Derin ABD ve Trump sonrası ABD

Amerikalılar içerisinde kendi değerleri olan bir dünyada yaşama sistemi yarattı. Peki, dünya, Amerika'dan sonra değil, şimdi Amerika'yla nereye gidiyor?

Fotoğraf: AFP

Onlarca yıldır Avrupa, Hindistan ve Ortadoğu'daki siyasi ve stratejik dergilerin yazarları, kendilerini ABD dış politikaları ve bunların dünya üzerindeki yıkıcı etkilerini izlemeye adadı.

Bunu iki aşamalı bir şekilde gerçekleştirdiler: Birincisi, Soğuk Savaş'ın son 20 yılı 1970-1990, ikincisi daha sonra ABD hegemonyası olarak bilinen 1990-2007 yılları arası.

Klasik komünistler, neo-solcular ve daha neo-solcular ilk aşamayı analiz etmeye başladılar.

Çünkü Varşova Paktı ve NATO ittifakları sonrası uluslararası düzende yeni bir çağ ve reform arayışı içindeydiler.

İkinci aşamada, bu kez de aralarında ABD'lilerin de bulunduğu liberaller, ABD hegemonyasının 1990 yılında Baba George Bush'un bahsettiği yeni dünya düzeninin iddiası ve çağrısıyla çelişen stratejileri ve gerçeklerini eleştirmeye odaklandı.


Her iki aşamada da yaklaşık 40 yıl boyunca büyük Amerikan stratejistleri çoğunlukla yalnızca iki konu ve iki olguya yöneldi: Dünyada özgürlük ve demokrasi için bir zafer olarak ABD'nin Soğuk Savaş'taki ezici galibiyeti ve sonuçları.

Aynı bağlamda Fukuyama, Huntington ve Benjamin Barber tarafından tarihin sonu, medeniyetler çatışması, küreselleşmesi ve radikalizm tezleri ortaya atıldı.

Bir diğer olguya gelince, bu olgu, önde gelenlerinin neo-muhafazakarlar olarak tanındığı eski Amerikan izolasyonizmini (Demokrat ve Cumhuriyetçi partilerde bir eğilim olarak varlığını sürdüren) küçümseyen ABD'li entelektüel ve siyasi elitlerinin ortaya çıkmasıdır.

Bu isimler, gerekirse özgürlükler ve demokrasi ideallerini zorla yaymak için dünyaya daha güçlü bir müdahale çağrısında bulundular. Irak Savaşı'nın sorumluluğu kısmen bunlara ait.


Birçoğu neo-muhafazakarların ortaya attığı fenomenin geçici olduğunu düşündü.

Sol görüşlü bir grup isyankar bürokrattan oluşuyorlardı. Radikalizmleri de buradan kaynaklanıyordu.

Bu nedenle Afganistan ve Irak'taki başarısızlık sonucu dağıldılar.


Anatol Lieven, Hartz, Michael Sandel, bize, diğerleriyle birlikte son yirmi yılda çok çeşitliliğe sahip Amerika'nın güneyindeki güçlü bir yerel popülizm ve Amerikan toplumu içindeki derin uçurumdan bahsediyorlar.

Dağdaki bireysellik ve evanjelik şehre işaret ediyorlar.

Ayrıca iç savaş dönemi ve sonrasında Amerika'nın kuzeyinde hüküm süren sivil halka dini veya imparatorluk dinini anlatıyorlar.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)


Tüm Amerikan politikalarının yerel olduğuna ve endişelerin, içeriyi kimin kontrol ettiği yönünde olduğuna dair yaygın bir fikir söz konusu (Alexis de Tocqueville- Amerika'da Demokrasi, 1830).

Birden çok seçimi puanları ve yönelimleriyle yönetemeyen kişi, az ya da çok geri çekilir. Geri çekilmeler de artan bir şekilde radikalizm ve popülizme sebep olur.

Kuzeyliler (her iki grup da beyazlar ve Beyaz Anglo-Sakson Protestanlar'dandı) neredeyse iç savaşta galip gelmek üzereydi.

100 yıldan fazla bir sürede siyah tenli insanlar ABD halkının yarısı haline geldi. Federal kurumların bürokrasisi hâlâ iki partili.

Ancak Reagan ve Trump fenomeni, Cumhuriyetçilerin dışında bir veya daha fazla parti kurabilir.

Tıpkı siyahiler ve Latinlerin de Demokratlar dışında birden fazla parti kurabileceği gibi.

Obama'ya da bir fenomen olarak bakmamız gerek.

Öte yandan önümüzdeki yıllarda çoğunluğu oluşturacak olan ABD Latinleri arasında şimdiye kadar büyük karizmatik liderler ortaya çıkmadı.


Elbette ki Amerika'nın güneyini aşan Trump popülaritesi neden özellikle Trump yönetimi döneminde patlak verdi?

Beyazlardan birçok grup orta düzeyde eğitime sahip olduğu için şehirlerin kıyı köşeleri ve kırlarda yaşıyorlar.

