Sol Parti'den muhalefete eleştiri: Önerdiği siyasetler bugünkü rejimle kısmi bir uzlaşmayı da içeriyor

İşleyen, "İktidar blokunun yenilgiye uğratılması ve tek adam rejiminden kurtulmak için birlikte mücadele etmemiz gerekiyor" dedi

Fotoğraf: Twitter

Sol Parti Başkanlar Kurulu Üyesi Önder İşleyen seçim sistemi nedeniye Türkiye’nin iki merkezli bir kutupşamlaya gittiğini belirtti. İşleyen partisinin önceliğini "Türkiye’nin AKP-MHP iktidarından ve tek adam rejiminden kurtulması" olarak ifade etti. Muhalefetin "sağ-restorasyoncu" olarak ifade ettiği politikalarıyla mücadele edilemeyeceğini belirten İşleyen "Bugün toplumda Kürt hareketinin de kapsayamadığı, CHP’nin de dışında kalan çok daha büyük direniş potansiyelleri birikiyor. Sol, bu kesimlerle bütünleşmenin yollarını arayarak, bağımsız bir özne olarak örgütlenmeli, güçlenmenin yolu da buradan geçiyor" dedi. 

Evrensel'den Birkan Bulut'un soruları ve İşleyen'in yanıtları şöyle:

Türkiye’nin başta gelen gündemi ekonomi ve pandemi. Ekonomideki kötü gidişatı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ekonomideki durumu Denizli’de valiye "Gebermek istiyorum" diyen esnaftan,  Erdoğan’a eve ekmek götüremiyorum diyen emekçiden görmemiz mümkün. Toplum tüm emekçi kesimleriyle açlığa, sefalete sürüklenmiş durumda. İktidardaki AKP-MHP blokunun ise buna verecek bir yanıtı yok. Çünkü bu krizin kaynağı durumundalar. 

Aslında bütün bunlar bir açlık isyanının bir dip dalgası olarak başladığını gösteriyor. İktidar bunun karşısında milliyetçi hamasetle, dış politikada İslamcı ataklarla, milliyetçi bir mobilizasyon yaratılarak ekonomideki sorunların üzerini örtmeye çalışıyor. Ama artık mızrak çuvala sığmıyor.

İktidarın ekonomide sorunları hamasetle örtmeye çalıştığını söylediniz. Uzun süredir artan baskı politikaları çerçevesinde rejim tartışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tek adam rejimine geçiş sürecini bir oranda tamamladılar. Ancak bu rejimi tam olarak kurumsallaştıramıyorlar. Bu anlamda çoklu bir krizle karşı karşıyayız. Türkiye’de hem dış politikada çöküş hem içeride toplumun rızasını alamama, tek adam rejimini bir krize doğru sürükledi. Bunu derinleştiren bir faktör olarak bir düzen kriziyle de karşı karşıyayız. Çünkü kapitalist sistemin kendisi 2008’den başlayarak bir krizle karşı karşıya. Son 30 yılı belirleyen küresel neoliberal konsensus, onun kurumları ve yapısı tümüyle çökmüş durumda. Türkiye gibi ekonomisi tamamen dışa bağımlı hale gelmiş, fabrikaları kapatılmış, hastaneleri özelleştirilmiş, uluslararası tekellere bağımlı hale gelmiş bir ülkenin böylesi bir kriz karşısında ekonomik ve politik pozisyonu da giderek bir çözülmeye doğru gidiyor. 

Bunun karşısında AKP’nin en önemli gücü seçimlerde halkın çoğunluğa sahip olmasıydı. Ancak şimdi bu çoğunluğu kaybetti. AKP bir tür şeriatçı azınlığı arkasına alarak, milliyetçi reaksiyonları öne alarak toplumda bir basınç yaratmaya, muhalefet cephesinde iç tartışma süreci çıkarmaya çalışıyor. Çünkü kontrol edemeyecekleri kadar büyük bir öfke -kendi tabanlarında da- oluşuyor. Görülüyor ki; AKP-MHP bloku bir rejim krizine yanıt verebilecek durumda değil; bir şekilde iktidarlarını sürdürüyorlar. Bu da tüm yapısıyla sistemi bir çürümeye doğru götürüyor.

Muhalefet ise gerçek bir değişimi temsil etmiyor. Pek çok araştırma iktidara karşıtlığın büyürken muhalefete de yönelim olmadığını ortaya koyuyor. Türkiye’yi sıkıştığı yerden çıkartacak bir değişim enerjisi tam da burada birikiyor. 

Bu noktada seçimlere gelirsek; seçilmişlerin görevden alınması, hapse atılması sürekli hale geldikçe "Seçim boşuna mı yapılıyor" fikri yaygınlaştı. Sizce seçimler artık bir anlam ifade etmiyor mu?

Bütünüyle böyle diyemeyiz. Toplumsal süreçler açısından öyle dönemler olur ki; seçimle de iktidar değişebilir. Ancak tüm sorunlar karşısında; mesela Ayasofya cami açılışında sokağa çıkıp "şeriat isteriz" diyenlere "Durun bir seçim gelsin" demek; Türkiye’de sağlıktan eğitime derin sorunlar karşısında "Seçim gelsin" demek büyük bir yanılgı. Bolivya’da seçimle bir değişim oldu ama bütün seçim sürecini belirleyen örgütlü bir halk muhalefetinin varlığı bu sonucu değiştirdi. Dolayısıyla şimdi halkın yaşadığı bunca soruna sahip çıkmayı bir kenara bırakıp önümüzdeki süreçte örgütlü bir siyaset olmaksızın yaşanacak bir değişimin, rejimin kötülüklerinden ülkeyi kurtarma ihtimali oldukça küçük. 

Peki bu örgütlü siyaset nasıl oluşacak? Tek adam rejimine karşı muhalefet cephesi oluşturulması konusunda ne düşünüyorsunuz? 

Şu objektif bir durum; Türkiye bu seçim sisteminde iki merkezli bir siyasi kutuplaşmaya gitti. Önümüzdeki dönem seçimler de bu merkezden ilerleyecek. Dolayısıyla iktidar blokunun yenilgiye uğratılması ve tek adam rejiminden kurtulmak için birlikte mücadele etmemiz gerekiyor. Sol Parti açısından öncelik, Türkiye’nin AKP-MHP iktidarından ve tek adam rejiminden kurtulması. Bunu bir yana bırakarak, halka karşı bütün kötülükleri yapabilen bu faşist iktidara karşı mücadeleyi ikincilleştiren her tür yaklaşım, sonunda bu karanlık düzenin sürüp gitmesine destek olmak dışında bir yere çıkmaz.

Ancak SOL, muhalefetin sağ-restorasyoncu diye ifade edebileceğimiz, politikalarının parçası olarak, bu blokun parçası olarak mücadele edemez. Muhalefetin önerdiği siyasetler bugünkü rejimle kısmi bir uzlaşmayı da içeriyor. İyi tarikat, kötü tarikat seçmeyi, siyasal İslam’ın farklı fraksiyonlarının Erdoğan ile uçlaşmış taraflarını törpüleyerek devam etmeyi de içeriyor. Yine uluslararası sermayeye güven vererek ve onunla bütünleşmeyi içeriyor. 

Tek adam rejiminden çıkış mücadelesi bir düzen değişikliği mücadelesinden kopartılamaz. SOL Parti tek adam rejiminden çıkış mücadelesini tüm tarikat ve cemaatlerin devlet içindeki etkinliğine son verecek; özel hastane ve okulları halkın malı haline getirecek; emperyalist tekellere satılmış tüm işletmeleri ve ülke kaynaklarını geri alacak; güvencesizliğe, geleceksizliğe son verilmiş emekçilerin laik, demokratik, bağımsız ülkesini kurmak için, devrimci bir yeniden kuruluş için mücadele ediyor. 

Peki solda bir çıkış olarak tarif edebileceğimiz bu birleşme nasıl olabilir? İttifaklar konusu nasıl şekillenebilir?

Kuşkusuz bugün halkın acil sorunlarına karşı ortak mücadeleler yapılabilir, buna da ihtiyaç var. Sol bir çıkış için temel olan solun bağımsız bir güç olarak kendisini örgütlemesidir. Sol ve muhalefet potansiyelleri geçtiğimiz on yıllarda daha çok kimlik eksenlerine doğru dağıtıldı. Bugün toplumda Kürt hareketinin de kapsayamadığı, CHP’nin de dışında kalan çok daha büyük direniş potansiyelleri birikiyor. Sol, bu kesimlerle bütünleşmenin yollarını arayarak, bağımsız bir özne olarak örgütlenmeli, güçlenmenin yolu da buradan geçiyor. Başkalarının gücüne dayanarak sol politika yürütülmez, Sol kendi gücünü kendisini yaratabilir. Şimdi, bu insanlığa gerici savaşlardan, yobaz bir karanlıktan ve azgın bir sömürüden başka bir şey vadetmeyen bu düzen karşısında halkın dünyanın her yerindeki gelecek arayışları solu, sosyalizmi 21. yüzyılda yeniden tarih sahnesine çağırıyor. Biz bu çağrıyız…

 

Evrensel, Independent Türkçe

DAHA FAZLA HABER OKU