Oslo Anlaşması ve Filistin Otoritesi'ne bağlı kalmalıyız

Görünen o ki bazı Filistinli örgütler kendilerinin halen 1982’de yaşadığını düşünüyor

Fotoğraf: AFP

İsrailliler eğer ‘Yüzyılın Anlaşmasını’ kısmen de olsa uygulamaya kalkar ve zaten işgal altında olan Ölü Deniz’in batı kısmını ilhak ederse, bu durum 4 Haziran 1967’deki sınırlar uyarınca bağımsız bir Filistin Devleti kurulması hedefini sekteye uğratmamalıdır. Yolsuzluk suçlamasıyla yargıyla sorunları olan İsrail Başbakanı Netanyahu, seçimlerde elini güçlendirmek adına ABD Başkanı Donald Trump’ın desteğiyle böyle bir girişimde bulunabilir.

İşin ilginç yanı Trump, Yüzyılın Anlaşması'nı açıkladıktan sonra bazı Filistinlilerin, Başkan Mahmud Abbas’ın istifa etmesini ve Filistin Otoritesi’nin kendisini feshetmesini talep etmeleridir. Sanki istenen şey, Binyamin Netanyahu’ya tam da arzuladığı gerekçeleri vermek ve meseleyi Oslo Anlaşması’ndan önceki sürece geriletmektir. ABD Başkanı Bill Clinton’ın girişimiyle başlatılan Oslo Anlaşması son derece önemlidir. Bu anlaşma, Yaser Arafat liderliğindeki Filistin heyeti ile İzak Rabin başkanlığındaki İsrail heyeti arasında gerçekleştirilmişti. Başbakan İzak Rabin daha sonra bir aşırılık yanlısı tarafından suikasta uğradı. Bu suikastın arkasında muhtemelen söz konusu anlaşmadan rahatsızlık duyan İsrail sağı vardı.

Trump, ‘Yüzyılın Anlaşması'nı’ duyurduktan sonra, Oslo Anlaşması yeniden gündeme geldi, hakkında çok şey yazılıp çizildi. Bazıları onu savunurken bazıları da Mahmud Abbas’ın (Ebu Mazen) istifa ederek bu uğursuz anlaşmayı çöpe atmasını tavsiye etti. Filistin Otoritesi’nin feshedilmesi ve Oslo Anlaşması’nın reddedilmesi, meselenin 13 Eylül 1993’ten öncesine dönmesi anlamına geliyor. Yani tam da İsrail sağının arzuladığı gibi, belirsizlikler taşıyan kayboluş haline dönüş. Tabii Hamas da kendisini ortaya koymak amacıyla otoritenin feshini arzuluyor.

Oysa Filistinliler, ‘Yüzyılın Anlaşması’ ilan edildikten sonra Filistin Otoritesi etrafında kenetlenmeli ve ABD’nin söz konusu anlaşmasını tanımadıklarını vurgulamalıydı. Filistinliler ‘barış’ amacıyla ABD’nin gözetiminde, 13 Eylül 1993’te gerçekleşen Oslo Anlaşması’na bağlı kaldıklarını belirtmeli ve bu anlaşmanın İsrail-Filistin çatışmasının çözümünde tek referans kaynağı olduğunu savunmalıydı. 

Mahmud Abbas, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ve Filistin Otoritesi'nin karşı karşıya kaldığı sorun, ABD yönetiminin ‘barış planını’ açıklamasının akabinde bazı Filistinli örgütlerin eski alışkanlıklarına dönmüş olmasıdır. Örneğin; Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) bir açıklama yayınlayarak Oslo Anlaşması’nın sonlandırılmasını, Siyonist varlık ile ilişkilerin kesilerek silahlı direnişe geri dönülmesini talep etti.

Görünen o ki bazı Filistinli örgütler kendilerinin halen 1982’de yaşadığını düşünüyor. Sanki Batı Beyrut’taki Filistin devletinden açıklama yapıyorlar. O zamanlar Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin (FHKC) Siyasi İlişkiler sorumlusu Şam’da ikamet eden ve İran’a yoğun ziyaretler gerçekleştiren Mahir Tahir, işgal edilmiş tüm topraklarda intifada başlatılması çağrısı yapmıştı. Şimdilerde FHKC’nin ‘silahlı direniş’ çağrısını yapan yetkilisi bu açıklamayı Moskova’da Sputnik’e yapmış. Eminim bu kardeşimiz Sovyetler Birliği’nin Başkan Leonid Brejnev ve Dışişleri Bakanı Andrey Gromıko liderliğinde yaşadığını düşünüyordur.

Ebu Mazen’in istifası, Oslo Anlaşması’nın iptali ve Filistin Otoritesi’nin feshini isteyen örgütler, yani FHKC, Hamas, İslami Cihad ve Şam merkezli bazı küçük yapılanmalar, sanırım İran’ın Filistin’i kurtarmasına bel bağlamaktadırlar. Oysa bilmedikleri ve onları hayal kırıklığına uğratacak gerçek şudur: İran ne Humeyni ne de Hamaney döneminde asla Filistin’in özgürleştirilmesiyle ilgili olmamıştır. İran’ın amacı Filistin meselesini kullanarak Arap ülkelerinde egemenlik sağlamaktır. Nitekim şu ana kadar Irak, Lübnan, Suriye ve Yemen’de yaptığı da tam olarak budur. 

Dahası hatırlatmakta fayda var; Filistin’in efsane lideri Yaser Arafat, Humeyni devriminin ardından İran’ın Filistin’in kurtuluşu için gelecek olan Müslüman-Arap devletlerinin öncülüğünü yapacağına inanıyordu. Ancak kısa bir süre sonra Humeyni’nin de Şah Muhammed Rıza Pehlevi’den farklı olmadığını ve tek derdinin kendi mezhebini dayatmak olduğunu anlayarak hayal kırıklığına uğradı. İran şu anda da Filistin meselesini, kendi mezhebini Arap ülkelerine yaymak için araç olarak kullanıyor.

Oslo Anlaşması'nın çöpe atılmasını ve Filistin Otoritesi’nin yerini ‘silahlı direnişin’ almasını savunanlar, İran rejimi ile birlikte Beşşar Esed rejimine itimat ederek derin bir yanılgıya düşüyorlar. Şunu unutmamalılar ki İran’la iyi ilişkileri olan ve Müslüman Kardeşler'in bir parçası olan Hamas dahi kağıt üzerinde ‘Siyonist Düşman’ olarak tanımladığı İsrail ile Recep Tayyip Erdoğan’ın yönlendirmesiyle uzun süreli bir anlaşma sağladı.

Filistin halkı şunu iyi kavramalıdır: Tahran’da, Beyrut’ta, Şam ve Gazze’de yumruklarını kaldırarak savaş çağrıları yapanlar, boş söylemlerde bulunmaktadır. Filistin halkı daha önce de benzer lafları duymuştur ve artık bu söylemlere karnı toktur. Oslo Anlaşması, ABD ve İsrail’in sözlerinde durmamalarına rağmen, üzerinde özenle durulması gereken önemli bir kazanımdır. Bu anlaşma uyarınca bağımsız bir Filistin Devleti’nin uluslararası meşruiyet çerçevesinde ikame edilmesi mümkün olacaktır. Dolayısıyla anlaşmanın çöpe atılması değil, geliştirilmesi gerekir.

Oslo Anlaşması’na karşı çıkanların ve Filistin Otoritesi’nin feshini isteyenlerin kendi gündemleri vardır. Hamas hiçbir zaman bağımsız bir Filistin devleti taraftarı olmamıştır. Çünkü Müslüman Kardeşler ideolojisi altında kendi özel hedefleri bulunmaktadır. Hamas’ın öncelikli hedefi, 1965’ten bu yana nice kazanımı olan Fetih Hareketi’nden kurtulmaktır. Oslo Anlaşması’na da bu kazanımların içinde olduğu için itiraz etmektedir.  

Filistin Otoritesi’nin ‘Yüzyılın Anlaşması'nı’ reddedişi Araplar ve uluslararası çevrelerde kabul görmüş ve desteklenmiştir. Şimdi Oslo Anlaşması’na sarılmanın ve bağımsız bir Filistin devleti için girişimde bulunmanın zamanıdır. Bir an önce ciddi olarak devlet başkanlığı ve meclis seçimlerinin yapılması gerekmektedir. Şunu idrak etmeliyiz ki bazı örgütlerin teklif ettiği ‘açık artırmalar’ Oslo Anlaşması’ndan bin kez daha kötüdür. Hamas son dönemlerde FKÖ’ye ve Mahmud Abbas’a yakınlaşma hususunda samimi değildir. Hamas’ın nihai amacı uluslararası Müslüman Kardeşler örgütünün hedeflerini gerçekleştirmektir. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı ise Libya; Filistin ve Filistin meselesinden çok daha fazla ilgilendirmektedir.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU