Ölümcül bir salgına yol açan korkunç bir virüsün patlak vermesinden 3 yıl, Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinden yaklaşık 9 ay, buna ilaveten ABD ile Çin arasında neredeyse küresel bir çatışmanın fitilini ateşleyen ilk sürtüşme deneyiminden sonra, yaklaşan dikkat çekici ve tehlikeli kışın eşiğinde, mevcut dünya düzeninde bir umut ışığı görülüyor mu?
Bilhassa ABD'nin, Sovyetler Birliği'nin 30 yıl önceki çöküşünü müteakip tek kutuplu bir yeni dünya düzeni düşüncesini kristalize etmekteki başarısızlığından sonra, mevcut durumun küresel sistemsizlik olarak nitelendirilebileceğini söylersek abartmış olmayız.
Çağdaş dünyamız artık geleneksel iki kutupluluk dünyası değil ama aynı zamanda ünlü Amerikalı teorisyen Richard Haass'ın bu yüzyılın ilk 10 yılında müjdelediği uluslararası çoğulculuğun ana hatları da henüz şekillenmedi.
Bu ise küresel düzeyde, önümüzdeki günlerle ilgili endişe verici bir soru işareti yaratıyor.
Eski Hindistan Başbakanı Manmohan Singh'in ulusal güvenlik danışmanı olarak görev yapan Hintli diplomat Shivshankar Menon'un, ünlü Amerikan dergisi Foreign Policy'de "No body Wants the Current World Order" (Mevcut Dünya Düzenini Kimse İstemiyor) başlıklı uzun bir yazısı yayımlandı.
Menon, yazısında, uluslararası koşulları, küresel siyasi akımları, hüküm süren ideolojileri açıklayarak, dünyanın bir revizyonist veya tashihçi yaklaşım aşamasında yaşadığı sonucuna varıyor.
Bu yaklaşıma göre güçlü olan, bu gücün kendisine karşı ahlaki ve tüzel cezaların gündeme gelmesini engellediğine ve bunları püskürttüğüne inandıkça, başkaları için en ufak bir kaygı duymadan, kendi çıkarlarına göre süreçleri kontrol etmeye, rotaları değiştirmeye istekli ve muktedirdir.
Şu anda Hindistan'daki Ashoka Üniversitesi'nde misafir uluslararası ilişkiler profesörlüğü yapan Hintli diplomatın bu görüş açısını çözümlemeye çalışırsak ortaya ne çıkar?
ABD'nin en batısından Asya'nın en doğusuna kadar uluslararası harita, her gün birbiri ile rekabet eden ve çatışan, silahların susmasının ardından neredeyse nihai formuna ulaşması muhtemelen en az 10 yıl sürecek yapışkan kimliklerin oluşumu aşamasında gibi görünüyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Örneğin, toplumsal parçalanma ve çatışmalardan muzdarip olan ABD'yi ele alalım.
Onun bu sorunları, eski ABD Başkanı Donald Trump'ın "Önce ABD", ardından gelen Joe Biden'ın "daha iyi bir dünya inşa etme" gibi dilsel retoriğin ötesine geçmeyen sloganlarla kaçınılmaz olarak dış dünyaya yansıyor.
Amerikan vizyonu, Washington'ın mutlak egemenliğini geri kazanmayı amaçlıyor.
Asıl hedefi ise Çin'in bir kutup oluşturmasının önünü kesmek. Bu yolda, BM ve Dünya Ticaret Örgütü gibi, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra kuruluşuna yardım ettiği uluslararası kurumları artık umursamıyor.
Aynı şekilde Trans-Pasifik Ortaklığı Anlaşmasından da çekildi. Şimdi ABD'nin temel kaygısı, AUKUS ve QUAD gibi, sınırlı da olsa askeri ittifakları yeniden canlandırmak.
Çin'in durumu ABD'den çok mu farklı?
Pekin, özellikle son 3 yılda "Kovid-19" krizi yoluyla dünyanın gözleri önüne serilen iç kırılganlığının gölgesinde, istikrarlı bir dünyanın temel taşı gibi görünmüyor.
Dahası aydınlanmamış pragmatizm yollarında şimdi ABD ile rekabet ettiği, Asya'daki güç dengesini yeniden düzenleme ve Çin'e uluslararası ilişkilerde daha güçlü bir ses kazandırma hedefine gözünü diktiği açık ve net.
Bugün Çin'in dahili endişelerinin ve zihin karışıklığının, daha fazla kargaşaya neden olmak ve sahneyi bulanıklaştırmak için yeterli olduğu apaçık.
Özellikle de Çin'in, Batılı çevrelerin ve kuluçka merkezlerinin sunduğundan farklı veya alternatif yeni bir ideoloji sunamadığı göz önüne alındığında.
"Çar" Putin'in ülkesine geçiş yaparsak, hesap sorma veya intikam zamanı gelmiş gibi görünüyor.
Sovyetler Birliği'nin çöküşünden 30 yıl sonra Batı'nın Rusya'yı hayal kırıklığına uğratmasının bedelini ödeme zamanı geldi.
Bu nedenle Moskova askeri müdahale ve "NATO"yu kapısında beklememek için harekete geçti.
Rusya'nın Ukrayna'da yaptığı bir tür revizyonist veya seçmeci ya da intikamcı bir davranıştır.
Hangisi olduğu önemli değil, önemli olan, Rusya'nın sahne nükleer çatışmaya evrilse bile, sahip olduğu tüm ateş gücü ile uluslararası sahneyi değiştirme niyetinde olduğudur.
Bu arada Avrupa mevcut olmayan bir kıta gibi görünüyor, kararı kendi elinde değil, Sam Amca'nın elinde.
Aydınlanma kıtasındaki entelektüel seçkinlerin çoğu da artık bunun farkında.
Almanya belki de bu nedenle yakın zamanda kendisini yeniden askeri güç dönemeçlerine yönlendiren revizyonist yaklaşım gerçeğinin bilincine vardı.
Eski Yunan sofist Thrasymachus'un dediği gibi, gücü olanın gerçeği belirlediğini anladıktan sonra yeniden silahlanmaya 100 milyar euro ayırdı.
Aynı revizyonist yaklaşım, yakın zamanda İkinci Dünya Savaşı'nın sonuçlarından kurtulmaya çalışan Japonya'da da bulunuyor.
Japonya, anayasasını değiştirmenin, yeniden askeri gücün temellerine sahip olmaya olanak tanımanın, Çin ile kaçınılmaz olarak yaklaşan bir çatışmaya hazırlanmanın yollarını arıyor.
Karanlık bir kışa girmek üzere olan bir küresel sistemin uluslararası haritasının ana hatlarını çizmek için kimse diğeriyle çalışmıyor.
Burada karanlık, bir yanıyla Avrupa'daki enerji kaynaklarının yetersizliğinden kaynaklanabilir, ancak asıl korkutucu yanı zihinleri ve kalpleri kaplayan karanlık, uluslar ve halklar arasında nefretçi görüşlerin hâkim olması.
Revizyonist kafa karışıklığının ortasında, milliyetçi sağ akımların uyanması, anarşistlerin, geleneksel devlet çerçevelerinin dışına çıkma çağrısında bulunanların isteklerinin tırmanması, demokrasi ve liberalizme karşı muhalefetin artması kaçınılmaz.
Tarihi değiştirecek bir savaş, çözüm mü?
Cevabı Karl Marx'a danışın.
Allah size merhamet etsin.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Sema Sevil