Suriye krizi: Uluslararası toplum gerçekliği ve muhalefetin stratejik hataları

Suriye muhalefeti, krizin başlarında ‘koruma’ bahanesiyle barışçıl halk hareketini silahlandırma yolunu seçti ve uluslararası toplumu bu seçeneği desteklemeye mecbur bırakmak için çabaladı

Suriye muhalefeti ‘koruma’ bahanesiyle barışçıl halk hareketini ‘silahlandırma’ seçeneğine itti / Fotoğraf: AFP 

ABD Dışişleri Bakanlığı’nda çalışan bir personelin, Nisan 2011’de Suriye’deki ayaklanmanın patlak verdiği süreçte, ABD yönetiminin Suriye sahasında bir krizle karşı karşıya olduğu açıklaması gerçeklikten uzak bir değerlendirme değildi.

ABD bir taraftan Suriye rejiminin takip ettiği politikaları değiştirerek rejimi İran ekseninden uzaklaştırmayı isterken, diğer taraftan o dönem bazı şehirlerde yeni yeni görülmeye başlayan protestolara destek veriyordu.

ABD yönetiminde yaşanan kriz

ABD yönetimi aynı zamanda Suriye sahasındaki zorlukların farkındaydı. Zira Washington’un Suriye rejim lideri Beşşar Esed’in yerine bir alternatifi olmaması bir yana dursun, muhaliflerin devrimi gerçekleştirmesi halinde barışçıl ve demokratik bir güç değişimini sağlayarak rejimde köklü değişiklikler yapabilme kapasitesine de şüpheyle yaklaşılıyordu.

ABD Dışişleri Bakanlığı personeli, Suriye sahasının, örneğin Libya gibi halk ayaklanması başlayan diğer sahalardan zorlukları bakımından farklı olduğunu belirtmişti. Nitekim uluslararası kamuoyunun yeşil ışık yakması, dönemin Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev’in geri adım atması ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) ilgili kararları kabul etmesi sonucu NATO şemsiyesi altında Libya müdahalesi gerçekleşmiş ve Libya Devlet Başkanı Muammer Kaddafi Libya siyaset sahnesinden çıkarılmıştı.

Buna karşılık Suriye sahasında barışçıl göstericileri ‘koruma’ bahanesiyle silahlı eylemlere başvurulması ve bu kapsamda daha sonraları Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) olarak adlandırılacak bir silahlı örgüt kurulmasının olumsuz sonuçları ileriki yıllarda görülecekti.

ÖSO seçeneği ve halk hareketinin silahlanması

Suriye muhalefeti, Libya örneğini göz önünde bulundurarak ÖSO seçeneğini destekleme yolunu seçti. Nitekim Libya’da muhalifler tarafından kurulan Ulusal Kurtuluş Ordusu, uluslararası toplumun ve etkili devletlerin açıktan verdiği desteğin yanı sıra Rusya’nın da onayını alan BMGK kararlarının sonucu olarak NATO’nun oluşturduğu askeri şemsiye sayesinde Kaddafi’yi devirebilmişti.

Suriye muhalefeti, krizin başlarında ‘koruma’ bahanesiyle barışçıl halk hareketini silahlandırma yolunu seçti ve uluslararası toplumu bu seçeneği desteklemeye mecbur bırakmak için çabaladı. Ancak ıskaladığı bir nokta vardı: Libya sahasının hususiyetleri ile Suriye sahasındaki durumlar arasında fark vardı. Bu aynı zamanda Suriye muhalefetinin Ortadoğu’daki değişimleri ve gelişmeleri doğru bir şekilde okuyamadığını gösterdi.

Suriye barışçıl halk hareketini silahlandırma seçeneği göstericiler için istenen ve hedeflenen ‘korumayı’ sağlamada başarılı olamadığı gibi rejime aradığı ve elde etmek için çabaladığı fırsatı da sağladı. Zira bu fırsatı değerlendiren Suriye rejimi demokrasi ve özgürlük talebinde bulunan göstericileri şeytanlaştırdı ve bunları ulusal güvenlik için bir tehdit olarak gösterdi. Bu da protestoları kanlı bir şekilde bastırmayı kolaylaştırdı.

Rusya ve Çin iradesi

Muhaliflerin Suriye rejim lideri Beşşar Esed’i düşürme ve rejim değişikliği sürecini hızlandırma arzusu, Batılı ülkelerin tereddütlerinin yanı sıra Esed’in düşmesini Ortadoğu’daki çıkarları için tehdit olarak gören Rusya ve Çin’in iradesine tosladı.

Muhalefetin süreci hızlandırma arzusu Vladimir Putin’in Rusya Devlet Başkanlığı’na geri dönüşüyle aynı zaman aralığına denk geldi. Putin, selefi Medvedev’in BMGK’nın Libya ile ilgili kararlarına onay verme ‘hatasını’ -çünkü bu karar Rusya’nın Batı Asya bölgesindeki konumunu zayıflatmıştı- düzeltmek için bir taraftan çalışırken, diğer taraftan benzer bir hataya mahal vermemek adına Çin’in de desteğini aldı. Putin,  uluslararası toplumun ve Arap dünyasının Suriye rejiminin uyguladığı kanlı bastırma girişimlerini kınamaya dönük kararlar almak için gösterdiği tüm çabaları baltalamaya başladı. Aynı zamanda Suriye’de bir rejim değişikliğini hedefleyen her türlü askeri hareketliliği engelledi. Özellikle bu noktada Eski ABD Başkanı Barack Obama’nın rejimi kimyasal silah kullanmakla suçlamasının ardından son darbeyi vurmak için hazırladığı askeri operasyonun engellenmesinden bahsetmek gerekir.

İran rejiminin çıkarları zarar gördü

Suriye rejiminin, Rusya ve Çin’in yanı sıra stratejik çıkar temelinde müttefiklik ilişkisi kurduğu ülkeler arasında bir de İran var. Tahran yönetimi, Esed’i düşürmeye dönük çabaları bölgedeki stratejik çıkarlarına doğrudan bir tehdit olarak algıladı. Dolayısıyla İran rejiminin önünde, normal şartlar altında en son başvurulması gereken askeri seçeneğe başvurmaktan başka bir çare kalmadı. Zira İran’ın dini lideri Ali Hamaney’in ‘Şam’ı savunmak Tahran’ı savunmaktır’ ifadelerini de bu çerçevede okumak gerekir. Böylece İran, Suriye rejimini savunmak adına askeri müdahaleyi başlattı.

İran’ın Suriye’ye yönelik askeri müdahalesi ‘askeri danışmanlık hizmeti sağlama’ kılıfı altında gerçekleşti. İran Devrim Muhafızları ve Lübnan Hizbullah’ın ilk hedefleri Şam ve çevresinde rejimin kontrolünü yeniden sağlamaktı.

Kusayr savaşı ve taarruz dönemi

Suriye krizinde rejimin savunmadan taarruza geçmesinde muhtemelen en çok etkili olan gelişme Kusayr savaşıdır.

Kusayr savaşı, Suriye rejimi ile köklü değişim isteyen sivil güçler arasındaki çatışmaların, İran eksenli güçler ile El Kaide’nin Suriye uzantısı Nusra Cephesi ve ardından DEAŞ gibi radikal örgütlerle çatışmalara kaymasına yol açtı.

Mısır halk hareketi ve Türkiye’nin geri adım atması

Kusayr savaşı, Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin düşmesiyle sonuçlanan Mısır halk hareketiyle aynı döneme denk geldi. Bu gelişmeyle birlikte Mısır’da İhvan Hareketi’nin dönemi kapandı. Kusayr savaşına ilave olarak Mısır’da meydana gelen bu gelişme, Türkiye yönetiminin özellikle Suriye sahası başta olmak üzere Arap bölgesindeki nüfuz alanını da etkiledi. Bu durum Türkiye yönetimini geri adım atmaya ve taviz vermeye zorladı. Bu tavizlerin faturası Rusya’nın doğrudan askeri müdahalesi sonrasında da kabarmaya başladı. Halihazırda Rusya ve İran bölgede nüfuz bölüşümü planları yaparken Türkiye çekilmenin hesaplarını yapıyor.

 

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Halil Erdoğan

independentarabia.com/node/102406

DAHA FAZLA HABER OKU