Norşîn Medresesi ve Şeyh Nureddin'in temsil ettiği gelenek

Nevzat Eminoğlu Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: İLKHA

Birkaç gün önce vefat eden Norşin Medresesi Şeyhi Nurettin Mutlu, Müslüman Kürt toplumunda tarihi öneme sahip bir ilim ve eğitim geleneğinin bir temsilcisi ve son halkalarından biriydi.

Bu vesile ile bu geleneğin tarihi arka planı ve rolü üzerinde durmak istiyorum.


"Norşîn" ya da "Norşîna Mala Seyda" ismi çocukluğumuzdan beri büyüklerimizden duyduğumuz efsunlu bir isim. Bölgede bu isim saygı ile muhabbetle telaffuz edilirdi.

Bizler, eski Türkiye zihniyetine dayalı resmi eğitimin bölge kültürünü ötekileştiren-öcüleştiren anlayışının ve buna muhalif olarak bölgede gelişen hareketlerin kendi toplumuna/tarihine yabancılaşmış, oryantalist bir modernizme dayanan yaklaşımının kısa süreli etkisini atlattıktan sonra, Norşin'in temsil ettiği tarihsel arka planın bölge insanının inancının, kimliğin ve kültürünün mayalandığı merkezler olduğunu anladık.

Çünkü Kürtlerin İslam'ı gönüllü 1 olarak kabul etmeleri ile coğrafyalarında vücut bulan bu eğitim kurumları, siyasal, ilmi ve edebi gelişimlerinin ve atılımlarının temel dayanağı olmuştur.

Ortaçağ boyunca Kürt toplumu için temel eğitim kurumu işlevi gören medreseler, Kürtlerde siyasal iktidarı temin eden, inançsal ve kültürel birliği sağlayan dinamiklerin başında gelir.

Çünkü bu eğitim kurumlarının dayandığı öğreti, Kürtlerde ortak dini bir kimlik olarak Sünni İslam anlayışı içinde Eş'ari ve Şafii mezhepleri paydasında birleştirici bir rol üstlendi. 2


İslam'ın 7'nci yüzyılda ortaya çıkmasından sonra Kürtler, kendi toprakları dışındaki yerlerde krallıklar ve prenslikler şeklinde iktidara geldiler.

Batı İran toprakları ve daha sonra da bereketli hilal (Mezopotamya) neredeyse birkaç bağımsız Kürt hanedanlığının hükümranlık bölgesi haline gelmişti.

İslam'ın merkezi topraklarının siyasal tarihinde 10 ile 12'nci yüzyıl arasındaki dönem, İslam'ın Kürt yüzyılları olarak adlandırılmayı hak eder.

Zira İslam'ın merkezi topraklarını Bizanslılara, Ruslara ve son olarak da Haçlılara karşı koruyanlar Kürtlerdi. 


Büveyhilerden sonra Ortaçağ'ın en önemli Kürt hanedanlığı Eyyubi hanedanlığıdır. Kutsal toprakları Haçlı seferlerinden kurtarmak üzere Kürdistan'dan yola çıkan Eyyubi İmparatorluğu'nun kurucusu Sultan Selahaddin, Aslan Yürekli Richard'ı yenmiş ve Kürdistan'a ek olarak, Batı Ermenistan, Suriye, Kutsal Topraklar, Arabistan, Mısır, Libya, Doğu Tunus, Kuzeybatı Sudan, Hicaz ve Yemen'i alarak hakimiyet bölgesini genişletmişti.

Eyyubilerin çeşitli kolları bu toprakları M.S.1169'dan 1260'a kadar, Suriye'nin bazı bölgelerini 1342'ye kadar ve Kürdistan'ın kendisini ise 15'nci yüzyıla kadar yönetti.

Eyyubilerin son kalesi Diyarbekir, bu tarihte (1402) Şii Akkoyunlu Türkmenlere yenildi. Eyyubilerin son başkenti olan Hasankeyf ve oradaki arkeolojik ve mimari zenginlikler Dicle üzerinde kurulan Ilısu Barajı altında kaldı. 3


Hasanveyhi, Şeddadi, Mervani, Eyyubiler ve Osmanlılarla başarılı ve iki tarafın da kazançlı çıktığı Kürt-Osmanlı ittifakı gerçekleştiren diğer Kürt Prensliklerinin geneli, medreselerin kaynaklık ettiği söz konusu bu ortak dini kimlik üzerinde ortaya çıktı.

Bu eğitim kurumları, aynı zamanda yazılı Kürt edebiyatının, Kürtçede anadilde eğitimin ve medreselerde okutulan Kürtçe ders kitaplarının da temel kaynağı oldular.

Bu kurumlar kimliğin temel bileşeni olan inanç ve dil birliğini de sağlayan bir işlev gördü. Kürtçede standart bir dilin ve bir şehir/saray edebiyatının da ortaya çıkmasına kaynaklık etti. 4


Kürt otoritelerin ortaçağ boyunca hakim oldukları coğrafyalardaki şehirlerde ve özellikle Hemedan, Dinever, Bitlis, Meyafarkin, Cizre, Müküs, Doğubayazıt, Hakkari, Hizan, İmadiye, Erdelan, Harput gibi bu otoritelere başkentlik yapmış merkezlerde Kürtçe, medreseler vasıtasıyla eğitimde, edebiyatta, hukukta/mahkemede, ticarette, sarayda/siyasette kullanılan bir toplumsal iletişim dili haline geldi.

Hasılı Kürtçe bir medeniyet dili olarak işlev gördü. Bu nedenle bu şehirlerdeki gayrimüslim ve Kürt olmayan Süryani, Ermeni, Yahudi gibi topluluklar da Kürtçeyi doğal olarak günlük iletişim dili olarak kullanmışlardır.

Hatta bir kısmı ibadethanelerindeki dini kitap ve dualarını da Kürtçe olarak yazıp okumuşlardır. 5

Bundandır ki bu bölgelerde eski tarihlerden beri Kürtçe şiir ve divanlar kaleme almış ve Kürtçe müzik icra etmiş birçok Süryani, Ermeni yazar ve dengbêj/ses sanatçısı çıkmıştır. 6


1850'li yıllarda II. Mahmut döneminde Osmanlı yönetimi batının etkisiyle merkeziyetçi politikalar sonucu tarihsel Kürt-Osmanlı ittifakını bozarak yerel Kürt Prensliklerini ortadan kaldırınca temel eğitim kurumları olan bu medreseler sahipsiz kaldı.

Başkentlik yapmış bu şehirlerdeki her biri bir üniversite kampus binası ve alanına sahip bu medreseler, mesela Bitlis'teki İhlasiye, Şerefiye Medreseleri, Müküs'teki Mir Hasan-i Veli Medresesi, Cizre'deki Medresa Sor gibi onlarca medrese muattal ve işlevsiz kaldı.

Harabeye dönen bu şehirlerdeki aristokrat aileler ve alimler can havliyle köylere kaçtılar. 7


Kürt medreselerinin serencamını üç döneme ayrılmaktadır:

Birinci dönem, büyük Kürt sultanlarının İslam beldelerinde kurduğu medreseler.

İkinci dönem, Kürt Mirlerinin/prenslerinin daha çok kendi başkent şehirlerinde kurduğu medreseler.

Üçüncü dönem ise, bu mirlerin 1850'lerde ortadan kaldırılması sonucu toplumun kendi imkanları ve şeyh/ulema öncülüğünde daha çok köylerde kurduğu Tasavvuf/Şeyh medreseleri. 8


Norşin Medresesi üçüncü dönem medreselerindendir.

Bu medreseye kaynaklık eden tarihi Hizan Beyliğinin başkenti olan eski Hizan (Nefs-i Hizan-Sur İçi) Mir Medreseleri döneminde 36 bin hanelik büyük bir orta çağ kenti olup her bir medresesinde yüzlerce öğrencinin eğitim gördüğü yedi büyük medreseye ev sahipliği yapmıştır.

Şu an bir şehir alanı büyüklüğündeki asri mezarlığı ile harabe halde bulunan ve en az bir kasaba kadar nüfusa sahip bu eski Hizan mezra statüsündedir, yeni ismi Kayalar'dır.

Norşin Medresesi'nin çekirdeği sayılan ve bu medresenin kurucusu Seyda Şeyh Abdurrahman-i Taği'nin yetiştiği Gayda Köyü, bu eski başkentin hemen yanı başındadır.  


Tağî, 19'ncu yüzyılın sonlarında Gayda'dan o dönem bir köy olan Norşin'e geçer.

Bu dönemde kurulan diğer medreseler gibi Norşin Medresesi de eğitim hizmetleri yanında toplumun sosyal ihtiyaçlarına cevap verme çabası içine girmiştir.

Yani devletlerin ancak yapabileceği hizmetleri, toplumun kendisi bu alim aileler öncülüğünde yaptıkları görülür.

Mesela bu medreseler talebe yetiştirip icazetname/diploma verdiği mezunlarının bölgedeki köy ve beldelere imam olarak tayinini organize ettiği gibi bölgedeki fertler ve topluluklar/aşiretler arası sorunlara da hukuki çözümler sunan bir merci rolünü de icra etmektedirler. 


Muş ile Bulanık arasındaki Murat Nehri üzerinde 20'nci yüzyılın başlarında yapılmış olup son dönemlere kadar ayakta kalmış ve Kürtçede "Pira Mala Seyda" denilen bir köprü vardı. Yani Seydagiller Köprüsü.

Bu köprü Seyda ailesinin öncülüğünde yapılmıştı ki devlet bile o dönemde bunu yapamamıştır.

Yine Osmanlı ordusunun dağılmış olduğu Birinci Dünya Savaşı'nda Rus işgalinin başlaması ile Mala Seyda bölge halkını organize ederek Ruslara aman vermezler.

Kürt Gönüllü Süvari Alayının Bitlis cephesi komutanı olan B. Said-i Nursi, Bitlis'te Ruslara esir düşer. Muş cephesi komutanı Seyda'nın oğlu Şeyh M.Said ise Muş'ta şehit olur. 


Norşin medresesinde eğitim almış B. Said-i Nursi bölgedeki ilmi faaliyetlerin görkemini bir hatırasında söyle anlatır:

Hem o nahiyemiz olan Hizan kazasına tabi İsparit'te birdenbire meşhur Seyda namında Şeyh Abdurrahmani Taği'nin himmeti ile o kadar çok talebe ve hocalar ve alimler çıktılar ki, bütün Kürdistan onlarla iftihar eder bir şekil aldığı zaman, içlerinde münazara-i ilmiye ve pek büyük bir himmetle ve pek geniş bir daire-i ilim ve tarikat için de öyle bir vaziyet hissediyordum ki güya yeryüzünü fethedecek bu hocalardır. 10


Nursi, bir eserinde İslam düşüncesinin esası ile Avrupa merkezli modernist düşünceyi karşılaştırırken Norşin Medresesi'ni İslam medeniyetinin yetiştirdiği insan cevherine örnek gösterir ve şöyle der:

Hayalin ile Nurşin köyündeki Seyda hazretlerinin meclisine git. Ve o zatın sohbet-i kudsiyesi ile orada izhar edilen İslâm medeniyetine bak! Fukara elbisesinde sultanlar ve insan suretinde melekler göreceksin. Sonra bu hakikatı müvazene etmek üzere Paris'e git. En büyük localarına gir, bak! İnsan elbisesinde akrepler ve beşer suretinde ifritler göreceksin. 11


Nursi, 20'nci yüzyılın başında Kürt toplumu adına Osmanlı'nın payitahtına gelerek bölgede eğitimin yaygınlaştırılması, modern mekteplerin açılması için padişaha dilekçe verip Kürtçe, Türkçe ve Arapça eğitim ön gören, dini ilimlerin yanında modern fenlerin de öğretildiği bir üniversite fikrine dayalı Medreset'üz-Zehra projesi de bu medreselerin modernizasyonunu sağlamaya dönük bir çabadır.