Kamusal alandaki iş fırsatlarının ayrıca birçok konuda iç politikaları etkilemedeki rollerinin çok azaldığını hissettiler.

Aynı zamanda siyahi insanların vatandaşlıklarının kendilerine sağladığı haklardan yararlanmaları için baskılar artı.

Çünkü daha 'eğitimli' ve daha organize bir hal aldılar. Edebiyat, kurumlar, devlet toplantıları ve kamu sivil diniyle daha uyumlu bir Obama ürettiler.


Bununla birlikte, marjinalleşmiş beyazlar, hala çekici, sivil ve seçkin bir kişiliğe sahip olan siyahi Obama fenomeninden büyük ölçüde endişe duyuyorlar.

Bu nedenle onları temsil ettiklerine inandıkları karakteri oluşturma konusunda 'The Crowd' (halk) ve Trump bir oldular.  

Her dönemde, yurt dışında bulunan bizlerin komünizme düşmanlık, göç, İsrail zaferi veya Amerika Birleşik Devletleri'nin gücüne bağımlı tembel Avrupalılara karşı konuşmalarıyla tanıdığı beyaz, karizmatik bir figür ortaya çıkıyor.

Bunların arasında Goldwater, Jackson ve McCarthy gibiler var.

Aksine, hepsi önce yerel bölgeler ve eyaletlerde başarılı olurlar.

Başkanlık için aday olmayı düşünmedikleri sürece büyük meseleler hakkında konuşmazlar. Hatta Reagan, iç meselelerde bir role sahipti.

Trump'a gelince, kamu hizmeti konusunda hiçbir tecrübesi yok, ancak büyük ve başarılı bir işadamı olduğu için kurumlar ve yasalar konusunda 'yiğitlik taslamasıyla' tanınıyor.

Medyada her zaman büyük bir popülariteye sahipti.


Ötekileştirilmiş beyazlar, onu yalnızca kanunlara karşı gücüyle tanımadılar.

Aksine defalarca söylediği gibi onu tüm bürokratlar, tüm filozof gibi davranan ve iki yüzlü elitlere ayrıca iki partiye karşı isyankarlığıyla tanıdılar.

Aslında Cumhuriyetçi Parti'nin elitleri ona direndiler. Zayıf bir çoğunlukla kazandığında, zanlarını doğru çıkardı.

Yasaları ve gelenekleri görmezden gelip aktör 'sığır çobanı' John Wayne Reagan gibi davrandı.

Yalnızca ülke içinde değil, diğer dünya liderlerine de bu şekilde davrandı.

Devlet ve başkanlığın prestijini kullanarak, kurumlara, devleti ve kurumları vurma yetkisi verdi.

Yüzlerce yüksek ve orta pozisyonlara, deneyim sahibi olmayan halk destekçilerinin beğenisini kazanan kişileri yerleştirdi.

Dört yıl içinde kanıtlanan şey, adamın Amerikalı ve Avrupalı ​​seçkinlerin gördüğü gibi bir 'devlet adamı' değil, daha çok halkın adamı olduğudur.

Irkçılık veya yolsuzlukla suçlanmaktan korkmaz. Ne ideoloji ne dogma ne de masumiyet ve zühd onu ilgilendirmez.

Bunlar sadece dağa özgü bir şehrin erdemi değil; Amerikan sivil kamu dininin temel erdemidir!


Orta sınıflar (ekonomik açıdan titiz bir sınıflama olmaksızın) Amerika'nın kendi imajını ve örneğini oluşturdu.

Bir diğer durum da, bu imajı bu dini ve entelektüel göçmen topluluğunun kökenlerine bağlamalarıdır.

Siyahiler de Latinler de bu değerlere inandıklarını ve üstün medeniyetin getirdiği 'haklardan' faydalanmak istediklerini her fırsatta vurguladılar.

Haklarla ilgili tezler ilerleme kaydedip ve zafer kazanmaya başladığı göründüğünde, muhafazakar seçkinler, -Sandel'in 'The Tyranny of Merit'te dediği gibi- liyakat hakkına sahip olma ihtiyacıyla yüzleştiler.

Yasaların bir yere kadar adil olması ve kurumlardaki uygulamaların adil olmaması nedeniyle mücadele hala yoğun bir şekilde sürmektedir.


Beyaz neo-popülizm, bu geniş ülkenin kendileri ve diğerlerini aynı zamanda barındıramayacağını düşünüyor.

Amerikan eyaletlerindeki sıkı uygulamalar geçici bir düzene neden olacaktır. Ancak endişe ve tahrik edici şeyler endişeleri ortadan kaldırmayacaktır.

Biz ve tüm dünya için önemli olan şey alay etmeme ve yanlış değerlendirmemek.

Amerikalılar içerisinde kendi değerleri olan bir dünyada yaşama sistemi yarattı.

Peki, dünya, Amerika'dan sonra değil, şimdi Amerika'yla nereye gidiyor?

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Büşra Abay

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU