CHP liderinden ünlülere operasyona tepki: Utanç verici, torbacı yok ama torba var

Özgür Özel; İspanya, Belçika ve Hollanda'yı kapsayacak Avrupa turu öncesi havalimanında basın toplantısı düzenledi

Gazetecilerin sorusunu yanıtlayan Özel, ünlülere düzenlenen uyuşturucu operasyonuna tepki gösterdi. Ünlü isimlerin evlerinden alındığını ama buna gözaltı denilmediğini ifade eden Özel yapılanın hukuksuz olduğunu aktardı. Oyuncu Meriç Keskin Aral'ın yeni doğum yaptığını da hatırlatan Özel, eşinin süt pompasıyla gelip süt aldığını ve 32 günlük bebeğe götürdüğünü anlattı.

Bir 'torbacının' ifadesinden yola çıkılarak bu işlemin yapıldığını söyleyen Özel "Torbacı yok torba var, torbanın içinde de muhalif kimliği olan sanatçılar var" dedi.

"Ünlülere uyuşturucu operasyonunu nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusuna yanıt veren Özel şunları aktardı:

Utanç verici bir operasyon. Yaptıkları iş doğrudan aile hayatına saldırı, özel hayatına saldırı, konut güvencesine saldırı, itibar suikastı. Ama bir torbacı var ifade veriyor, o torbacının torbasında nasıl oluyorsa iktidarı övecek söylemleri olmayan, zaman zaman eleştiren ama demokratik sınırlar içinde. Ama ne yapmışlar 19 Mart darbesine karşı eleştirel bir tutum içinde olmuşlar. Torbacı yok torba var, torbanın içinde de muhalif kimliği olan sanatçılar var. Onlar uyuşturucu kontrolüne götürüyorlar. 4 Eylül günü Meriç Alkan Keskin’in kızı Güneş dünyaya geldi ve Güneş bebeği annesi 32 gündür emziriyor. Dün Meriç Hanım’ı aldılar, jandarmayla götürdüler. Eşi elinde süt pompasıyla geldi ve birileri kan örneği, saç örneği diye Güneş’in annesini itibarsızlaştırmaya çalışırken o Güneş’e süt aldı oradan, süt götürdü. Bu kadar ayıp bir şey, bu kadar utanç verici bir şeyi bu ülkeye yaşatanlara lanet olsun. Hadise 'ilk defa saat 06.30'da korkarak uyandım'. İrem Derici 'sabah 07.00'de o şekilde alınmak zoruma gitti ne istiyorlarsa gider verirdim' diyor. Ziynet Sali'nin avukatı sigara dahi içmediğini söylemiş.

"Yaparsak namerdiz"

Şimdi buradan bütün AK Parti’ye yakın sanatçılara, yazarlara, çizerlere şunu soruyorum; Siz belki yakın yere koymuyorsunuz. Biz olacağına inanıyoruz ama. Seçim oldu, iktidar değişti. Sen Tayyip Erdoğan’a övgüler düzen, iyi şeyler söyleyen, belki bizleri eleştiren birisin. Köşelerinden yazan birisin. Ertesi sabah kapı çalınıyor. Jandarma geliyor ve sizi evlerinizden teker teker alıyor. Saç kontrolüne, idrar vermeye, zorla kan vermeye götürüyor. Sonra çıkıyor birisi de diyor ki, “Bir torbacı var. Söyledi. Torbadan hep bu AK Parti’ye yakın sanatçılar çıktı, gazeteciler çıktı, yazar çizer çıktı, televizyon yorumcusu.” Ne hissedeceksiniz?

Evladınızın önünde, eşinizin yanından ve komşularınızın gözü önünde bir sürü jandarma arabası aşağıda, çakarlar çakarlar çakarlar, gelip sizi, hakkınızda bir iddia var, birisi size uyuşturucu sattığını söylemiş, sizi alıp paldır küldür getiriyor. Hadi bakalım ver idrarı, aç kolunu kan ver, saçını kopart. Bunu siyasi bir husumetle size biz yaparsak yarın, ne hissedecekseniz düşünün. Ben size şunu söyleyeyim: Böyle bir şeyi yaparsak namerdiz. Hiç korkmayın. Bizim vicdanımıza emanetsiniz.

"Meclis'te Öcalan sloganına müsamaha edilemez"

"DEM Partiyle biz bayramlaşıyoruz diye bize kanlı ellerle tokalaşıyorsunuz diyorlardı"

Özel, "CHP yalnızlaştırılmaya mı çalışılıyor?" sorusuna şu yanıtı verdi:

60 mitingde 11 milyon kişiyle İstanbul'da çarşamba gecelerini, Anadolu'da meydanları dolduran bir partiyi yalnızlaştırmaya kimsenin gücü yetmez. Yeterince kalabalığız. Ahlaki üstünlüğümüz, psikolojik üstünlüğümüz yerinde. Onun sonucu çoğunluk enerjisi bizimle. Kendi atadıklarıyla doldurduğu salonlarda kendini alkışlattıranların ya da Meclis'te bir resepsiyon davetine icabet etme nezaketi gösterenlerle çektirdiği fotoğrafı kendine siyasette meşruiyet diye arayanların haline gerçekten acıyarak ve gülümseyerek bakıyorum. Kimin nasıl yalnızlaştığı, kimin nasıl arkasındaki kitlesel desteği çoklaştırdığını milletimiz görüyor. Bunun yanında çok açık ve net bir durum var: Bu Erdoğan, bu söylediği sözlerde samimi olmadığını kendi kendine yaptıklarıyla ispatlayan ve başka bir kanıta ihtiyaç bırakmayan bir tutum içinde. Bugün o salona davet ettiklerinden iki partiyi kendisinden ayrılıp parti kurdu diye hain ilan eden, bayramlarda ziyaret programına almadığını sizlere iletişim yaparak 'Bu sene de AK Parti'nin bayramlaşma listesinde DEVA ve Gelecek yok' diyorlardı övünerek. O liderlerden bir tanesine Serok diye hitap ediyorlardı, Kürt meselesi konusunda kendilerinin çizgisinde değil diye. DEM Parti'yle biz bayramlaşıyoruz diye bize 'Kanlı ellerle tokalaşıyorsunuz' diyorlardı. Şimdi CHP onlara ana muhalefet olarak bütün dünyanın önünde öyle demokratik bir şamar attı ki bir anda hain dediklerini çay içmeye, katil dediklerini sohbet etmeye çağırmışlar. Bu çağrı doğrudur. Keşke geçen sene ekimde de DEM Parti'yi çağırabilseydiler. Ondan önceki ekimde de çağırabilseydiler. Bayramlarda DEVA'ya Gelecek'e hain deyip bayramlaşma planından çıkarmasaydılar.

"40 fırın ekmek yese bizim kazandığımız gece gösterdiğimizi gösteremeyecek durumdadır"

Biz AK Parti'nin yanında olmamak istediğimiz için bize yapılan bu zulümden dolayı orada yoktuk, davete icabet edenlere yapılan muameleye hep itiraz ettim. Siyasette normali budur. Bunun adını da 47 yıl sonra birinci parti olduğu gün CHP koymuştur. Bu ülkeyi 23 yıldır yöneten Erdoğan hiçbir bayramda, hiçbir özel günde tüm partileri birden arayacak ve davet edecek bir yüce gönüllülüğü yerine getirmemiştir. Getiremez. Ama biz CHP olarak 47 yıl sonra birinci parti olduk. O dahil bütün partilerle bayramlaşan, o dahil bütün liderleri ziyaret eden ve bütün liderlerden ziyaret alan bir parti olduk. Biz 'Normali budur' dedik, adı normalleşme kaldı. Erdoğan'ın o gün de düşmanları vardı, bugün de düşmanları vardı. Çünkü Erdoğan düşmanı olmadan siyaset yapamayan birisi. Neden? Çünkü onun kendine ait bir doğruluk pusulası yok. O bir düşman belirleyecek. Karşısına geçecek. Orayı şeytanlaştıracak. Kendi arkasını kalabalıklaştıracak. Bu siyaset; düşman, kin ve nefret siyasetidir. CHP gibi ülkeyi kurmuş bir partinin kapsayıcı siyasetinden daha öğrenecek çok şey var. 40 fırın ekmek yese bizim kazandığımız gece gösterdiğimizi gösteremeyecek durumdadır. Çünkü kindardır, hazımsızdır. 40 fırın ekmek yese bizim düşmansız siyaset tarifimizi anlayamayacak durumdadır. Çünkü düşmanı yoksa Erdoğan da yoktur.

"AK Parti kendi tutumunu belirlesin"

Özel, "Bu hafta Meclis çatısı altında DEM grubunda Öcalan sloganları atıldı. Nasıl değerlendiriyorsunuz? Komisyondan İmralı'ya heyet gidecek ihtimali konuşuluyor. Eğer bir heyet giderse CHP de o heyetin içerisinde olur mu?" sorusuna şu yanıtı verdi:

Ben söylerken inkâr edenler Abdullah Öcalan’la, devlet yetkilileri üzerinden sonra müzakere heyeti üzerinden görüşüyorlar. AK Parti’nin, MHP’nin bu yürüttüğü süreci biz söylediğimizde bunu inkâr ediyorlardı. Ben 'Bir yıldır devlet görüşüyor' demiştim. Neler söylediler? Meclis komisyonu böyle bir şeyi gündemine alacaksa bir alsın, görelim. Meclis Başkanı alsın. MHP, AK Parti bunu ortaya koysun. Tutumlarını belirlesinler. Sonra gelsinler bana bunu sorsunlar. Ben şu anda partimin yetkili organlarına iletilmek üzere komisyon üyelerimizden böyle bir şeyin gündemleştirildiğini resmen görmedim, duymadım, bilmiyorum. Önce AK Parti kendi tutumunu belirlesin. Heyetin sayısını belirlesinler. Meclis Başkanı hangi partiden, kimleri davet ediyorsa etsin. AK Parti böyle bir heyetin kurulup kurulmamasına ne dediğini, kimi görevlendirdiğini söylesin. Sonra gelsinler bize bu konudaki tutumumuzu sorsunlar. CHP'yi her şeyde şeytanlaştırıp, ötekileştirip işlerine gelince önceleştirmesin. Benim yerim belli, yurdum belli, tutumum belli, girdiğim komisyon belli, oturduğum yer belli. Bir kendi pozisyonlarını görelim.

Meclis'teki Öcalan sloganlarının TBMM çatısı altında dışarıdan gelen kişiler birtakım sloganlar attı diye bunu tutup da başka bir meseleye evriltmek doğru değil ancak o alanların özenli yönetilmesi gerekir. TBMM'de bu sloganların atılmasına hiçbirimizin müsamaha göstermesi, normal görmesi doğru değil. Ancak o alanlar madem bir süreç yürütülüyor, adım adım doğru işler yapılması bekleniyor, bununla ilgili hepimiz elimizi taşın altına koymuşuz, hamaset yapmıyoruz, husumet yaratmıyoruz ve doğru bir yerden bir barış sürecinin örülmesine, bunun da demokratikleşerek olmasına, bunun Kürt sorununu çözmesine katkı sağlamaya çalışıyoruz, ona katkı sağlayacak bir süreç yürütümüne ve bir özene ihtiyaç var. Bu özenden fedakârlık edilmiştir. Özenli davranılmamıştır.

"Bir anlaşmaya varılmasını memnuniyetle karşılıyoruz"

Özel, Gazze'de sağlanan anlaşmayı nasıl değerlendirdiklerine ilişkin soru üzerine şunları söyledi:

Bir anlaşmaya varılmasını memnuniyetle karşılıyoruz. Ateşkes varsa biz orada varız. Çünkü ateşkes varsa çocuk ölümü, kadın ölümü, masum sivillerin ölümü yoktur. Biz oradayız. Bundan sonra can kaybı yaşanmayacak olmasını da başarıya ulaşması durumunda elbette memnuniyetle karşılıyoruz. Bir an önce insani yardımların hızla, yeterli bir şekilde ulaştırılmasının sağlanması lazım. Hızlı, etkin tıbbi yardıma ihtiyaç var. Türkiye’nin bu konuda bir katkısı olabilecekse biz CHP olarak bu katkıya, desteğe hazırız bugünden. Bundan sonraki süreçte Gazze yönetiminde Filistinlilerin söz sahibi olması lazım. Hâlen daha Gazze’nin tamamının Filistinlilere bırakılmayıp orada bir İsrail gücünün bulundurulacak olması endişe vericidir. Filistinlilerin bulunduğu her yerin etrafının İsrail güçleriyle çevrili tutulacak olması geleceğe yönelik olarak endişe vericidir. Gazze Şeridi Filistinlilerin ve Filistinlilere bırakılmalıdır. Bundan sonraki süreçte Gazze’nin kaynaklarının Batılı devletler ve İsrail tarafından sahiplenildiği, Filistinlilerin de geri kalan işleri yapıp sanki yardımcı hizmetlerde görevlendirileceği bir düzen, adil bir düzen olmaz.

Bir yandan zaten Gazze’nin İsrail tarafından işgali tamamen hukuksuzdu. Uluslararası hukuka aykırıydı. Şimdi bunun yapılmayacak olması önemlidir ama oradan çekilmeleri gerekir. Ama bir yandan İsrail’in işgaline kısmen dur denip bir yandan da Trump’ın gidip orayı ilhak etmesine sebebiyet verecek bir planın da doğru olmadığını düşünüyoruz. Orası Amerika tarafından ilhak edilip, Trump tarafından oraya kendi hayallerindekilerin inşa edilip, önündeki hidrokarbon yatakları noktasından da Trump’ın orada kurduğu hayallerinde dünyanın vicdanının bunların önüne geçmesi gerekir. Biz bunların hepsini bugün bu hafta sonu yapacağımız Sosyalist Enternasyonal toplantısında da konuşacağız. Bir yandan bir savaş suçlusu olan, insanlık suçu işleyen Netanyahu'ya ‘kahraman’ diyen Trump’a bu konuda hem uluslararası kamuoyunun hem Türkiye’nin söyleyecek sözü, aşmaması gereken bir sınır olması gerektiğini düşünüyoruz.

"Bir an önce AİHM kararları da Anayasa Mahkemesi kararları da uygulanmalı"

Özel, Adalet Bakanlığı’nın, AİHM'nin Selahattin Demirtaş lehine verdiği karara itirazına ilişkin soru üzerine de şu yanıtı verdi:

Son derece yanlış bir iş. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları Türkiye açısından bağlayıcıdır. Bu kararların tanınmaması, başta Sayın Kavala, dokuz yıldır haksız yere içeride tutuluyor. Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve diğer siyasi suçlulara serbest kalması kararı verildi. Bunun için hani iyi bir iş yaparken gösteremedikleri beceriyi böyle hukukun kötüye kullanımında deveye hendek atlatıyorlar. Bir sürecin içindeyiz. Eğer demokratik siyasetin önü açılacaksa bu DEM tarafında Selahattin Demirtaş’tan olur. Bu toplumun büyük beklentisi, DEM’in büyük beklentisi, Kürt vatandaşlarımızın büyük beklentisi, demokratik siyaset isteyen herkesin beklentisidir. Burada bu başvuruyu yapmanın sana ne faydası var, memlekete ne faydası var? Yanlış yaptılar. Bunu son derece hatalı buluyorum. Bir an önce AHİM kararlarının da Anayasa Mahkemesi kararlarının da hızla uygulanması zaten Anayasa'ya uymanın gereğidir. Kendi Anayasası'na uymayan bir iktidarla karşı karşıyayız. Bu konuda yapmış oldukları o itirazı da süreç açısından son derece samimiyetsiz bir şekilde değerlendiriyoruz.

Avrupa programında neler var?

Özel gezisi hakkında da şu bilgileri verdi:

Sosyalist Enternasyonal toplantımızın ana gündemi, hiç şüphesiz, İsrail'in iki yıldır Gazze'de uyguladığı soykırım politikası. Amerikan Başkanı Trump'ın Gazze planı, bugün İsrail'le Hamas arasında varılan ateşkes anlaşmasının hemen ertesinde olması ve hep birlikte Sosyalist Enternasyonal'de yöneticilerin bunu birlikte değerlendirme ve önümüze bu konuda bir yol haritası koymak açısından son derece değerli olacak.

Sosyalist Enternasyonal Başkanı, İspanya Başbakanı, dostum Pedro Sanchez bugüne kadar Filistin meselesinde en güçlü desteği veren liderlerden bir tanesi. Benim de başkan yardımcısı olduğum Sosyalist Enternasyonal de bugüne kadar yayınladığı tüm bildirilerde Filistin davasının yanında ve arkasında olmuştur. Bundan sonra da olmaya devam edecek. Toplantılarımızda ayrıca Avrupa'da yükselen aşırı sağ ve otoriterlik, Rusya-Ukrayna Savaşı başta olmak üzere bölgesel sorunları konuşacağız. Avrupa'da ve dünyada sağ popülizme karşı, neoliberal ekonomi politikalarına, gelir adaletsizliğine karşı sosyal demokrat çözümler üretmek için partilerimiz arasında var olan dayanışmayı büyütmeyi ve bu konudaki ortak mücadelemizi sürdürmeyi ve güçlendirmeyi amaçlıyoruz.

Hiç şüphe yok ki Türkiye'de 19 Mart gününden itibaren devrede olan ve ülkenin bir sonraki iktidarına yapılan darbe girişimi, buna karşı verdiğimiz mücadele, kardeş partilerimiz tarafından gerekli desteği görüyor. Ancak bu konuda Türkiye'de yaşananlar, yazılmayan iddianameler, arkası önü arkası kesilmeyen dalga dalga operasyonlar ve toplumun tüm kesimlerine gözdağı vermek için yapılan ve Türkiye'nin gündemini meşgul eden gazetecilerin, akademisyenlerin, sanatçıların gözaltına alınması, kötü muamele görmesi ve devamında da çok sayıda haksız tutuklama, akademi üzerindeki baskılar, öğrencilere yapılan baskılar elbette bizim gündemimizde. Ülkeyi yönetenlerin şöyle bir ezberleri var: Ne oluyorsa Türkiye'de kalsın, kol kesilsin, yen içinde kalsın. Bu konu eğer kişisel menfaatler, çıkarlar, çatışmalar söz konusu olsa bir yere kadar katlanılabilir. Ama ülkenin doğrudan demokrasisi, cumhuriyetin en önemli kazanımı sandık tehlikedeyken ve ülkedeki herkes sadece birileri iktidarını sürdürsün diye büyük bir baskı altındayken, zulüm altındayken, işkenceye varan kötü muamele altındayken bu Türkiye'de yaşanan demokrasi sorunu dünyanın sorunudur.

Aynı 15 Temmuz gibi. Hatta öncesinde Türkiye'de haksız bir şekilde bazı öğrencilerin, kadınların başını örtmesi eğitim konusunda bir engeldir diye bir hak ihlali varken ki biz o dönemde, ben üniversite öğrencisiyken, öğrenci arkadaşlarımızın, kadın arkadaşlarımızın yanındaydık. Bu sorunu dünyaya anlatıyordu AK Parti. Türkiye'yi dünyaya şikayet ediyorsun diyorlardı. Bu hak ihlaline karşı o gün AK Parti'nin dünyaya bunları anlatması meşruydu. AK Parti'ye kapatma davası açıldı. Heyetler kurdular, dünya başkentlerini gezdiler. Dertlerini anlattılar. O gün meşruydu. 15 Temmuz gecesi kapalı meclisi birlikte açtık darbeye karşı. Ertesi gün Sayın Erdoğan'ın tebrik telefonu geldi grubumuza. Teşekkür edilecek bir şey yok dedik. O sırada ben genel başkanımızın yanındaydım. Gece meclisi açtıran ve işleten Cumhuriyet Halk Partisi'nin temsilcisi, yetkilisi, grup başkanvekili olarak. Sayın Erdoğan grubumuza teşekkür ediyordu. Ayrıca da şunu söylüyordu: "Sizin dış bağlantılarınız kuvvetli. Bu darbeyi dünyaya birlikte anlatalım." diyordu. 15 Temmuz darbesini. O gün meşruydu. Şimdi darbeye uğrayan Erdoğan değil, darbeyi yapan Erdoğan, yaptıran Erdoğan olunca bizi dünyaya şikayet etmesin. Kusura bakmasın. Nerede bu yoğurdun bolluğu ben anlayamadım. Ama biz bunu bütün dünyaya anlatmaya, bu mücadeleyi, haklı mücadelemizi dünyaya anlatmaya, sandığı savunmaya, Türkiye'nin demokratik dünyanın bir parçası olması gereken Türkiye'nin demokrasiden kopmasına hem biz Türkiye'deki mücadeleyle izin vermemeye hem de dünyanın bunu bilmesine, görmesine katkı sağlamaya devam edeceğiz.

Heyetimizle birlikte cumartesi günü Madrid temaslarımızın ardından Belçika'nın başkenti Brüksel'e geçeceğiz. 12 Ekim Pazar günü saat 14.00'te Brüksel Meydanı'nda hem Belçika'daki hem Hollanda'daki, Almanya'daki, Fransa'daki Türkler sürekli bizi bir eylemde burada olsun diye davet ediyorlardı. Ortak bir nokta ve bir başlangıç noktası olarak Brüksel'i seçtik. Elbette çok sayıda yabancı konuğumuz olacak. Çeşitli, çok kıymetli görevlerde olan, hem ülkelerinin Avrupa Birliği'ndeki temsilcileri, Konsey'den temsilciler, Avrupa'nın dört bir yanından belediye başkanları, siyaset insanları ve Türkiye'nin dostlarının da misafirimiz olacağı bir mitingte Brüksel Meydanı'nda olacağız. Ve 61. eylemimizi de orada yapacağız. Ardından Türkiye'ye döneceğiz ve mücadelemize işte üç günün sonunda, yurt dışında geçirdiğimiz üç günün, dört günün sonunda, Türkiye'de mücadelemizi kaldığımız yerden sürdüreceğiz. Tabii giderken gözümüz arkada değil. İstanbul il başkanımıza, partimiz genel başkan yardımcılarımıza, tüm Türkiye örgütümüze ve sevenlerimize emanettir. Bu faydalı olacağını değerlendirdiğimiz temaslardan sonra Pazar günü akşam geç saatlerde burada olacağız.

 

Independent Türkçe, ANKA

DAHA FAZLA HABER OKU