Bu sefer gerçek olan yeni Ortadoğu nedir?

"Bölgemizde, Washington'un Amerikan yönetiminin kulislerinde en önemli “etki merkezi” olan, lobi gruplarını, Kongre liderlerini ve nüfuz sahiplerinin çoğunu finanse eden İsrail ile sağlam bir stratejik ilişkisi var"

Fotoğraf: Timothy A. Clary/AFP

Arap dünyasında, son on yıllarda “yeni Ortadoğu” hakkındaki tartışmalara katılmamış, makaleler yazmamış tek bir gazeteci veya siyasi analist veya bu mesleklerden her ikisini de yürüten tek bir kişi bile yoktur.

Ancak, bugün gördüğümüz Ortadoğu, hem içerik hem de koşullar açısından eskiden duyduklarımızdan farklı.

Bölgemiz, hayatlarımız ve sosyo-politik kavramlarımız gibi, bilindik düşüncelerin sınırlarının dışına çıktı.

Aslında, tüm olasılıklara açık hale geldiği söylenebilir.

Burada, siyasi elitlerimizin veya halklarımızın siyasi farkındalığını veya hatalarından ders çıkarma ve sonra en iyi yaklaşımı seçme yeteneklerini küçümsemek istemiyorum...

Kesinlikle bunu yapmak istemiyorum!

Bugün, kurumsal siyasi uygulamada dünyanın en ileri ve sofistike halkları ile aynı gemideyiz.

Hepimiz benzer komplikasyonlar ve tehditlerle karşı karşıyayız.

Demokrasi ve iyi yönetim gibi “terimlerin” yerleşik demokratik deneyimlere sahip ülkelerde, anlamlarının içi boşaltıldığında, bu ülkelerin toplumlarını yaşadıkları ve bizim de yaşayacağımız sıkıntılardan kurtarmaya yeterli olacaklarına dair hiçbir garanti yok.

Dün, bir uzmandan, insan hayatının temel, günlük yönlerinde “yapay zeka” teknolojilerinin yaygın kullanımının sadece birkaç ay uzaklıkta olduğunu duydum.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Teknolojik düzeyde durum böyleyken, siyasi düzeyde, birkaç gün önce Portekiz de birçok Avrupalı ​​komşusuna katılarak sandıkta ırkçı aşırı sağa bahis oynadı.

Popülist, yarı faşist Chega Partisi erken genel seçimde eski iktidar partisi Sosyalist Parti’yi geçerek, Demokratik İttifak'ın (merkez sağ) ardından ikinci parti oldu.

Chega'nın Portekiz'deki yükselişi, Batı Avrupa'da Fransa'daki Ulusal Cephe, İspanya'daki Vox Partisi, İtalya'daki İtalya Kardeşleri Partisi, İngiltere'deki Reform Partisi, Hollanda'daki Özgürlük Partisi ve Almanya'daki Almanya İçin Alternatif Partisi gibi aşırılık yanlısı, göçmen karşıtı güçler tarafından temsil edilen faşist popülistlerin varlığını güçlendiriyor.

Bu olgu yalnızca Batı Avrupa demokrasileriyle sınırlı değil, aynı zamanda başta Macaristan olmak üzere Doğu ve Kuzey Avrupa'daki birçok ülkede de mevcut.

Elbette, artık en büyük Batı demokrasisinde, Amerika Birleşik Devletleri'nde belirgin bir şekilde görülüyor ve duyuluyor.

ABD'de, yalnızca seçim ve temsiliyet açısından Amerikan siyasi sisteminin dayandığı iki partililiği değil, aynı zamanda güçler ayrılığı ilkesini de tehdit eden benzeri görülmemiş bir tarihi gelişme yaşanıyor.

Bu gelişme, tek bir popüler ve popülist siyasi hareketin, aynı zaman diliminde, yönetimin üç erkinin, yani yürütme, yasama ve yargının kontrolünü ele geçirmesi nedeniyle yaşanıyor.

Bunlara bir de resmi olmayan “dördüncü erk” olan medya ekleniyor.

Medya pratik olarak siyasi kontrolün dışında kalırken, bugün “yeni medya”nın, web sitelerinin, yapay zekanın, gazete ve televizyon ağlarına sahip oligarkların hakimiyeti, ayrıca kamu medyasına yönelik hükümet fonlarının kesilmesi nedeniyle iktidardaki akımın cephaneliğindeki önemli bir silah haline geldi.

Rupert Murdoch'tan (Fox News) Elon Musk (X), Mark Zuckerberg (Meta) ve Jeff Bezos'a (The Washington Post) kadar bu kişilerin kurumlarının bugün yeni ve belki de gelecekteki Amerikan “siyasi kültürünü” şekillendirdiğine şüphe yok.

Başkan Donald Trump yönetimindeki yaklaşık 30 figürün Fox News çevresinden olmaları ve onun medya yıldızları olması bunun kanıtı.
 


Bu arada, dünya Amerikan sahnesindeki bu büyük dönüşümleri şaşkınlık ve kafa karışıklığıyla izliyor.

Ekonomik savaşlar basit bir mesele değil ve Beyaz Saray'ın kimin “müttefik” kimin “düşman” ve kimin “ortak” kimin “rakip” olduğunu tanımlayan tüm kriterleri altüst etmiş olması da hafife alınmamalı.

Ancak, peş peşe yaşanan gelişmeler ışığında, herhangi bir ülkenin dünyanın en büyük ekonomilerini ve en güçlü askeri ve siyasi güçlerini doğrudan etkilemesi zor.

Bu nedenle, herkesin izlediğini, umut ettiğini, öngörülerde bulunduğunu ve -elbette sessizce- alternatifler bulmaya veya potansiyel hasarın boyutunu en aza indirmeye çalıştığını görüyoruz.

Ortadoğu ve Arap dünyasına gelince, Washington'un “müttefik” ve “düşman”ı tanımlama kriterlerindeki dengesizlik sebebiyle diğerlerinden daha büyük sorunlarla karşı karşıya olabiliriz.

Bunun nedeni, ABD'nin küresel çıkarları ve ilgileri olan büyük bir güç olmasıdır. Binaenaleyh, değişen hesaplar ve zorluklar dünyasında özel duygulara ve aynı zamanda kalıcı çıkarlara yer yoktur.

Bölgemizde, Washington'un Amerikan yönetiminin kulislerinde en önemli “etki merkezi” olan, lobi gruplarını, Kongre liderlerini ve nüfuz sahiplerinin çoğunu finanse eden İsrail ile sağlam bir stratejik ilişkisi var.

Sonra, NATO'nun kilit bir üyesi ve büyük politikaların yapımını etkileyen derin dini, etnik ve coğrafi etkiye sahip bir güç olan Türkiye var.

Son olarak, Türkiye gibi, Ortadoğulu oluşumlar zincirinin bir “halkası” olan İran da Amerikan düşünce kuruluşlarında tarihsel olarak önemli bir konuma sahip ve zaman, her koşulda, Washington'un amacının İran'a saldırmak değil, onu “kazanmak” olduğunu kanıtladı.

Bu bağlamda, bu belirsizlikte ve hızlanan değişimin ortasında, Araplar olarak, bölgesel iklimi ve büyük oyuncuların önceliklerini etkilemeye hâlâ muktedir miyiz?

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU