Süreç Komisyonu gençleri dinledi

Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş başkanlığında toplandı

Fotoğraf: AA

Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un başkanlığında on beşinci toplantısını yapıyor. Toplantının ilk oturumunda, Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA), Türkiye Teknoloji Takımı Vakfı (T3), Genç Barış İnşacıları Derneği, Gençlik Örgütleri Forumu (GoFor), Anadolu Gençlik Derneği (AGD) ve Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) temsilcileri dinlendi.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

GoFor’un 57 farklı gençlik örgütünün ortak iradesinin temsil eden bir platform olduğunu söyleyen Gençlik Örgütleri Forumu (GoFor) Genel Koordinatörü Hasan Oğuzhan Aytaç,  şöyle konuştu:

Biz bu konuşmayı hazırlamadan önce üye örgütlerimizden görüş topladık ve sizinle en çok ortaklaşan görüşü paylaşmak istiyoruz: Gençler bu sürece ve bu komisyona güvenmiyor. Gençler ile siyaset kurumu arasındaki güven ilişkisi maalesef bitmiştir. Biz bu görüşlere katılarak ve sizlere hatırlatarak diyoruz ki: Birinci Barış Süreci'nde sürece katkı sunulması istenen insanlar, daha sonra bu katkıları nedeniyle yargılandılar. Biz bugün burada, maalesef kendimizi güvende hissetmeyerek bu konuşmayı tamamlayacağız. Neden bu güvensizliğin altını çiziyoruz? Çünkü barışın ve demokratikleşmenin toplumsal tabanı gençlerdir. Bu sürecin etkileneni gençlerdir. Masanın kurulmasına neden olan şey gençlerin ölmesidir. Ve o gençler bu masanın çözüm olduğuna inanmıyorlar. Çünkü bu masanın parçası değiller. Meclis’te temsil edilmiyorlar. Meclis’teki tüm genç vekiller bu komisyona üye olsaydı bile, burada hâlâ azınlık olacaklardı. Maalesef hiçbir genç vekili bu hazirunda göremiyoruz.

Gençler bu sürecin nasıl öznesi olacak? Gençlerin barışın öznesi olması demek; bu sürece dahil olması, bu süreci akranlarıyla tartışması demek. Örneğin, gençlerin üniversitede barışı konuşabilmesi demek. Barış orada konuşulacak, orada uygulanacaktır. Peki üniversitelerde bugün ne oluyor? Bugün üniversitelerde derinleşen bir baskı var. Senelerdir terör ve güvenlik bahaneleriyle üniversiteler abluka altında. 2015 sonrasında rektörlük seçimlerinin kaldırılmasıyla kayyum rektörler, üniversite hareketinin baskılanması için elinden geleni yaptılar. Üç genç bir araya gelirse, soruşturma baskısıyla karşılaştılar.

Daha geçtiğimiz haftalarda Uludağ Üniversitesi ve Yıldız Teknik’te öğrenci kulüpleri kapatıldı. Bu ortamda üniversitelerde barış konuşmanın yolu var mı? İnanın biz bilmiyoruz. Gençlerin bu sürecin öznesi olması demek, gençlerin barışı kamusal alanda konuşabilmesi demek. Gençler kamusal alanda barışı, siyaseti konuşunca ne oluyor? O konuşma adliye koridorlarında bitiyor. Gençler barış taleplerini dahi kamusal alanda dile getiremiyorlar. Ve dünyada hiçbir örneği yoktur ki hakkında konuşamadığımız bir barış süreci başarılı olsun.

“Genç özne olarak kabul edilmiyor, konuşamıyor, siyaset yapamıyor”

Bugün DEM Parti’de, CHP’de siyaset yapan gençler, sosyalist partilerde örgütlenen gençler, bu barışın siyasi söylemini kuran Kürt gençler yargılanıyor. Bu nedenle bu komisyon gençlerin güvenine talipse önce onların söz hakkını ve siyasal öznelliğini tanımakla başlamalıdır. Bu komisyon gençlerin güvenine gerçekten talipse, aynı zamanda gençlerin seçtiği siyasetçiler görevlerini sürdürebilmelidir. Genç özne olarak kabul edilmiyor, konuşamıyor, siyaset yapamıyor. Hatta seçtikleri temsilciler koltuklarından alınıyor. Eğer bugün barış sürecini konuşuyorsak, önce bu iradenin güvencesini konuşmamız gerekiyor. Gençler, temsil ettikleri siyasetin demokratik bir zeminde var olabileceğine dair güvensiz. Fakat bu güvenin yerini kayyum yönetimleri, kapatılan alanlar ve susturulan sesler alıyor.  Bu nedenle biz GoFor olarak bu güvenin tahsisinin ve gençlerin öznesi olduğu toplumsal barışın güvenlik eksenli bir süreçten geçmediğini düşünüyoruz. Bizce demokratikleşme ve gençlerin eşit yurttaşlık haklarının garanti altına alınması bu sürecin yegâne dayanağı olmalıdır. Çünkü demokratikleşme bizim için bir yöntem değil, siyaset kurumuna güvenebilmemizin meşru tek yoludur.

“Kürt gençlerin yaşadığı sistematik ayrımcılıkla mücadele, hayatın her alanında çözüm bulmalıdır”

Bizim için demokratikleşme, eşit yurttaşlık demektir. Şu an Türkiye'de gençlerin eşit yurttaş olmasının önündeki en büyük engel Anayasa madde 58'dir. Madde 58 bugün hâlâ gençleri koruma ve yönlendirme görevini devlete yüklüyor. Oysa demokratik bir ülkede devletin görevi, gençleri sadece korumak ve yönlendirmek değil, gençlerin kendi yönünü bulabilecekleri özgür alanları yaratabilmek olmalıdır. Gençlerin eşit yurttaşlık talebi sadece madde 58’de çözülemez. Çünkü tek madde ile Kürt gencinin kulağına fısıldanan ‘Okulda sakın Kürtçe konuşma’ nasihatini değiştiremezsin. Kürt gençlerin yaşadığı sistematik ayrımcılıkla mücadele, hayatın her alanında çözüm bulmalıdır. Önce o gittiği okulda ana dilinde eğitim alabilmeli. O eğitimi aldığı ana diliyle bütün kamu hizmetlerinden yararlanabilmelidir. Bunun için de hayatın her alanında ayrımcılıkla mücadele etmek kamunun öncelikli görevi olmalıdır.

6701 sayılı kanunla kurulan Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu, ayrımcılığı kısıtlı bir şekilde tanımladığı için eşitliği sağlamakta şu an yetersiz kalıyor. Birçok başvuruya yetkisizlik kararı veriliyor. Ayrıca bu kanun gençliği özel bir hak alanı olarak da tanımlamıyor. Bu nedenle barış odaklı bir eşitlik yasası, gençlik boyutunu içererek yaş, kimlik, cinsiyet, cinsel yönelim ayrımcılığıyla etkili mücadele etmeli. Mutlaka bağımsız denetim ve yaptırım gücü olan bir düzenleme yapılmalı. Bu çerçevede eşit yurttaşlık mücadelesinin toplumsal cinsiyet boyutunun ele alınması elzemdir.

Türkiye'de genç kadınların eşit yurttaşlık talebi yalnızca temsil ve katılımda değil, kendi yaşamları üzerinde söz sahibi olması mücadelesiyle de şekilleniyor. Güvenlikçi politikalar, genç kadınların özgürlük ve güvenlik taleplerini görünmez kılıyor. Şunu da hatırlatmak isteriz: Çatışma sürecinde genç kadınlar çoklu ayrımcılıkla karşı karşıya kalıyor. Eğitim, istihdam, sağlık ve kamusal yaşama katılım hakları ciddi bir biçimde sınırlandırılıyor. Bu nedenle genç kadınların sürece aktif katılımı garanti altına alınmalı. İstanbul Sözleşmesi’ne acilen geri dönülmeli, 6284 uygulanmalı. Barış sadece erkekler arasında yapılan bir pazarlık olmaktan çıkarılmalıdır.

"Gençlerin karşılaşacağı hiçbir yaptırım, onları bekleyen gelecek kadar karanlık değil"

Bugün gençler için ifade özgürlüğü en temel meselelerden biridir. Bu konuda kurulabilecek en jenerik cümle de şudur: 'Gençler artık konuşmaktan korkuyor.' Ama gençler konuşmaktan korkmuyor. Çünkü gençlerin karşılaşacağı hiçbir yaptırım, onları bekleyen gelecek kadar karanlık değil. Barış önce gençlerin söylediği sözün suç olmaktan çıkarılmasıyla başlar. Anayasa madde 34 ile güvence altına alınan yurttaşların ifade ve gösteri yürüyüş hakkı, bugün 2911 sayılı Kanunla sınırlandırılıyor. Şiddet içermeyen protestonun asla terör suçu sayılmayacağı netleştirilmelidir. Çünkü barış, güvenlik refleksiyle değil, toplumun güvenlik duygusuyla kurulur. Türkiye’de üniversiteler, geçmişten bugüne demokratik taleplerin filizlendiği alanlar olmuştur. Fakat bugün kampüslerde, rektör atamaları yoluyla özerklik tamamen ortadan kaldırılmıştır. Özgür düşüncenin önüne setler çekilmiştir. Çok uzak geçmişten bahsetmiyoruz. Yakın zamanda barış talep eden akademisyenler topluca ihraç edildi. Toplumsal barışın yerleştirileceği alanlarda üniversite özerkliği acilen sağlanmalıdır. Bunun yanı sıra, topluluk ve öğrenci temsilcilikleri tanınmalı; üniversite yönetiminde söz sahibi olmalıdır. Ayrıca ifade özgürlüğünü kullanan gençlere yönelik soruşturma, uzaklaştırma, yurttan atılma, disiplin cezası yaptırımları kaldırılmalıdır.

"Bölgede gençlerin uyuşturucu kullanım oranı diğer illere göre 2,5 kat daha fazla"

Barışın öznesi olarak Kürt gençler bölgede yoğun madde kullanım bozukluğu sorunuyla karşı karşıya. Türkiye Büyük Millet Meclisi Uyuşturucuyla Mücadele Komisyonu’nun 2001 yılında yayınladığı araştırma raporuna göre, bölgede gençlerin uyuşturucu kullanım oranı diğer illere göre 2,5 kat daha fazladır. Konuşmanın başından beri sıraladığımız nedenlerle siyasal alandan uzaklaştırılan gençler, uyuşturucuyla etkin mücadele edilmediği için sosyal alandan da uzaklaştırılıyor. Bu durum sadece bireysel bir sağlık sorunu değil, aynı zamanda sosyopolitik bir gerçektir. Fakat bu gerçekliğe rağmen Gençlik ve Spor Bakanlığı'nın uyuşturucuyla mücadele için ayırdığı bütçe, bakanlık bütçesinin yüzde 0,02’sidir. Gençlik ve Spor Bakanlığı bütçesinin, özellikle çatışmadan etkilenen bölgelerde gençlere yönelik uyuşturucuyu önleme ve rehabilitasyon programlarına, sorunu etkili biçimde çözecek düzeyde ayrılmasını talep ediyoruz.

"Kamu kaynağına erişimi için bağımsız, evrensel standartlarda bir Ulusal Gençlik Konseyi kurulmalı"

Hasan Oğuzhan Aytaç, Gençlik Örgütleri Forumu olarak taleplerini şöyle sıraladı:

Gençlerin ve gençlik örgütlerinin sürece aktif katılımı ve bu doğrultuda kamu kaynağına erişimi için bağımsız, evrensel standartlarda bir 'Ulusal Gençlik Konseyi' kurulmalıdır. 'Ulusal Gençlik Konseyi' sivil olmalı, gençlik örgütleri tarafından kurulmalı ve kamu tarafından tanınmalıdır. Genç kadınların sürece aktif katılımı garanti altına alınmalı, barışın öznesi olmaları için ek mekanizmalar kurgulanmalıdır. Barış sürecinin toplumsallaşması için gençlik örgütlerinin yapacağı barış ve ayrımcılıkla mücadele projeleri için kamu kaynağı tahsis edilmelidir. Anayasanın 58. maddesi, gençleri yalnızca korunması gereken bir kesim olarak değil, toplumsal yaşamda aktif biçimde tanıyan ve gençliğin öznelliğini tanıyan bir biçimde yeniden düzenlenmelidir. Yasama sürecinde alınacak kararlar ve yapılacak değişikliklerin gençlerin hayatına etkisini belirlemek için Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Gençlik Raportörlüğü mekanizması uygulanmalıdır.

"Şiddet içermeyen ifade biçimlerinin tamamı suç kapsamından çıkarılmalıdır"

2911 sayılı Kanun, Anayasa madde 34’e göre yeniden yazılmalı, toplantı ve gösteri yürüyüş hakkının kullanımını engelleyen tüm sınırlamalar kaldırılmalıdır. İfade ve örgütlenme özgürlüğü haklarını kullandığı için cezalandırılan gençler hakkında açılan tüm suçlamalar düşürülmelidir. 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun gençlerin sosyal medya paylaşımlarını ve barışçıl faaliyetlerini 'örgüt propagandası' saymasına son verilmeli ve kanun yeniden düzenlenmelidir. Şiddet içermeyen ifade biçimlerinin tamamı suç kapsamından çıkarılmalıdır. TCK’nın 'Kamu Barışına Karşı Suçlar' başlığı altında yer alan maddeler, gençlerin ifade özgürlüğü garanti altına alınacak şekilde yeniden düzenlenmelidir.

"Eğitimin tüm kademelerinde anadilde eğitim hakkı garanti altına alınmalıdır"

Dezenformasyon yasası olarak bilinen 7418 sayılı Kanunla beraber yapılan düzenlemeler iptal edilerek, ifade ve basın özgürlüğü güvence altına alınmalıdır. 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu yeniden düzenlenerek, üniversitelerin özerkliği garanti altına alınmalıdır. Eğitimin tüm kademelerinde anadilde eğitim hakkı garanti altına alınmalıdır. Milli eğitim müfredatı gözden geçirilerek 'toplumsal barış', 'birlikte yaşam' ve 'çok kültürlülük' dersleri müfredata eklenmelidir.  Belediye kayyum atamaları derhal sonlandırılmalıdır. 5393 sayılı Belediye Kanunu yeniden düzenlenerek, gençlik meclislerinin kurulması zorunlu hale getirilmelidir. Bu meclisler barış sürecinin yerel ayağı olarak kurgulanmalıdır. Çatışma sürecinde özellikle işsizlik nedeniyle sözleşmeli erbaş olarak orduya katılan binlerce genç için barış sürecinde istihdam politikaları geliştirilmelidir. Eğitim hakları gözetilmeli, psikososyal destek sağlanmalıdır. Silah bırakan gençler için toplumsal entegrasyon ve rehabilitasyon programları kurgulanmalıdır. Eğitim hakkı, okula geri dönüş, mesleki eğitim olanakları ve istihdam desteği bu sürecin temel bileşenleri olmalıdır.

Terörle bağlantılı suçlar dahil olmak üzere çeşitli gerekçelerle eğitimini tamamlayamamış gençler için kapsamlı bir öğrenci affı çıkarılmalıdır. Çatışma bölgesinde büyümüş gençler, silah bırakan gençler, güvenlik güçlerinde görev yapmış gençler, cezaevinden çıkan genç siyasetçiler ve aktivistler, zorunlu göç ve yerinden edilme nedeniyle travma yaşamış gençler, çatışma nedeniyle yakınlarını kaybeden gençler için detaylı ve kapsamlı bir psikososyal destek sağlanmalıdır. 7179 sayılı Askeralma Kanunu gözden geçirilerek zorunlu askerlik hizmetinin yerine alternatif kamu hizmeti düzenlemeleri yapılmalıdır. Gençlerin sorgulama ve kıstas şartı olmadan alternatif kamu hizmeti uygulamalarından yararlanmaları sağlanmalıdır. Gençlerin yaşadığı hak ihlalleri ve yaşamını yitiren gençlerin hikayelerinin kayda geçirilebilmesi için gençlik odaklı bir Hakikat Komisyonu kurulmalıdır.

"Hem 11. Yargı Paketi’ne hem de barışa el kaldıramazsınız"

Biz gençler, bu ülkenin geleceği değil, bugünü olduğumuzu sizlere hatırlatmak isteriz. Barış, bizim üzerimizden konuşulacak bir konu değil; bizimle kurulacak bir ortaklıktır. Çünkü biz barışın, bir aile fotoğrafına sığdırılamayacak kadar çeşitli olduğunu biliyoruz. 'Aile Yılı' altında yürütülen politikalar, gençleri birer özne değil, birer nesne olarak tanımlıyor. 2015’ten beri artarak devam eden kadın ve LGBTİ+’ye karşı politikaların son bulması, temel taleplerimizdendir. Bugün LGBTİ+’leri cezalandırmayı öngören 11. Yargı Paketi taslağıyla güne başladık hepimiz. Hem 11. Yargı Paketi’ne hem de barışa el kaldıramazsınız. Genç kadınların ve LGBTİ+ gençlerin varlığını yok sayarak barış inşa edilemez. Barış için kimse sırasını beklemedi. Çünkü biliyoruz ki barış masada imzalanmaz; sokakta, okulda, günlük hayatta yaşatılır. Biz gençler olarak barışı yaşatmak istiyoruz. Biz gençler olarak toplumsal barış için sorumluluk alıyoruz."

Turhan: Yanlış politikaların devamı neticesinde Uludere olayı, 6-8 Ekim olayları, Hendek çatışmaları gibi gelişmeler toplumsal yarayı daha da derinleştirdi

Komisyonda konuşan AGD Genel Başkanı Salih Turhan, bu toprakların farklı medeniyetlere ev sahipliği yaptığını belirterek "Aynı çatı altında farklı inanışların, etnik ve meşrepsel yapıların bir arada yaşama erdemini bölge insanlarına kazandığını Türkler ve Kürtler bu topraklarda İslam vasıta ile geldikten sonra kadılık hukukunun en güçlü örneklerini sergilemişlerdir. Bugün Kürt meselesi olarak tanımlanan sorun sadece son 40 yılın değil en az 150 yıllık bir tarihi sürecin sonucudur" dedi.

Kürt meselesi 18. yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlı'nın merkezileşme süreci ile birlikte ortaya çıktığını söyleyen Turhan, "Ulus devlet sürecine geçişle birlikte oluşturulmaya çalışılan yeni vatandaş kurgusu bugün hala karşı karşı olduğumuz siyasal ayrışma kaynaklarının ortaya çıkmasına da zemin hazırlamıştır. Bunun neticesinde toplumda travmaya yol açan birçok hadise yaşanmıştır. Yanlış politikaların devamı neticesinde ve yakın zamanda Uludere olayı, 6-8 Ekim olayları, hendek çatışmaları gibi gelişmeler toplumsal yarayı daha da derinleştirmiştir. Bugün karşımızdaki mesele sadece bir güvenlik sorunu değil, tarihsel hafızası, sosyolojik kökleri, dini ve kültürel boyutları olarak çok katmanlı bir adalet meselesi dönüşmüştür" diye konuştu.

"Gençlerimizin yüzde 28,5'u 'bu süreçten umutlu olduğunu' yüzde 11'i 'kararsız olduğunu' yüzde 26,6'sı 'inanmadığını' söylüyor"

Turhan, Kürt meselesinin çözümü için gençliği anlamak gerektiğine dikkat çekerek, Anadolu Gençlik Derneği olarak 2025 yılı içerisinde Doğu ve Güneydoğu'daki 17 ilde 2 bini aşkın genç ile yüz yüze görüşmelerde bir anket düzenlediklerini söyledi. Ankette çıkan sonuçları komisyon üyeleriyle paylaşan Turhan, şunları kaydetti:

Üniversiteyi okuyan gençlerimiz yüzde 31.4, 16 ile 24 yaş arasındaki gençlerimiz toplamda yüzde 24.6 gibi oranlamalarla iki bin gencin yaş dağılımlarını ortaya koymuş olduk. Eğitim durumlarına baktığımızda yaptığımız anketin yüzde 62'si lisans seviyesinde üniversite öğrencilerine dönük anketler oldu. Bu anketlerde ilk sorduğumuz şey aidiyetin temelinin ne olduğunu, kendinizi nasıl tarif ettiğinizi sorusu oldu. Gençlerimiz kendini yüzde 43'ü etnik kimlik, yüzde 40.4'ü dini kimlik, yüzde 11'i de mülteci kimlik olarak kendisini tarif ediyor. Yine gençlerimize Kürt meselesini nasıl algıladıklarını sorduk. Gençlerimizin yüzde 59.8'i 'Türkiye'de önemli bir Kürt meselesi vardır' diyor. Bu sorunun inkarla değil gerçekle yüzleşme ile çözülebileceğini gösteriyor. Biz bu meseleyi sorun olarak değil çözülmesi gereken bir kardeşlik meselesi olarak ele alıyoruz.

'Çözüm sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz' sorusuna ise katılımcıların değerlendirmelerinde halkın çözüm için umuda açık ama doğru sonuçlanacağına dair tereddütlerinin olduğunu gençlerimiz ifade ediyor. Toplumun beklediği şey inanın kıymetli vekillerim yeni bir çözüm değil samimi ilkeli inanç temelli bir helalleşme sürecinin olmasıdır. Bu ankette gençlerimizin yüzde 28,5'u 'bu süreçten umutlu olduğunu' yüzde 11'i 'kararsız olduğunu' yüzde 26,6'sı 'inanmadığını', yüzde 8,4'ü 'inandığını', yüzde 25,4'ü ise 'kaygılı olduğunu' ifade ediyor.

"Toplumun yüzde 82,6'sının Kürtçenin kamusal alanda daha fazla yer bulması gerektiği yönünde hem fikir"

Peki bu çalışmada 'sivil toplum kuruluşlarının rolü ne olmalıdır' diye sorduğumuzda, katılımcıların yüzde 67.6'sı sivil toplumun süreci destekleyici ve katkı sunucu bir rol üstlenmesi gerektiğini söylüyor. Bu Kürt meselesinin artık sadece siyasetin değil, toplumun vicdanının da gündeminde olduğunu ortaya koyuyor. Sivil toplum, siyasi kutuplaşmayı değil, toplumsal dayanışmayı büyütmelidir. En önemli sorulardan bir tanesi Kürtçenin kullanımı ile alakalı bir sorudur. Katılımcılara yöneltilen devletin Türkçenin eğitim, yayıncılık ve kültürel alanlarda daha fazla kullanılmasına imkan tanıması gerektiğini düşünüyor musunuz sorusuna verilen cevaplar ise şöyledir. Bu sonuçlar toplumun yüzde 82,6'sının Kürtçenin kamusal alanda daha fazla yer bulması gerektiği yönünde hem fikir olduğunu göstermektedir. Dil bir kimliğin en güçlü taşıyıcısıdır. Bu konuda gösterilecek anlayış ve fırsat toplumsal barışa en önemli katkı sağlayacaktır.

"Ülke olarak bizi biz yapan insani değerlerimizle her türlü sınamanın üstünden gelebilecek bize sahibiz"

Türkiye Teknoloji Takımı Vakfı (T3) Yönetim Kurulu Başkanı Elvan Kuzucu Hıdır da Vakıf olarak kendileri için önemli olan tek şeyin ülkesini seven, ülkesi için çalışan, katma değer üreten, iyi ve dürüst insanların sayısını artırmak olduğunu söyleyerek "Etrafımızda yaşanan tüm bu savaşlardan ve tehditlerden gerekli dersleri çıkararak ülke olarak yeni bir dönemin kapılarını hep birlikte açacağımıza yürekten inanıyoruz. Bizler doğusuyla, batısıyla, kuzeyiyle, güneyiyle ülke olarak bizi biz yapan insani değerlerimizle her türlü sınamanın üstesinden gelebilecek güce sahibiz. Uzun yıllardan bu yana devam eden terör sorununu bu anlayışla açacağımıza ve bölge olarak tüm dünyanın gıpta ile bakacağı teknoloji odaklı bir kalkınma hikayesi yazacağımıza yürekten inanıyorum" diye konuştu.

Yalçınkaya: Ayrımcı dil ve kutuplaştırıcı siyaset yıllar sonra içinde, toplumda giderek daha geniş bir yankı buldu

Genç Barış İnşacıları Derneği'nden Baran Yalçınkaya, önceki çözüm sürecinin sona ermesiyle birlikte güvenlikçi politikaların ve sert söylemlerin egemen olduğu bir dönemin başladığını hatırlatarak "Bu dönemin özellikle gençler üzerinde derin etkiler bıraktığını görmüştük. Ayrımcı dil ve kutuplaştırıcı siyaset yıllar sonra içinde, toplumda giderek daha geniş bir yankı buldu. Günlük yaşamdan sosyal medyaya kadar pek çok alanda nefret söylemlerinin yaygınlaştırılması hem toplumsal öfkeyi hem de karşılıklı güvensizliği arttırdı. Bu konu hakkında yapılan çeşitli araştırmalar da bu durumu gösteriyor. Yakın tarihli bir gençlik araştırmasında katılımcıların yüzde 50'sinden fazlası başka bir siyasi partinin destekçileriyle yakın arkadaşlık kurmaktan hiç rahat hissetmediğini söylüyor. Başka bir çalışmada da Kürt gençlerinin yüzde 72'si günlük hayatında farklı sıklıklarda kimliğinden dolayı ayrımcılığa maruz kaldığını ifade ediyor. Durum böyleyken Kürt gençlerinin çoğunluğu da sosyalleşmelerini kendi kimlik çevrelerinde kuruyor" ifadelerini kullandı. 

2013 yılını tüm eksikliklerine rağmen Türkiye'de barış içinde yaşamanın mümkün olabileceğini göstermesi bakımından büyük bir şans olarak nitelendiren Yalçınkaya, "Ardından gelen dönemin ağır insani maliyetine rağmen o süreç bize silahın değil demokratik siyasetin çözüm için bir kapı aralayabileceğini gösterdi. Bu inancın güçlenmesinde çok önemli rol oynayan bir ismin de anmadan geçmek istemiyorum. Demokratik siyasetin o dönemdeki en görünür aktörlerinden biri olan Sayın Selahattin Demirtaş hem Kürt toplumuna hem de genel olarak muhalif kamuoyuna o gün olduğu gibi bugün de süreci anlatabilecek ender isimlerden biri. Geniş bir kesimin de benzer düşünceyi paylaştığını bilerek kendisinin toplumsal barışa önemli katkılar sunacağını inanıyoruz" dedi.

"Demirtaş'ın sürece dahil edilmemesi sembolik ve pratik açıdan önemli bir eksiklik"

Yalçınkaya, Demirtaş'ın sürece dahil edilmemesinin sembolik ve pratik açıdan önemli bir eksiklik olduğunun da altını çizerek şunları kaydetti:

Eş başkanlığı döneminde Kürt siyaseti tarafından çözüm sürecine paralel olarak yürütülen Türkiyelileşme projesi bugün hala Kürt gençliğindeki değişim ve Türkiyeli kimliğinin sahiplenme verileriyle de örtüşüyor. Kürt gençleri bir yandan kendi kimliklerini giderek daha güçlü biçimde sahiplenirken diğer yandan son derece Türkiyeli bir profil çiziyor. Bu ilk bakışta çelişkili gibi görünebilir. Ama aslında birbirini dışlamayan, aksine besleyen iki eğilim söz ediyoruz. Kürt gençleri Türkiye toplumunun bir parçası olduklarını hissettikçe tam da bu aidiyetten kaynaklı olarak eşit vatandaşlık ve adil muamele talep ediyorlar. Ana dilde eğitim gibi taleplerin meşruiyyeti Kürt gençlerin kendilerini bu ülkenin eşit yurttaşları olarak görmelerinden ileri geliyor.

Şenol: Siyaset insiyatif kullanmadıkça halk aktif şekilde süreci sahiplenmiyor

Genç Barış İnşacıları Derneği'nden Rona Şenol da şimdiye kadar MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin cesur çıkışlarıyla bu sürecin itici gücü ve arkasındaki en güçlü siyasi irade olduğuna dikkat çekerek "Fakat geldiğimiz aşamada toplumun beklentisi iktidarın yeşil ışık yakmanın ötesine geçerek somut adımlar atması. Bu adımlar atılmadıkça toplumun desteği kırılgan hale gelir. Sürekli tekrarlanan toplumun sürece güveni ve desteği arasındaki makas kapanmıyor. Oysa yüzde 70'lere varan destek toplumun siyaset kurumuna açtığı bir alan olarak görülebilir ve buna dayanarak insiyatif alınabilir. Siyaset insiyatif kullanmadıkça halk aktif şekilde süreci sahiplenmiyor. Halk sahiplenmedikçe de siyaset çekimser kalıyor. Süreci zamanla yanıyor. Bu kırılganlık bir zaman kaybına da yol açıyor. Zaman kaybettikçe dezenformasyon ve spekülasyonlar artıyor" dedi.

Zaman geçtikçe süreci sabote edebilecek dış faktörlere alan açıldığını söyleyen Şenol, "Yakın zamanda bir muhalif medya kanalında Öcalan'ın Demirtaş'ın çıkmasını istemediği yönünde bir haber yayınlandı. Haber hemen sonra bu haber İmralı Heyeti tarafından yalanlandı ama bu sırada kamuoyu bunu tartışarak zaman kaybetti ve odak kaydı. Yine bir siyasi parti bu komisyonda özerklik talep edildiğini iddia ederek benzer bir manipülasyona sebep oldu" dedi.

"Demirtaş'ın serbest bırakılması sağlanmış ve Öcalan bu komisyon tarafından bir şekilde dinlenmiş olsaydı spekülasyonlar olmazdı"

Şenol, bu risklerin önüne geçmenin yolu siyasi çözümden geçtiğini belirterek "Siyasi irade gösterilmiş ve somut adımlar atılmış olsaydı örneğin yukarıdaki önce saydığım örneklerde Demirtaş'ın serbest bırakılması sağlanmış ve Öcalan bu komisyon tarafından bir şekilde dinlenmiş olsaydı her iki iddianın da yanlış olduğu birinci elden teyit edilmiş olacaktı. Tekrar vurgulamak isterim ki bu komisyon da süreci yürüten iktidar da sürece destek veren partiler de ve Türkiye'de bu iradeyi gösterebilecek imkânına sahiptir" ifadelerini kullandı. 

"Öte yandan CHP'ye yönelik operasyonların yürütülen süreçle eş zamanlı ilerlemesi toplum nezdinde operasyonlar ve süreç arasında bir neden-sonuç ilişkisi kurulmasına yol açıyor ve süreç karşıtlığının zemini güçleniyor" diyen Şenol, şöyle konuştu:

Bu nedenle sürecin ruhuna aykırı kent uzlaşısı davaları da dahil olmak üzere bu baskı ve kargaşa ortamının sona erdirilmesi elzemdir. Süreci enfekte eden bu durum toplumda güven sorunu yaratan en önemli etkenlerden biri. Dolayısıyla CHP'nin süreci kendi üyeleri ve seçmenleri ile birlikte aktif bir şekilde desteklemesinin yolu da önünün açılmasından geçmektedir. Diğer yandan iktidar kanadı da topluma süreci anlatmak için çeşitli çalışmalar yürütüyor. Fakat geçtiğimiz günlerde bu bağlamda çok önemli bir fırsatın kaçırıldığını da söylemek gerekir. Selahattin Demirtaş sürecin başından beri cezaevinden yolladığı mesajlarla, yazdığı yazılarla bu sürece açık desteğini sundu. Serbest bırakılması yönündeki üçüncü AİHM kararına itiraz süresi dolarken kamuoyunda serbest kalacağı beklentisi de yükselmişti.

TÜGVA temsilcileri konuştu

Komisyonda, TÜGVA adına Vakıf Başkan Yardımcıları İsmail Hakkı Karagüzel ve Tuba Arslan konuştu.

Tuba Arslan, bugün burada sadece bir güvenlik meselesini değil, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın riyasetinde ortaya konan bir gelecek ideali olan "Terörsüz Türkiye" vizyonunu konuşmak için bir araya geldiklerini söyledi. Arslan, şunları kaydetti: 

Sayın Cumhurbaşkanımızın önderliğinde gelişen savunma sanayi atılımlarımız, güçlü ordumuz ve buna bağlı olarak uluslararası ilişkilerde pekişen küresel belirleyici aktör rolümüz şüphesiz 'Terörsüz Türkiye' süreci ile birlikte harmanlandığında bizlere yeni bir çağın, huzur ve refah çağının kapılarını aralıyor. Cumhurbaşkanımız bu çağın adını 'Türkiye Yüzyılı' olarak ilan etmiş ve bu vizyonu özellikle gençlere emanet etmiştir. Buradan hareketle Türkiye, terörle mücadelede sadece teknik, güvenlik boyutunda değil, aynı zamanda toplumsal dayanışma ve kültürel güçlenme boyutunda da örnek bir ülke olma yolundadır. Bu noktada sivil toplumun özellikle de gençlik ve aile odaklı kurumların üstlendiği rol çok değerlidir. Biz TÜGVA olarak gençliği korumanın sadece onlara zararlı ideolojilerden uzak tutmakla değil, aynı zamanda değerleriyle, kimliğiyle, inancıyla güçlü fertler haline getirmek de mümkün olduğuna inanıyoruz.

 

TÜGVA olarak 81 il 605 ilçede, ortaokul, lise, üniversite, kadın ve aile, çalışan gençlik, inovasyon gibi alanlarda yaptıkları çalışmalarla dolaylı olarak aslında "Terörsüz Türkiye", terörsüz, refahı yüksek bir Türkiye sürecine hizmet etmek için çalıştıklarını anlatan Arslan,"Devletimizin ve milletimizin daima yanında durduk. Durmaya da devam edeceğiz. Sayın başkanım siz her platformda gençliğin önemini, eğitimin, bilincin ve dayanışmanın değerini vurguluyorsunuz. Bu vizyon bizlere yol gösteriyor. Biz de bu vizyon doğrultusunda terörsüz bir Türkiye hedefine yalnızca güvenlik değil bilgiyle, sevgiyle ve kardeşlikle katkı sunma gayretindeyiz" dedi. Arslan, 81 il teşkilatında yer alan avukat, hukukçu, sosyolog, psikolog, öğretmen katılımcılarla, genel merkezin yönetiminde bir çalışma grubu oluşturduklarını, bu grupta detaylı şekilde çalışmalar yapmayı hedeflediklerini belirterek, şöyle devam etti:

Bu noktada da Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'muzun, Meclis'imizin çizdiği çerçevede, yol göstericiliğinde hem komisyonla hem de burada bulunan diğer sivil toplum kuruluşları temsilcileriyle de birlikte 300 bini aşan üyemizle, 81 il teşkilatımızda çalışmaya hazır olduğumuzu bildirmek istiyoruz. Göstereceğimiz yolda bütün teşkilatımızda bir milyon aşan gönüllümüzle de bu süreçte aktif bir rol almak istiyoruz gençler olarak. Biz inanıyoruz terörsüz bir Türkiye, terörsüz bir Orta Doğu mümkün. Yeter ki biz sevgiyi, bilgiyi ve kardeşliği çoğaltalım. Yeter ki biz her genci, her aileyi, her insanı bu ortak hedefe inandıralım.

"Terörden arınmış bir ülke yarınlarını planlayan bir gençlik demektir"

TÜGVA Genel Başkan Yardımcısı İsmail Hakkı Karagüzel de TÜGVA olarak, gençler için sosyal, milli manevi alanlarda çalışmalarını yürüttüklerini, gençleri ortak bir hedef etrafında buluşturduklarını söyledi. Terörsüz bir Türkiye'nin sadece güvenlik açısından değil, toplumsal, barış, eğitim, kültür ve kalkınma açısından da hayati önem taşıdığını belirten Karagüzel, "Bu süreçle birlikte özellikle gençler arasında ideolojik kutuplaşmanın azaldığını, yerine sosyal, kültürel, akademik faaliyetlerinin arttığını görüyoruz. Artık gençlerimiz tartışmalara değil, üretime ve geleceğe odaklanıyor. Üniversitelerde, liselerde ve gençlik merkezlerinde fikir üreten, mühendislik yapan, teknoloji geliştiren, kültür ve sanatla ilgilenen bir gençlik yükseliyor. Biz bu tabloyu 'Terörsüz Türkiye' sürecinin en somut kazanımı olarak nitelendiriyoruz. Çünkü terörden arınmış bir ülke yarınlarını planlayan bir gençlik demektir" ifadelerini kullandı.

"Gayemiz, bu milleti asırlardır bir arada tutan ruhu koruma davasıdır"

Komisyonda söz alan Milli Türk Talebe Birliği Genel Başkanı Tahsin Başarı da Birliğin, kurulduğu günden bugüne, her türlü bölücülüğe, kardeş kavgasına, inançsızlığa ve kimliksizliğe karşı durduğunu söyledi. Milletimizin bölünmez bütünlüğünü muhafaza etmek adına ellerinden geldiğince katkı sağlamayı amaçladıklarını belirten Başarı, şöyle konuştu: 

Şüphesiz, en yüce gayemiz, bu milleti asırlardır bir arada tutan ruhu, bu ruhun mayasını ve bu mayayı oluşturan değerleri koruma davasıdır. Terörsüz Türkiye hedefi sadece güvenlik politikaları oluşturmak değil; her katmanında yeniden inşa edilmesi gereken bir bilinç meselesidir. Bizler inanıyoruz ki terörle mücadele sadece silahla değil, bilinçle; yalnızca güçle değil, ahlakla; yalnızca güvenlik tedbirleriyle değil, toplumsal dayanışmayla kazanılır. İşte tam da tarif ettiğimiz bu dayanışmayı ortaya koymak için yöntemleri konuşmak, engelleri aşmak ve neticede milletimizin sırtına küfe olan bu problemi kökten çözmek için buradayız.

Bu toprakların tarih boyunca birçok medeniyetin, birçok dilin, birçok dinin ve daha nice birçok farklılığın üzerine inşa edilmiş nice birlikteliklere ev sahipliği yaptığını, bu zenginlik ve bu birlikteliğin, çeşitli şer odaklarının hedefi olduğunu söyleyen Başarı, şöyle devam etti:

Bizler inanıyoruz ki, bu topraklarda iman oldukça, bilgi oldukça, merhamet oldukça, birlik, beraberlik ve kardeşlik duyguları sapasağlam oldukça hiçbir terör faaliyeti tutunamaz. Hiçbir fitne tohumu yeşeremez ve şer odaklarının hiçbir gayesi başarıya ulaşamaz. İçeride bu birliği ve beraberliği temin ettikten sonra şüphesiz ki sesimiz, başta Filistin olmak üzere, dünya üzerinde ayrımcılık, katliam ve şiddet gören bütün toplumlar için daha gür çıkar. İnanıyoruz ki, bizler bu coğrafyanın evlatları olarak bir ve beraber olduktan sonra yalnız bu coğrafyada değil; dünyanın bütün coğrafyalarında şer odaklarının oyunlarını bozabilir, mazlum halkların elinden tutabiliriz. Milli Türk Talebe Birliği olarak bizler, kardeşliğin, birliğin, beraberliğin ve adaletin hüküm sürdüğü yeni bir yüzyıl kurmaya hazırız. O halde: Başlasın terörsüz Türkiye. Başlasın, şer odaklarına karşı birlik içerisinde hareket eden milletimizin yüzyılı.

ANKA

DAHA FAZLA HABER OKU