Çünkü ona göre Kürdistan eğitimsizlikle öldürülmek istenmektedir. Ne var ki bu çabalar, II Abdülhamid döneminde tımarhane ve hapishaneden başka bir karşılık bulmamıştır. 12


Eski Türkiye anlayışından yeni Türkiye anlayışına geçişin sancılarının yaşandığı 2009'da dönemin Cumhurbaşkanı sayın Abdullah Gül'ün Muş Havaalanı'ndan Norşin üzerinden Bitlis'e geçerken yeni ismi Güroymak olan "Norşîn"e "Norşin" diyerek verdiği beyanat, aslında yukarıda bahsi geçen çabalara ve Norşin'in temsil ettiği tarihsel arka plana verilen bir selamdı diyebiliriz.

Ama ulusalcı-milliyetçi cephenin, bu selama bile tahammül etmeyerek kopardıkları yaygara, değişimin sanıldığı kadar kolay olmadığını ve bu tarihsel bariyer-statükoya karşı daha ciddi ve güçlü konsensüslerin oluşmasına ihtiyaç olduğunu göstermiş oldu.

Norşinli Şeyh Nureddin ve selefleri bu tarihi misyonu hem de en zorlu şartlarda bu güne kadar getirmeyi başardılar diyebiliriz.

Mekanları cennet olsun. 

 

 

Kaynaklar:

1. Gönüllü diyorum zira eskiden beri Kürtlerin yakın komşuları olan Hıristiyan Ermeni ve Süryanilerin dinlerini günümüze kadar- en azından ırkçı-Batıcı bir ideoloji sahibi İttihat ve Terakki yönetiminin bu farklı inançlara karşı uyguladığı tehcir politikası öncesine kadar- sürdürmeleri de bu tarihi kayıtların doğruluğunu göstermektedir. Zira eğer Kürtler İslam dinini kabul etmek istemeseydiler, yanı başlarındaki gayrimüslim topluluklar gibi pekâlâ eski inançlarını sürdürebilirlerdi. Zorla Müslüman olma durumu söz konusu olmuş olsa idi, o halde iç içe yaşadıkları gayr-i Müslim toplulukların da böyle bir akıbete uğraması gerekirdi. 
2. Şeref Han Bitlisî, Şerefname Küt Tarihi, Nûbihar Yayınları, İstanbul 2020, s. 32. 
3. Mihrdad Izady, Kütler, Doz Yayınları, İstanbul 2004, s. 97.
4. Zülküf Ergün, Di Peydabûna Edebiyata Kurdî ya li Cizîra Botan de Karîgeriya Bajarvaniyê / Cizre’de Ortaya Çıkan Kürt Edebiyatında Şehirciliğin Rolü, Yüksek Lisans Tezi, Mardin Artuklu Üniversitesi, 2013.
5. Abdurrahman Adak(Prof. Dr.), Destpêka Edebiyata Kurdî, Nûbihar Yayınları, İstanbul 2015, s. 178.
6. http://kurdarastirmalari.com/yazi-detay-bulan-k-ta-dengb-jlik-edebiyat-ve-temsilcileri-94 
7. Nevzat Eminoğlu, Hizan Beyliği Dönemine Genel Bir Bakış: İlim ve Edebiyat, Yüksek Lisans Tezi, Mardin Artuklu Üniversitesi, s. 78.
8. Kadri Yıldırım (Prof. Dr.). Kürt Medreseleri ve Alimleri, Avesta Yayınları, İstanbul 2017, s.78  
9. Hasan Çiçek, "Hizan’ın Kültürel Zenginliğinin Arka Planı”, 1.Uluslar arası Dünden BugüneTatvan ve ÇevresiSempozyumu Bildirileri, Beyan Yayınları, İstanbul 2008, s. 663
10. B.Said-i Nursi, Emirdağ Lahikası, Zehra Yayıncılık, İstanbul 2010, s. 35
11. B.Said-i Nursi, Mesnevî-i Nuriye, Envar Neşriyat, İstanbul 2009, s. 3.  


*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU