AK Parti Sözcüsü Çelik: Cumhurbaşkanımız devlet içinde devlet olmaz demişti

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Habertürk TV Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Akif Ersoy’un sorularını yanıtladığı canlı yayında, Türkiye’nin terörle mücadelesine ve demokrasi ile iç siyaset ilişkisine dair çarpıcı açıklamalarda bulundu

Fotoğraf: Habertürk

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Habertürk TV Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Akif Ersoy’un sorularını yanıtladığı programda, Türkiye’nin terörle mücadelesi ve demokrasi süreçleriyle ilgili dikkat çeken değerlendirmelerde bulundu.

Terör meselesinin Türkiye'nin gündeminden çıkarılmasının geçmişten bu yana tartışılan bir konu olduğunu vurgulayan Çelik, “Rahmetli Turgut Özal döneminde de bu konu gündemdeydi. Terörle mücadele, sadece güvenlik boyutuyla değil; uluslararası ilişkiler ve iç siyaset açısından da ele alınması gereken çok yönlü bir mesele” dedi.

Çelik'in açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:

"Cumhurbaşkanımız devlet içinde devlet olmaz demişti" 

Demokratik siyasetin konsolide olmaması, sisteme hakim olmaması. Rahmetli Özal'la ilgili olarak rahmetli Eşref Bitlis Paşa ile ilgili çeşitli boyutlarla gündeme getirilir. Cumhurbaşkanımızın başbakanlığı döneminde de bunu yaşadık. O dönem şimdiki gibi sivil siyaset konsolide değildi. Belli vesayat odakların siyasete hakim olmasıyla, siyasetin onları aşmaya çalışmasının olduğu gri dönemdi. Sivil toplum bunu gündeme getirdi. Bizim bakış açımız bu yöndeydi. Devletin yumuşak güç unsurlarının hukuk mekanizması, demokratik düzenlemelerin hayata geçmesiydi. Cumhurbaşkanımızın siyasi hayatında en sert tepki verdiği noktalardan bir tanesidir. Askeri bürokrasi içerisinde bir yaklaşımın 'bu sürece karşıyız' demeseydi. Cumhurbaşkanımız o süreçte 'kimse devlet içinde devlet' değildir demişti. Siyasi iktidarımızın topyekün tehdit edilmesine rağmen Cumhurbaşkanımız yürütmüştür bunu.

"Demokratik siyasetin meşruiyetine gölge düşürecek vesayetçi odak yok"

Biz sonuçları itibariyle bu işe girişenlerin devlet içinde odaklanmış, karanlık bölgede kalan yapılanmalar tarafından tehdit edildiğiyle ilgili pekçok örnek var. Çözüm süreci, milli birlik kardeşlik dediğimiz dönemde Cumhurbaşkanımız ve iktidarının karşısında bu tip imalarla çıkmaya teşebbüs edenler oldu. Bu meselenin çözümü konusunda bilinen yöntem var. Devletin sert güç unsurlarını kullanılması. Sayın Cumhurbaşkanımızın bu şekilde vesayetçi yaklaşama karşı Başbakanlığı döneminde 'burada kararı hükümet verir, siz devlet içinde devlet değilsiniz' yaklaşımı vardı. Ek güç unsurlarının kullanılması konusunda kararlılık ortaya konmuştu. Bugün sivil siyaset konsolide halde. Demokratik siyasetin meşruiyetine gölge düşürecek vesayetçi odak yok. Bir günde Türkiye'de demokratik siyaset konsolide olmadı. Bir günde karanlık alanları giderme anlamında konsolidasyona erişmedi. Bir süreç oldu.

"Bu mesele siyasi sabotaja açık bir mesele" 

Şöyle bir şey kullanırdı vesayet odakları 'Bu mesele siyaset üstü' veya 'Bu mesele siyaset dışı meselesidir' derlerdi. Hükümete de bunun dışında kalmış meseleleri söylerlerdi. Demokrasiyi zehirlemeye çalışan bu konuyu iki konuyu çok duymuştum; biri Kürt meselesi diğeri Kıbrıs meselesi. Hatta buna ek olarak Irak'taki Türkmen politikası. Siyaset üstü ve siyaset dışı şeklinde kodlanan siyasi batılın ortadan kaldırılmasıdır. Bazı meseleler yüksek siyaset bazıları gündelik siyaset olabilir ama herşey siyasetin içindedir. AK Parti bu meseleye mesafeliydi denmesini çürüten bir şey var. Yumuşak unsurların kullanılması konusu zaten AK Parti'nin parçası. Zamanlaması, dili, ritmi ile ilgili tecrübemiz var. Bu meseleyi hangi uluslararası odakların ne zaman ne şekilde müdahale edebileceğini. Karşımızdaki yapının bunu nasıl başka yerlere çekebileceğini görüyoruz. Bu mesele her zaman hassasiyetle durduğumuz, Cumhurbaşkanı ve sayın Bahçeli de ifade edior siyasi sabotaja açık bir mesele. Hassas davranmak lazım. Burada birden çok sabotaj alanı var. Bir tanesi dille ilgili.

"Birtakım güçlerin devreye girdiğini biliyoruz"

Pekçok legal ya da illegal yapılar. Bazı devletler doğrudan ya da vekil güçleri vasıtasıyla bu süreçleri sabote etmek isterler. Bir kişiyi yakaladık. DEAŞ'ın ortaya çıktığı zamanlarda. Bu kişi 3-5 yıl PKK terör örgütünde bulunmuş sonra DEAŞ'a geçmiş. Aynı zamanda bir Avrupa devletinin istihbarat örgütü tarafından yönetiliyor. Bu da Türkiye'nin sadece iç cephesinin güçlendirilmesi açısından değil bölgede ilham olması bakımından oluşturacağı bir ritmdir, performanstır. Bunu istemeyen birtakım güçlerin devreye girdiğini biliyoruz. Ortadoğu'nun kendine has dinamikleri var. Türkiye ile son yıllarda doğrudan karşı karşıya gelemeyenlerin bu tip unsurları kullandığı biliyoruz.

"Bir arkadaşımız Kürt olduğu için otobüsten indirilmişti" 

Ben bu meseleyi ilk bu şekilde değil tabii, insani mesele olarak şöyle fark ettim. Ortaokulda 5 arkadaşız. Belediye otobüsüne bindik. Otobüsü durdurdular. O zaman herkes üzerinde nüfus cüzdanı taşıyorlar. Dördümüzün kimliğine baktılar bir şey yok. Beşinci arkadaşımızı otobüsten indirdiler. Biz de onunla beraber indik. Tek bir sebep var. 4 kişi Türküz, o arkadaş Kürt. Doğum yeri Diyarbakır yazıyordu. Dördümüz Türküz, bir arkadaşımız Kürt ve biz yakın arkadaşız. Kürt nedir Türk nedir bilmiyoruz. Ben o arkadaşa dedim ki 'niye böyle yapıyorlar'. O da 'nüfus cüzdanımda Diyarbakır'ı görünce böyle yapıyorlar' dedi. Dördümüz Türk olduğumuz için bize dokunulmuyor bir arkadaşımız Kürt olduğu için otobüsten indiriliyor. Türkiye'deki siyasi hayatı enfekte etmek isteyenler için konulardan bir tanesi budur. Meclis'e geldiğinde çok iyi hatırlıyorum. Bugün son derece sıradan cümlelerin kullanılması bile soğuk duş etkisi yaratıyordu. Burada tarihi dönüm noktalarından bir tanesi, vesayetçi sistemin gövdesine söylenmiş sözlerden bir tanesi 12 Ağustos 2005'te sayın Cumhurbaşkanımızın Diyarbakır'da yaptığı konuşmadır. O zaman Başbakan'dı. Sistemin sinir uçlarının bütünüyle Başbakana döndüğü dönem. Sayın Cumhurbaşkanımız 'Biz etnik, din, bölge milliyetçiliğine karşıyız' diyordu. Çözümün demokrasinin standartlarını yükseltmek olduğunu söylüyordu.

“Cumhurbaşkanımızın Ahlat’taki konuşmasıyla çerçeve çizildi”

Cumhurbaşkanımızın ilk olarak Ahlat'taki konuşmasıyla gündeme geldi. Orada çerçeve çizildi aslında. Dünyanın içinden geçtiği süreç uluslararası sistemin dikişlerinin çözüldüğü süreç. Artık istikrarlı bir yapıyı işaret etmiyor. 4-5 ayda hiç duymayacağımız şeyler duyduk. Demokratik ülkeler başka ülkelerin topraklarını doğrudan istiyor, açıktan pazarlıklar yapılıyor vs. Bunu 10 yıl önce hiç kimse tahmin edemezdi. Buna en yüksek itiraz, bu gücün kullanılmasını ifade eden ABD'nin realistlerinden geliyor. Tayvan'dan Meskika-ABD sınırındaki göçmen konusunda, Netanyahu hükümetinin soykırımına kadar. En son Hindistan-Pakistan eklendi. Bütün tabloya baktığınızda ortaya çıkan şey türbülansı aşmıştır, tam bir kaosun içindeyiz. Türbülansa girince ne yapılıyor? Uçakta deniyor ki 'kemerlerinizi bağlayın'. O tip durumlarda iç cephenin bağışıklık sisteminin kuvvetlendirilmesi lazım. İç cephenin güçlendirilmesi Atatürk'ün kullandığı ifadeyle etrafımızdaki karışıklığa karşı kendi bağışıklığmızı yüksek tutmamızdır.

"Bahçeli’nin tarihi çağrısı sürece zemin oluşturdu"

Sayın Bahçeli bütün siyasi partilerin elini sıktı. Arkasından sayın Bahçeli'nin tarihi çağrısı geldi. Bunun rahatça tartışılması için zemin oluşturan bir çağrı. Gerçek milliyetçilik anlamında iç cephenin güçlendirilmesi. Orada sık sık görüşüldüğü için Cumhur İttifakı'nın ortak duruşu var. Bununla ilgili olarak sayın Bahçeli sürecin önünü açan, süreci dengede tutan, çeşitli konularda krize gitmeye başladığı zaman doğru müdahalelerle bu meselenin diri tutulmasını sağladı. Sayın Cumhurbaşkanımızın grup konuşmasında ortaya koyduğu ifadelerle terörsüz Türkiye devlet politikası olmuştur. Bu devletin başı olarak söylendiği için bütün devlet kurumlarına emir anlamına gelmektedir. Ahlat'ta çağrı, sayın Bahçeli'nin tarihi çağrı, sayın Cumhurbaşkanımızın iradesi, DEM Parti heyetini kabul etmesi, bütün sürecin arka planında MİT'in yaptığı görüşmelerdir. Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatları çerçevesinde TSK, Emniyet ve Jandarma'nın hazırlıkları yapması.

"Türkiye'ye silah doğrultana karşı operasyon yapılır"

Türkiye'ye silah çekilmesi halinde operasyon yapılır. Türkiye'ye karşı silah bırakma eğiliminde olana karşı silah çekilmez. Türkiye'ye, milletimize silah çekilirse kim olursa olsun operasyon yapılır. Geçmiş dönemlerde, bizden önceki zamanlarda silah bırakıp gidene asimetrik yaklaşımlar sözkonusu olmuş, çeşitli çatışmalar olmuş. Bugün devlet konsolide. Bu tip konularda geçmişe doğru yargılamak kolay. Mesela maç izlerken futbolcuya bakıyorsunuz, 'topu şuradan atsaydın' diyorsunuz. Oradaki adamın şartları ile koltuktan izlenen şartlar çok farklı. Sayın Cumhurbaşkanımız 'silahlarını gitsinler' ifadesine karşı 'hayır silahlarını gömecekler' dedi. Bu çok önemli bir cümle.

"Silah bırakma değil silah teslim etme"

Silah bırakma meselesi, pasif duruma geçme, pauseye bakmak gibi anlaşılabilir. Bunun dünyada başka pratikleri de oldu. Bu silahların teslim edilmesi anlamına gelmektedir. Buradaki mevzu örgütün kendini feshetmesi ve silahları teslim etmesi gerekir. PKK'nın bütün şube ve uzantılarıyla, içeride ve dışarıda, sayın Cumhurbaşkanımızın da dediği gibi Avrupa da dahil. Türkiye aleyhine faaliyet gösteren bu yapıların sona ermesi Türkiye lehine bir tutum içinde olunması gerektiğini sayın Cumhurbaşkanımız söyledi. Terörün finansmanı gündemde önemli yer tutar. AİHM'de alınan Batasuna ile ilgili karar kapsamlı karardır. Sürecin amacı PKK'nın bütün şube ve uzantılarıyla; yani Avrupa, Irak, Suriye, İran'daki PEJAK. Şimdi Irak'taki durum farklı, Suriye'deki farklı durum. Bağdat, Erbil, Süleymaniye'de konuşacağınız konular var. Suriye'de her birinin yönetime silahlarını teslim etmesi. Silahını bırakır oradaki Suriye ordusunun parçası olur, SDG yapısını kast ediyorum. Ondan sonra da siyaseten Suriye içerisinde siyasi parti kurar, faaliyetine devam eder. Türkiye'ye düşmanlık yapılmadığı şekilde. Oradaki model farklılığını gözetmek lazım.

"Somut ve eksiksiz uygulama şart"

Birileri yapacaktır. Bazı olağan şüpheliler yapacaktır. Bizim bunu kodladığımızı adreslediğimizi ifade ediyoruz. Cumhurbaşkanımız 'Biz bu konuda temkinliyiz ama iyimseriz' dedi. Sürecin bütün boyutlarını, bağlantılarını görüyoruz. Kararlılığımızdan vazgeçmioruz. Süreci yönetmeliyiz bir de sabotajların olmamasını sağlamalıyız. Zihnimiz berraktır. Silah bırakma meselesinin söz olarak ifade edimesi değil sahada bunun görülmesi lazım. TSK, MİT ilgili mekanizmaları kuracak, en etkili şekilde çalışacak. Doğrulama mekanizması kurulacak. Bu ayları geçmeyen bir süreç içerisinde gerçekleşmesi lazım. Öbür türlü sabotaja açık hale gelir. Bizim açımızdan sözlerin tutulmasına dönük şeyler gri alanlar oluşturmak olarak değerlendirilir. Somut ve eksiksiz olarak bunun gerçekleşmesi gerekiyor.

"Türk ve Kürt arasında etnik kavga olmamıştır" 

Şöyle bir şey çıkıyor. Hükümet, devlet yetkilileri, Cumhurbaşkanımız bir açıklama yapıyor. Bu açıklamaya şüpheyle yaklaşan bazı muhalefet unsurları, Amerika'da bir akademisyenin yaptığını esas alıp 'arkasında şu varmış' diyebiliyor. Türkiye Cumhuriyeti gündemine hakim. Bizim bu konulardaki tecrübemiz ta Osmanlı döneminden itibaren. Türkiye'de bu meseleden doğan gündem vatandaş arasında bir ayrılığa tekabül etmemiştir. Türk ile Kürt arasında etnik kavga olmamıştır. Balkanlar'daki milliyetçiliğe bakın orada çıkan çatışmalar olmuş. Boşnak kardeşlerimizin yaşadığı soykırım zaten çok açık. Türkiye'de sosyolojik kaynaşmada çatlama görülmemiştir.

"Lozan'ı kazanımın ve tapu olarak görüyoruz" 

İşte özerklik, federasyon vs. konuları gündeme getiriliyor. Defalarca ifade ettik, tek millet, tek vatan, tek devlet, tek bayrak ilkesinde bu meseleye yaklaşılıyor. Meselenin koordinatlarını koymak açısından bütün açıklamaları yaptık biz. 'PKK'nın bildirisinde şu şu unsurlar var' deniyor. Burada meşru devletin ve Cumhurbaşkanımızın dediklerine bakmak lazım. Terör örgütünün kendini feshetmesi ve silahlarını devretmesini konuşuyoruz. Her sene Lozan'ın yıldönümünde sayın Cumhurbaşkanımızın açıklamalarına bakılsın. AK Parti'nin görüşünü bu konularla ilgili olarak ortaya koyuyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın Lozan'ın her yıldönümünde yaptığı açıklamalar duruyor. Biz Lozan'ı Türkiye'nin kazanımı ve tapusu olarak görüyoruz. Soykırımı hiçbir zaman kabul etmeyeceğimiz bir kelime. Kendilerine diaspora diyerek başvuranlar Anayasa'nın ifadesindeki Türk ifadesinin dışlayıcı olduğunu söylediler. Defalarca söyledik devletin ve milletin nitelikleri konusunda bir tartışma yok. Parlamentolar ne için kurulmuştur? Meseleleri kavgayla silahla değil de konuşarak halledelim diye kurulmuştur.

"Soykırım hiçbir zaman kabul etmeyeceğimiz bir kelime"

Soykırım hiçbir zaman kabul etmeyeceğimiz bir kelime. Kendilerine diaspora diyerek başvuranlar Anayasa'nın ifadesindeki Türk ifadesinin dışlayıcı olduğunu söylediler. Defalarca söyledik devletin ve milletin nitelikleri konusunda bir tartışma yok. Parlamentolar ne için kurulmuştur? Meseleleri kavgayla silahla değil de konuşarak halledelim diye kurulmuştur. Sayın Cumhurbaşkanımız sayın Bahçeli ifade ettiler. Hem siyasi ittifakımız hem devlet politikamız açısından Lozan'la ilgili görüş ifade edildiği halde terör örgütünün bildirisini alıp Meclis'te konuşmasının yerini değiştiriyor. Bu süreçte bütün çift taraflı yanlış anlaşılabilecek, kötü manalı açıklamalardan kaçınmak lazım. Odaklandığım yer silah bırakma ve fesih meselesidir. Türkiye pekçok devletin ağır desteği ile terör saldırısına uğruyor. Türkiye'nin önüne gelen emperyalist planlar asker, polis, jandarma, güvenlik korucusuyla darmadağın edilmiştir. Burada şehit ailelerimizi incitecek hiçbir adım atmayız. Canlarını feda eden asker, polis, jandarma, güvenlik korucularımız ve gazilerimiz mücadele vermiştir. Onların mücadelelerin sayesinde devletimiz bu noktadır. Herkesin hassas olması lazım, son derece dikkatli kullanılması lazımdır.

"Bu bir kader değildir"

Bugün not ettiğim 17 konu yazmışım. Burada şunu yapmayacağız, tek tek konulara cevap vererek tümevarın yöntemi uygulamayacağız. Tümdengelim yapacağız. Devletimiz asker, polis, jandarma, güvenlik korucularıyla mücadele verirken bile reformlar ve hukuki düzenlemeler yapılmıştır. Devlet televizyon açmıştır birtakım temel eserler basılmıştır. Biz hep devlet üzerinden düşünüyoruz. Biz Türkiye Yüzyılı'na hangi tartışmaları geride bırakmış bir toplum olarak girmek istiyoruz? Hangi tartışmaları öncelemiş bir toplum olarak girmeliyiz? BBC ya da CNN International'ı açıyorsun, tenis turnuvası, kültür sanat günleri, sonraki haberler Suriye'de, Irak'ta, Afganistan'da ölüler. Bu bir kader değildir. Baykar'a gidin. Orada tur attığınızda gelecek için teknoloji çalışan çocuklar Türkiye'nin her ilinden var. Kimliklerine sahipler ama kimlikçilikle geleceklerini zehirlemiyorlar. Buraya giren birinin etnik kökeni ve mezhebi ne olursa olsun bunların üzerinden kavga etmez. Lozan'a karşı çıkan diaspora grubunun başvurusu temeli olmayan başvurudur. Türkiye'de eşit vatandaş olduğunu reddetmiş oluyor. Burada Türkiye Yüzyılı'na nasıl bir toplumsal modelle gireceğiz?

"DEM Parti elinden geleni yapıyor"

Burada şunu gözetmek lazım, biz bazı meseleleri geride bırakmalıyız. Burada pozitif odağımız Cumhuriyetimizin hepimizin çatısı olduğu bilinci, demokratik siyasetin bütün çözümlerin tek meşru adres olduğudur. Deniyor ki, geçmişte şu partiyle sert polemikleriniz oldu. Bugün yumuşak bir dille gidiyorsunuz dendi. Ölçümüz belli; terör örgütünün desteklenmesi, terör örgütlerine mesafe koyulmaması durumunda siyasi muhataplık üretmiyoruz. Demokrasiye, ortak geleceğine katkı sağlayan yaklaşım olunca bütün siyasi kanalları açıyoruz. Anayasal düzenin ortadan kaldırılması, milli egemenliğinin ortadan kaldırılması şeklinde terör yaklaşımı varsa bizim duruşumuz bellidir. Anayasanın, Cumhuriyetin yanındayız. Ermeni kökenli bir milletvekili geçmiş dönemde çıkıp soykırımı savundu. Ona biz de, MHP de, CHP de karşı çıktı. O sebeple silah bırakılsın, terör Türkiye'nin gündeminden çıksın dendiğinde oturulur konuşulur. DEM Parti'nin yürüttüğü titizlik önemlidir. Ellerinden geleni yapmaya çalıştıklarını görüyorum. Onlar açıkça görüşlerini bize söylediler biz de onlara açıkça söyledik. Rahmetli Sırrı Süreyya Meclis'teki çalışmalar bitince mesaj atardı 'ekibi toplayalım' diye. Bir arkadaşımızın odasında oturur konuşurduk.

"Özel'in bu teşekküre karşılığı şık olmadı"

Özgür Bey'in olayın çatısı ile yaklaşımları pozitif. Terör Türkiye'nin gündeminden çıkacaksa destek veririz cümlesi tabii ki takdir edilmesi gereken cümle. Bu yüksek siyaset meselesidir. Özgür Bey'in bu ifadesini değerli bulurum. Bu sürece ne kadar çok katkı verilirse o kadar değerlidir. Sayın Cumhurbaşkanımız Özgür Bey'e de grup konuşmasında teşekkür etti. Sayın Özel'in bu teşekküre karşılığı şık olmadı. Burada ortak hassasiyetleri büyütmek lazım. Tek tek marjinal açıklamalara odaklanırsak bunca yıllık tecrübeye, devletimizin büyüklüğüne, milletimizin hikmet ve farasetine uygun davranış sergilemeyiz. Bu meseleyi vicdan, izanla, akılla, hikmetle yönetmeliyiz. Bütün bunlar bir arada olmalıdır. Kaderdaşlığımızı nasıl vurgularız? Duygudaşlığımızı nasıl pekiştiririz? Biz arkadaşlarımızla yaptığımız toplantıda Dürzilerin, Ezidilerin meselelerini konuşuyoruz. Kendi meselemizi mi konuşmayacağız? Türkiye Cumhuriyeti devleti gündemine hakimdir. Sayın Cumhurbaşkanımız ve sayın Bahçeli ne yaptığını biliyor.

Kayyum atanan belediyeler ne olacak?

Üç şeyi birbirinden ayırmak lazım. Yargısal süreç hakkında takdir ve yorumda bulunamam. Terör örgütünün terör örgütü olduğu zamanda bir işbirliği bir iltisak varsa bu tabii ki değerlendirilecek. Tarihi ne olursa olsun zaman aşımına uğramamışsa terörle işbirliğidir. Tabii bu yargının bileceği bir iş. Bu yapı terör örgütü olduğu zaman ilişkiler geliştirilmişse yargının değerlendireceği konu. Terör örgütü fiilen ortadan kalktığı zamanla ilgili olarak sayın Cumhurbaşkanımız 'kayyum istisna olacaktır' diyor. Fırat Kalkanı, Zeytindalı Harekatı yapılmasaydı 30 kilometre derinliğimiz içinde terör devletçiği kurulacaktı. Bu derinlik ortadan kaldırıldı. Bu terör örgütünün varlığı ortadan kalktıktan sonra pekçok şey yerli yerine oturacak. Burada odağı kaybetmemek lazım. Odak fesih ve silah bırakma meselesidir. Sayın Özgür Özel bu takdir ettiğimizin yaklaşımının yanısıra bir şey söylüyor. 'Bunu sayın Cumhurbaşkanı kendi siyasi çıkarları için kullanacaktır' diyor. Ne siyasi çıkarı? Geçmişte o sürecin sonucunda 'Seni Başkan yaptırmayacağız' çıkmıştı. Bunu bu tip polemiklerin içinde boğmamak lazım. CHP'nin, DEM Parti'nin destekleri tabii ki kıymetlidir.

"Türkiye'nin üzerindeki terör stresinin kalkmasıyla birlikte birçok mesele konuşulacaktır"

Silah bırakma meselesi bitince Meclis devreye girecektir. Sonuç olarak burada dediğim gibi devletin niteliklerine halel getirecek bir adım atılmayacak. İnfaz kanunuyla ilgili tartışmalar yapılıyor. Yargı reformlarında ele alınıyor. Bunlar açıklanıyor. Türkiye'nin üzerindeki terör stresinin kalkmasıyla birlikte birçok mesele konuşulacaktır. Devletin temel nitelikleri ve federasyonla ilgili bir şey sözkonusu yok. Herkes kendi ideolojik kampını korumanın ötesinde ondan sonrasında Türk'ün, Kürt'ün, Arap'ın tüm etnik grupların birlikteliğe ne kadar katkısı olduğuna dair siyasi üslubunu değiştirmesi gerekecek. Kimliklerin siyaseti kimlikçiliği, kendi parçasını diğerinden ne kadar çok ayırma üzerinden konsolide ediliyor. İdeolojik siyaset siyasi ölçeğini büyütmek zorunda kalacak. Biz meşru alanda, Meclis'te siyasetin en yoğun şekilde üretildiği, tartışıldığı döneme girmiş olacağız. O zaman yarış şu olacak; siyasi yetenekler yarışacak, siyasi kamplaşmalar değil. Ondan sonrasında bugün sorun addediğimiz pekçok şeyin sorun olmadığını göreceğiz.

"Belediyeler için düzenleme sinyali"

Siyasette mutlak yoktur, zihin rölatiftir. Güncelleme gerekir, hayat durmuyor. Herkes imar düzenlemelerindeki savrukluktan rahatsız. Mali denetim meselesi de var. Bir belediye başkanı seçmiş, onun propaganda yaptığı konularda hizmet götürmemiş. Büyükşehir belediyeleri ile ilçe belediyeleri, yetkili ama sorumsuz il özel idarelerini sistemik olarak ele alalım. 'Bize yarıyor, size yaramıyor' diye değil.

"İmamoğlu'na yönelik soruşturmalar"

Burada yargısal süreç yürüyor. Bu süreçle ilgili olarak CHP'nin içinde olmadığımız konulara bizi karıştırmak istiyor. Sayın Özel'e tek tek maddeleri yaz kefil misin diyoruz. Moral üstünlüğün bizde olduğunu görüyorum. CHP'nin böyle marjinal duruma düşmesi Türkiye için iyi değil. CHP'de sağlıklı bir yönetimden çok vesayet görüntüsü veriyor.

"Özgür Özel'e saldırı"

Bu konuda açıkça söyledik. Hiçbir şekilde kabul edilemez. Lanetli bir saldırıdır. Tüm yönleriyle karşısındayız. Emniyet bakıyor ayrıca istihbari açıdan kiminle görüşmüş, ne yapmış vs, hem MİT hem Emniyet soruşturmayı yürütüyor. O yumruğu siyaset kurumuna atılan yumruk görüyoruz. Bunun şerhi herhangi dibacesi olmaz. İçtenlikle geçmiş olsun dediğimiz ve mutlaka aydınlatılması gereken bir olay. Aramazdı ağır rekabet var ama o yumruk demokrasiye atılmıştır, bunu kategorik olarak reddederiz ve lanetleriz. Devlete silah çekmiş unsura silah bıraktırıyorsunuz ve kendisini feshetmesi talebini iletiyorsunuz. Devletin temel nitelikleri konusunda tartışma yok zaten. Güçlü devlet sert unsurlarıyla değil hukuku ve demokrasisiyle bu işe eğilir. Biz devletin bekası diyoruz. Yüksek standartlı demokrasiden geçer bu da.

Independent Türkçe, Habertürk

DAHA FAZLA HABER OKU