Küresel krizlere 'değer temelli ve ahlaki' yaklaşımlar

Koronavirüs öncesi ve sonrası değerler, dünya halklarının ortak kaderlerinin sorumluluğu ve dayanışma gibi değerler olmalıdır

Fotoğraf: Pixabay

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Başkanı, korona salgını için birkaç şirket tarafından aşı geliştirilmesinden sonra bile yapmış olduğu son açıklamalarında oldukça üzgün görünüyordu. DSÖ, bu büyük koronavirüs krizi karşısında küresel dayanışmayı seferber edemedi.

Trump yönetiminin salgının kökenine dair Çin'i suçlaması ve Avrupa Birliği (AB) ülkeleri de dahil olmak üzere büyük ve merkezi devletlerin hepsinin tek başlarına çalışma ısrarı bunun temel sebepleriydi.

Büyük şirketler -ki bu krizde bunlar ilaç şirketleri idi- hükümetlerden daha güçlü göründüler ve her ülkede sağlık altyapısını iyileştirmenin yanı sıra aşının üretiminde mali destek için bu ülkelere şantaj yaptılar.

Aynı şirketler şimdi de geliştirdikleri aşılardan elde edecekleri efsanevi kazançlar için mücadele ediyorlar. DSÖ Başkanı, salgının sona ereceğine ilişkin yanılsamaları inkâr etmekle ve gerek Afrika gerekse de başka yerlerdeki fakir ve dışlanmış insanların nasıl aşı elde edebilecekleriyle ilgileniyor.

Papa Francis, "Fratelli Tutti" (Bütün Kardeşler) başlığıyla kaleme aldığı ansikalinde (vasiyetinin üçüncü bölümünde) şunları söyledi:

Hepimiz kardeşiz. Dünya, evreni yok etmekle tehdit eden derin bir ahlaki krizden mustariptir. Bunun sebebi, pazar ruhu, insan nesneleştirmesi ve araçsal düşüncenin egemenliğidir.

Papa'nın bu sözleri, 4 Şubat 2019'da Abu Dabi'de El-Ezher Şeyhiyle birlikte yayımladığı İnsan Kardeşliği Belgesi'nde zikredilenlerle aynıdır.

Papa'nın bu son mesajında ​​yeni olan şey, korona salgınının neden olduğu ezici krize tanık olmasıdır.


Birinci Dünya Savaşı'ndan bu yana Afrika, Asya ve Latin Amerika'nın bazı bölgelerindeki 'az gelişmiş' olarak bilinen ülkelerde büyük sağlık veya çevre krizleri ortaya çıktı.

Koronavirüs, Birinci Dünya Savaşı sırasındaki İspanyol gribini tarihini yeniden yaşattı. Nitekim korona salgınıyla ne bilimle ne de siyasetle baş edilemedi ve gerek Avrupa'ya gerekse de gelişmiş Batı dünyasının geri kalanına yayıldı.

Başkan Trump, salgının ilk olarak Çin'de ortaya çıktığını ve Çinlilerin bunu kasıtlı olarak yaydığını kanıtlamak için uzun süre çabaladı. Ancak verilen kurbanlar ve ekonomik zararlar açısından salgının Çin'e ne kadara mal olduğunu kimse bilmiyor.

Yani ABD, Fransa, Almanya ve İtalya'daki vakaların, zararların ve mali çöküşün hepsi orada da yaşandı.


1346'dan 1353'e kadar veba salgını Avrupa'yı ve İslam dünyasını kasıp kavurdu. Dönemin doktorları ve tarihçileri salgının Çin'de başladığını ve oradan yayıldığını söylediler!

O sırada Çinlilerin tıbbi geri kalmışlığının ve çevresel bozukluğun milyonlarca insanın ölümüne neden olduğu söylendi.


Kuşkusuz Papa'nın bu ahlaki yaklaşımı Batı dünyasında bir ilk değildi. Sorumluluk ahlakı ve değerleri, John Rawls'un "A Theory of Justice" (1971) isimli kitabıyla gündeme geldi.

O kitaptan bu yana liberal düşünce hakkında ve Rawls'un faydacılık ve piyasa ekonomisi dışındaki fikirleri ile adaletin 'hukuk kuralları' ile sınırlanması üzerine yüzlerce kitap ve binlerce makale yayımlandı.

Rawls'u tartışanların büyük çoğunluğunu filozoflar, iktisatçılar, teologlar ve ahlak felsefecileri oluşturdu. Kanadalı filozof Charles Taylor ve Alman ilahiyatçı Hans Küng, modern insanın dünyasındaki yaygın yolsuzluğa karşı ahlaki bir devrim olarak dinin dönüşü açısından yaklaşmayı seçtiler.

Taylor, insani dayanışmanın hâkim olduğu toplumlara dönüş için gerekli olanın nükleer, soğuk savaş ve piyasanın küreselleşmesinden önce 'sezgi' olduğunu düşündü.

Küng ise evrensel ahlak projesinde, dinler arası barış dışında dünya üzerinde barışın olmayacağını savundu. Ona göre evrensel ahlak üzerine sağlanacak bir uzlaşıyı temin edecek bir diyalog dışında barış mümkün değildir.


Amerikalı ve Avrupalı ​​filozof, düşünür ve teologların en önemli sorusu şuydu:

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi (1948) etkili gücünü neden kaybetti?

İletişim teknolojisi ve yapay zeka, bilgi ve bilimin etik ilkelerini neden kaybetti?

Neden birçok liberal ve demokratik toplumda 'şiddet ve ahlaksızlık' fikri hâkim oldu?

Tüm bunlardan sonra koronavirüsle mücadelede ortaya çıkan bencillik ve çatışmalar, fikir erbabını ve uluslararası kuruluşlardaki yetkilileri yanıtlanması kolay olmayan yeni bir soru fırtınasının ortasına bıraktı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)


Salgın, aşılar ve gelişmiş ülkelerin bunlar üzerine olan çatışmaları ile Abu Dabi'de düzenlenen "Kovid-19 Sonrası Değerler, Dayanışma ve Gemi Yolcularının Ruhu" konulu konferans vesilesiyle bu fikirlere müracaat ettim.

Buradaki gemiden maksat, Hz. Muhammed'in (sav) meşhur bir hadisinde sorumlulukla ilgili olarak zikrettiği benzetmedir:

Allah'ın emirlerine uyanlarla uymayanların durumu, bir gemi için kura çekenlere benzer…


Gemide iki kısım vardır. Suya ulaşmak için geminin üst kısmına çıkmak isteyenler bir müddet sonra alt kısımda bir delik açmayı uygun görürler.

Hz. Peygamber'in hadisi şöyle devam ediyor:

Eğer üsttekiler, onlara ilişmez de serbest bırakırsa, hepsi helâk olur. Ellerinden tutup engel olurlarsa onlar da kurtulur, kendileri de.


Barış Teşvik Forumu Başkanı Şeyh Abdullah bin Bayyah'ın dediği gibi geminin üst kısmında kalanlar, insanlığı ve gemiyi batmaktan kurtarmaktan sorumludur.

Koronavirüs öncesi ve sonrası değerler, dünya halklarının ortak kaderlerinin sorumluluğu ve dayanışma gibi değerler olmalıdır.

Ve öylesine çetin bir sınava karşı tetikte ve tedbirli olun ki, o içinizden yalnızca zulmetmede ısrarlı kimselere musallat olmakla kalmayacaktır. Ve iyi bilin ki Allah'ın azabı pek şiddetlidir.

(Enfal Suresi 8/25)

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU