GATA'nın Menzil tarikatına mensup başhekim yardımcısının sosyal medya paylaşımları, Sağlık Bakanlığı'ndaki Menzil tarikatı kadrolaşmasını iyice açığa çıkardı.

Gerçek şu ki bir zamanlar "Fethullahçılar cemaati" denilen cemaat mensuplarının devletteki kadrolaşmasının yerini Menzil tarikatı gibi tarikatlar, cemaatler aldı.

Gerçi İçişleri Bakanı Süleyman Soylu "Devlette tarikat, cemaat kadrolaşması yoktur" diyorsa da, geçmişte biz "Fethullahçılar cemaati devlette kadrolaşıyor" dediğimizde o dönemin bakanları da "Devlette cemaat kadrolaşması yoktur" diyorlardı.

Dediğim gibi, devletteki Fethullahçılar cemaati kadrolaşmasının yerini Menzil tarikatı gibi tarikatların, cemaatlerin kadrolaşması aldı.

Öyleyse tarikatlardaki, cemaatlerdeki şeyh mürit ilişkisi nedir; bunu hâlâ anlamayan kafalara çaka çaka anlatmalı.

Mürit aslında bir robottur.

Şeyhi ne diyorsa onu sorgusuz sualsiz yerine getiren bir robottur.

Şeyh mürit ilişkisinde şeyhin ilkokul mezunu, müridin profesör olmasının bir önemi yoktur.

Nitekim profesörler ilkokul mezunu Fethullah Gülen'in müridi olmadılar mı?

Doktorlar, mühendisler, hukukçular Fethullah Gülen'in müridi olmadılar mı?

Generaller Fethullah Gülen'in müridi olmadılar mı?

Bunlar ve bunlara benzer en eğitimli kişiler, ilkokul mezunu Fethullah Gülen gibi en eğitimsiz birinin müridi olmadılar mı?

Hepsi de Fethullah Gülen'e sorgusuz sualsiz bağlanmışlardı.

Fethullah Gülen'in komutlarına göre hareket eden robotlar olmuşlardı.

Şeyhlik müritlik ilişkisi böyle bir ilişkidir.

Şeyhlik müritlik ilişkisi öyle bir ilişkidir ki, tıp profesörü bir mürit, şeyhinin sümüklü mendiline şifa niyetine yüz sürebilir!

Ve hatta şeyhinin idrarını şifa niyetine içebilir!

Şeyhlik müritlik ilişkisi budur.

Bu ilişki üzerine kurulu tarikatlar, cemaatler devlette kadrolaşırlarsa, ilkokul mezunu biri pekala bir profesörün amiri olur.

Örneğin tarikat, cemaat şeyhinin "üniversite imamı" görevi verdiği ilkokul mezunu biri, o tarikata, cemaate mensup profesörlerin amiri olur.

O profesörler "üniversite imamı" denilen ilkokul mezunundan emir alır olur.

Ya da mesela tarikat, cemaat şeyhinin "ordu imamı" görevi verdiği bir onbaşı, o tarikata, cemaate mensup orgenerallerin amiri olur.

O orgeneraller "ordu imamı" denilen onbaşıdan emir alır olur.

Devlet yöneticilerinin emirlerini değil tarikat, cemaat yöneticilerinin emirlerini dinler olur.

Hatta tarikatı, cemaati yöneten şeyhleri emir verdiğinde, devleti tümden ele geçirmek için darbe yapmaya kalkışır.

Nitekim 15 Temmuz 2016'da "Fethullahçılar cemaati" denilen yapı bunu yapmıştır.

Ama belli ki devleti yönetenler bundan gereken dersi almamıştır.

Gereken dersi almış olsalardı, bugün devlette başta Menzil tarikatı olmak üzere tarikatçıların, cemaatçilerin kadrolaşması söz konusu olabilir miydi?

Sorun devletten sadece FETÖ'cülerin dışlanması değil ki.

FETÖ gidip METÖ gelecek olduktan sonra ne değişecek ki?

Sorunu söyledik; peki çare nedir?

Kimileri "devletteki tarikat kadrolaşmasının tek çaresi liyakat" demektedir.

Tek çarenin devletin ehliyete, liyakate göre kadrolaşması olduğunu söylemektedir.

Liyakat elbette çok önemlidir.

Ama mesela en son teknolojiyle üretilmiş savaş uçaklarını uçuracak ehliyete, liyakate sahip Fethullahçı pilotların, şeyhleri emir verdiğinde kendi halkını bombaladıklarını da unutmamak gerekir.

Mesleğinin en ehliyetlisi, en liyakatlisi olanlar bile eğer bir tarikatın, cemaatin müridiyse, onların şeyhlerinin komutlarına göre hareket eden birer robot olduklarını akıldan çıkartmamak gerekir.

O halde çare nedir?

Çare bir tarikata, cemaate mensup olanların devlette kadrolaşmasına izin vermemektir.

Ama asıl çare Türkiye'nin şeyhler, müritler ülkesi olmasına son vermektir!

Bu yapılmadıkça FETÖ gidecek METÖ gelecektir!  

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.