Patrik Rai'nin Lübnan'ı kurtarma girişimleri

İç çatışmanın ve açlığın şiddetlenmemesi için Fransa'nın dikkati nasıl çekildiyse, Vatikan'ın ve dünyanın dikkati de çekilmelidir. Bir Lübnan atasözünde denildiği üzere: "Az sayıda kişi çatışma doğurur!"

Lübnan Maruni Patriği Mar Beşara Butrus er-Rai / Fotoğraf: Reuters

Lübnan Maruni Patriği'nin 6 aydan kısa bir süre içerisindeki konuşmaları, vaazları ve toplantıları, rejimi kurtarmaya çalışan iç ve dış hareketler arasında en öne çıkanı oldu.

Ayrıca patrik, bir yıldan daha uzun bir süre boyunca 17 Ekim 2019 protestocularının taleplerine en çok cevap veren kişilerin başında geldi.

Ancak Şii ikilisinin kalabalığıyla yaşanan çatışmalar dolayısıyla sokaktaki gösteri dalgasının azalması, güvenlik güçleri ve orduyla çatışmaların yaşanması ve korona salgınıyla mücadelede alınan önlemlerin etkisiyle birlikte patriğin vaazları, tüm mezheplerden orta sınıfın haftalık gıdası oldu.


Maruni Patriği'nin ilk talebi Fransız inisiyatifi doğrultusunda bir hükümetin oluşturulmasıydı.

Ardından mesele, oluşuma karşı çıkanları ya da engelleyenleri kınamaya ve yasayı özgürleştirme talebine dönüştü.

Patrik bu talebinin üzerinde uzun süre durmadı. Patrik'in 'yasayı esir alan ve kuşatan' kimselerden kastı, dinleyiciler arasında şu üç şey de somutlaştı: Yasadışı silah, cumhurbaşkanı ve destekçileri.

Patrik, "et-Taif", "ed-Düstur" ve "Ulusal Mutabakat Belgesi" gibi dosyaları yavaş yavaş gündeme getirdi ve sonra uluslararası konferans ve tarafsızlık talebinde bulundu.


Cumhurbaşkanı Mişel Avn döneminde ve hatta öncesinde ülke, İran ve milislerinin Suriye ve Yemen'e müdahalesinde esas bir platform haline geldi.

Ayrıca Lübnan'ın mali ve güvenlik sistemlerinin yanı sıra siyasi sistemine nüfuz edildi. Silahlı parti, General Mişel Avn ile ittifak kurup onu cumhurbaşkanlığına ulaştırarak ülkenin tüm anayasal kurumlarını rehin aldı.

Parti, ülkenin bu topyekûn çöküşünde temel bir faktör olarak görünüyor. Cumhurbaşkanına kalan şey çeşitli bahaneler ve gerekçelerle çöküşle mücadele edecek bir hükümetin oluşumunu engellemekti.

Nitekim kendisi bu kararlarının çoğunda silahlı kişiler tarafından desteklendi.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Lübnanlı genç bir araştırmacıya göre milis yahut mafya ittifakı, patriğin yüzleşmeye kararlı göründüğü şeydir. Patrik, bazen "yasanın özgürleştirilmesi" bazen de "Anayasa", "Ulusal Mutabakat Belgesi" gibi sloganlarla ya da tarafsızlık ve uluslararası konferans çağrısıyla bununla mücadele etmeye çalışıyor.

Cumhurbaşkanı ve Hizbullah, Patrik Rai'nin tüm bu çağrıları ve talepleri arasında en çok tarafsızlığa ve uluslararası konferansa öfkelenmiş gibi görünüyor.

Patriğin 'tarafsızlıktan' kastı herhangi bir eksene girmemektir ve bununla kastettiği taraf bellidir. Bu nedenle Lübnan'ın kimliğini yok etmekle ve İsrail'e kapıyı aralamakla itham edilmektedir.

Patrik Rai, tarafsızlığın Lübnan anayasasının gereği olduğunu ve amacının Lübnan'ın iç işlerine yönelik -abluka ve çöküşe yol açan- yıkıcı müdahaleyi önlemek olduğunu söyledi.

Uluslararası topluma başvurma çağrısı ise ilk kez yapılan bir şey değildir. Nitekim 1960'lardan bu yana Lübnan'ı kurtaran uluslararası kararlardır.

Bu kararlar, FKÖ'den İsrail'e, Suriye'ye ve şimdi de İran'a kadar Lübnan'ı kasıp kavuran müdahalelerin ardından geldi.


Tanınmış yazarlardan Sam Mensa, 9 Mart 2020 Salı günü Şarku'l Avsat'a yazdığı yazıda, Müslümanlara patriğin girişimlerini destekleme çağrısında bulundu.

Yazar, 'Müslümanlar' ile Sünnileri kastediyor. Zira Lübnanlı Şiilerin çoğu -gerek halk gerekse de politik düzeyde- patriğin girişimlerini desteklemiyor.

Öte taraftan Faris Said gibi diğer Hıristiyanlar da Mensa'nın söylediğini söylüyor. Burada kastedilen, Dar'ül Fetva ve eski başbakanlar başta olmak üzere Sünni siyasetçilerdir.

Sünni kamuoyu patrikle ve çağrısıyla birliktedir. Fakat asıl tereddüt cumhurbaşkanı ve partinin bazı Hıristiyan muhaliflerinden kaynaklanıyor. Bunun nedeni, tarafsızlık konusunun ulusal bir mutabakat olmaksızın düzenlemesinin çok zor olmasıdır.

Ayrıca Birleşmiş Milletler'e söz konusu durum gerçekleşmeksizin ve bunun için şartlar hazırlanmaksızın gitmenin de bir dizi zorluğu var.


Ancak ne tarafsızlık ne de uluslararası konferansla ilgili düşündükleri gibi bir zorluk yok. Tarafsızlıkla, Hizbullah'ın Lübnan'ı ve kararları kontrol etmeye devam etmemesinin yanı sıra İran'a olan bağımlılığın kesilmesi amaçlanıyor.

Çünkü bu çöküşün şiddetlenmesine ve devamına neden oluyor. Bu, uluslararası konferansla doğrudan ve açık bir şekilde ilişkilidir. Zira '1559 ve 1701' gibi uygulanmayan uluslararası kararlar var.

"1701" sayılı karar eğer İsrail ile olan anlaşmazlıkla ilgiliyse, bir o kadar militanların güney Lübnan'dan ayrılması ve geriye sadece uluslararası kuvvetler ve Lübnan ordusunun kalmasıyla ilgilidir. Fakat bu karar ne güneyde ne de başka bir yerde uygulanmadı.

"1559" sayılı karar, 2004 yılında Suriye ordusuna ve Filistinli milislere karşı yayınlandı. Fakat Suriye'nin bir kısmı haricinde karar uygulanmadı. Hizbullah ve Filistin milisleri kalmaya devam ettiler.

"1680" sayılı karar ile Refik Hariri'nin katillerinin yargılanması için uluslararası bir mahkeme kurulması kararlaştırılmıştı! Bunun gibi daha bir dizi karar var.


Patriğin ve Müslümanların girişimlerine dönelim. Patriği destekleyen coşkulu Sünni çoğunlukla birlikte kendisine kulak veren -Başbakan Sinyora ve bazı milletvekilleri gibi- Sünni siyasilerden oluşan bireysel sesler de var.

Tecemmü'ül-Vatani, Seyyidetü'l-Cebel, Ulusal Girişim Hareketi'yle birlikte -Müslümanlar ve Hıristiyanlar olarak- Bkerki'ye gittik, bu konuları tartıştık ve patriği destekledik.

Milletvekili Nihad Meşnuk, "Lübnanlıları, çıkarlarını ve geleceklerini" temsil ettiği için patriğin girişiminin desteklenmesi adına bir ulusal cephe oluşturulması çağrısında bulundu.

Evet, sorun büyüdü. Mesele artık bir hükümet kurma meselesi değil, daha ziyade -Papa Francis'in son zamanlarda Lübnan hakkında söylediği gibi- bir varoluş krizidir.


Her hâlükârda Sünni hırsının 'Hariri'nin kalması ve hükümet kurması' ile sınırlı kalması doğru değildir.

Tüm bunlar için patriğin arkasında duracak, Hıristiyan ve Müslümanlardan oluşan 'geniş bir ulusal cepheye' ihtiyaç vardır.

İç çatışmanın ve açlığın şiddetlenmemesi için Fransa'nın dikkati nasıl çekildiyse, Vatikan'ın ve dünyanın dikkati de çekilmelidir.

Bir Lübnan atasözünde denildiği üzere:

Az sayıda kişi çatışma doğurur!

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU