiş olmasına rağmen uygulamada yaşanan hukuk aykırılıklar kanunla ihtilafa düşen çocukların ciddi anlamda hak kaybına uğramalarına sebebiyet vermektedir.

Sonuç olarak, hiçbir çocuk, dünyaya doğuştan suçlu olarak gelmemiştir. Çocuk suçluluğu ile ilgili yapılan araştırmaların ortak noktası, ailedeki ve toplumdaki düzensizliklerin bedelini ödeyen çocuğun suça itilmiş çocuk olarak kabul edilmesidir."

Suça sürüklenen çocuklar ele alınırken çocukların suç eyleminin ağır sonuçlarını ödemesi yerine, topluma yeniden kazandırılmalarının önem taşımakta olduğunu söyleyen Ertuğrul, yapılması gerekenleri şöyle ifade ediyor,

Çocuk Koruma Kanunu’nun çocuğa özgü yargılamayı tüm unsurları ile birlikte içeren bir yasa olması gerekmektedir;

12 yaş olan ceza sorumluluğu yaşı 15 yaşa çıkarılmalıdır.

15 yaşından küçük çocukların suça sürüklenmesi durumunda adalet sistemi dışında kurulacak bir yapı oluşturulmalı ve mesele onarıcı adalet içinde ele alınmalıdır

Çocukların tutuklaması gerçekten en son çare olarak uygulanmalı, hiçbir gerekçe ile özgürlüğünden yoksun bırakılan çocukların; eğitim, sağlık, aile fertleri ile görüşme gibi hakları kısıtlanmamalıdır. 

Suç işleyen çocukların toplum tarafından damgalanmalarını önlemek amacıyla işledikleri suçun türü göz önüne alınarak cezalarını ıslahevi dışında sosyal ve psikolojik gelişimlerine zarar vermeyecek şekilde çekmeleri yönünde gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

Çocuklukta işlenen suçların adli sicil kaydı tutulmamalı ve var olan kayıtlar hiçbir kuruma verilmeyerek çocukluk dönemi davranışlarının hayatları boyunca karşılarına engel olarak çıkması engellenmelidir.

Avukat Bedriye Kurtuluş Türk – (İzmir Barosu- Çocuk Alanında Çalışan Avukatlar Ağı)

Pandeminin ve bu dönemde alınan tedbirlerin çocuklar üzerindeki etkilerine değinen Türk:

"UNICEF’in 15.04.2020 tarihli Covid-19 salgınının çocuklar üzerindeki etkisine dair hazırladığı politika raporunda ayrıntılı bir şekilde açıklanmıştır, bu rapora göre,

Covid-19 salgını, tespit edildiği günden bugüne kadar, çocukların sağlığı üzerinde çok büyük bir etki yaratmasa da kriz, çocukların esenliğini önemli ölçüde etkilemiştir.

Ülke ekonomilerinde yaşanan daralmalar ve işsizlik çocukların yeterli ve dengeli beslenme imkânlarını ortadan kaldırdığı için sağlıklarını olumsuz etkilemekte hatta çocuk ölümlerine neden olmaktadır."

Tüm dünyada okulların kapatılmasının, tarihte daha önce örneği görülmemiş bir durum olduğunu söyleyen Türk, 188 ülkede okulların kapatılması, 1,5 milyarı aşkın çocuğu ve genci etkilediğini vurguluyor,

"Bu durumun, yeni neslin eğitimi ve insan sermayesinin gelişimi açısından oluşturabileceği kayıpları hesaplamak güç olsa da, bu kayıpları azaltmak amacıyla, birçok okul, yalnızca bazı çocukların erişebiliyor olması fırsat eşitliğini ortadan kaldırdığından uzaktan eğitime erişemeyen çocukların eğitim hakkı yönünden hak ihlaline uğradıklarını görmekteyiz. Engelli ve özel ihtiyaçları olan çocuklara uzaktan eğitim programlarıyla erişmek güç olduğundan bu çocukların da eğitim hakkı salgın nedeniyle ihlal edilmiş durumdadır."

BEDRİYE KURTULUŞ TÜRK.jpg
Bedriye Kurtuluş Türk

 

Çocuk işçiliği artacak

Salgın nedeniyle okulu bırakan çocukların daha büyük kayıplarla karşılayacağını söyleyen Türk, şöyle devam ediyor:

"Okullar ne kadar uzun süre kapalı kalırsa ve salgın nedeniyle yaşanan ekonomik daralma ne kadar büyük olursa çocuk işçiliğinin de o oranda artacağı ihtimali yadsınamaz bir gerçektir. Bu sebeple çocukların ihtiyaçları doğrultusunda desteklenmesi ve fırsat eşitliği üzerinden eğitim almasının sağlanması gerekmektedir.

Sokağa çıkma kısıtlamaları ve evde kalma tedbirleri, çocukların şiddete ve istismara tanık olma veya maruz kalma ihtimalini beraberinde getirmektedir. Çatışma ortamlarında yaşayan çocukların yanı sıra, mülteci ve göçmen kampları gibi sağlıksız ve kalabalık koşullarda yaşayanlarda ciddi risk altındadır."

Karantina tedbirlerinin çocuk istismarcılarının çocuklara zarar vermesi olasılığını arttırdığını söyleyen Türk:

"Özellikle de ihtiyaçların arttığı böyle bir dönemde, çocukların artık evde yaşanan olayları öğretmenlerine bildirme imkânı da bulunmamaktadır. Ayrıca çocuklara yönelik sosyal çalışmalar ve bunlarla ilgili hukuki ve koruyucu hizmetler de askıya alınmış veya kapsamları daraltılmıştır. Çocukların uzaktan eğitim için çevrimiçi platformları kullanma gerekliliği ise uygunsuz içeriklere ve pedofiliye maruz kalma risklerini artırmaktadır. Artan dijitalleşme, çocukların zarar görme riskine karşı kırılganlıklarını şiddetlendirmektedir."

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU