Koronavirüse karşı tedbir; infazda ayırımcılık (mı?)

Celalettin Can Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Avrupa Konseyi raporuna göre, Türkiye’de cezaevlerinin yüzde 123 oranında dolu olduğu, personel başına ise ortalamanın 5 katı hükümlü düştüğü açıklandı.

394 bin olarak telaffuz edilen cezaevlerindeki adli hükümlü 260 bin civarında.

Bunlardan 80 bin kişi uyuşturucu kaçakçılığından, torbacılıktan ve içmekten, 45 bin kişi hırsızlıktan, 10 bin kişi sahtecilik ve dolandırıcılıktan cezaevinde.

35 bin kişi cinayet işlemekten, 30 bin kişi yaralamaktan, 25 bin kişi gasptan, 5 bin kişi ise çıkar amaçlı çete üyesi olmak ya da yönetmekten cezaevinde.

Çocuk yaşta evlendirilenlerin sayısı bin civarında. Cinsel suçlar diye adlandırılan kadına ve çocuğa taciz ve tecavüzcülerin sayısı ise 20 bini aşıyor.

10 bin civarında siyasi mahpus (HDP’li milletvekilleri, belediye başkanları, demokratik kitle örgütü, sendikalar, meslek kuruluşlarından siyasetçiler ve sosyal medya paylaşımcıları) PKK davalarından içeride tutuluyorlar.  

Başka sol-sosyalist örgütlerden cezaevinde olan insanlar toplam da 3 bin kişi civarında.

Ayrıca bir dönem AK Parti'nin iktidar ortağı olan Gülen yanlılarından 30 bin kişi cezaevinde bulunuyor. Bunlardan 10 bin kişi doğrudan darbeye katılmakla suçlanıyor.

Netice olarak, cezaevlerinde kapasitenin çok üstünde bir doluluk oranı var.


İnfazda adalet ve eşitlik

İnfaz yasası, çok önceden af yasası olarak tasarlanırken ziyadesiyle adli-siyasi ayırımı yapılıyordu.

Gelinen noktada koronavirüs salgınına karşı tedbir örtüsü altında güncelleştirilen infaz yasasında çok daha fazla adli-siyasi ayırımı yapılıyor.

İnsan ticareti, göçmen kaçakçılığı, neticesi sebebiyle ağırlaşan yaralama, kasten yaralama sonucu ölüme neden olma, yağma (gasp), hırsızlık, rüşvet, zimmet, irtikap vb. gibi oldukça ağır cezaları gerektiren suçlardan mahkum olanlar, mahkum oldukları cezanın yarısını infaz kurumunda çekecek…

(Prof. Dr. İzzet Özgenç, Prof. Dr. Adem Sözüer,
Prof. Dr. Mahmut Koca’nın iş bu konu ile ilgili Rapor’dan)


Bu durumda cezalarının yarısını yatmadan koşullu tahliye olacaklar...

Düşünenler, yazanlar, çizenler, kısacası itiraz edenleri ise  cezaevinde kalacak.

Yani milletvekilleri, belediye başkanları, legal demokratik siyasetçiler, sosyal medya paylaşımcılarının da içinde olduğu 10 bin civarında HDP ve Demokratik kitle örgütü, sendikalar meslek kuruluşlarından insan, sol sosyalist siyasetçi cezaevinde kalacak.

Şimdi infazda adalet ve eşitlik bu mu?

Gerçekten koronavirüse karşı tedbir mi bu?

Amaç iddia edildiği gibi af değil de koronavirüse karşı tedbirse, belirli bir düzenleme yapılmalı; kadına ve çocuğa taciz tecavüz, cinayet, katliam gibi katlanmış suçlar işleyen yaratıklar istisna tutularak cezaevleri boşalmalı.

Öncelikle hasta, hastalık geçirmiş, yaş haddi yüksek, bakım sorunu olan, 20-25 yıl gibi uzun yıllar cezaevinde yatan vb. riskli hükümlüler ayırım yapılmadan tahliye edilmeli, tutuklu yargılananlar salıverilmeli ve tutuksuz yargılanmaları sağlanmalı.

Bütün bunlar için yapılacak işlem gayet sade ve maliyeti de yok; hepsinin hükümleri ertelenir, evde gözetim altında tutulurlar vb.

Salıverilenlerle ilgili kaygı derinse, çok daha etkin denetim yöntemleri var, uygulanır. Yeter ki salıverme kararı alınsın.

Koronavirüse karşı en savunmasız insanlar, cezaevlerindeki hükümlü ve tutuklular olduğu kabul ediliyor.

Cezaevlerinde doluluk oranının çok yüksek olduğu da kabul ediliyor; bu durumun çok ciddi sağlık sorunu yaratma gibi bir sonucu olması bir yana, cezaevi görevlileri de dahil, hükümlü ve tutuklu kırımının eşikteki tehlike olduğunu görmemek için bir tür “bakar görmez” olmak lazım.

Dünyada muhalefete en sert davranan rejimlerin dahi ilk tedbirlerinden biri cezaevlerini boşaltmak oluyor.

Acele etmeli, geçen zaman yaşamdan…

İnfazda adalet ve eşitlik ilkesi gözetilerek hükümlüler ayırımsız tahliye edilmeli.

Tutuklu yargılananlara da eşitlikçi yaklaşılmalı ve tutuksuz yargılanmaları sağlanmalı.


Veriler şüpheli, durum ciddi…

Açıklanan şüpheli verilere rağmen Boston College Biyoloji Bölümü'nden asistan Prof. Dr. Emrah Altındiş, Türkiye’de vaka ve ölüm sayılarının 3 günde bir 2 katına çıktığına işaret ederek “bunun İtalya’dan daha hızlı bir seyir anlamına geldiği” uyarısı yaptı.

Nitekim aralarında hâkim ve savcıların da bulunduğu 55 personelinin salgına yakalandığı açıklandı.  

Adalet Bakanı ise iddialara verdiği yanıt sadece “Tedbir aldık” oldu.

Alındı mı gerçekten?

Akabinde Samsun Bafra Cezaevi’nde hükümlü Mehmet Yeter’in koronavirüs nedeniyle öldüğü öne sürüldü.

Sincan, Şakran, Silivri vd. cezaevlerinde korona vakası görüldüğüne ilişkin iddialar sürüyor.


İnsan, 10 Nisan Cuma günü gece son iki saat kala ilan edilen iki günlük sokağa çıkma yasağının halkta yarattığı paniği hatırladıkça, özellikle hükûmetin hiçbir toplumsal hazırlığı olamaması karşısında ürperiyor…

Bu gece oluşacak korona bulaşması ... en az bir aylık serbest dolaşmaya bedel olacak. Tam bi çarşafa dolaşma vaziyeti...

(Prof. Baskın Oran'ın 10 Nisan gecesi attığı mail)


Ayırımcı infaz yasası Meclis'te!

Günlerdir TBMM’de cumhurcu iktidarın ayırımcı infaz yasası tartışılıyor.

Bırakalım AK Parti hatiplerini, MHP hatipleri dahi bir nokta geliyor, infaz yasasının adalet ve hukukla ilişkisini kuramıyor, savunamıyorlar.

Tıkanıyorlar; “teröre karşı” türünden yuvarlak lafızlarla işin içinden sıyrılmayı tercih ediyorlar.

“İtaat et, rahat et!” düsturu hükmünü sürdürüyor…

Ayırımcı infaz yasası Meclisten geçecek, realite bu…

Ancak infaz yasasındaki ayırımcılıklar kendi içinde o kadar çok ve bu çoklukların hepsi tek tek o kadar aşikar ki…

 
Yaşamak ve yaşatmak için!

Ayırımcı infaz yasası Anayasa Mahkemesi'ne gider de… Öncesi ile ilişki içinde, sonrasında ne olacağını İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Adem Sözüer şöyle açıklıyor:

Bu paketle ilgili olarak 'görüş alındı' deniliyor. Böyle gerçek anlamda görüş alınması olmadı. Biz öğretim üyeleri, TBMM'ye verilirken gördük. Biz metni kesinlikle görmedik, özellikle gizlendi. Gizlendiğini de ortaya çıkınca anladık.
 

Bu teklifin yasalaşması halinde, eşi görülmemiş ayrımcılıklar var. Bu teklifin en büyük riski, kim serbest kalacak, ne kadar serbest kalacak kimse bilemiyor. Bu teklifteki ayrımcılık nedeniyle Anayasa Mahkemesi'ne gideceği ve iptal edileceği muhakkak. Kendi içinde ayrımcılıklar içeriyor. 'Rahşan Affı' dediğimiz affın sorunlarıyla bugün bile uğraşıyoruz. Mevcut teklifte ondan daha büyük ayrımcılıklar var. Yanlış birtakım uygulamaların önü açılıyor. Suça göre ayrım yapılamaz.
 

Eğer, bir indirim veya bir af yapılacaksa bu belli bir ölçüye göre yapılmalı. Burada hiçbir ölçü yok. Eğer bir af yapılmak isteniyorsa bunlar da yapılabilir. Ama tepki çeken şu; neden ayrımcılık var? Çocuklu anneler bakımından ayrıcalık yapılıyor. Yola çıkılmış bir takım af, bir takım infaz indirimleri eklenmiş. Hiç kimse bu uygulamadan ne olacağını bilmiyor. Bir af geçmişe yönelik yapılır. Martın başında kanun teklifi hazırlandı, 30 Mart'ı kapsıyor.
 

Çaresiz miyiz? Hayır, yazdığımız raporu tüm ilgililere gönderdik. Dediğimiz şu; bir yaptığınızda ne kadar kişi çıkacak siz de bilmiyorsunuz? AYM iptal ettiğinde ne kadar genişleyeceği belli değil. Acilen, koronavirüs nedeniyle bir rahatlık sağlanmalı. 73 bin kişi var açık cezaevinde. Daha sonra gerçekten cezaevlerinin doldurulması nedeniyle sorunları çözecek hükümlerle ilgili bir değişiklik yapılır. Her şeyin istisnası var. Suçlunun tehlikeliliğine, mükerrerliğine bakmıyorsunuz. 
 

Bu kanun çıksın 3 yıl sonra yeniden dolacaktır. Koronavirüs nedeniyle acil tahliyeler yapılmalı. İndirim bütün suçlar bakımından yapılmalı. Koşullu salıverme otomatik aftan çıkarılmalıdır. Rahşan Affı'ndan daha ağır sonuçlar doğuracak bir yere gitmesin … 


...

Sözün özü: İnfazda adalet ve eşitliğin çiğnenmesini ağır bir bedel bekliyor muhtemelen.

Cumhurcu iktidar ya bunun ayırdında değil ya da başka bir hesapları var…

Fikr-i takip: Yaşamak ve yaşatmak için!

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.  

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU