İstanbul Tabip Odası’ndan vaka sayıları patlayan İstanbul için 5 acil öneri

İstanbul’daki durumun daha fazla kötüleşmemesi için hızla hayata geçirilmesi gereken tedbirler kamuoyu ile paylaşıldı

Kovid-19’un en çok etkilediği, en çok vaka ve ölümün gerçekleştiği il olan İstanbul için alınması gereken acil tedbirler düzenlenen bir basın toplantısıyla ele alındı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

İstanbul Tabip Odası (İTO) tarafından “Daha Fazla Gecikmeden! İstanbul İçin Beş Acil Tedbir” başlığıyla düzenlenen basın toplantısı,   İTO’nun Cağaloğlu binasında gerçekleştirildi.

Toplantıya İTO Genel Sekreteri Prof. Dr. Osman Küçükosmanoğlu, Yönetim Kurulu üyeleri Prof. Dr. Rukiye Eker Ömeroğlu, Dr. Osman Öztürk, Dr. Güray Kılıç ve Dr. Murat Ekmez katıldı.

Dr. Öztürk’ün açılış konuşmasının ardından İstanbul için önerilen beş acil tedbir açıklandı. Açıklamayı Dr. Rukiye Eker Ömeroğlu ve Dr. Osman Küçükosmaoğlu kamuoyuyla paylaştı.

İTO Genel Sekreteri Prof. Dr. Osman Küçükosmanoğlu tarafından yapılan açıklamada, “Ülkemizde ilk vakanın resmi olarak bildirilmesinden beri hiçbir zaman tam olarak kontrol altına alınamayan Kovid-19 salgını daha önce Mart-Nisan 2020 ve Kasım-Aralık 2020’da yaşanan pik değerlerini de geçen en yüksek vaka sayısına ulaşmıştır. İstanbul’da Şubat ortasında yüz binde 60 olan aktif vaka sayısı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “kademeli normalleşme” açıklaması yaptığı Mart ayı başında 111’e, Mart ortasında 251’e, bir hafta sonra 401’e, geçtiğimiz hafta ise hızla yükselerek 591’e çıktı. Bu sayı Türkiye ortalamasının üzerinde olup, İstanbul Samsun’un ardından vaka sayısında ikinci en yüksek il durumundadır. Altı hafta içerisinde vaka sayısı 10 kat artmıştır. Bir aylık seyir “kademeli normalleşme” uygulamasının fiyasko ile sonuçlandığını göstermektedir” denildi.

Türkiye’nin günlük yeni vaka sayısında Avrupa’da birinci, dünyada dördüncü sıraya yükseldiğini vurgulayan Küçükosmaoğlu, açıklamasını şöyle sürdürdü:

“Kovid-19 pandemisinin ilk piki sırasında alınan tedbirler vaka sayısında hızlı bir azalma sağlamıştır. Ancak Haziran başında kontrolsüz bir şekilde başlatılan açılma nedeniyle salgın tüm ülkeye yayılmış, Eylül ayından itibaren vaka sayısında yeniden artış başlamış, Ekim ayı sonunda ikinci pik olarak kendini göstermiştir. Kasım ve Aralık ayları ise en fazla ölümün yaşandığı aylar olmuş, hastanelerde yoğun bakımlar yetersiz kalmış, hastalar acillerde sedye üzerinde, hastalık şüphesi olan yurttaşlar test kuyruklarında saatlerce beklemiştir. Bunun üzerine “tam kapanma” çağrılarına karşılık alınan yarım tedbirlerle daha uzun sürede olsa da vaka sayında azalma sağlanabilmiştir. Yasaklar sürerken lebalep salonlarda yapılan parti kongreleri, kalabalık cenaze törenleri yanında hak arama ve ekonomik/demokratik talepleri dile getiren eylemlere orantısız güç kullanarak müdahalede bulunma/yasaklama bu dönemde de devam etmiş, “pandemi tedbirleri” siyasi iktidarın her türlü muhalefeti baskı altına alma aracı olarak kullanılmıştır”


Prof. Dr. Rukiye Eker Ömeroğlu, İstanbul’daki durumun daha fazla kötüleşmemesi için hızla hayata geçirilmesi gereken tedbirleri şu şekilde sıraladı:

  1. Yaygın Test/Hızlı Aşılama
  2. Ekonomik-Sosyal Destekli “Kapanma”/Kademeli-Kontrollü “Açılma”
  3. Sistematik Filyasyon/Etkili İzolasyon
  4. Acil Kamulaştırma/Yeniden Sosyalizasyon
  5. Şeffaf Yönetim/İnsan Hakları Merkezli Pandemi Mücadelesi
     

“Türkiye’nin salgının bedelini bu kadar ağır ödemesinin sorumlusu bu rejimdir”

Basın açıklamasının okunmasının ardından söz alan Dr. Osman Öztürk ise şunları dile getirdi:

“Bir yıldır devam eden pandemi sürecinde Türkiye’nin en büyük avantajı yaşlı nüfusunun az, genç nüfusun fazla olmasıydı. Ancak bu avantaj doğru kullanılamadı; yaşlı nüfusumuzu koruyamadığımız gibi bugünlerde genç nüfus da yoğun şekilde hastalanıyor. Bu süreçte Türkiye’nin en büyük dezavantajı ise pandemiye siyasal İslamcı rejim altında yakalanması oldu. Türkiye’nin salgının bedelini bu kadar ağır ödemesinin sorumlusu bu rejimdir”

 

Independent Türkçe

DAHA FAZLA HABER OKU