Önder: Farklılıklarımızı, birbirimiz üzerinden tarif etme alışkanlığını terk etmeliyiz

Farklı görüşteki insanların yan yana yürümesinin ilk koşulunun mücadele yöntemlerinin ortaklaştırılmasından geçtiğini ifade eden Sırrı Süreyya Önder, “Mühim olan, o enstrümanlara hak ettikleri zaman ve enerjiyi ayırmaktır” dedi

Sırrı Süreyya Önder, mücadele yönteminin ortaklaştırılması gerektiğini söyledi / Fotoğraf: AA

“2. İslam ve Sol Çalıştayı” geçen hafta sonu İstanbul Balat’taki İnşa Kültürevi’nde yapıldı. 

Çalıştaya 24 konuşmacı katıldı. Sırrı Süreyya Önder de katılımcılar arasında yer alıyordu. 

Ancak Önder, hastalığı nedeniyle çalıştaya katılamadı. Önder, “İslam ve Sol Üzerine: Geciken bir tanışma!” tebliğini sundu.

İslam ve sol üzerine uzun süredir farklı mecralarda fikirler üretildiğini belirten Önder, “Bazen malumatfuruş diyebileceğimiz isimleri ekranda, gazetelerde, yahut dijital mecralarda parmaklarını sallayarak belli ki haklarında çok da fikirleri olmadığı sol ya da İslami kesimlere seslenirken görüyoruz” dedi. 

islam-ve-sol-calistayi-balata-basladi_8.jpg
Geçen hafta sonu İslam ve Sol Çalıştayı gerçekleştirildi / Fotoğraf: Independent Türkçe

“Birlikte hareket etme refleksi olması gerekiyor” 

Önder, İslam’ın yaygın olduğu bir coğrafyada sol ve İslam arasında kurumsallaşmış, karşılıklı anlayışa ve tanımaya dayalı bir hukuk ve birlikte hareket etme refleksi olması beklendiğini ifade ederek, “Buna rağmen, İslam’ın yoğun olmadığı coğrafyalarda bu minvalde daha fazla örnekle karşılaşmak mümkün. Bu örneklerin en göz önünde olanları da Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri’ndekiler. Yani Müslümanların genelde azınlık olarak bulunduğu coğrafyalardaki tecrübeler” ifadelerini kullandı. 

“Tabii sol hareket ve İslami hareketler arasındaki iş birliği yalnızca Batı dünyasına özgü değil” diyen Önder, şunları kaydetti: 

Özellikle Ortadoğu’da komünist partiler ve hareketlerle anti-emperyalist olarak kendini tanımlayan İslami hareketler arasında stratejik ittifaklar süregeliyor. Bu, iki tarafta da işbirliği yapan hareketlerin meşruiyetine dair bir tartışmayı beraberinde getiriyor. Ortadoğu’da kimi akademisyenler, sol ve İslamcı hareketler arasındaki iş birliğini “gerici sol” gibi kavramlarla tanımlıyor, bu hareketlerin ortaklaşmasını üstlerine konumlandırdıkları birlikteliği “demode” buluyor.

“Farklılıklarımızı, birbirimiz üzerinden tarif etme alışkanlığını terk etmeliyiz” 

Türkiye’nin bir krizler ülkesi olduğunu aktaran Önder, “Bu krizlerin en derinden hissedilen ikisi; ekonomik kriz ve insan hakları krizi. Bu iki kriz muktedir halkaya tenezzül etmeyen Müslümanlar ve solcular açısından düzenli olarak yakıcı sonuçlar yaratıyor” dedi. 

“Hal böyleyken, biz “şunlar sizden, bunlar bizden” diyerek birbirimizle farklılıklarımızı, birbirimiz üzerinden tarif etme alışkanlığını terk etmekle başlayabiliriz” çağrısında bulunan Önder, sözlerini şöyle sürdürdü: 

Emek mücadelesinin ve adaletsizliğin “demode” olma ihtimali mevcut ekonomik rejim altında yok. Ayrıca Türkiye kapitalizminin ve Türkiye devlet geleneğinin İslam’ı da işçi sınıfını da rehin aldığı bu mevcut durumda, birbirimizi tanımak yerine tartmakla geçirebilecek vaktimiz de yok. O nedenle, yan yana yürümenin ilk koşulu olarak birbirimizin mücadele yöntemlerini ve hangi alanlarda ortaklaşabileceğimizi, hangi mahalleye kimin ne koşullarda girebileceğini tartışmamız/keşfetmemiz gerekiyor. Anadolu’nun 10-20 bin nüfuslu küçük ilçelerindeki mağduriyetlerden büyük şehirlerdeki kitlesel depresyona kadar her şey bu iki başlık altında kendilerini tanımlayan hareketlerin ortak sorumluluğunda.

“Enstrümanlara hak ettikleri zaman ve enerjiyi ayırmak” 

“Dayanışmayı genişletmeyi ve etki alanlarımızı ortak bir şekilde kullanmayı öğrenmek önceliğimiz olmalı” ifadesini kullanan Sırrı Süreyya Önder, sözlerini şöyle tamamladı: 

Unutmayalım ki, bizim birbirimizle kurduğumuz ilişki, iki azınlık grubunun aralarında kurduğu ilişki değil. 2010’lu yıllardaki protestoların ‘Biz yüzde 99’uz’ söylemi ve yeni sağ/sol popülist hareketin, adına mücadele ettiği ‘siyasal elite karşı halk’ sloganı, aslında mücadele zeminimizin çoğunluğun ayrıcalıklı ve buyurgan bir azınlıkla mücadelesi olduğunu gösteriyor. 2020’li yıllar, bu sloganların altını ne tür örgütlenme pratikleriyle dolduracağımıza karar vereceğimiz yıllar olacak. Avrupa’da dijital partilerin, platform partilerinin ortaya çıktığı bu dönemde, Türkiye’nin artan internet erişimi ve medya okuryazarlığı pratikleri bağlamında düşünüldüğünde birbirimizi dinlemek için de birlikte hareket etmek için de geçmişe göre çok daha fazla enstrümana sahibiz. Mühim olan, o enstrümanlara hak ettikleri zaman ve enerjiyi ayırmak. Bu da tam olarak ‘sistemin bir parça dışında düşünmekle olasıdır.

 

Independent Türkçe
 

DAHA FAZLA HABER OKU