Endülüslü seyyahın gözüyle Türkler: Kaba insanlar; ama adaletin inceliğini biliyorlar

El-Gırnati'nin kısa seyahatnamesinde Türkler hakkında malumat çok sınırlıdır. Özellikle Türklerin İslamlaşma süreci henüz tam manasıyla tamamlanmamış olması nedeniyle diğer Arap seyyahlarda bir önyargı söz konusudur

Harzemşahlar'ın başkenti Gürgenç'i ziyaret eden Endülüslü önemli seyyahlardan el-Kaysî el-Gırnâtî el-Kayravânî Türkler hakkında önemli tespitlerde bulunur.

el-Gırnâtî evvela Türkleri kaba bulur;

Rumlar sarı olmalarıyla, zenciler siyahlıklarıyla, Türkler kabalıklarıyla, Çinliler çirkinlikleri, Ye'cüc Me'cüc kısalığıyla, Zenciler dengesizlikleriyle bilinir.

(Gırnati Seyahatnamesi)


Türklerin savaşçı özellikleri dikkate alındığında bu yorum anormal karşılanmayacaktır.

Nitekim el-Gırnâtî, Türklerin adalete ve hoşgörüye olan düşkünlüğünü Bizans Kralı ile arasında geçen şu diyalogla aktarır:

Bizans Hükümdarı sordu: 

- Başkurt Hakanının topraklarıma gelip bizimle savaşma sebebi nedir? 

- Başkurt Hakanının yanında Müslüman askerler bulunur. Hakan onları dinlerini yayma konusunda serbest bırakmıştır. İşte bu yüzden onlar senin ülkene ordularla gelip savaşıyor.

- Yanımda bana karşı savaşmayan Müslümanlar var ama! -Sen onlara Hıristiyan olmaları için baskı yapıyorsun. 

- Müslümanları Hıristiyan olmaları için asla zorlamayacağım. Onlara mescit yapacağım ki benimle beraber harp etsinler.

(Gırnati Seyahatnamesi)
 

 

el-Gırnâtî'nin Başkurt Hükümdarı ile arasında geçen bir başka diyalog ile Türklerin tabiatındaki iyiliği ispat etmektedir.

el-Gırnâtî'nin köleleri azat edin, içki içmeyin ve zina etmeyin tavsiyelerini duyan hükümdar seyyahımızı yanına çağırır ve aralarında şu diyalog geçer:

Bu makul bir durum değildir. Çünkü şarap vücudu dinamikleştirir. Kadınlar ise insanın basiretini ve vücudunu güçsüzleştirir. Demek ki İslam akıl dini değildir.

el-Gırnâtî de tercüman vasıtasıyla ona şöyle söyler: Hükümdara de ki Müslümanların metodu Hıristiyanlarınki gibi değildir. Hıristiyanlar şarap içer ancak sarhoşluk bilmezler, bu da onların gücünü arttırır. Ama içki içen Müslüman, sarhoş olur, aklı gider, mecnun gibi olur, zinaya yönelir, öldürülür, küfre bulaşır, bütün iyiliğini kaybeder, atını ve silahını başkasına verir, haz için parasını harcar. Ona savaşmayı emrettiğinizde ne silahı olacak ne atı ne de parası. Çünkü içki onu mahvetmiştir. Beni anladığınızı düşünüyorum. Onları isterseniz katledin, darp edin, kovun; isterseniz at ve silah verin yine de ifsada uğrayacaklardır. Ancak senin ordundan olup cinsel hayatı için evlenenler bunun dışındadır. Onlar çoğaldıkça senin de askerlerin artacaktır.

Bunun üzerine Kezâlî şöyle buyurur: 'Bu âlimi dinleyin. O gerçekten çok zeki bir kişi. İstediğinizle nikâh kıyın ve ona karşı gelmekten sakının.'

Sonrasında da el-Gırnâtî 'Bu hükümdar rahiplerin dediklerine karşı çıktı ve cariyeleri bütün herkese helal saydı. O hükümdar Müslümanları severdi.'

(Gırnati Seyahatnamesi)
 

 

Gırnati ve Seyahatnamesi

Seyyahımızın tam adı Ebû Hâmid Muhammed b. ‘Abdurrahîm el-Mâzinî el-Kaysî el-Gırnâti el-Kayravânî'dir. Gırnatalı yani Endülüslü'dür.

Birçok İslam beldesini ele aldığı eserinin tam adı "el-Mu‘rib ‘an ba‘d a‘câibi'l-mağrib" idi.

Bu eseri İslam âlimlerinin tavsiyesi ile yeni yerler görerek genişletti ve "Tuhfetu'l-elbâb ve nuhbetu'l-a‘câb" ismini verdi.

Seyyahımız öldüğüne 92 yaşındaydı ve yaklaşık ömrünün 55 senesini dünyayı karış karış gezerek geçirmişti.

Seyyahımız yolculuğunu tuhaf bir nedenle açıklamaz; onun seyahati de pek çok gezgin gibi acayiplikler ve zorluklarla doludur:

Minare kadar balık denizden yukarıya doğru uçup tekrar denize döner. Balık gemiye doğru atlar ve gemiyi parçalar. Gemide bulunan insanları da öldürür. Eğer gemide bulunan insanlar bu balığı görüp hissederlerse onu korkutmak için davul -zurna çalmaya baĢlar, kovalarla ses çıkartır ve bağırmaya baĢlarlar. Bu balık adeta denizde bir musibettir. Allah (c.c) isterse insanları bu musibetten kurtarır.


Seyyahımızın eserinde anlattığı bazı malumatlar da kafa karıştırıcıdır. Bilhassa İskenderiye hakkında anlattıkları okuyucunun dikkatini celbeder: 

İskenderiye Şehri çok büyük bir şehirdir. B.alar bu Şehirde çoktur. Yerin altında ve üstünde b.a vardır. İskenderiye Şehri kalkan gibi yerin altına girer bu kalkanın yüksekliği 20 metredir. Eni ise 8 metredir. Bu kalkan taştan olup benzeri yoktur. Bu kalkanın uzunluğu Şehrin girdişinden çıkışına kadardır. Yerin üstünde bu kalkanın bir benzeri yoktur. Yalnız yerin altında iç içe girip çıkan kalkanlar vardır. İskenderiye'nin dışında bir tane minare vardır. Minare yerde 4 köşeli yukarıda ise 8 köşelidir.

Bu resmin altı mermer gibi olup üstü de ev gibidir. Evin üstü çatı şeklindedir. Bu çatı altından yapılmıştır. Bu resmin tamamı sandalyeye oturmuş bir insanı andırmaktadır. Bu insanın yüzü doğuya bakmaktadır. Güneşin doğduğu yerdir. Güneş doğduğu zaman bu çatının altından geçmektedir.

Bu güneşin ışığı 10 metre yerin altına geçip nazar boncuğunun içine girer ve güneşin bu doğuşu bize resimdeki şekli verir. Gelelim binanın altına, mermerlerin üstünde yosunlar bulunmaktadır. Bütün insanlar bu yosunları görürler. Su yosunların üstünde yaz kış parlar durur. Bu ışıldama sadece suda görülür. Yerde ise parlamaz bu iş çok acayiptir. Mısır'ın batısında da büyük garip bir bina vardır. Bu binanın adı 'İhrâmat'tır ve altı dörtgen üstü ise üçgen şeklindedir.

 

 

Seyyahımız piramitlere de uğrar ve Batılı mezar soyguncularından önce meşhur tepe üçgenin orada olduğunu anlıyoruz:

Allah onu lanetledi, Firavun'un evine ve beldesine bir kere uğradım ve Firavun'un köşkünde yeşil bir kaya gördüm sanki bir ayna gibi. Ve üzerinde yıldız resimleri vardı.


İbn Hurdazbih, Yakubî, bnu'l-Fakih, Rifaa Rafi' Et-Tahtavi, İbn Batuta, İbn Bibi ve el-Gırnâtî'ye varıncaya kadar uçsuz bucaksız dünyanın en güzel seyahatnamelerini Arap gezginler meydana getirdi.

Onların bu eşsiz yolculuklarında en çok merak ettikleri millet her daim Türkler oldu. Gerek Türklerin İslamiyet öncesindeki dönemi ve gerekse sonrasındaki dönemde Araplar, Türkleri her daim yakından tanımak istedi. 

El-Gırnati'nin kısa seyahatnamesinde Türkler hakkında malumat çok sınırlıdır. Özellikle Türklerin İslamlaşma süreci henüz tam manasıyla tamamlanmamış olması nedeniyle diğer Arap seyyahlarda bir önyargı söz konusudur.

Bunun yanı sıra Türkelerin savaşçı özellikleri ve adalete olan inançları diğer Arap seyyahlarda olduğu gibi el- Gırnati'de de öne çıkıyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU