12 günlük savaş: İsrail'in gücünün de bir sınırı var!

"İşte (korku) bu duygu, İsrail’in güvenlik doktrininin temel taşını oluşturur"

Fotoğraf: Reuters

İran’ın nükleer tesislerine, özellikle dağların içindeki muhkem Fordo Nükleer Tesisi’ne ne ölçüde zarar verildiği konusundaki tartışmalardan uzak durarak söylersek; İran’daki siyasi rejimin imkân ve güç kaynakları büyük zarar gördü, ağır bir sarsıntıya maruz kaldı.

Bu sadece nükleer zenginlik ve onlarca yıl süren nükleer program yatırımları açısından değil; aynı zamanda bu programın seçkin bilim insanlarından pek çoğunun ve Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) komutanlarının, özellikle Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri’nin -ki kendisi DMO kökenlidir- öldürülmesi açısından da geçerlidir.

Bunların dışında, kayıplar hâlâ inceleniyor ve değerlendiriliyor.

Öyle ki bu kasvetli tablonun tüm yönleri netleşsin diye çalışılıyor.

Böyle durumlarda, kaybeden taraf genellikle ya kaybını inkâr etmeye ya da bu büyük kaybı hafifletmeye ya da elde ettiği küçük kazanımları büyük zafer gibi göstermeye çalışır.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Ancak İran propagandasının güvenilmezliği bir yana, İsrail’in de büyük bir kayıp yaşadığı inkâr edilemez.

Gerçi bu kayıp İran’la aynı türden değil; esas itibarıyla manevi ve sembolik nitelikte.

Zira İsrail’in güvenliği, büyük oranda sembollerle ve psikolojik unsurlarla inşa edilmiştir.

Bu temelin üzerine bir de demirden zırh ve olağanüstü istihbarat sistemi eklenmiştir.

Demirden söz açılmışken İsrail, "Demir Kubbe" ve "Hetz" hava savunma sistemleriyle daima övünmüştür.

İsrail’in, İran’ın füzelerine, insansız hava araçlarına (İHA) ve özellikle Hizbullah gibi İran müttefiklerinin tehditlerine karşı bağışıklık sahibi olduğu ileri sürülmektedir.

Oysa bizim -ve tüm dünyanın- tanık olduğu şey; İran’a ait onlarca farklı füzenin Tel Aviv, Hayfa, Beerşeba ve diğer birçok İsrail şehrine isabet etmiş olduğudur.

Doğrudur, İHA’ların çoğu İsrail savunma sistemleri tarafından etkisiz hâle getirilmiştir.

Aynı şekilde İran füzelerinin büyük kısmı da İsrail hava savunması tarafından etkisizleştirilmiştir.
 


Ancak İsrail’in kuruluşundan bu yana güvenlik anlayışı "İsrail topraklarına sıfır saldırı" ilkesine dayanmaktadır.

İsrail toplumunun bilinçaltında çok yüksek düzeyde bir varlık kaygısı ve ölüm korkusu vardır.

Bu korku, sadece bireysel değil, aynı zamanda Yahudi halkının tamamını kapsayan kolektif bir duygudur.

İsrail devletinin tarihsel ve siyasi lideri, ilk başbakanı Ben Gurion, 23 Ekim 1950 tarihli hatıralarında şöyle diyor:

Devletin kurulmasından önce, yıllarca yok edilebileceğimiz korkusuyla yaşadım. Bu tehdit, devletin kurulması ve askeri zaferimizle birlikte daha da belirginleşti.


İşte bu duygu, İsrail’in güvenlik doktrininin temel taşını oluşturur.

Ve işte bu temel, İran’ın füzeleri ve İHA’larıyla 12 gün boyunca İsrailli sivillerin hedef alınmasıyla sarsılmıştır.

Bu da İsrail’in askeri gücünün mutlak olmadığını, bir sınırının bulunduğunu ortaya koymuştur.

Öyleyse, İsrail kamuoyunun, bu 12 günlük savaşın ardından ortaya çıkan gerçekleri idrak etmesi ve biraz daha gerçekçi bir çizgiye gelmesi beklenmelidir.

Özellikle İsrail şunu bilmelidir ki gelecekte düşmanının, ister İran olsun ister başka biri, ne tür silah ve teknolojilere sahip olduğunu kestiremezsin.

Bu noktada gerçekçilik şunu gerektirir: İki devletli çözüm.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU