Dervişoğlu: DEM Parti'den bize herhangi bir talep gelmedi, gelmesini de beklemiyorum

Dervişoğlu, "'Milli Birlik ve Dayanışma Komisyonu'na İYİ Parti'den üye verilecek mi" sorusuna " Abdullah Öcalan'ın talep ve beklentilerini karşılamak için Meclis’in bazı olumsuzluklara alet edilmesine yerinde ve sıcak bakmıyoruz" yanıtını verdi

İyi Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’ın açıklamalarına tepki göstererek, "Bugün koruculara yönelik haysiyetsiz ve hadsiz sözler sarf edenlerin durumu da ortadadır. Koruculuk da çobanlık da onurlu mesleklerdir. Emin olun, bir çobanın köpeği de kuzusu da pek kıymetlidir. Hayvanları bile onlarla kıyaslamam" dedi. Vatanı savunma görevini ve bilincini aşağılamaya çalışanların çobanın elindeki değnekten bile daha değersiz olduğunu söyledi.

Dervişoğlu'nun konuşmasından öne çıkanlar şu şekilde:

8 yıllık tek adam sisteminin yol açtığı ve bile isteye bitirilmeyen ekonomik darboğazın içindeyiz. Türk milleti olarak bir cenderenin içerisindeyiz. Bu cenderenin bir tarafı Silivri’dir. Gazetecisinden parti genel başkanına, 20 yaşındaki pırıl pırıl gençlerden seçilmiş belediye başkanına, milletvekiline kadar birçok kişi bugün Silivri’dedir.

İki gün önce 19 Mayıs’ı kutladık. 1919’dan 1923’e, Samsun’dan İzmir’e, Ankara’dan Lozan’a uzanan serüvenin doğum gününü, aynı zamanda Mustafa Kemal Atatürk’ün doğum gününü kutladık. 19 Mayıs sadece bir bağımsızlık mücadelesinin başlangıcı değil, aynı zamanda bir haysiyet mücadelesinin de başlangıç anıdır. Bizim peşinde olduğumuz haysiyet işte budur.

Candan aziz vatandaşlarıma sesleniyorum: Bugün çektiğimiz ıstırapları dindirmenin yolu yine bu haysiyet ve fazilet mücadelesinden geçmektedir. Bu, bir ikbal değil, bir istikbal arayışıdır.

Cumhuriyet’in 100. yılında verilen pozları unutmamalıyız. 100. yıl, Türk Donanması’nın 100 gemisini Vahdettin Köşkü’nden selamlayarak kutladılar. Bugün o tahrifatın izlerini görmezsek ve amacını anlamazsak yanılırız. Bize sunulan suni gündemlerin gerçek niyetleri örtmesine izin verirsek, kaybederiz. Dönen bunca dolabın nereye varacağını da göremeyiz.

Bugün koruculara yönelik haysiyetsiz ve hadsiz sözler sarf edenlerin durumu da ortadadır. Koruculuk da çobanlık da onurlu mesleklerdir. Emin olun, bir çobanın köpeği de kuzusu da pek kıymetlidir. Hayvanları bile onlarla kıyaslamam. Vatanı savunma görevini ve bilincini aşağılamaya çalışan bu kişiler, aslında çobanın elindeki sıradan bir değnekten bile daha değersiz olduklarının farkında değildir.

23 yılın sonunda dillerinin altından çıkacak kadar bakla çıktı. Türkiye’nin çok milletli, çok dilli, çok hukuklu ve çok bayraklı bir hale gelmesini istiyorlar. Onlara göre Türkiye’de herkes var, bir tek Türk yok.

İçeride yeni anayasa ile ebedi başkanlık hedeflenirken, dışarıda kişisel çıkarlar uğruna terörist başı ve PKK muhatap alındı. Cumhuriyet’in vatandaşı olan Kürtler sorunun kendisi gibi gösterildi. Kürtlerle sorunu birleştirerek Türkiye’yi ve vatandaşlarını bölmek istiyorlar.

23 yıldır “Kürt sorunu” diye tahkim ettikleri yerde, hiçbir zaman bir yurttaşlık sorunu görmediler. Çünkü PKK ile aynı ajandada hareket ettiler. Herkes ya partisine ya da örgütüne destek devşirme derdindeyken, biri de çıkıp Kürt’ün derdini sormadı.

Şimdi soruyorum: Kürt ile terörü yan yana getiren kimdir?

Cumhuriyetimizde 100 yıldır Kürt olan ve Türkiye için siyaset yapan insanlar oldu. Bakan oldular, milletvekili oldular; her makamda şerefli birer vatandaş olarak görev yaptılar. Ama siz, onların yolunu kapatan oldunuz. İşinize gelmediği zaman, kurularla yaşları bir arada yakan da siz oldunuz.

Şimdi PKK’yı alenen Cumhur İttifakı’na katarken, Meclis’te grubu olan bir siyasi partiyi İmralı’nın postacısı haline getirirken, aklıma yıllarca dilinizden düşürmediğiniz sözler geliyor: “Terörle aranıza mesafe koyun, Türkiye partisi olun!”

Şimdi görüyoruz ki hepiniz terörle aranıza öyle bir mesafe koydunuz ki, o mesafe sıfıra indi.

Biliyorsunuz, aylarca bu sürece bir isim koyamadılar. Her biri farklı bir telden konuştu, kem küm ettiler. Hızını alamayıp terörist başını Meclis’e çağıranlar bile oldu. Sonrasında bu kalkışmayı “ihanet” olarak tanımlayıp, süreci de “Terörsüz Türkiye” manşetiyle taçlandırdılar.

Şimdi de bu sürece Gazi Meclis’i alet etmek istiyorlar. “Sürece nasıl bakıyorsunuz?” diye soruyorlar. Nasıl bakalım? Kaygıyla bakıyoruz. Derin bir kaygıyla bakıyor, tetikte bekliyoruz.

“Türkiye’yi yöneten gasp ittifakına karşı, onu savunmakla yükümlüyüz”

Cumhuriyet Türkiye'si dışında bir kaygımız yoktur. Öfkemiz de, bu cumhuriyeti muhafaza ve müdafaa etme kararlılığımızdan kaynaklanmaktadır. Çünkü Türkiye’yi yöneten gasp ittifakına karşı, onu savunmakla yükümlüyüz.

Terör örgütünün aklıyla hareket edip ulus devlet yapısını değiştirmek, Türkiye’yi bir etnisiteler cehennemine çevirmek istiyorlar ve buna “barış süreci” adını veriyorlar.

Bazı açıklamalarda “19 Mayıs, anlık dürtülerin ya da dar bir kadronun kararı değil, Türk devlet aklının Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarıyla eyleme geçmesidir” deniliyor. Oysa o karar anlık bir dürtü değil, vatan aşkıdır. O kadro dar bir ekip değil, Kuvâ-yi Milliye’dir. O “devlet aklı” dedikleri de İngiliz gemisine binip kaçanlardır.

Cumhuriyet’in kurucu iradesi olan Türk milliyetçiliğini ayaklar altına alma cüreti gösterenlerin safsatalarını milli diriliş zannedenlere sesleniyorum: Kuvâ-yi Milliye adına, Mustafa Kemal adına, Kocatepe ve Sakarya adına, İzmir’in dağlarında açan çiçekler adına yazıklar olsun.

Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkış nedenini unutanlar, onun “milli sır” olarak tarif ettiği şeyi anlayamayanlar, Türklükle savaşıp bunu zafer sanıyorlar. Ne Türklüğü tanıyabilmişler ne de Türk olabilmişler. Her şeye dönüşmüşler ama bir tek Türk olamamışlar.

Bir yandan, bizlerin zamanında yırtıp attığı kapitülasyonların tahsildarlığını yapıyorlar. Millileştirdiğimiz demiryollarının ve madenlerin gelirlerini topluyorlar. Damat Ferit’in yasını tutan bu anlayış, hâlâ İngilizlerin Malaya gemisinin ardından gözyaşı döküyor.

İşte bu yüzden vatan zorda, millet darda. Tencere bu yüzden kaynamıyor. Emekliler bu yüzden feryat ediyor, çiftçiler bu yüzden toprağa küstü. Memleketin yarısı borç batağında.

İçeride çökertilen devleti, dışarıda büyük bir güçmüş gibi pazarlayan bir siyasal akılla karşı karşıyayız. AKP iktidarı, yıllardır Türkiye’yi kendi dar vizyonuna, günü kurtarmaya yönelik manevralarına ve kişisel ihtiraslarına mahkûm etti. Bu kadim devlet, iktidardaki yöneticiler eliyle, her uluslararası masada kişisel al-ver ilişkilerinin nesnesi hâline getirildi.

Geçen hafta Türkiye’de yoğun bir diplomasi trafiği yaşandı. Türkiye’nin, önce kendi çıkarına, sonra da insanlık vicdanına uygun davranabilmesi ancak memnuniyet verici olabilir. Ancak iktidarın kendi elleriyle ve kendi medyası aracılığıyla ortaya koyduğu gerçekler, 23 yıllık skandallar zincirinin hâlâ sürdüğünü gösteriyor.

Trump ve Putin beklenirken, Zelensky ile yetinilmek zorunda kalındı. Çünkü iktidar her meseleyi bir siyasal iletişim kampanyası olarak görüyor. Eğer bu kampanyalar kitleleri etkilerse “zafer” ilan ediliyor; etkilemezse, rafa kaldırılıp unutturuluyor. Asıl sorun budur. Bizim de itirazımız bunadır.

Hangi ülkenin iktidarı dış politikayı bu kadar iç politikaya tahvil eder? Hangi hariciye geleneği, her diplomatik gelişmeyi bir sosyal medya kampanyasının parçası hâline getirir? Bu nasıl bir yönetim anlayışıdır?

“Türkiye’ye demokrasi Batı’dan alınacak bir icazetle gelmeyecektir”

Ayrıca bir uyarı olarak ifade etmek gerekir: Türkiye’ye demokrasi Batı’dan alınacak bir icazetle gelmeyecektir. Hukuk, adalet ve insanlık onuru da Batı’dan ithal edilerek sağlanamayacaktır. Türkiye Cumhuriyeti, demokrasiye Batı’ya rağmen yürüyecektir. Bu ülke, Batı’ya rağmen kurulmuş bir Cumhuriyet’tir. Ve Cumhuriyet olarak kalmak için verilecek mücadeleyi de Türk milleti bizzat kendisi verecektir.

Yine geçtiğimiz haftalarda size bu kürsüden, yanı başımızda, Mora Yarımadası’nda Türkiye’siz tatbikattan bahsetmiştim. Erdoğan’ın “dostum” dediği kim varsa orada askeri unsurlarıyla boy göstermişti. Bugün yine benzeri bir gelişme yaşanmaktadır.

ABD’nin Avrupa-Afrika Komutanlığı öncülüğünde, Dedeağaç merkezli gerçekleştirilecek, Türkçe karşılığı “Acil Yanıt 2025” olan bir askeri tatbikat yapılacaktır. 12 binden fazla askerin katılacağı bu tatbikatta Yunanistan, Bulgaristan, Arnavutluk, Karadağ, Kosova, Kuzey Makedonya, Hırvatistan; hepsi oradadır. Ama biz yokuz. Dünya lideri yok. Belki haberi de yok!

Çünkü AKP, Türkiye'yi kendi iç sorunlarına öyle gömmüştür ki Doğu Akdeniz'de saf dışı bırakılmamızla dahi ilgilenmemektedir. Kıbrıs rezaletleri ise bunun yalnızca görünen kısmıdır.

Devletteki çürümenin, yozlaşmanın ve kurumlardaki dağınıklığın en önemli örneklerinden biri, 18 Mayıs günü Tunceli’de yaşanmıştır.

Terör örgütü tarafından öldüğü açıklanan iki elebaşı için düzenlenmek istenen etkinliğe, Tunceli Valisi Bülent Tekbıyıkoğlu tarafından izin verilmemiştir.

Ancak bu haklı kararın ardından, Ankara’dan gelen baskılarla devletin valisi devre dışı bırakılmış, teröristlerin anılmasına imkân tanınmıştır.

İhanet süreci zarar görmesin diye, yeni ortakları DEM incinmesin diye, devletin valisinin değil, terör örgütünün talebinin arkasında durulmuştur. İçişleri Bakanı bu konuda derhal bir açıklama yapmalıdır.

Merkeze alınma talebini bakanlığa ileten Sayın Valimizi, devlete bağlılığı ve dirayetli duruşundan ötürü tebrik ediyor; bu meselenin takipçisi olacağımızı ilan ediyorum. Bu milletin böyle devlet insanlarına ihtiyacı vardır. Kendisi artık kalbimizin tam merkezindedir.

Dervişoğlu: DEM Parti'den bize herhangi bir talep gelmedi, gelmesini de beklemiyorum

Dervişoğlu, partisinin grup toplantısı sonrasında TBMM'de gazetecilerin sorularını yanıtladı. Dervişoğlu, "DEM Parti heyeti siyasi parti turlarına başladı 3. tur görüşmeleri, size DEM Parti'den bir talep geldi mi? Görüşecek misiniz" sorusuna, "Bize herhangi bir talep gelmedi, gelmesini de beklemiyorum" yanıtını verdi.

Dervişoğlu, "'Milli Birlik ve Dayanışma Komisyonu'na İYİ Parti'den üye verilecek mi" sorusu üzerine "O daha ortaya yeni atılmış bir şey. Abdullah Öcalan'ın talep ve beklentilerini karşılamak için Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bazı olumsuzluklara alet edilmesine yerinde ve sıcak bakmıyoruz" dedi.

MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın'ın kendisine yönelik açıklamalarıyla ilgili soruya Dervişoğlu, "İnanacak mısınız bilmiyorum. Vallahi okumadım. Niye diye sorarsanız çünkü benim muhatabım değil" dedi. 

 

Independent Türkçe

DAHA FAZLA HABER OKU