Suriyelilerin tehciri ve geri dönüş arayışı!

Rejim heyetinin mültecilerin dönüşü konulu Anayasa Komitesi toplantılarında yürüttüğü demagoji kampanyası dahil olmak üzere, mültecilerin dönüşü hakkında söylenen veya alınan hiçbir şeyin anlamı yok

Fotoğraf: Reuters

Esad, 2011 baharında patlak veren Suriye devrimine, takip ve tutuklamalar, göstericilerin istihbarat ve ordu personeli tarafından ateşe tutulması gibi kapsamlı güç kullanarak karşılık vermişti.

Bu silahlar hafif silahlarla sınırlı değildi; çeşitli mekanizmalar ve zırhlar, aynı zamanda hava saldırıları ve top atışlar da vardı.

Tüm bunlar, Suriyelilerin öldürülmesine, yaralanmalarına, tutuklamalarına ve yerlerinden edilmelerine sebebiyet verdi. Çok sayıda Suriyeli, rejimin uyguladığı azami güçten kaçmak için komşu ülkelere akın etti.


Rejimin Suriyelileri yerinden etmeyi amaçladığı tek yöntem güç kullanımı değildi. Suriyelileri kaçmaya ve yaşayacak daha iyi yerler aramaya iten itici bir ortam ve zor yaşam şartları yaratmak da bu yöntemler arasındaydı.

Bu minvalde rejim tarafından şehirler, köyler ve mahalleler kuşatıldı, bunlara giriş ve çıkışlar engellendi. Ulaşım, su ve elektrik gibi kamu hizmetleri kesintiye uğratıldı.

İnsan ve malların serbest dolaşımı engellendi. Böylece bölge sakinleri, alternatif arayışına girdi. Devrimin ilk zamanlarında güvenlik gelişmeleriyle mücadelenin en kolay yolu, başka alanlara taşınmaktı.

Suriyelilerin bazı bölgeler ve ülkelere gidişiyle buradaki nüfus zamanla artış gösterdi. Ardından, rejim Suriyelileri ülkeyi terk etmeye zorlamak için aldığı önlemlere iki yeni yöntem daha ekledi:

İlki, rejim unsurlarının çoğu sınırlardan çekilmesi, hem uzak, hem de Şam'ın batı kırsalı ve Dera gibi yakın bölgeler dahil olmak üzere silahlı grupların buralar üzerindeki kontrolünün kolaylaştırılmasıydı.

İkincisi ise devrimde yeri olan muhalif ve aktivistleri ülkeyi terk etmeye teşvik etmek, zorlamak, hatta onlar üzerinde baskı kurmaktı.

Sonuç olarak devrimin ilk yılında yaklaşık 100 bin muhalif ve aktivist ülkeyi terk ederek komşu veya uzak ülkelere göç etti.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)


Rejimin bu uygulamalarının hedefi, ilk yıl yaklaşık bir milyon Suriyelinin yerlerinden edilmesi ve göç etmesiydi.

Diğer senelerde ise bu sayı ikiye katlandı. Başta komşu Türkiye, Ürdün ve Lübnan olmak üzere pek çok dünya ülkesindeki yerleşik ve mülteci Suriyeli sayısında artış kaydedildi.

Sayıları Suriye nüfusunun yaklaşık yarısına ulaştı. Nitekim Türkiye'de 4 milyona yakın, neredeyse yarısı Lübnan ve Ürdün'de olmak üzere tüm Arap ülkelerinde de yaklaşık 4 milyon, Avrupa ülkelerinde ise 1,5 milyon kadar Suriyeli bulunuyor. 


Esad rejimi, Suriyelileri tehciri politikasını pekiştirdi. Bildiriler, Suriyelilerin bölünmesi ve mültecilere karşı ayrımcılığa adandı.

Rejimin otoritesi altında kalan Suriyeliler ile mülteciler ve diasporadakiler gibi diğer Suriyeliler ayrımı yapıldı. Rejim lideri Esad, kendi kontrolü altındaki alanlarında 'homojen bir toplum' sağladığını ilan etti.

Tabi bu ölüm üstüne ölümün, milyonların yerinden edilmesi ve kovulmasının ardından gerçekleşti. Sonra da, Suriye uyruğu sahipliği ile değil, Suriye'yi savunarak Suriyeli olunduğunu öne sürdü.

Esad'ın Suriyesini kendi kontrolü altındaki Suriye'yi savundu. Bu açıklamalar, dolaylı yoldan, nüfusun yaklaşık yarısının, yani Suriye haricinde ikamet eden ve çoğu mültecilerden oluşan Suriyelilerin vatandaşlığını yok saydığı anlamına geliyor.


Esad rejimi çalışanlarının mültecilere karşı tutum ve açıklamaları incelendiğinde, düşman ilan edilen mültecilere 'terörist' veya 'terörist aileleri' derecesinde bir nefret besledikleri ve zorbalık tasladıkları kayıtlar ortaya çıkıyor.

Mülteciler, yaşamını yitiren kasap Tuğgeneral İsam Zahreddin'in defalarca tekrarladığı gibi, Suriye'ye dönmemeleri konusunda uyarılıyor.

Bu durum, ikamet ettikleri ülkelerde pasaport, doğum kaydı, kişisel veya ailevi işlemler için Suriye büyükelçilikleri ve konsolosluklarına başvurdukları sırada zalimce ve art niyetli davranış ve uygulamalara maruz kalacakları derecede sınırı aştı.

Nitekim bu işlemlerin tamamlanması, rejim çalışanları ve aracıları tarafından mültecilere yönelik açık hırsızlık ve aşağılama vesilesine dönüştü.

Rejimin pasaport fiyatlarının Suriye'deki fiyatların 80 katına tekabül ettiğini söylemek yeterli olacaktır.


Böyle bir ortamda, Esad rejimi ise Rusya'nın mülteci meselesini Moskova'nın Suriye meselesindeki özellikle de Suriye'nin yeniden inşası stratejisine hizmet edecek şekilde kullanma çabalarına, Suriye'de rejim adına ya da yaklaşan yeniden yapılanmada özel sözleşmeler elde etmek için harcadıkları paranın bir kısmı geri alınsa da, rejimin Ruslar ve İranlılarla ittifakına fayda sağlayacak kaynaklarla karşılık vermek zorunda kaldı.

Suriyeli mültecilerin ülkelerine dönüşü ve bu konuda Şam'da düzenlenen uluslararası konferans meselesinin Esad rejimi ve müttefikleri Rusya ile İran'ın doğrudan çıkarlarıyla sınırlı olduğu kesin.

Zirâ bunun özellikle de Türkiye, Lübnan ve Ürdün'deki Suriyeli mültecilerle hiçbir bağlantısı yok.


Nitekim rejim ve müttefiklerinin mültecilerin geri dönüşüne ilgisizliği, herhangi bir siyasi veya güvenlik alanında mültecilerin geri dönüşünün mümkün olduğuna dair herhangi bir adım atmamasında kendisini açıkça gösteriyor.

Rejim ve müttefikleri, Suriye'deki çatışmaya siyasi bir çözüm getirilmesini engellemeye devam ediyor. Buradaki mesele, 2012'de Cenevre'deki bildirge temelinde Birleşmiş Milletler kapsamında bir çözüm yolu ve Cenevre toplantıları temelini oluşturan ilgili uluslararası kararlarla ilgili değil sadece.

Aynı zamanda Astana sürecinde çizdikleri tasavvurlara bakılırsa Rusların siyasi bir çözüme gitmekteki ciddiyetsizliği ve Anayasa Komitesi toplantılarının faydasız turlarında vakit kaybetmeye yönelmeleriyle ilgili.

Velhasılkelâm, rejim ve müttefikleri, mültecilerin geri dönüşü konusunda hiçbir siyasi destek veya taahhüt sunmuyor.

Aynı zamanda rejimin tüm Suriyelilere, bilhassa mültecilere, yönelik güvenlik politikasında herhangi bir değişiklik kaydedilmedi.

Bu insanların geri dönmeleri, eskiden yaşadıkları bölgeye geri dönmemeleri ve mal varlıklarını geri istememeleri kaydıyla önceden alınmış güvenlik onaylarından geçiyor.

Rejimin adını arananlar listesine koyduğu yaklaşık 1,5 buçuk milyon kişinin çoğunu mülteciler ve rejimin kontrolü dışındaki bölgelerde ikamet edenler teşkil ediyor.


Rejim; belediyeler, kamu hizmetleri gibi hiçbir kurumu aracılığıyla, barınma, yemek, çalışma, okul, içme suyu, elektrik vb. gibi ihtiyaçları olan mültecilerin ülkeye dönüşüne işaret eden hiçbir adım atmadı.

Rejim zaten ülke tarihinde görülmemiş ekonomik, sosyal ve hayati krizlerin yansımaları dolayısıyla tüm bunları başta Şam olmak üzere şuanda kendi kontrolü altındaki Suriyelilere sağlamaktan bitap düşüyor.


Velhasılkelâm, Suriyelilerin yerinden edilmesine sebep olan müttefikleri ve Esad rejimi, mültecilerin dönüşü sorununu konuyla ilgisi olmayan hedefleri için, dünya devletlerinin söylediği yeniden yapılanma projesinin kapılarını açmanın bir yolu olarak gördükleri için gündeme getiriyor.

Ancak rejim, yeniden imara siyasi bir çözüm yoluna girmeden başlaması mümkün değil. Bu nedenle, rejim heyetinin mültecilerin dönüşü konulu Anayasa Komitesi toplantılarında yürüttüğü demagoji kampanyası dahil olmak üzere, mültecilerin dönüşü hakkında söylenen veya alınan hiçbir şeyin anlamı yok.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU