Fransa'nın Lübnan için 'temenni listesi'

Macron, Lübnan'ı özel ilgiyi hak eden bir öncelik olarak ele almakta haklı. Ancak Lübnan'ın bugün içinde bulunduğu çıkmazdan kurtulması için yardımcı olacak gerekli stratejiyi sağlamak için tek başına özel ilgi yeterli değil

Fotoğraf: Reuters

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Lübnan'ın mevcut krizden çıkmasına yardımcı olacak bir yol haritası var mı?

Cumhurbaşkanı'na yakın kaynaklar, onun böyle bir planı olduğunu iddia ediyorlar.

Bu plan Beyrut Limanı'nı yeniden inşa etmek ve ülkenin harap olmuş altyapısını modernize etmek için kurulacak fon için uluslararası desteği seferber etmek etrafında dönüyor.

Ayrıca plan, mezhep ayrımlarını tamamen göz ardı etmeksizin aynı zamanda bunu aşan ulusal bir fikir birliğini gerektiriyor.

Bu hususların bir "temenni listesinden" başka bir şey olmadığını düşünüyorsanız haklısınız.

Aslında Macron'un Lübnan'a gösterdiği özel ihtimam pek şaşırtıcı değil.

Bunun için Lübnan'ın, "Fransa'nın kızı" ve "Frankofilinin (Fransız yandaşlığının) kalesi" olarak tasvir edildiği romantik bir geçmişten bahsetmek yeterli olur. İki ülkeyi birbirine bağlayan birçok nesnel çıkar vardır.

Fransa'da, çoğu Fransız vatandaşı olan ve 300 bin kişi olduğu tahmin edilen Lübnan diasporasının bulunması dikkat çekicidir.

Dahası siyasi, kültürel ve ticari konulardaki Lübnanlı elitler Fransa'yı dünyaya açılma ve iletişim kapısı olarak görüyorlar.

Paris'in en lüks semtlerinde dolaştığınızda, Lübnanlı seçkinlerin sahip olduğu lüks ev ve apartmanların sayısı karşısında şok olursunuz.

Fransa'da gerektiği takdirde siyasi nüfuz satın alabilecek kadar fazla Lübnan parası var.

Ayrıca Ortadoğu, Afrika ve Latin Amerika'daki birçok Fransız şirketi ve bankası Lübnanlıların ortaklık ve işbirliğinden istifade ediyor.

Lübnan'da 25 binden fazla Fransız vatandaşı yaşıyor ve bu iki ülke arasında benzersiz bir ticari, kültürel ve insani irtibat sağlıyor.

Dolayısıyla Macron, Lübnan'ı özel ilgiyi hak eden bir öncelik olarak ele almakta haklı.

Ancak Lübnan'ın bugün içinde bulunduğu çıkmazdan kurtulması için yardımcı olacak gerekli stratejiyi sağlamak için tek başına özel ilgi yeterli değil.

Macron'un planının ilk problemi, Lübnan'ın karşı karşıya olduğu bu krizi, Lübnan siyasi sistemi içindeki unsurlar tarafından planlanan ve uygulanan insan yapımı bir trajedi olarak değil, büyük depremler veya tsunamiler gibi doğal bir felaketmiş gibi ele almasıdır.

Diğer bir değişle kriz, içsel tezahürleri olan jeopolitik faktörlerden kaynaklanıyor.

Paris'in Lübnan siyasetiyle ilgilenenler genellikle yozlaşmanın kökten bitirilmesi ihtiyacından bahsediyorlar.

Öte taraftan Lübnan siyasi arenasında yozlaşma her zaman var olmuştur ve bir anormallik olmaktan ziyade yaşam biçimi olarak görülebilir.

Lübnan'da bürokratik yozlaşma iki şekilde ortaya çıkıyor. Bunlardan ilki, birçok dinsel ve mezhebi pozisyonları ve ayrıcalıkları paylaştığı bir sistem olan kimlikçi kayırmacılıktır.

 Bu sistem tüm dini ve mezhebi kesimler tarafından kabul ediliyor.

Güçlü şahsiyetlerin dinlerinin mezheplerinin veya aşiretlerinin üyelerine ayrıcalıklar tahsis etmeleri toplumda bir tür yozlaşma olarak görülmüyor.

Yozlaşmanın ikinci biçimi, her zaman şu veya bu mezhepten destek almak için kullanılan yabancı finansla ilişkili olmuştur.

Bugün İran İslam Cumhuriyeti'nin Lübnan'da kural koyma rolünü üstlenmesiyle birlikte bu iki yozlaşma modeli, jeopolitik hedefleri gerçekleştirmek adına birer araca dönüştü.

Tahran, Lübnan oyununun kurallarını iki şekilde yeniden formüle etmeye çalışıyor.

Öncelikle mezhepler içinde ajanları olmasa bile genellikle satın alma yoluyla onları kendi müttefikleri haline getiriyor.

Ayrıca Hizbullah, Tahran'ın Lübnan'daki Truva atı olmaya devam ediyor.

Tahran'ın Lübnan'daki tüm mezhepler içerisinde 'Truva atı' olarak görülebilecek pek çok ajanı bulunuyor.

Bu da -Taif Anlaşması gibi- Lübnan mezhepleri arasında geniş bir anlaşmaya varmanın zorluğunu büyük ölçüde artırıyor.

Tahran, Hizbullah'ı devlet içinde bir devlete dönüştürdü.

Lübnan devletinin resmi kurumları ise gerçekliği olmayan yapılara dönüştü.

Daha kötüsü, Hizbullah ile Tahran arasındaki mesafe gün geçtikçe daralıyor.

"İslam Cumhuriyeti"nin önder kadroları olan muhafazakarlar, Hizbullah kadrosuna müttefik olarak değil, hizmetkâr olarak bakıyor.

"Devrim Rehberi" Ayetullah Ali Hamaney'in Kayhan gazetesindeki yazıları incelendiği zaman bu açıklamalarda Hizbullah'ın herhangi bir önemli konuda ne yapması gerektiğinin emredildiği görülür.

Lübnan krizinin göz ardı edilemeyecek jeopolitik bir yönü var. Paris'teki politika yapıcılara söylediğimiz zaman bize şöyle cevap veriyorlar:

Evet, fakat İran her zaman orada olacak!

Onlara bu konuda katılıyorum. Mollaların Tahran'da iktidarı ele geçirmeden önce bile ülkenin Lübnan'da bir miktar nüfuzları vardı.

Mollalar iktidardan düşse bile İran muhtemelen Lübnan'da önemli bir etkiye sahip olmaya devam edecekler.

Ancak İran'ın her zaman orada olmasıyla İslam Cumhuriyeti rejiminin de her zaman orada olacağını varsaymak yanlıştır.


Bugün Lübnan meselesini düşündüğümde Doğu Almanya halkının 1980'lerin sonunda özgürlük için bir kampanya başlattığı sırada meydana gelen bir krizi hatırlıyorum.

Dönemin ABD Başkanı George Bush ve Fransız mevkidaşı Francois Mitterrand, krizin jeopolitik boyutunu bir kenara bırakmakta ısrar etmişlerdi.

Ayrıca başkanlar, sorunun esas olarak Sovyet hegemonyasından kaynaklandığını unutarak "Alman sorunu" ile başa çıkmak adına Mihail Gorbaçov'un yardımını istemek için Kiev'e gittiler.

Dönemin ABD Dışişleri Bakanı James Baker'ın "Rusya her zaman orada olacak!" sözünü hâlâ hatırlıyorum. Bununla birlikte fark etmediği şey; Rusya her zaman orada olurken, Sovyetler Birliği'nin günlerinin sayılı olduğuydu.

Bakan Baker, Sovyetler Birliği'nin çözümün bir parçası olması gerektiğinde ısrar etti. Bugün Macron'un danışmanları, 'Lübnan sorunu' ile ilgili olarak İslam Cumhuriyeti rejimi için aynı sözü tekrarlıyorlar.

Fransız uzmanlardan biri, 'Lübnan sorununun' jeopolitik hususlar dikkate alınmaksızın çözülemeyeceği yönündeki önerimizle alay etti ve şakayla karışık şöyle dedi:

Lütfen konunun jeopolitik boyutundan bahsetme!

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Adem İpekyüz

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU