DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Diyarbakır’da düzenlenen “Çözüm Süreci: Aktörler ve Dinamikler” programında yaptığı konuşmada, “Bu süreç uzarsa emin olun birçok şey araya kavuşabilir. Süreç uzarsa boşluk oluşur. Bu boşlukların da nasıl kimler tarafından doldurulduğunu en başta Diyarbakır biliyor” dedi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü Derneği (DİSA) tarafından düzenlenen “Çözüm Süreci: Aktörler ve Dinamikler” başlıklı oturumda konuştu.
Bakırhan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 1 Ekim günü TBMM’de DEM Partililerin elini sıkmasıyla başlayan ve Abdullah Öcalan’ın PKK’nın feshedilmesine ilişkin yaptığı çağrıyla başlayan ''yeni sürece'' ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Programa katılanlara ‘yeni sürece’ ilişkin bilgilendirmede bulunan Bakırhan, Diyarbakır'ın barış iradesi artık Ankara çözümü ile buluşmalı çağrısında bulundu. Bu süreçte gözlemci ülkenin olup, olmayacağı tartışmalara yanıt veren Bakırhan, “Ankara Diyarbakır'ın bu sürece ilişkin bence barış taleplerini, düşüncelerini önemsemeli. Bizim 4 saatlik İmralı Adası ziyaretinde de net bir şekilde ortaya çıkan bir şey vardı, Sayın Öcalan'ın kendisi ‘Türkiye çözümü’ diyordu. Bu çok önemliydi.
Türkiye çözümü, derken biz çıktığımızda birçok sorular da bizlere sorulmuştu. Gözlemci ülke var mı? 3’üncü göz var mı? Bu sürecin hakemi kimdir? Yarın süreç aksarsa işte hakem rolünde kim gerçekleri kamuoyuyla paylaşacak? Sayın Öcalan'ın dediği şeyi tekrar ediyorum; “En büyük gözlemci Türkiye halklarıdır. En büyük 3’üncü göz Türkiye'de yaşayan 85 milyondur. Türkiye çözümünü isteyen bir parti, Türkiye çözümünü isteyen bir aktör haklı olarak 3’üncü göz olarak da Türkiye halklarını en başa koyması kıymetli ve değerlidir” diye konuştu.
‘Kürtler, Türkiye için bir barış imkanıdır’
“Türkiye artık Kürtlerden, Kürtlerin çeşitli ülkelerdeki talep ve istemlerinden bence artık korkmamalıdır” diyen Bakırhan, şunları söyledi:
“Nasıl biz Türkiye çözümünü istiyorsak, Kamışlı'da Şam'la bir çözüm süreci arıyor. Kamışlı'da Şam'la Suriye barışını arıyor. Bunlar çok kıymetlidir. Kürtler Türkiye için artık bir tehdit değil. Tehdit olarak düşünenler varsa bunu tehdit olmaktan artık çıkarmalı. Kürtler, Türkiye için bir barış imkanıdır. Sadece Türkiye'de değil. Ortadoğu'da güçlü, ekonomisiyle, demokrasisiyle örnek, model olabilecek bir imkana artık sahip olabilir. İlişkiler demokratik ve barışçıl bir zeminde yürürse Türkiye büyür, Türkiye demokrasi büyür. Türkiye'nin inkar 100 yıl önceki ret ve inkar politikalarının devamı aslında bir biçimiyle Türkiye'yi kendi içerisine kendi sorunlarıyla uğraşmaya hapseder. Bu da 85 milyonun kaybına olur. Onun için biz Türkiye çözümünü önemsiyoruz. Sizleri önemsiyoruz. Katkılarınızı katılımınızı önemsiyoruz.”
‘Türkiye hepimizin evidir’
Türkiye’nin sadece Türklerin olmadığını, Kürtlerin ve bütün halkların olduğuna vurgu yapan Bakırhan, Türkiye’yi kendi evleri olarak gördüğünü söyledi. Türkler ve Kürtlerin kadim ortaklığı olduğunu dile getiren Bakırhan şöyle devam etti:
“Biliyoruz ki eğer bir sorun çözülecekse hele 100 yıllık bir mesele Türkiye'nin son 50 yıllık bütün enerjisini, ekonomisini emen Türkiye'nin her anlamda birçok anlamda büyük zararlara uğradığı bu sorunun çözüm yeri kendi evimizdir. Evimizin içidir. Bakın Diyarbakır’dan söylüyorum. Türkiye hepimizin evidir. Türkiye hepimizindir. Türkiye sadece Türklerin değil, Türkiye'de yaşayan başta Kürtler olmak üzere bütün halkların ve inançlarındır. Onun için hiç çekinmeden kendi evimiz diyorum. Kendi evimizde çözüm arıyorum diyorum ve bunun doğru bir şekilde anlaşılması gerektiğini de belirtmek istiyorum. Yine son dönemde çok farklı tartışmalar var. Kürt zemininde bir çatlak yok, bir farklılık yok, bir ayrılık yok. Kürt partileri, kurumları, örgütlü zeminleri hep birlikte aslında bu Türkiye çözümünü önemsiyor. Sayın Öcalan'ın barış ve demokratik toplum çağrısının yanındadır. Başarıya ulaşması için de elinden gelen bütün çabayı net bir şekilde ortaya koyuyor. Amed’den evirmeden çevirmeden söyleyeceğim. Biz DEM Partili olarak Kürtler ve Türkiyeli emekçiler olarak hiçbir yerde hiçbir zaman Türkiye'nin hilafına olan Türk ve Kürt Hakların aleyhine olan bir zeminde bulunmayız. Biz Türkiye'nin hilafına olmayan, Kürtlerin lehine olan, Türkiyeli halkların ve 85 milyon insanın lehine olan demokratik geleceğinin mücadelesini yürütüyoruz. Çünkü bizim kadim bir ortaklığımız var. Evet, 100 yıldır belki inkarcı, retçi politikalarla bu kadim ortaklık başka bir çevirdi. Ama bu topraklarda, bu coğrafyada bin yıllardır Türkiye'de Türk halkı başta olmak üzere Türk diğer halklarla birlikte bir dayanışma içerisindeyiz.”
‘Türkiye artık dönemsel korkulardan, kaygılardan öteye geçmek durumundadır’
Türkiye’nin korku ve kaygılarının giderilmesi gerektiği çağrısında bulunan Bakırhan, şunları söyledi:
“Tarihin en zorlu süreçlerinde yapılan ittifaklarla işbirlikleriyle birlikte kazanan bu zemin olmuş, kazanan Türkiye halkları olmuş ve bunun önümüzdeki dönemde de tekrar geçmişteki hukuka, geçmişteki o ilişkilerin demokratik bir zemine evrilmesi için de yine hepimizin bir çaba içerisinde olması gerekiyor. Evet, Türkiye artık dönemsel korkulardan, kaygılardan öteye geçmek durumundadır. Bu korkuları ve kaygıları bir yere bırakmadan demokratik bir Türkiye'yi demokratik bir Türk Kürt ilişkisini güncellemek, inşa etmek zordur. Umarım bu kaygılar, bu korkular artık bir sorun olmaktan çıkar”
‘Ortak kader fikri son yıllarda zedelendi’
Bakırhan, Kürtlerin ve Türklerin ortak kader fikrinin son yıllarda zedelendiğini belirterek, konuşmasını şu sözlerle sürdürdü:
“Evet, biz ortak kader fikrine inanan bir halkız ve biz buna hiçbir zaman zeval getirmedik. Ortak kader fikri son yıllarda zedelendi. Bizim irademizin dışında bir yaklaşımdı. Artık önümüzde gelecek yüzyılı yeniden inşa etme ve tekrar kaybetmemek üzere yoğunlaşmamız, çalışmamız, bu sürecin başarıya ulaşması için hep birlikte mücadele etmemiz gerekiyor. Geçen yüzyılda kaybettiklerimiz çok büyük. En başta evlatlarımızı kaybettik. Yıllarımızı kaybettik. Kaynaklarımızı kaybettik. Ekonomimizi kaybettik. Türkiye bir baştan diğer başa kadar ciddi bir çürüme ile yüz yüze kaldı.”
‘İlk kez Türkiye toplumunda bir süreç toplumdan bu kadar büyük rıza alıyor’
“Artık barışı konuşma, artık hepimizin kazancına olan bu süreci konuşma, büyütme ve sonuca ulaştırma süreci olduğunu belirtmek istiyorum” diyen Bakırhan, “Biz 20 Ekim, 22 Ekim ve 27 Şubat çağrısını umut verici olarak değerlendirdik. Olumlu olarak görüyoruz. Ama sadece bununla kalmamalı. Önümüzdeki süreçte bu sürecin başarıya ulaşması için de herkes üzerine düşen sorumluluğu ve yapılması gereken gerekleri yerine getirmek durumundadır. Ortak bir akılla 100 yıllık bu meseleyi çözebileceğimize inanıyoruz. Bu konuda inancımız tamdır. Sayın Öcalan'la İmralı Adası'nda yaptığımız görüşmelerde de hemen çıktığımızda da aynı şeyi söyledik. Sayın Öcalan da umutludur. İnanıyor. Bu yüzyıllık meselenin demokratik bir zeminde diyalogla müzakere ile çözülebileceğini paylaştı. Biz de katılıyoruz. Doğrudur. İlk kez Türkiye toplumunda bir süreç toplumdan bu kadar büyük rıza alıyor. Siz de takip ediyorsunuz. Zaten politik birçok önemli politik figürler, aktörler de burada.”
‘Yeni sürüce’ destek yüzde 60
Yeni sürece desteğin yüzde 60 olduğunu söyleyen Bakırhan, bunun önemli bir oran olduğunu vurguladı.
“Siyasi partiler başta olmak üzere aslında Türkiye toplumunun hatırı sayılır kesimi en sonda yapılan anketlere göre yüzde 60 civarında giderek aslında adımların atılmasıyla birlikte bu oranın yükseleceğine de inanıyoruz. İnsanlar bu süreci destekliyor. Bu çok önemlidir. Hepimizde sorumluluklar düşüyor. Emin olun burada dünyada hiçbir çatışma ve çözüm sürecine benzemeyen bir süreç yürüyor. Sayın Öcalan'ın cesaretiyle, ferasetiyle almış olduğu sorumlulukla en başta silah tartışılıyor. Dünyanın hiçbir yerinde bunca yıldır yaşanan çatışmalarda en önce silah meselesi konuşulmadı. Hiçbir parti önce benim işte partimi feshedin, kendini yeniden yapılandırsın demedi. Bak buna büyük bir kıymet, büyük bir anlam biçmek lazım. Bu meselenin en başa alınması bile Sayın Öcalan'ın, Kürtlerin, DEM Parti'nin ve benzer aktörlerin bu süreçte ne kadar samimi olduğunu ortaya koyuyor”
‘Süreç uzarsa boşluk oluşur’
Sürecin uzamaması gerektiğini belirten Bakırhan, sürecin uzamasıyla boşlukların oluşacağını dile getirerek, şunları söyledi:
“Lütfen bizim samimiyetimiz bizi sorgulayan herkes, dünya deneyimlerinin hiçbirisinde olmayan ama büyük bir cesaretle en öne alınan bu meselede Kürtlerin nerede durduğunu, ne kadar samimi olduklarını bence bir kez daha anlasınlar, görsünler. Bu süreç uzarsa emin olun birçok şey araya kavuşabilir. Süreç uzarsa boşluk oluşur. Bu boşlukların da nasıl kimler tarafından doldurulduğunu en başta Diyarbakır biliyor. Dünya deneyimlerinde de böyledir. Artık bu kadar samimiyet karşısında bu kadar sade, bu kadar her şeyi aleni açık bir şekilde Türkiye haklarıyla, dinamikleriyle paylaşan, yürüyen bu süreçte artık bu sürecin uzamaması gerektiğini düşünüyoruz. Ben buraya indim. İşte yukarıdan 5-6 tane savaş jetidir herhalde tam isimlerini bilmiyorum. Onların sesini bile duymak insanı ne kadar rahatsız ediyor. Umarım önümüzdeki günlerde artık o jet sesleri yerine başka barış sesleri, barış türküleri duyarız. Cesur ve kararlı adımların atılması lazım.”
“Türkiye Cumhuriyeti Diyarbakır’ın farklılığını sorun olarak değil, zenginlik olarak gören bir ülke olduğu zaman demokratikleşti diyebiliriz”
Diyarbakır’ın farklılığını artık zenginlik kabul edecek bir sürecin yaşandığını söyleyen Bakırhan, sözlerine şöyle devam etti:
“Tek taraflı artık beklentilerden, söylemlerden, tek taraflı işte emir kitleriyle konuşmalardan vazgeçmek gerekiyor. Bir kenara bırakmak gerekiyor. Bir samimiyet var, bir inanç var, bir kararlılık var. Türkiye Cumhuriyeti bu topraklardaki herkesin devleti olmak zorundadır. Türkiye Cumhuriyeti Diyarbakır’ın farklılığını sorun olarak değil, zenginlik olarak gören bir ülke olduğu zaman demokratikleşti diyebiliriz. Evet, Diyarbakır’ın farklılığını artık zenginlik kabul edecek bir süreci yaşıyoruz. Kürtler bu ülkenin zenginliğidir. Kürtlerin dili bu ülkenin zenginliğidir. Kürtlerin dilinin, kimliğinin, kültürünün, demokratik değerlerinin eşit yurttaşlar olarak Türkiye'de demokratik bir cumhuriyette yaşatılması artık önümüzde duran en büyük sorumluluktur. Biz demokratik siyasete inanıyoruz. Sayın Öcalan da sadece bir çağrı yapmadı, aslında bu bir başlangıçtır. Ama bundan sonrası demokratik siyasete, demokratik kurumlara Türkiye'nin toplumu, örgütlü dinamiklerini düşüyor. Eğer bu başlangıcı iyi yürütebilirseniz, barışı toplumsallaştırabilirseniz en büyük görev ve sorumluluk sizlerindir. İşte bugün de burada söylediğim gibi Amet halkınındır diyoruz. Umarım burada yapacağımız tartışmalar da bu sürece büyük destekler sunar. Bize çok güçlü, iyi fikirler verir. Önerileriniz bize yol açar. Siz de bilirsiniz. Biz DEM Parti olarak ve geleneğinden gelen bütün partileri olarak sadece bu önemli süreç değil en basit süreçleri bile toplumla, halkla, dinamiklerle tartışarak yol alan bir gelenekten geliyoruz. Bu son barış ve demokratik toplum sürecini de emin olun Karadeniz'den Trakya'ya Kürt illerinden Türkiye'nin dört bir yanına halklarına dinamiklere götürmeye çalışıyoruz. Bu sürecin başarılı olmasını umuyorum. Düşüncelerinizle de bu sürece katkı sunacağınıza inanıyorum”
‘Zaman meselesini sorun yapmamak’
Konuşmasının ardından Bakırhan, salondaki gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Bir gazetecinin, PKK’nın kongresinin neden uzadığı sorusunu yanıt veren Bakırhan şu ifadeleri kullandı:
“Şimdi süre çok yeni. Yani çok abartmamak lazım. 100 yıllık bir mesele. Bir aylık bir süreçten bahsettik. Karşımızda yekpare bir devlet yok. Açık söylüyorum, bizim gibi sözü, pratiği, eylemi ortak büyük oranda ortaklaşmış bir yapıdan bahsetmiyoruz. Kolay değil tabii. Onları da anlamak gerekiyor. 100 yıllık inkardan, ret eden vazgeçilecek Kürtler, Aleviler, diğer halklar ve inançlar eşit yurttaşlar olacak. Onun için ben de biraz bu zaman meselesini sorun yapmamak gerekiyor ama çok da uzatmamak gerekiyor. Evet, ilk adım ne olmalı? Tabii ki bu müzakereyi yürüten Sayın Öcalan'ın yaşam, çalışma, düşüncelerin toplumla, toplumun Sayın Öcalan'la buluşmasını gerektirecek adımlar olmalıdır. O çok önemlidir. Adımları tek tek sıralamaya gerek yok. Kongre meselesinde de yani iyi takip ediyorsunuz hükümet kaynaklarını. KCK da yaptığı açıklamada “biz her koşulda yani Sayın Öcalan'ın silah bırak çağrısına uyacağız." dediler. Yani bunun üzerine ne söylenir? Bilmiyorum. En yetkilisi, en başındaki, en bu işi yapanı böyle diyorsa biz saygı duyarız. Tabii ki Kürtler partisine, Sayın Öcalan'a güvenecek. Çünkü henüz ortada somut adım yok. İnsanların güveneceği henüz adımlar atılmış değil. Dolayısıyla bütün kaygılara rağmen yani bu süreci başlatana inanmak, güvenmek bence doğal bir şey, doğru bir şey, iyi bir şey. Zaten bizi aslında bugüne kadar bütün fırtınalar karşısında da buraya getiren birbirimize olan güvenimizdir. Çok iyi biliyoruz ki hiçbirimiz, hiçbir kurumumuz, hiçbir insanımız aleyhimize olan demokrasinin aleyhine olan, özgürlüklerin aleyhine olan ne bir söz ne de bir adım ne de bir işte masada bulunur. Dolayısıyla Sayın Öcalan varsa, biz varsak, kurumlarımız varsa o olsa olsa buraya güvenmek gerekiyor. Olumsuz bir şey de varsa halkımızda, halklarımızda Türkiye'de bugün burada olduğu gibi açık bir şekilde paylaşırız. Ama sevindirici olan Kürt tarafının yekpare doğru yerde, iyi yerde ve bu sürece inanan, bu sürecin sorumluluklarını yapmaya çalışan büyük bir çaba ve gayret içerisinde olmasıdır.”
‘Orada nasıl bir sonuç ortaya çıkacağını Suriye hakları karar verir’
Suriye’de yapılan Kürt konferansa yönelik yapılan eleştirilerle ilgili bir gazetecinin sorusuna cevap veren Bakırhan, şunları kaydetti:
“Biz Ankara Türkiye çözümü diyoruz. Suriye'de Kürtler tabii ki Şam çözümü diyecek. Tabii ki Şam'a mesajlarını verecek. O konferansla iyi olan en iyi şey Kürtlerin orada ulusal demokratik bir irade ortaya koymalarıdır. 70'e yakın kurum ve siyasi partinin olduğu bir toplantıdan çıkan sonuç metnini Burada konuşuyoruz. Yani sadece SDG’nin metni değil. Ya da sadece SDG içerisinde Kürtlerin metni değil. Kuzeydoğu Suriye'de Rojava'da yaşayan 70 kurumun ortak metnidir. Dolayısıyla yani biraz önce söylediğim gibi Suriye'de de Irak'ta da İran'da da nerede olursa olsun Türkiye'nin hilafına olacak. Türkiye'de yaşayan hakların hilafına olacak bir şey olacağını düşünmüyorum. Kürtlerin taleplerine saygı göstermek lazım. Bunlar taleptir. Sonuçta müzakere yapılacak yer Şam’dır. Müzakere yapacak aktörlerden birisi Şam devletidir. Orada nasıl bir sonuç ortaya çıkacağını Suriye hakları karar verir. Şimdi buna ben ya da Sayın Cevdet Yılmaz karar veremez yani ya da Adalet Bakanımız karar veremez."
Toplantı açılış konuşmalarının ardından basına kapalı devam etti.
ANKA