Süleymani suikastına dair çok yönlü okumalar

İran’ın yapması gereken şey, çatışma alanını dikkatle seçerek, dakik hesaplamalarla ölçülü bir karşılık vermesidir

Fotoğraf: Reuters

General Kasım Süleymani’nin öldürülmesi benzer suikastların aksine tüm dünyada geniş çaplı bir yankı uyandırdı. Doğrusu böylesi bir şeyi kimse öngörmemişti.  

Süleymani’nin ailesinin verdiği tepki anlaşılabilir duygusallıkta ve biraz hamasiydi. Suikastın bölgesel ve uluslararası yansımalarında ise, özellikle İran dosyasıyla yakından ilgili olan ülkelerin açıklamalarında bu gibi durumlar için kullanılan yaygın ifadeler yer aldı.

“Olayların tırmandırılmaması ve tüm taraflardan kendine hâkim olmaları” yönünde çağrılar yapıldı.

ABD’nin ertesi gün, henüz Süleymani ve Mühendis’in cenazeleri toprağa verilmemişken Bağdat’ta düzenlediği operasyon, Trump yönetiminin ‘kendine hâkim olma’ çağrılarına kulak asmadığını gösterdi.

Trump yönetimi, ‘kendine hâkim olmaktan’ İran’la doğrudan kapsamlı bir savaşa girmemeyi anlıyor olabilir.

Öte yandan Trump’ın İran içinde hayati hedefleri vurabilecekleri açıklaması da, ABD yönetiminin, krizin tırmandırılmasında bir sakınca görmediğini göz önüne serer nitelikteydi.

Başkan Donald Trump’ın da içinde yer aldığı ABD derin devleti, sürprizler yapmaya alışkındır.  ABD’nin iç ve dış politikalarını yöneten resmi kurumlar, Trump’ın doğrudan bir savaşa yol açabilecek bu emrivaki kararlarını zımnen kabul etmiş oldu.

Trump’ın destekçileri, bilgi alma haklarından vazgeçmiş görünüyorlar, muhaliflerin ise Trump’ın kararlarını engelleyici hamleler yaptıkları söylenemez, daha çok; dozu iyi ayarlanmış şekilde kınama ve eleştiriyle yetiniyorlar.

ABD’liler başkanlarının karar alma ve uygulama yöntemlerine alışmış gibi görünüyor. ABD’nin müttefikleri de kendilerini bu yeni duruma alıştırsalar iyi ederler, en azından daha az şaşırırlar.

Trump yönetimi, İran’ı dizginlemek için savaş alanı olarak Irak’ı seçmiş gibi görünüyor. Bu tutum Iraklı yöneticileri ilk defa olmasa da epey zor durumda bırakıyor.

Bu ülkedeki yöneticilerin çoğu manevi olarak ABD’ye borçlu hissediyorlar, zira ABD eski rejimi devirip kanatlarıyla onları yeni bir ülkeye taşımamış olsaydı birçoğu bu ülkeye giriş bile yapamazdı. 

Uygulamada Irak, iktidarda bir tür boşluğa yol açan iki milyon insanın protesto gösterileriyle sarsılıyor. Ülkede öne çıkan iki kesim var, İran yanlıları ile İran karşıtları.

Komşu ülke İran’ın mutlak bağlılıktan ödün vermediği, gösterilere dahi tahammül etmediği biliniyor. Dolayısıyla Irak’ın içinde bulunduğu durumun en büyük sorumlusu da İran oluyor.

Irak’taki bu kargaşa ve İran karşıtlığı Trump gibi bir adamı kışkırtıyor. Trump gösterileri de bahane ederek Irak’ı ateş çemberine atmaktan çekinmeyecektir.

İran tarafına gelirsek, General Kasım Süleymani’nin, Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın kendini koruma yeteneklerinden istifade etmediği anlaşıldı.

Kudüs Gücü’nün Lübnan’daki muadilinin lideri Nasrallah uzun yıllardır İsrail suikast listesinin birinci sırasındaydı.

Hasan Nasrallah, İsrail’in etki alanının birkaç metre ötesinde, Beyrut'un güney banliyölerinde İsrail sınırında yaşamasına rağmen, eylemlerini gizlilikle yönetmeyi becerdi ve İsrail’e asla hedef olma şansını vermedi.

Süleymani ve Nasrallah arasındaki fark, birincisinin kendi korumasını sağlamak için önyargılara itimat etmesiydi. ABD’nin misilleme korkusuyla kendisini öldürme riskini göze alamayacağından emindi. Bu sebeple güvenliğini ihmal etti.

İkincisi ise (Nasrallah) tüm önyargıları kenara bırakıp, gerçekçi önlemlere başvurdu. Doğrusu bu kıyaslama çok önemli değil, nitekim General Kasım Süleymani’nin ‘şehadet özlemi’ ile tutuştuğu da bilinen bir gerçek.

ABD’nin, İran’ın gururunu zedeleyen bu saldırısının ardından, karşı tarafın yoğun tehditlerinin dayanağı, ABD’nin bölgedeki çıkarlarının İran tarafından kuşatılmış olduğu varsayımına dayanıyor.

Kuşkusuz İran’ın tüm bölgeye uzanan kolları ABD’yi ciddi anlamda zayıflatma ya da çıkarlarını tehlikeye atma potansiyeli taşıyor, ancak ABD’nin gücünden çekinen İran, tehditlerini de adeta ölçülü bir şekilde savuruyor.

İran’ın tehditleri her ne kadar kendi kamuoyu için anlaşılabilir olsa da büyük bir savaşa yol açabilecek hamlelerden çekinmeleri ve hesaplarını ona göre yapmaları da gayet anlaşılabilir.

Bu hesapları daha dikkatli yapmalarını gerekli kılan şey ise karşılarında ABD’nin olması.

İranlılardan beklenen şey; hazmedilemez şeyleri sindirmeleri ya da ABD’nin üstün gücü karşısında boyun eğmeleri değildir. Ki sessiz kalmaları mümkün olmayacaktır, zira Humeyni’nin liderlik ettiği ‘devrimden’ bu yana İran’ın söylemleri Amerikan karşıtlığı üzerine kurulmuştur.

İran’ın yapması gereken şey, çatışma alanını dikkatle seçerek, dakik hesaplamalarla ölçülü bir karşılık vermesidir. Nitekim muhtemel çatışmanın boyutları iyi ayarlanamaz ve işler çığırından çıkar ve bir savaş yaşanırsa, İran yanlıları ile karşıtları Amerikalılardan daha fazla zarar görecektir.

İran’ın bölgedeki enstrümanlarına da fazla bel bağlamaması gerektiği de bir gerçekliktir. Zira Lübnan’daki Hizbullah ve Yemen’deki Husi hareketinin görece başarısı ABD ile doğrudan bir çatışmadan kaçındıkları için mümkün olabilmiştir. Ciddi bir savaşta dengeler değişecektir.

Süleymani suikastına müteakip ilk saatlerde en çok kullanılan ifade ‘bölgedeki yangın’ ifadesiydi. Bu kelimeler konuyla doğrudan ilgisi olmayan Iraklıları tedirgin etse de asıl yankılarını, İran’ın karar mekanizmalarında buldu.

Uzun vadeli hesaplarıyla tanınan İranlılar, kendilerinin başlatmadığı bir ‘yangından’ tabi ki hoşnut değillerdi ve şoka uğradılar. Şimdi herkesin ölçülü olma zamanı.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Mustafa Yıldız

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU